• bu kumpasın suçluları henüz hesap vermemiştir. içeride yatanların, kaçakların, gıyabi hükümlülerin kategorik suçları "gizli belgeleri açığa çıkarma, devlet sırrını afişe etme, fetö/pdy terör örgütü üyeliği, evrakta sahtecilik, görevi kötüye kullanma" şeklindedir.

    oysa bu kumpasların amacı türk milletini ordusuz bırakmak, türkiye'yi işgale/saldırıya açık hale getirmek, ses yükselten türk aydınlarını enterne etmekti. final amacı ise anadolu'da türk varlığını, türk'ün egemenliğini yok etmekti. dolayısıyla bu kumpas türklüğe karşı işlenmiş bir suçtur. ulusun yaşam alanına karşı, bizatihi varlığına karşı işlenmiş bir suç.

    ama hayat uzun, biraz sevinsinler bakalım şimdilik.
  • soruşturmayı yürüten savcının yaptığı açıklamada, "(...) büyük bir titizlik ve ciddiyetle yürüttüğümüz soruşturmaya (...)" ifadeleri bulunmaktadır.

    tutuklanan gazeteci ahmet şık'ın avukatının yaptığı açıklama ise şöyledir:

    "03 mart 2011 perşembe günü “ergenekon terör örgütü üyeliği” suçlaması ile gözaltına alınanlar arasındaki gazeteci ahmet şık'ın, gözaltına alınışından bu sabah saatlerinde metris cezaevine götürülene kadar geçen son 3 günlük süreçte avukatı olarak, bu süreci yaşadım.

    savcılık ve mahkeme huzurunda geçen her anın dolaysız, doğrudan tanığıyım. ifade tutanaklarına zorluklarla geçirebildiklerimiz dışında, asıl yaşanan gerçeklik, karşılıklı diyaloglardır.

    anlatacak çok şey var. ama hepsi de dehşet verici, ürkütücüdür.

    sadece bir anekdot aktarayım:

    ben savcıya, ahmet şık'ın ertuğrul mavioğlu ile 2009 yılında yazdığı iki ciltlik ergenekon kitabından sözettiğimde, haberi ve bilgisi olmadığını söyledi. derhal dışarıdaki arkadaşlardan isteyip, odaya getirttik. bir yandan sorulara devam ederken bir yandan da kitaba göz gezdirdi. eğer çok iyi ve yetenekli bir aktör değilse, kitabı ilk kez gördüğüne ve duyduğuna kalıbımı basarım.

    sordum: "gerçekten mi ilk kez duydunuz ve ve gördünüz?"

    yanıtladı: " evet"

    ve devamla şunları söyledi:

    "ya ben bu son gözaltı ve aramalarda kaç kişi ile ve kimlerle ilgili yakalama ve arama istenildiğini bilmiyorum. ahmet bey'in de ismi var mı yok mu dikkat etmedim, biliyorsunuz emniyet bizden talep ediyor, biz de çoğu zaman olduğu gibi imzalayarak mahkemeye havale ediyoruz."

    işte, hükümetin yargının tasarrufudur dediği olayın aslı astarı budur...

    bugüne kadar, “soruşturmanın gizliliği” ilkesine hep uydum. buna uymamın nedeni, sadece uymamanın bir suç olması ve yaptırıma bağlanması nedeniyle değildi. ben, bu ilkenin konuluş amacının ve koruduğu hukuksal değerin doğruluğuna da inanıyorum.

    fakat gelinen noktada, bu ilke, konuluş amacının tümüyle zıddı bir bağlamda ve insanların onurunu, kişiliğini zedelemek, belirsiz ve çok uzun bir zamana yayılacağı belli olan yargılamadan önce, insanları suçlu olarak damgalamak ve peşin ceza çektirmek amacıyla kullanılıyor.

    masumiyet karinesi gereğince, haklara sahip olan bir şüphelinin haklarını korumak üzere hukuk düzeninde olan “soruşturmanın gizliliği” ilkesi yalnızca şüpheliye karşı gizliliğe dönüştü.

    somut olaya gelince, bugün soruşturma savcısı zekeriya öz'ün yazılı basın açıklaması benim açımdan bardağı taşıran son damla olmuştur.

