• yeni dalganin eski dalgasi rejisor. klerin dizi filmindeki kizin dizi icin porselen protez kullandigi yonundeki absurdluguyle yillarca kendisiyle dalga gecilmistir.
  • şimdilerde 85 yaşında olan yönetmen. son filmiyle bir çok insanı hayal kırıklığına uğratmıştır.
  • fransız yeni dalga akımının simgesi olmaktan çok, fransız yeni dalga akımını kuran adamlarla çatışıp, bu dalgaya özgü ne varsa reddetmiş, godard ve truffaut ile sürekli laf kavgası etmiş, ve doğruyu söylemek gerekirse kendi tanımladığı yeni dalga akımıyla birlikte asıl yeni dalga akımı yönetmenleri tarafından yenilgiye uğratılmış yönetmen.
    hemen rohmer yeni dalgası ile godard yeni dalgasını kıyaslayalım:

    rohmer vs godard:

    1-narrative transitivity vs narrative intransitivity

    (her kare birbirini takip etmelidir'e karşın boşluklar, duraklamalar, episodik yapı)
    olay döngüsü anlaşılır biçimde takip etmelidir rohmer'e göre. hollywood sinemasında bu döngü psikolojik olarak verilir ve izleyiciye anlaşılır bir şekilde sunulur.
    godard ise bu olay geçişleri geleneğini kırmaya başlamış, ayrı üniteler gibi ele aldığı kareleri anlatımda durgunluğa, duraksamaya, birbirini takip etmeyen sekanslara yer vererek sunmuştur, ve bunu hayatın iniş çıkışlarıyla bağdaştırır.
    vent d'est adlı yapıtından sonra narrative transitivity geleneğini tamamen yokettiği söylenir.
    godard'a neden bu geleneği yıktığı sorulduğunda "izleyiciye yapılan duygu büyüsünü kırmak ve izleyiciyi konsantrasyonunu yıkıp yeniden odaklayarak zorlamak için" diye cevap vermiştir.

    2- identification vs estrangement
    (empati, karakterle özdeşleşmeye karşın direk adresleme, çoklu ve bölük karaklerler, film içinde filme dair yorum yapan öğeler kullanımı)

    rohmer, seyircinin kendini starlarla, karakterlerle özdeşleştirmesinin filmin içine girebilmek için daha uygun bir yol olduğunu savunmuş, filmin yarattığı psikolojik iniş çıkışlara seyirciyi de dahil etmek istemiştir- ki bu hollywood filmlerinin artık klasikleşmiş taktik ve yöntemlerinden-

    bu yöntemin yıkımı yine godard filmleriyle başlamış, le gai savoir adlı yapıtta iyica ön plana çıkmıştır. sesleri ağız hareketleri ile çakıştıramayan eski aletler kullanılmış, kurguda "gerçek insanlar" tanıtılmış, hatta direk olarak seyirciye seslenmişlerdir.vent d'est adlı yapıtta bütün bu unsurlar kullanılmış, aynı sesle birçok karakter seslendirilmiş, aynı karaktereyse birçok farklı insan sesi kullandırılmıştır. böylece seyircinin empati kurması engellenmiş, filme köle olmaktansa filmle birlikte yol almıştır. seyircide şu sorular ister istemez uyanır: bu filmin amacı nedir? - narrative transitivity de sorulan sorularsa şunlardır : neden filmde şu bu oldu? birazdan ne olacak?-

    3-transparency vs foregrounding
    (sinema dilinin anlaşılır olmalısına karşın filmin mekaniklerinin ve text'inin görünür ve anlaşılır olması)
    geleneksel sinema, filmi rönesans tabloları gibi ele alır ve dünyaya açılan pencere olarak adlandırır, rohmer'in de yaptığı budur. teknolojik anlamda mükemmel perspektif oluşturarak dünyaya bir pencere açılacağı, resimleme tekniği kullanarak mükemmele yakın imajların yaratılabileceği savunulur. böylece anlamdünyanın mükemmele yakın sunumu dahilinde değerlendirilir.
    godard ise loin du vietnam adlı eserinden itibaren bu yönteme kesin bir çizgi çekmiş, ve filmde görüntüyü alan kamerayı göstermiştir.1968 sonrası filmlerinde filmin üretim aşamalarını da perdeye yansıtmış, sadece kamerayı göstermekle kalmamış, filme de müdahale ederek film yapım aşamasındaki çalışmaları, işçileri de filme eklemiş, filmin negatifleri üstünde bilerek anlamlı tahribatlar yapmıştır.

