• 2. dunya sava$i oncesi nazi zulmunden kacan profesorlerden biridir. ordinaryus sıfatini haizdir. ilk olarak istanbul üniversitesi hukuk fakultesi'nde dersler vermi$ daha sonra ankara universitesi hukuk fakultesi'ne gecmi$tir.

    kendilerinin istanbul hukuk fakultesi'ne geli$inin ardindan ozellikle ticaret hukuku ba$ta olmak uzere turk hukuku teorik baglamda cok geli$mi$tir. halil arslanli gibi buyuk bir hukukcunun geli$iminde hirsch hazretlerinin payi buyuktur.

    buyuklerimiz hirsch'in adini agizlarina alirlarken, saygi duru$una gecmektedirler. nitekim o donemin avrupa'sinda hirsch gercekten de sayili hukukculardan biriydi. istanbul hukuk fakultesinin o donem, andreas schwarz, recai okandan, siddik sami onar gibi isimler sayesinde avrupa'nin en saygin fakulteleri arasinda sayildigini da belirtmek gerekir. kisacasi turk hukuku cok $ey borcludur bu ustada.
  • 1933 yılında darülfünun ilga edilerek istanbul üniversitesi kurulurken isviçreli profesör albert malche'nin türkiye adına yaptığı davet üzerine ülkemize teşrif etmiş. o yıllarda tüm yabancı bilim adamları ile akdedilmekte olan sözleşmeyi imzalamış ve istanbul üniversitesi ticaret hukuku kürsüsünde göreve başlamış.
    anılan sözleşme "...profesör, üçüncü yıldan sonra derslerini türkçe olarak vermek için elinden geleni yapmakla yükümlüdür..." koşulunu içermekte imiş. nitekim hirş, 4. yılından sonra çevirmen yardımı olmaksızın tüm derslerini türkçe vermiş; yazdığı ders kitaplarında, katıldığı bütün seminerlerde ve hazırladığı yasa taslaklarında türkçe'yi kullanmış.
    21 eylül 1943'te türk vatandaşı olmuş, kadıköy nüfus idaresine 'ernest hirş' adı ile kaydolmuş.

    velhasıl 1985 yılında sonsuz olmuş; bütün sözlük yazarları bir araya gelse var edilemeyecek bir belleği de beraberinde götürmüş. zannediyorum ki bildikleri bilemediklerinden fazladır.
    bir hukuksal mevzu da yok mudur ki açıklanışında hirş'e atıfta bulunulmasın? pek ender.
  • tubitak yayınlarından çıkan 2000 basımı anılarım isimli kitabı, otuzlu ve kırklı yıllardaki türkiye'yi, akademik hayatı hatta istanbul'u algılayabilmek açısından nefistir. fiyatı 4-5 ytl arasında - 391 sayfa
  • güncel hukuk'un ağustos 2008 sayısında prof. tayfun akgüner ve prof. köksal bayraktar'ın prof. vakur versan ile yaptıkları röportajda adı geçen hoca. türk vatandaşı olunca adamı türk vatandaşı olduğuna pişman etmişler. o zaman türk hocalar 200 tl aylık alırken yabancı hocalar 400 tl alıyormuş. "hirsch türk tabiiyetine geçince ona demişler ki, "sen artık türk oldun, türk kanunlarına göre para alacaksın." diye anlatıyor prof. vakur ersan. dergiden devam edelim:

    "akgüner: 200 lira mı alacaksın demişler?

    versan: hayır. ne 200 lirası... bir türk vatandaşı olarak devlet hizmetine yeni giriyorsun, sadece üniversite mezunusun, demişler. o vakit maaşın 30 lira başta... doktoran da var, 5 lira da oradan, etti 35 lira. yabancı dil de bilirsen 5 lira daha 40 lira olur. "yabancı dil ne biliyorsun?" demişler. "almanca" demiş... hirsch'i kendi anadilinden almanca'dan imtihan etmişler. "imtihan oldum geçtim" diyordu. adam geçinemez hale geldi. halbuki üniversiteyi o kadar çok seviyor ki, nerede oturuyordu biliyor musunuz? sultanahmet'e gidin. eski akademi binasına (daha sonra marmara üniversitesi rektörlüğü oldu) doğru... solda köşede bir ev vardı; en sonda... recep peker'in evi derlerdi. orayı kiralamış, orada oturuyordu. şaşırıyorduk nasıl geçinecek diye... başbakan müdahale etti. "gel ankara hukuk fakültesi'ne... hem aylığını alırsın, hem de ben sana müşavirlikler veririm" dedi. ama o dersi unutamam. durumu anlatıyor: "almanca'dan imtihana girdim. halil arslanlı durdu yanımda; o sınavdan geçtim" diye anlatıyordu."
  • prof. dr. ünal tekinalp'in anlatımına göre;