    12 saat önce ifade sırasında bizim yüzümüze karşı bambaşka beyanlarda bulunan savcı, basın açıklamasında ise eleştiri niteliğinde yazı yazan istisnasız herkesi muhatap alarak açıkça tehdit etmektedir.

    okumayanlar için savcı zekeriya öz'ün açıklamasının aşağıdaki bölümünü aynen aktarıyorum:

    “esasen cumhuriyet savcılığımızın hukuksal gereklilikler dışında herhangi amaç ve saikle hareket ettiğinin / edeceğinin kabulü ve kamuoyunun bu yönde asılsız değerlendirmelerle yönlendirilmeye çalışılması, büyük bir titizlik ve ciddiyetle yürüttüğümüz soruşturmaya zarar vereceği gibi adı geçen terör örgütünün hedef ve amaçlarına katkı sağlayacağı da açıktır. bu istikametteki yayınlar tarafımızca özenle izlenmekte, hassasiyetle değerlendirilmektedir"

    bilmeyenler için anımsatayım, şu anda ergenekon davalarında yargılananlar arasında, “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım ve yataklık etmekle suçlanan kişiler de var.

    bugüne kadar, bu ülkenin geçmişindeki örtülü ya da açık bütün darbelerle, darbe teşebbüsleriyle ve askeri muhtıralarla hesaplaşılmasının önemine ve gereğine inanan ve ergenekon soruşturmasını bunun için tarihi bir fırsat olarak gören birçok kişi, bu soruşturmanın bu amaçla uyumlu olmayan yönlerine ilişkin kaygı ve kuşkularını hep bilinçlerinin bir köşesinde nadasa bırakmayı tercih etmişlerdi.

    ama artık, bardağı taşıran son gözaltı ve tutuklamalar nedeniyle, soruşturmanın bambaşka yerlere doğru evrilmekte olduğunu görmenin rahatsızlığı ile bu kaygılarını gündeme getirmeleri üzerine, soruşturma makamının adeta “ öyleyse siz de ergenekoncusunuz, bak gereğini yaparım ha!” olarak okunabilecek açıklamasına muhatap oldular.

    dolaysız ve doğrudan tanık olarak söylüyorum. ahmet şık ve nedim şener' in de tutuklanması ile artık bu ülkede gazetecilik yapılamaz. tutuklananlar ahmet ve nedim değil, onların şahsında gazetecilik mesleğidir.

    bu karardan sonra, artık geriye dönüş yoktur. şu andan itibaren benim açımdan “ergenekon” zihniyeti ile siyasi, toplumsal arenada siyasi mücadele hakkım baki kalmak üzere, hukuksal alandaki mücadele pratiği tümüyle bitmiştir.

    davanın ilk başladığı andan bugüne kadar, birçok eleştiriye karşın bugüne kadar süren davadaki müdahil avukatlık statümün de sonlandırılması için, artık bu davaya inancım ve yargılama makamlarına güvenim kalmadığı için istifa edeceğimi, bu yargılamada bundan sonra, (elbette tercih ettiğim şüpheliler bağlamında) müdafi olarak görev yapmak durumunda olduğumu belirteceğim.

    yaşanan tüm hukuksuzlukları, gücümün yettiğince ulusal ve uluslar arası platformlarda dile getireceğimi belirtiyorum.

    artik eminim, ergenekon denilen dava bir darbe teşebbüsü davasi değildir.

    toplumun bu konudaki hassasiyet ve duyarlılığı kullanılarak, muhaliflerin aşama aşama cezalandırıldığı bir yargı pratiğidir.

    bu iletiyi, biraz da öfkem ve duyarlılığım zirvede iken yapıyor ve sizlerle paylaşıyorum...

