• bir devdir bu adam. "bin civarında halk ezgisi derledi" cümlesi küçücük durur özgeçmişinde. mütavazı duruşunun arkasında nice hazineler, zenginlikler saklar. türkülere bir ömür adamış, halkın asli değerlerine katkı yapmıştır. hep yakında, yakınımızda durmuş da görülmemiş; kıymeti bilinememiş, ne gam!..

    şu yaşımda hakkında hayran yazısı yazabileceğim çok az insan var, onlardan birisi erol parlak. nihayet dün gece canlı dinleme şansım oldu ve cemal reşit rey'deki bu konserden sonra bir iki satır da olsa bu hayran yazısını yazmak istedim. birkaç kez bu sözlükteki bu başlığına girip önce şaşırmışlığım, sonra o şaşkınlığıma şaşırmışlığım var: 15 entry! daha önce başka şeyler yazmak isteyip de vazgeçmiştim.

    dün gece bildiğim bir şeyi bir de görerek teyid ettim: türkülerin bütün saflığını, temizliğini, güzelliğini şahsında toplamış bir insan o. türkü aralarında konuşurken heyecandan sesi titreyen bir insan. konserden sonra kulise gittiğimizde bizden çok heyecanlanan, fotoğraf çektirirken bizim sarıldığımızdan daha sıkı bize sarılan bir insan.

    insan: akademisyen, müzisyen, sanatçı filan bir tarafa...
  • yavuz bingöl karaktersizinin izinden giden bir düşkün. ve artık bir akp'li.

    15 temmuz türküsü
  • sesi türküye çok uygun gelmiyor bana. istanbul beyefendisi gibi söylüyor. türkünün cengiz özkan gibi söylenmesi lazım. sesin boğazdan değil bozkırdan çıkması lazım.

    ha denebilir ki "ulan şerefsiz hıyar göt, sen değil misin şükriye tutkun seven? ne yüzle buna laf ediyorsan am salatası, götpare!".

    evet bu denebilir.
  • şu sıralarda yanılmıyorsam yanında yaylı çalgı sanatçısı uğur önür ve şelpede -her ne kadar türkiye'de tanınmasa da- üstat diyebileceğimiz sinan ayyıldız ile birlikte bir organizasyon için londra'da bulunan usta.

    koskoca ekşi sözlük'te böyle bir usta hakkında sadece 2 sayfa entry'nin girilmiş olması cidden utanç verici. sadece neşet ertaş divanı için sarf ettiği emeği düşündüğümüzde bile apayrı bir yere koymamız gerekiyor ustayı.

    ne diyelim, belki bir gün bir dizide falan oynar da insanlar sağda solda "bu zamana kadar kendisini tanımadığı" için hicap duyar.
  • canlı literatür.

    yöresel bir sentez gibi. her tavrı layığıyla icra ediyor. bozlağı bozlak gibi, deyişi deyiş gibi, uzun havayı uzun hava gibi her birini kendi kategorisinde sanki ömrünü ona adamışçasına iyi çalıyor, hiçbirini dışına taşırmıyor, boş da bırakmıyor. çok farklı bir usta. gerçekten halk müziğimiz için köşe taşı. var olsun.
  • bir kelebek bir çiçeğe nasıl sessizce yaklaşıyorsa, bu adam da tellere öyle dokunuyor arkidiş.
  • az önce kitabında aşağıdaki cümleyi okuyunca gözlerim faltaşı gibi açıldı:

    “hemen her gün, günlük dilde abdallığa yüklenen başta çingenelik ve ahmaklık olmak üzere çeşitli olumsuz nitelemeler ile yüz yüze gelen (...)”

    profesör böyle yaparsa humaka ne yapar kim bilir.

    sayın hocam, çingenelik olumsuz bir niteleme değil, bir etnik kimliktir. (ki bu etnik kimliğe mensup kimseler kendilerinden roman olarak bahsetmektedir.) çingeneyi ‘olumsuz niteleme’ diye tabir etmek (olgusal olarak böyle tabir edenler var olsa dahi) ırkçı söylemi tekrar etmek anlamına gelir. üstelik bunu abdallara yapılan ayrımcılığa ve aşağılayıcı söylemlere örnek olarak vermek, nereden baksan elinde kalan bir garabet. ırkçılığı önce dilden temizlemeden, eylemden ve söylemden temizlemek asla mümkün olmayacak.