    “episode’ler ve epoche’ler” yazmakta olduğum bir anılar ve düşünceler kitabının adıdır. başlığın esin kaynağı prof. dr. hirsch’tir. zaten başlıkta ve başlığı hemen izleyen satırda anılan sözcüklerin almanca yazılmasının sebebi de budur. başlığın öyküsü de şöyledir:
    yıl – büyük olasılıkla- 1983’tür. sömestr tatili sebebiyle birkaç günlüğüne eşimle hirsch’lerin königsberg (schwarzward)deki evlerinde konuğuz..bir akşam yemeğinden sonra profesör ile çeşitli konular üzerinde konuşuyoruz. her dakikası dolu, dinleyeni ilerleten, yeni bilgilerle donatan bir “scholar”ın konuşması bu. “scholar” bir, çok sevdiğim, “otorite” yüklü ingilizce bir sözcük, profesörden çok ileride bir anlam taşıyor; bir konuda derin ve güvenilir bilgiye sahip kişi demek. konu; hukuk sosyolojisindeki son gelişmeler, hoca önüme olağanüstü bir öğretiler haritası sermiş . bir taraftan bahçenin tüm yeşilliğini kaplayan kar, diğer taraftan peter uchel’in o olağanüstü güzellikteki dizesinde şiirleştirdiği “söyleşimizin alazı”, yarı karanlık salonu aydınlatmakta. profesör, konuşmasını türk devrimlerinin, özellikle hukuk ve üniversite devrimin tehlikede olup olmadığını sorusuna odaklıyor. söyleminden, bir yıl önce yürürlüğe girmiş bulunan yükseköğretim kurumları kanunu (yök)nun, onun için gerçek bir endişe kaynağı olduğunu anlıyorum. …. … özellikle anaysa mahkemesi’nin bir kararında üniversitelerin bilim üreten merkezler değil de; eğitim ve öğretim kuruluşları olarak tanımlanmasından ve üniversitelerin işlevinde öğretimi bilimsel çalışmanın önüne koymasından öfkeli. öfkesinin dile getirirken “atatürk devrimin bir epoche değil bir episode olduğu şüphesine düştüm” dedi. kendisine, sorgulayan gözlerle baktığımı fark etmiş olacak ki; “episode bir tiyatro deyimidir; gelip geçici bir sahneyi ifade eder. oyunda bir rolü olsa da; bir anlık bir olaydır. episode; gelip geçer. bir episodu bir diğeri izler. epoche ise bir sosyoloji ve tarih bilimi terimidir; bu bilimlerin temel kavramlarından. sosyolog ve tarihçi episodelerle ilgilenmez epocheleri belirler, yargılar , değerlendirir. epoche, bizler yani hukuk sosyolojisi ile uğraşanlar yönünden özel bir önemi haizdir. çünkü epoche iz bırakan, geleceğe yön veren, kalıcı etkileri olan bir dönemi ifade eder.” dedi ve “türk devriminin bu arada hukuk ve üniversite devriminin bir epoche olduğu inancındaydım. şimdi bu inancımın doğruluğundan şüphe duyuyorum ve üzüntü içindeyim” diye ekledi… hirsch bir bilim adamının hiçbir zaman -kendi ifadesi- ile “superlative” yani en üstünü belirten sıfatlar kullanmaması gerekliliğini söylerdi. ona göre, sadece en üstünü belirten sıfatlar değil, “çok önemli”, “olağanüstü, “sıra dışı” ve “emsalsiz” gibi güçlü sözcükler de görüşün yetersizliğini ifade eder. yazan ve anlatan fikrinin güçsüzlüğünü “superlative”e sığınarak saklar. ağır sözcükler, alaylı deyimler içeren eleştiriler de böyledir. bilimsel metin içerikte güçlü, ifadede nazik olmalıydı.