    avukat akın atalay"
  • bu davanın hala kontrgerilla davası olarak algılanması ve üzülerek gördüğüm kadarıyla kck davası ve devrimci karargah gibi uçlar vermesine rağmen hala sol tarafından veri kabul edilmesi üzerine bir çift kelam etmek istiyorum.

    yanlış: ergenekon bir kontrgerilla davasıdır.
    doğru: ergenekon davası bir kontrgerilla davası değil, seçili hükümeti (akp) devirmeye yönelik bir gizli oluşumun varlığı iddiasıyla başlatılmış bir davadır. nitekim ergenekon'dan içeride tutulan insanların önemli bir kısmını "kontrgerilla" ile bilinen bağlantıları da bu durumu değiştirmemektedir çünkü iddianame oldukça açık ve net.

    yanlış: ergekon'dan içeri alınanların hepsi derin devlet mensubudur.
    doğru: ergenekon davası'ndan alınanların bir kısmı kontrgerilla ile (derin devlet kavaramından tiksindiğimi ayrıca belirtmek isterim) açık bağlantılara sahiptir ancak önemli bir kısım insan da "bulanık suda balık avlamak" üzere içeri atılmıştır. katiller ve masum insanlar içiçe geçirilmiş ve davanın nihai sonucunda "akp'ye muhalefet" suç sayılmaktadır. bu noktada eski kontrgerilla mensuplarının varlığı, bu suç sayma hadisesini meşrulaştırmaya yöneliktir.

    yanlış: yine de veli küçük yargılanıyor buna bakarım ben.
    doğru: aslında ergenekon davası, veli küçük'ü yargılamak bir yana bilakis bu gibi insanları 'aklamaktadır' nitekim, iddianamede bu insanlar geçmişteki suçlarından değil, akp'yi devirmeye teşebbüsten yargılanmaktadır.

    yanlış: öyle diyorsunuz ama, yine de gazi mahallesi, çorum, sivas bunlar iddianameye girdi. bunlar tartışıldı.
    doğru: bu olayların iddianamedeki durumları mahkemenin genel seyrile oldukça alakasız. "nitekim iddianameye girdi" denilen şeylerde iki kişinin konuşması içinde geçiyorsa yandaş basın "iddianameye girdi" diyerek bir dezenformasyon başlatmış ve böylelikle davayı "demokrasi mücadelesi" "geçmişle hesaplaşma" gibi sunmayı hedeflemiştir. tekrar etmek gerekirse kimsenin bu "tertipler"den yargılandığı yok. nitekim, bir diğer önemli nokta ise bu dezenformasyon kampanyası ile akp'nin de dahil olduğu dinci gerici hareket geçmişte sola ve halka karşı açıkça işlenen suçlardaki ortaklığını örtbas etmektedir. örneğin (bkz: sivas'ta sizi yakan biz değildik/@uco)

    yanlış: olsun bir şekilde sivas, çorum tartışılıyor ya ona bakmak lazım.
    doğru: aslında ergenekon davası'nın yarattığı en büyük dezenformasyon bu. nitekim bu dava ekseninde yandaş medya manipülasyonlarıyla bir yerden de tarih yeniden yazılmaktadır. çeteler ve onların "sivil" işbirlikçilerinin "devlet tarafından" kullanıldığı iddiaları hiçbir anlam taşımamakta. çünkü yapılan dezenformasyonla "sol da sağ da kullanıldı" denilmektedir. oysa ki bu doğru değildir. sağ hareketler devlet tarafından sola karşı kullanılmıştır.

    yine birçok provokasyonun amacı tarih boyunca sermaye sınıfının iktidarını korumaktır. bu noktada kontrgerilla aygıtı kendi başına hareket eden bir avuç elitist değil, tam tersine oldukça doğrudan yönlendirilen ve amaçları sermaye sınıfının iktidarını korumak olan katiller güruhudur. örneğin maraş katliamı "ya bir sağ solu birbirine düşürelim sonra ecevit'i deviririz" diyerek yapılmamıştır. tam tersine anadolu'nun önemli kentlerinde alevi nüfus üzerinden yükselen sol hareket ezilmeye çalışılmıştır.