    * * *

    yukarıdaki ifadeleri yazmakta erken davranmışım, yazının devamına kıyasla meğer devede kulakmış. bunları yazdıktan sonra devam eden iki paragrafı okudum ki söyleyecek söz bulamıyorum, yorumsuz aşağıya kopyalıyorum:

    --- alıntı ---

    “bilindiği üzere; farsça olan çingene sözcüğü çeng (bir tür müzik aleti) köküne bağlı olarak çengian (çalgı çalan)’dan gelen, dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış ve genellikle çalgı çalarak geçimin sağlayan topluluğun (rom’ların) genel adıdır. doğu’ya doğru gidildikçe çingenelere gurbete düşmüş anlamıyla gurbat, gurbatî ya da kurbat da denilir. dünyanın çok çeşitli yerlerine dağılmış ve konar-göçer (şimdilerde çok daha yerleşik) bir yaşam süren çingeneler, iç içe yaşadıkları toplumlar tarafından yaşam kültürleri ve kendilerine yüklenen olumsuz nitelemelere bağlı olarak aşağılanır, hor görülürler. genel toplumsal değer yargılarından uzak, ahlâken düşük sayılmaları gibi nedenlere bağlı olarak da toplum dışına itilir, hiç kimsenin yapmayı kabul etmeyeceği işlere mahkum edilirler. yankesicilik, soygunculuk, fahişelik gibi yüz kızartıcı kanun dışı işler, çöp toplayıcılığı v.b. ışler ve hatta cellatlık gibi resmi ama insan ruhuna ve inançlarına ağır gelen işler bunlardan bazılarıdır. ıç içe yaşadıkları toplumlar genelindeki inanca göre çingeneler, olumsuz hasletleri nedeniyle bunu hak ederler, bu nedenle aşağılanmaları doğal karşılanır.

    gerçekte bu durum, toplumbilimciler tarafından üzerinde geniş çalışmalar yapılması gereken tarihi bir sosyal olgudur. ancak, abdallar gibi yukarıda sayılan iş ve durumlardan uzak, kendine göre değer yargıları olup kültürel alanda önemli değerler üreten bir topluluğa, çingenelik isnat edilmesi ve onların da bunu şiddetle reddetmeleri konunun özünü oluşturmaktadır. bu durum, bütün yaşamlarını etkileyen sosyal bir olgu olarak sanatsal ifadelerinin de merkezinde yer alır.”

    --- alıntı ---

    vay halimize, vay.
  • neşet ertaş'ın çocuklarının anlattığına göre neşat ertaş kanser tedavisi görürken, ölmeden altı gün önce gelip ona kağıt imzalatmış (muvafakatname). yine onların iddiasına göre neşet baba "bu adam 15 yıldır bu kitabı çıkamadı, herhalde ölmemi bekliyor" demiş. yazdığı kitabın haklarını film yapımcısına satmış. özetle akçeli işlere tamahkar olduğunu söylüyorlar. neşet babanın çocukları sırf erol parlak yüzünden, çekimleri tamamlanan neşet ertaş filminin vizyona girmemesini sağlamışlar.

    erol parlak'ın müzisyenliğini severdik, bu mevzu can sıkıcı. kim haklı acaba diye bakındım da sultanın sofrasına oturduğunu görünce neşet'in çocuklarının haklı olabileceği nezdimde ağır bastı. zira 2017 yılında tayyip erdoğan tarafından yeni açılan bir üniversiteye rektör olarak atanmış. 2016 yılında da cumhurbaşkanlığı kültür ve sanat büyük ödülü almış.
  • icrasındaki his yoksunluğu ve didaktiklik beni her zaman irrite etmiştir. bir kez bile olsun, oturup da "dur bi erol parlak açıp da dinleyeyim" dememişimdir; ki bunu dark side'a geçip ibrahim kalın ve yavuz bingöl'le birlikte 15 temmuz şehitleri için türkü söylemesini hedefe alarak söylemiyorum. ha bu tabi işin tuzu biberi oldu. kaldı ki öteki tarafa dün geçmedi, taa geçen yıl cumhurbaşkanlığı kültür ve sanat ödülünü alarak bunun işaretini vermişti zaten.
  • 2008 yili itu baglama gunlerinde canli dinleme sansi buldugum ve ic anadolu yoresi turkulerini selpe teknigi ile derleyen ustadlarimizdandir. kendi agzindan duydugum kadariyla akademik ingilizce calismalari yuzunden muzikten ayri kalmis madur ustadtir.

    ayrica hasret guntekinden sonra selpe teknigini ders kitaplarina tasiyarak kalicilastirmaya ugras vermesi de takdire sayandir.
hesabın var mı? giriş yap