• "kimse ciksin ortaya.. delikanliysa ciksin.."
  • "lan erol egemen.. barbunya receli yenir mi lan? biktik ulan cik ortaya gorelim kimsin."
  • bu da montana cetesi gibi bir kaybedenler klubu miti...bir grafiker, bir kaybeden, nette faturalari yayinlancakmis :)
  • mehmet ulusel'le birlikte 6 45 yayincilik'in kapak tasarimlarini yapan $ahis.. (bkz: 2 tasarim)
  • 2 nin diğer yarisi
    (bkz: mehmet ulusel)
  • mehmet ulusel'den korktuğum anlarımın kurtarıcısı
  • "..ben peynirli pogaca istedim, kiymali cikti. bi isirdim, sogan tadi geldi, le$ gibi sogan tadi. ya dedim kimdir bu erol egemen yaaaa.."
  • standart bir kaybedenler kulübü programı sürmektedir. hatta kaan ve meteye bir tv kanalı veya radyo istasyonunda iş önermekte olan, konuşması düzgün efendice olan bir adam vardır.dinleyici sorar nerden çıktı bu erol egemen diye. kaanda erol egemen ismini ilk duyuşunu şu şekilde anlatır:

    kaan- ben erol egemen ismini ilk defa bir dost ortamında duydum. çok sevdiğimiz bir arkadaşımız bize yemek yapmış ve bizi yemeğe davet etmişti.o akşam bütün arkadaşlar, uzun süredir görüşmeyen bir takım arkadaşlarla birlikte bir araya geldik. hem yedik hem içtik hem eğlendik. maksadımız bu idi.çok güzel bir sofra vardı; inanılmaz bir kayseri pastırması, enginar...

    mete- aslında bütün gece tom waits ve nick cave çalmasa daha da çok yiyecektik aslına bakarsanız.

    k-şüpesiz öyle, şüphesiz öyle..ben bu konuda bir şey söylemek istemedim, çünkü altından ne çıkacağı konusunda gerginleşmiştim... enginar, karnıbahar, duman bir haydari,pazı dolma, yoğurt, pilav yoktu galiba o akşam ya?

    m-pilav yoktu.

    k-başka ne vardı o akşam ya?

    m-türlu jambon vardı, pepperoni gibi benzeri bir şey vardı, yalnız haydari dediğin şey haydari değildi daha böyle havuçlu yoğurt gibi bir dalgaydı.

    k- süzme yoğurttan yapılmamış bir tür haydariydi sanırım. manda sütünden yapılmış bir yoğurt olduğunu idrak ettim sonra ben. evde ağlıyordum çünkü, o esnada farkettim. her şey güzeldi fakat masada en can çekici olan, en insanın kendini alamadığı şey dairesel kesitli derin bir borcamda bulunan çok doğru renkte, çok doğru kıvamda olan bir zeytinyağlı barbunyaydı. her şeyi bir kenara ittim. pastırma dahil. barbunaya meyil ettim. bir kaşık aldım, bir kaşık daha aldım, sonra nasıl olsa alacağım diye bir kaşık daha aldım. tabağım boş bulunmasın diye üç belki beş belki de yedi, çok iyi hatırlamıyorum, pastırma dilimini kenarlara dizdim. bir miktar esmer ekmek aldım ve çatalımı barbunyaya daldırdım. çatalımda dört tane adeta masanın üzerindeki holojen lambanında etkisiyle altın tanesi gibi parlayan barbunya ve onun etrafında adeta walter benjaminin "teknik yeniden çoğaltım çağında sanat eseri" isimli makalesini andırırcasına zeytinyağı ve barbunya nişastasından oluşan yoğun bir katman vardı. ağır ağır azıma yaklaştırdım. ve bıraktım. fuck the christ dedim kendi kendime bu ne!! barbunya reçeli mi ?! bir zeytinyağlıya bu kadar şeker konur mu??! nedir dedim bu ya nedir ya? erol egemen dediler, ilk defa o an duydum bu ismi, böyle seviyor. dedim kim bu erol egemen ya?

    -(dakikalardır konuşmamış ve kurumuş olan telefondaki dinleyici) biz de merak ediyoruz nasıl çıktı nerden çıktı.

    k-daha çıkmadı bekliyoruz, delikanlıysa çıksın.
  • ikide bir adlı derginin grafiklerinden sorumlu olan kişi. her kimse artık. *
hesabın var mı? giriş yap