    …hirsch “superlative” kullanmayın sözünün geç araştıcılar için bir altın öğüt olduğunu söylerdi. hatta çok kez, metin içi italik ve bold karakter kullanmaktan kaçınırdı. “okuyucunun niye dikkati çekilsin!” derdi.
    …hirsch türkiye’de bir ticaret hukuk bilgini olarak tanınır. oysa onun bir de hukuk sosyologu kimliği vardır. hirsch bu ikinci kimliği ile 1950’den sonra almanya dışında da ün kazanmıştır. çünkü eserleri diğer avrupa ülkelerinde, japonya’da ve abd’de de yankı bulmuştur. hatta 1950li yıllardan itibaren, hirsh’nin bu kimliği, ticaret hukuku öğretisi önderi kimliğini bir hayli geride bırakmıştır.
    … hirsch frei üniverstat’da ticaret hukukunun tüm konularını okuttu ve özgün bir yöntemle, şematik bir ders kitabı olan, “ticaret hukuku kılavuzu”nu yazdı. o tarihlerde ders kitaplarında “scriptum” modeli bugünkü kadar yaygın değildi. diğer yandan hirsch frei üniverstat’da “hukuk sosyolojisini ve hukuki olduğuarları araştırma enstitüsünü” kurdu. bu enstütü almanya yönünden bir ilktir. ve rernere königin köln’deki sosyoloji enstitüsünü hukuku yönden tamamlamıştır. hirsch’nin hukuk sosyolojisi alanında makale ve kitap olarak bir çok yayını vardır. özellikle 3 incelemesi kendilerine daima başvurulan ve yollamama yapılan eserlerdir. bunları alanının klasikleri olarak nitelendirmek “superlative” bir anlatım olmaz, “toplumsal düzenin yapılandırılmasında hukuk” (berlin 1966); ikincisi, “hukukçular için hukuk sosyolojisi” (berlin 1984) ; üçüncüsü ise türk hukuk devrimin sosyolojik bir analizi ve değerlendirmesi olan “toplumsal bir süreç olarak iktibas” (berlin 1981)
  • nazilerden kaçıp türkiye'ye geldikten sonra hukuk eğitimine şekil vermesi istenmiş profesör. makam aracı ve yüklü bir maaşla başladığı görevini layıkıyla yerine getirdikten sonra çok sevdiği türkiye'de türk vatandaşlığına geçmiştir ve kendisi zaten bu dönem öncesi de soyadını hir$ olarak yazmıştır. hukuk fakültesi kuruculuğu rolünü üstlenirken türk vatandaşlığına geçişi sonrası maaşı bir gecede kuşa çevirilip makam aracı elinden alınmıştır. bunun sebebini sorduğunda aldığı "sen artık türk oldun, bizimle aynı şartlarda yaşayacaksın" lafına biraz kırılsa bile kendini hep bize yakın hissetmiş çok saygıdeğer bilim adamıdır.
  • adnan menderes hükümeti'nin bağnazlıklarına dayanamayarak türkiye'yi terketmek zorunda kalan hukuk evliyası
  • (bkz: atatürk döneminde türkiye'ye gelen bilim insanları)