    bu noktada davanın (neden derin devlet kavarımından tiksinirim vol ii) devlet aygıtını betimleyişi bile dezenformasyondur. türkiye'nin kanlı geçmişinden "derin"ler kadar sivil hükümetler de suçludur. bütün sivil hükümetler bu aygıtın bilgisine sahiptir ve çoğu zaman da bunları kollamışlardır. öyle "derin" ve "derin olmayan" katmanları yoktur. bir bütün olarak sermaye iktidarını gerekirse yasal olmayan yollardan korumak için hareket edebilecek bir "devlet" vardır karşımızda.

    yanlış: davadaki usulsüzlükler belli ama yine de üzülmüyorum.
    doğru: davadaki usulsüzlükler oldukça önemli neden diyecek olursanız bu usulsüzlüklerin hedefi veli küçük bile olsa iktidarın yaydığı şey "eğer bana itiraz edersen sonun kötü" siyasetidir. nitekim "meşruluğuna bile bakılmadan" yapılan soruşturmaların asıl alıcısı halktır. onların gözünde "koca koca generalleri" bile "usulsüzce" gözaltına alabilen bir iktidar "kendilerine neler yapmaz". türkiye halkı bir suç ortaklığına itilerek, suça göz yumması sağlanarak sindirilmektedir.

    yanlış: dava sol ses verseydi derinleştirilebilirdi.
    doğru: davanın en başından beri ekseni belliydi. nitekim davaya daha ilk dakikalarında bile karşı çıkan sol, bu davanın hedeflerinden birisinin de sol olduğunu öne sürmüş, bu iddiası da birçok sol yapının iddianameye girmesi ve devrimci karargah gibi bir uç vermesiyle doğrulanmıştır. davanın ana ekseni akp'ye dokunulmazlık sağlamak, bu noktada her türlü muhalefeti bir torbaya doldurarak etkisizleştirmektir. dünün "demokrasi" havarilerinin akp'ye karşı her eylem arkasında "gizli eller" araması "ortamı karıştırıyorlar kaos çıkarmayı hedefliyorlar" demesi rastlantı değildir.

    yanlış: solun bir kısmı ergenekon destekçisi
    doğru: asıl solun önemli bir kısmı bu davayı "ileri götürebiliriz" söylemiyle dolaylı suç ortağıdır. nitekim "fırat'ın doğusuna da geçsin" söylemi kck davasını meşrulaştırmış, "akp'yi sıkıştıralım" iddiası sola yönelik saldırıyı meşrulaştırmıştır. (bkz: devrimci karargah iddianamesi)

    yanlış: en azından solda "ulusalcılarla" hesaplaşma gerçekleşti.
    doğru: sol maalesef akp'nin basıncına dayanamayarak birçok değerli insanı "öcüleştirdi" örneğin (bkz: ilhan cihaner) şimdi bu adam "darbeci" osman şanal "demokrat" he mi? örneğin kasaplar deresi'nin aydınlatılması için mücadele edenlerin de "ergenekon sanığı" olduğunu hatırlatmama gerek yoktur!

    yanlış: bu dava da susurluk davası gibi.
    doğru: solun iki türlü muhalefet etme stratejisi vardır. düzenin yapamayacağını yapabileceğini göstermek, ya da sürecin tam karşısında durmak. bu noktada susurluk'ta solun meydanlara çıkması gayet makul, yukarıda saydığım nedenlerle ergenekon'da aynı şeyi yapması gayet yanlıştır!