    4-single diegesis vs multiple diegesis:
    (birlik içindeki homojen dünyaya karşın- heterojen, değişik kodlamalarla bölünmüş, farklı kanallar arası zap yapıyormuş izlenimi veren dünya)
    hollywood ve rohmer filmlerinde her şey aynı dünyaya ait gibidir, dominant olan estetik duygusu liberal klasisizmdir. dramatik ünitelerin birbirini takibi daha gevşek olmasına rağmen, genel prensip asla sarsılmaz. filmde sunulan dünya uyumlu ve bütünlüklü olmalı, zaman ve mekan mefhumları birbirini ahenkle takip etmelidir.
    godard ise film içinde film sunarak başladığı çalışmalarına karaklerlerine farklı diller konuşturup ancak çevirmen eşliğinde iletiştirerek devam etmiştir. asil kirilma noktasi weekend filminde görülmüş, farklı epoklardaki ve farklı kurgulardaki karakterler birbirlerine girmiştir (saint-just, balsamo ve emily bronte) tekli anlatım dünyası kullanımından ziyade, birbiri içine kilitlenen, birbiri içinde dönen dünya çokluğuna rastlanır.
    en ilginci, soundtrack iyle imajların birbirinden tamamen bağımsız oluşudur, film değişik kodlar ve farklı bie semantik kullanan ortaçağ makaronik şiirlerine benzetilmiştir. godard sanki istemli ve sistematik olarak "anlaşılmazlığı" arar gibidir.

    şimdi yoruldum daha sonra şunlara da değineceğiz:

    5-closure vs aperture:
    6- pleasure vs unpleasure
    fiction vs reality
  • alti ahlak hikayesi diye bilinen, 6 filimlik muhtesem seriyi ceken ve yazan usta fransiz yonetmeni. 6 ahlak hikayesini olusturan filmler sirasiyla soyledir:

    1- monceau pastanesindeki kiz (bkz: http://www.imdb.com/title/tt0056884/)
    2- suzanne'nin kariyeri (bkz: http://www.imdb.com/title/tt0056910/)
    3- maud'lardaki gecem (bkz: http://www.imdb.com/title/tt0064612/)
    4- kolleksiyoncu (bkz: http://www.imdb.com/title/tt0061495/)
    5- claire'in dizi (bkz: http://www.imdb.com/title/tt0065772/)
    6- ogleleri chloe (bkz: http://www.imdb.com/title/tt0068205/)
  • ingilizcede "chloe in the afternoon" adiyla bilinen 72 yapimi "l'amour l'apresmidi" ahlak hikayelerinden benim en sevdigimdir, hem de hepsini izlemememe ragmen.

    bastan cikarma oyunlarini, ve genel olarak insanlarin birbirleriyle oynadiklari oyunlari, 5. sinif basit motiflerden arinmis sofistike oyunlari cok iyi mercek altina alabilmis kanimca rohmer. "ahlak hikayesi" altinda topladigi filmlerinde "ahlak" kelimesini kullanmasi da bi o kadar sarkastik ve dusundurucu. bir de 'zouzou' isimli aktrisi goruyoruz chloe karakterinde, ki en son soyadsiz, tek isimli aktorlerin filmlerde arz-i endam ettigi gunleri inanin hic hatirlamiyorum..
  • paris 1'i l'organisation de l'espace dans le 'faust' de murnau adli doktora teziyle bitirien, faust'da yaratilan mekanlarin sanat tarihi icindeki yerini mutis sekilde inceleyip, her karenin analizini yapan, filmi izlemeyende izleme, izleyende bir daha izleme istegi uyandiran sinemaci.
  • son zamanlarda muptelasi oldugum, her gun ikiser tablet almazsam gunumu nasil gecirecegimi merak etmeme neden olan, hepsini izleyip bitirdikten sonra ne yapacagim ben diye kara kara dusunduren leziz filmlerin yonetmenidir eric rohmer. hele ki moral tales olsun, comedies and proverbs olsun, four seasons olsun, bilezik sekerler gibi dizmistir bunlari arka arkaya, agizda da oyle bir tat birakir zaten iddiasiz ve abartisiz sinema diliyle ama sag gosterip sol vurur. bunu yaparken de o ince espiri anlayisindan hic vazgecmez. (bkz: eric rohmer saved my life)
  • bir filminde karakterlerin sentetik a priori yargilarin mumkun olup olmadigini tartisliklari da gorulmemis degildir.
  • şu günlerde 87 yaşında çektiği son filmi les amours d'astree et celadon ile venedik film festivali'nde* yarışan fransız yönetmen.
  • les contes des quatre saisons:
    1. conte de printemps-ilkbahar öyküsü (1989)
    2. conte d'hiver (1991)-kış öyküsü
    3. conte d'été (1996)-yaz öyküsü
    4. conte d'automne (1998)-sonbahar öyküsü filmleri de onundur..
hesabın var mı? giriş yap