    "1950'lerin ortasında almanya'ya dönen, hür berlin üniversitesi'nin iki dönem rektörlüğü yapan hirscht, gözlerini yumduğu 29 mart 1985 tarihine kadar türkiye'yle ilgisini hiç kesmedi. 12 eylül müdahalesinden sonra çıkarılan yükseköğretim kurumu yasası'nı istetip uzun uzun inceledi. atatürk'ün direktifi ve öncülüğüyle gerçekleştirdikleri üniversite reformunun o yasayla ortadan kaldırıldığını görünce milli güvenlik konseyi'ne şu haberi gönderdi:
    "söyleyin onlara; her general atatürk değildir" anlayana."

    (bkz: söyleyin onlara her general atatürk değildir)
    ___
    "yahudi bir anne babanın çocuğu olan hirsch 1902 yılında almanya’da doğdu. 1924 yılında hukuk doktorasını tamamlayan hirsch, 1927 yılında frankfurt main üniversitesi ticaret hukuku kürsüsünde ders veriyordu. 1933 yılı nazi almanyası'nda yargıçlık ve hocalık işine ani bir şekilde son verildi. kitapları, piyanosu ve kemanı hariç her şeyini satıp amsterdam’a gitti. hirsch hollandaca öğrenip amsterdam üniversitesi’nde ticaret hukuku kürsüsünün başına geçmeyi beklerken kendisine istanbul üniversitesi ticaret hukuku kürsüsünün başına geçmek için bir teklif geldi. teklifi kabul ederek 1933 yılında türkiye’ye geldi. 1936 yılından itibaren sözleşme gereği derslerini türkçe vermeye başlayan hirsch 1945-1952 yılları arasında ise ankara üniversitesi hukuk fakültesi’nde profesör olarak çalıştı. şu an yürürlükte olan 6762 sayılı türk ticaret kanunun mimarı olan hirsch, 1952 yılında berlin belediye başkanı reuter’in ısrarı üzerine almanya’ya döndü. 1953-1967 yılları arası hür berlin üniversitesi’nde görev yapan profesör, 2 dönem rektörlük yaptıktan sonra 1967’de emekli oldu."
    (bkz: #18193201)
  • yahudî bir alman hukukçu ve adalet sosyoloğu olan ernst eduard hirsch, mustafa kemal atatürk'ün öncülüğünde hazırlanan yeni türkiye cumhuriyeti yasalarına ilişkin yaptığı bir değerlendirmede değerli dikkatlerimizi, memlekette bize öğretilmeyen ve kuvvetle muhtemel öğrenmemizden de çekinilen bir yöne çekiyor ve veciz bir ifadeyle "isviçre ve saîr ecnebî kanunların iktibâsı, lozan sulh antlaşması'yla kapitülasyonların kaldırılmasının karşılığı olarak türk hukuk ve mahkeme işlerinin yeniden yapılandırılmasına dair taahhüt edilen ve uluslararası hukuka ilişkin bir yükümlülüğün yerine getirilmesidir." sözleriyle, atatürk ilke ve inkilâplarının bir kısmının "zorunluluktan" hayata geçirildiğini dile getiriyor...
  • boratav, berkes ve boran'ın üniversiteden atılması konusunda yapılan üniversite senato oylamasında suçlanan kişilerin ifadelerinin alınması gerektiğinde ısrar etmiş, tıp fakültesi senatorunun herkes biliyor komunist olduklarını sözüne, hukukçu olarak suçlananın dinlenme hakkına sahip olduğunu söyleyerek karşılık vermiş.

    tıp senatörü karşı çıkınca, kör bağırsağınızın sol omzunuzda olduğunu iddia ediyorum demiş. senatör adama saldırmaya kalkmış:

    "senato 10 ocak 1948'de toplandı. parlamento komisyonunun görüşmeleri hakkında çok iyi bilgi sahibi olduğu anlaşılan tıp fakültesi senatörü, dil, tarih ve coğrafya fakültesi mensubu bir profesörle iki doçentin üniversite hocalığı görevinde kalmalarını imkânsız kılacak biçimde üniversitenin şeref ve itibarını zedeleyen davranışlarından ötürü, üniversiteden çıkarılmaları önerisini getirdi. ben söz alarak hazırlık soruşturması dosyasını istedim. böyle bir şey yoktu! 'peki suçlanan kişiler bu konuda dinlendi mi?’ soruma ise, tıp fakültesinden meslektaşım, 'buna hacet yok, hepimiz onların komünist olduğunu biliyoruz' cevabını verdi. 'özür dilerim, ben bilmiyorum; ama bir hukukçu olarak, her suçlanan kişinin en temel hakkının, dinlenme hakkı olduğuna işaret ederim' dedim.

    tıp fakültesi senatörü buna kesinlikle karşı çıktı. bunun üzerine, ben de 'pekâlâ sayın meslektaşım' dedim, 'o zaman ben de, şu andan itibaren körbağırsağın sol omuzda bulunduğunu iddia ediyorum' dedim. hiddetle kendini kaybeden tıp senatörü üzerime saldırmak istedi, öteki senato üyeleri ancak zaptedebildiler. ama, önerisinde ısrar etti. ben de yaklaşık şu açıklamaları tutanaklara geçirttim: 'bir disiplin soruşturmasında dahi suçlanana söz hakkı tanınması zorunludur. bu olmaksızın yapılacak bütün işlemler hukuka aykırıdır. ben hukuka aykırı bir işleme katılmam. hukuk fakültesinin senatodaki temsilcisi olma görevimden burada istifa ediyorum.'
hesabın var mı? giriş yap