    şahsi sonucum: ergenekon davası tek başına "kontrgerillanın yeniden yapılandırılması" "laik kontradan yeşil kontraya" geçmek değildir. nitekim türkiye'de kontrgerilla tarafından kullanılan hareketlere baktığımızda bunların "islami söylem" ile arasında çok keskin mesafeler olduğunu kabul etmek oldukça zor. ergenekon ayrıca bu kadar basit bir amaca hizmet etmemektedir. davanın sanıklarından da bağımsız olarak yargılanan "bağımsızlık" fikri, nato ve abd karşısında "alternatif"leridir. bu alternatiflerin gerçekçiliği apayrı bir konu olmakla beraber, solun da "bağımsızlık" fikrinin aynı torbaya konularak yargılandığı önemlidir. davayla beraber türkiye'nin nato ile işbirliği artmış, yine karadeniz'de ve kafkasya'da türkiye'nin emperyalistlerle ortaklığı pekişmiştir. nato gibi gladyonun enternasyonali bir kuruma üye olup, bu örgütün "terörle mücadele konsepti"ni benimseyip (ara not: hiçbir anti-terör misyonu kontrasız yapamaz) türkiye'nin çetelerden arındığını iddia etmek naifliktir.

    (bkz: nato üyesi bir ülkenin sivilleştiğini savunmak)
  • "hanefi avcı’nın kitabıyla ilgili sizin ne tür çalışmalarınız oldu? fikirlerinize aykırı ama kitabı savundunuz. bunu nasıl açıklayacaksınız? (uğur dündar’la görüşme hatırlatılarak) gizliliğe dikkatin nedeni ne?"

    http://www.hurriyet.com.tr/…em/17201304.asp?gid=373

    bu soruların gözaltına alınan birine sorulabildiği davadır. e hala da bu davanın darbecilerle hesaplaşma davası olduğunu söyleyen varsa su katılmamış salak veya su katılmamış orospu çocuğudur.
  • cemaatin askerlerle, laiklerle, laik olma ihtimali olanlarla, muhaliflerle, muhalif olma ihtimali olanlarla.... diyerek uzatılabilecek bu listede kendinden olmayan herkesle hesaplaştığı dava.... ben gözaltına alınanlara sorulan soruların yalancısıyım.

    "fikirlerinize aykırı ama kitabı savundunuz, bunu nasıl açıklayacaksınız?"

    bunun terörle, derin devletle bir ilgisi var da ben mi göremiyorum?

    sistemin bir mensubu olarak da, mesleğimi icra edemeyeceğim; hatta sadece avukatlık da değil, savcı, hakim vs. vs. mesleklerinden herhangi birinin hükmünün kalmadığı, adaletin de artık iktidara yakın olanlara tecelli ettiği bir ülkede yaşadığımı bir kez daha bin kez daha bana hatırlatan, tescil ettiren davadır.
  • bu davadan aranan ama yurtdışında olan en az üç kişi var. isimleri, bedrettin dalan, gülseven yaşer, mustafa bakıcı.

    ve ne olmuş biliyor musunuz? interpol bu şahıslar için arama emri çıkartmayı reddetmiş.

    gerekçe belli, gerekçelerin ikna edici olmayışı.

    bu ne demektir ahali biliyor musun? bu, avrupa'nın bu davaya olan desteğinin olmadığını gösterir.
    bu, bu davadan içeride olanların, eğer yurtdışına gitmiş olsalardı, türkiye'ye delil yetersizliğinden iade edilmeyeceğini gösterir.

    bu, bu davanın sakat olduğunu gösterir. ha tabi, gizliden şeriat kanunları ile yönetiliyorsa ülke başka. ama ab kanunlarını istiyoruz diyorsanız, dava sakat doğmuştur demektir bu.
  • hüzünlendirdi bugün. fazlasıyla... ama bambaşka bir sebepten.

    "tutuklu" olarak yıllardır yargılanmayı bekleyenler değil...

    mahkeme salonuna 200 metre mesafede, sabahın erken saatlerinde kurulan barikatın önünde bekleşen kalabalığa sıkılan biber gazı ve tazyikli su da değil...

    yapılan yargılanmaların haklı/haksız olması, sahte dijital veriler, gizli tanıklar bile değil. bambaşka.

    sabahtan acil bir işim çıkmasa erken saatte orada olurdum ya, olamadım. 11:00 gibi varabildim cezaevi önüne. ben gidene kadar hatırı sayılır derecede biber gazı ve tazyikli su sıkmışlar kalabalığa. yiyenler bilir, yiyenin gözüne bakınca anlaşılıyor biber gazı sıkıldığı. e hava da günlük güneşlik olduğuna göre bu insanların ıslak olmasının başka bir mantığı olamaz, tazyikli su.

    barikatın en önüne kadar ilerledim. oradaki teyzenin asker ile monoloğudur, işte bu hüznü yaratan bünyede.

    teyze-(t)
    asker-(a)

    t- bakın şu insanlara oğlum, hiç teroriste benziyorlar mı? neden kurdunuz bu barikatları? neyden korkuyorsunuz? biber gazını, suyu neden sıkıyorsunuz? gözümdeki yaş, gazdan değil benim, alışığım biber gazına.* içim yanıyor, o yüzden.
    a- ...
    t- her biriniz benim evlatlarım sayılırsınız, öz oğlumdan ayrı görmüyorum sizleri. çünkü, ben bir şehit anasıyım. onu okuttum, büyüttüm, yetiştirdim. askere gönderdim. birinizin kılına zarar gelsin istemem. emirleri yerine getirdiğinizi de biliyorum. peki size soruyorum, komutanlarınız içeride yargılanıyor, bu emirleri kimden alıyorsunuz?
    a- ...
    t- yüzüme bakın oğlum, size kızmıyorum dedim ya, üzülmeyin. ama bu sözlerimi de unutmayın.
    a-...
  • yargıtay delillerin toplanmasında hukuka aykırılık gördü ve hükmü tamamen bozdu.
    mahkemeyi de tanımadı.
    olan bu dava sırasında yargılanırken ölenlere, mağdur olanlara ve ailelerine oldu.
    tarih bu alçaklığı yazdı ve affetmeyeceğiz...
    bu kumpasın yapımında ve mutfağında olanlar gün yüzü görmesin!

    16.798 sayfalık kararla da (rekor) tc tarihine geçmiştir.
  • (bkz: doğurduğuna inanıyorsun da)

    bu ergenekon denen hayali örgütün kuruluşundan 10 sene önce gerçekleşen sivas katliamı'nda parmağı olduğuna, pkk'yi kontrol ettiğine bile inananlar şimdi "ay inanmıyorum, şener ve şık bu örgütle bağlantılı olamaz" diye güya şaşkınlık nöbeti geçiriyor. sadece 7 bin sayfalık bir iddianame yazılmış olması bile savcıların niyetini açık ediyordu ve dava sürecini külliyen reddetmeye yeterdi.
  • 14 nisan 2009 günü yapılan dava duruşmasında ibret verici bir diyalog yaşanmıştır bu davanın. 12. dalgada gerçekleştirilen tutuklamalarla ilgili mahkeme başkanı şengün ve avukat hasan basri özbey arasındaki diyalog aynen aşağıdaki gibidir:

    *duruşmada söz alan av. hasan basri özbey, sözlerine şu metni okuyarak başladı.
    ““ ... toplanan delillere göre iki ayrı iddianame ile kamu davası açılmış olup bu soruşturmalarda aşağıdaki fiillerin işlendiği de anlaşılmıştır:
    — 5 mayıs 2006, 10.05.2006, 11.05.2006 tarihlerinde cumhuriyet gazetesine bombaların atıldığı,
    — 17.05.2006 tarihinde danıştay’a yönelik gerçekleştirilen silahlı saldırı sonucu yüksek hakim mustafa yücel özbilgin’in öldürüldüğü, iki yüksek hakimin yaralandığı,
    — şüphelilerde gizli belgeler bulunduğu, yargıtay mensuplarına yönelik suikast planlarının ele geçirildiği, başbakan, birçok gazeteci ve yazara karşı şok suikastların planlandığı,
    — bahsedilen eylemlerin ergenekon terör örgütü tarafından gerçekleştirildiğinin tespit edildiği, emniyet genel müdürlüğünün mütalaası ile ergenekon yapılanmasının terör örgütü olarak nitelendirildiği,
    — ermeni ve alevi cemaati önderlerine karşı suikast planlarının ele geçirildiği,
    — başbakan r. tayip erdoğan’a yönelik uçağının inişe geçtiği sırada yapılacak saldırıda kullanılmak üzere saklanan uçaksavar mermisi ele geçirildiği,
    — örgütün darbe teşebbüsüne giriştiğinin açıkça anlaşıldığı,
    — darbenin gerçekleştirilmesi için örgütün kendine bağlı akademisyenler ve stk’larındaki uzantılarından açıkça faydalandığı...”

    mahkeme heyetine bu metnin ne olabileceğini; “metnin içeriğine göre f tipi medya haberi olabilir mi? veya tuncay güney’in iftiraları mı?” diye soran özbey’in bu sorularına mahkeme başkanı şengün, “öyle olmadığı anlaşılıyor” cevabını verdi. bunun üzerine özbey, okuduğu metnin istanbul 13. ağır ceza mahkemesi’nin son operasyondaki arama kararı olduğunu ve mahkemenin üyeleerinden yargıç ömer diken’in imzasını taşıdığını söylediğinde; şaşkınlığını gizleme gereği duymayan şengün, “o burada değil beşiktaş’ta” dedi. salonda bulunanların şaşkınlıkla izledikleri mahkeme başkanı ile özbey arasındaki diyalog şöyle devam etti;
    özbey: “mahkemenizin bir üyesi ve sizin başkanlığınızda görev yapıyor”
    başkan: “yerini belirtmek istemiştim”
    özbey: “ dünkü arama ve gözaltılara izin veren bu karardan haberiniz var mı sayın başkan?”
    başkan: “ yok efendim, heyetimizin de haberi yok. tarihi nedir kararın?”
    özbey: “12 nisan 2009, pazar!”
    başkan: “yeni haberimiz oldu, şimdi öğrenmiş olduk” (özbey’in karar örneğini vermesi üzerine okuyup) “bir de bu yazının dayanağının gelişi var”.
    özbey: “evet var! polisten gelişi var! bir de bu arama kararının ardından emniyete yazılan yazı var: yazıda mahkeme kararının numarası nokta nokta olarak gösterilmiş. nokta nokta diye bir rakam var mıdır?”
    başkan: “olur mu öyle şey?”
    özbey: “olmuş efendim”
    başkan: “kimler yazmış?”
    özbey: “savcılar zekeriya öz ve ekibi... efendim bu kararla dünkü gözaltılar oldu.. arama ve gözaltlıların muhatabı olan tüm kişiler için aynı şablonun uygulandığı bu kararda, mahkemenizde devam eden ve 20 temmuz da başlanacak her iki dava da sonuçlanmış, şüpheliler mahkûm edilmiş ve mahkûmiyet kararları kesinleşmiş... bu bir hukuk skandalıdır. rezalettir!
    “ergenekon davası kovuşturmasını yürüten istanbul 13. ağır ceza mahkemesi hâkimlerinden biri devam eden yargılamaya aldırmadan, temel hukuk kurallarını hiçe sayarak kendisini mahkeme yerine koymuş ve mahkûmiyet kararı yazmış! bir tek ceza süreleri eksik! şu had bilmezliğe bakın; sanki suçlamalar sabit olmuş, karar yazılmış, mahkûmiyet verilmiş…masuniyet karinesiymiş, kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmadan kimse suçlu ilan edilemezmiş, yargılama devam ediyormuş, savunmalar yapılıyormuş, deliller tartışılaşacakmış, delillerin yasal olup olmadıkları değerlendirilecekmiş… biz 20 ekimden bu yana burda yargılama yapıldığını sanıyorduk. oysa bunların hepsi şaka imiş. bu temel ilkeler şaka haline gelmiş, yargılama ise komedi tiyatrosuna dönüşmüştür!"

    *http://ip.org.tr/…sp?goster=haberdetay&idhaber=1693 adresinden alıntıdır.
hesabın var mı? giriş yap