• tercih sebebidir. eşcinselsen yarın gel işe başla.

    (bkz: tercih sebebi)
  • tercih sebebi değildir. doğuştandır. doğaldır. bu david reimer vakasıyla bilimsel olarak ispatlanmıştır.

    vakaya kısaca türkçe kaynakla şuradan ulaşabilirsiniz:
    https://www.youtube.com/watch?v=ucsbnnvnx6y

    8 aylıkken geçirdiği sünnet operasyonunda yapılan bir yanlışlık sonucu tüm penisi yanan, daha sonra ailesinin ünlü bir psikolog olan dr. money tarafından `penisi olmayan bir erkek çocuğu olarak büyümesindense bir kız olarak büyütülmesi` önerisine uyup, çeşitli hormon tedavileri de uygulanması üzerine, kız çocuğu olarak yetiştiren bir erkek çocuğudur.

    alınan bu kararın ardından bruce reimer'ın adı brenda reimer olarak değiştiriliyor ve bir ameliyat daha yapılarak testisleri alınıyor. fakat brenda reimer 2 yaşına geldiğinde kendisine sunulan bebeklerle ve oyuncaklarla oynamayıp ikiz kardeşi brian reimer'ın oyuncaklarıyla oynamayı tercih ediyor. aynı zamanda üzerine giydirilen kıyafetleri yırtıp sürekli agresyon gösteriyor. dr. money bu değişimin çok başarılı olduğunu savunup makaleler yazarken, reimer ailesi tamamen güçlü bir suçluluk psikolojisi ve çaresizlik içinde belli bir süre geçiriyor. brenda reimer yaşı büyükdükçe yaşıtları görünümünde olması için sürekli östrojen alıyor ve böylelikle göğüsleri gelişiyor, fazla tüylerinden arınıyor ve kas gelişimi yavaşlıyor. kız gibi görünüp o şekilde davranması beklenirken bunların hiçbiri olmuyor ve brenda reimer 14 yaşına geldiğinde artık sorunlar çok daha fazlalaşıyor ve yerel bir psikoloğun önerisiyle aile brenda reimer'a gerçekleri anlatıyor. bunun sonucunda bruce reimer büyük bir rahatlamanın ardından kendine yeni bir isim (bkz: david reimer) seçiyor ve biyolojik cinsiyetine geri dönüyor. çeşitli operasyonlarla büyütülmüş göğüsleri alınıyor, transplantasyon ve plastik protezlerle yapay bir penis ve testisler yaratılıyor ve testosteron tedavisiyle de kas yapısı geliştiriliyor. bütün bunların ardından bruce/brenda artık david reimer olarak hayatını sürdürüyor.

    sonrasında ise hiçbir şekilde sağlıklı bir hayat süremiyor. her ne kadar iş sahibi olup, bir evlilik yapmış olsa da yaşadığı kimlik karmaşası, geçirdiği depresyonlar ve ikiz kardeşi brian reimer'ın intiharının da etkisiyle 38 yaşında intihar ediyor.

    bu hikaye; cinsel kimlik gelişiminde çevrenin değil, genetiğin önemli olduğunu göstermiştir.

    ek olarak; bbc horizon'un bu hikayeyi konu ettiği belgesele şuradan ulaşabilirsiniz;

    http://topdocumentaryfilms.com/…-boy-with-no-penis/

    kaynak: (bkz: #27091037)
  • bu kadar zor bir hayatı kim "tercih" eder arkadaş?
  • bilimsel cevabı 'ikisi de değildir' şeklinde olan soru.

    aslında soru da yanlış sorulmuş çünkü “doğuştan” kavramının zıttı “sonradan gelen” olmalı. bize sonradan gelen her şey tercih ile değildir.

    türkiye'de olsun, başka ülkelerde olsun, birçok kişi, buna en çok da eşcinseller dahil, eşcinselliği doğuştan gelen bir özellik olarak görüyor. oysa bir şeyin tamamen doğuştan gelen bir özellik olması için yüzde yüz genetik/biyolojik bir tabanı olmalı. halbuki, araştırmalara göre durum hiç de böyle değil. şu makaleye bakalım:

    https://www.nature.com/articles/d41586-019-02585-6

    bu makalenin haberi nature'da yayınlanmış, makalenin kendisi ise science'ta yayınlanmış. nature ve science bilim dünyasının en prestijli ve köklü iki akademik dergisidir. etki faktörleri (bir akademik derginin prestijini gösteren ve ismine impact factor denen bir sayı) çok yüksektir ve burada bir makale yayınlamak, bir bilim insanı için çok önemlidir. araştırma ise mit’te ve harvard’da genetikçi olan andrea ganna ve arkadaşları tarafından yapılmış.

    bu makaledeki çalışma cinsel davranışın ve yönelimin genetik altyapısını incelemek amacıyla yapılmış. bu konu üzerinde şu zamana kadarki en büyük örnekleme sahip. yaklaşık 500.000 kişinin genomuna bakılmış. bilim dünyasında olanlar bu 500.000 sayısının bir çalışma için ne kadar devasa olduğunu bilir. ben kendi araştırmam için 500 kişiyi nasıl toplayacağımı düşünüyorum kara kara.

    neyse, çalışma sonucunda bulunmuş ki eşcinsellik (buna çalışmada 'aynı cinse karşı cinsel davranış' denmiş) tek bir genle açıklanmıyor. genom üzerinde, eşcinselliği etkileyen 5 ayrı nokta bulunmuş. fakat demişler ki bu noktaların (marker diyoruz) hiçbiri veya bunların etkileşimleri bir kişinin eşcinsel olup olmayacağı üzerinde tek başına etkili değil.

    ve şimdi asıl bulguya geliyoruz. çalışmayı yapan ganna ve arkadaşları diyor ki bir kişinin eşcinsel olup olmamasının genetik altyapısı en fazla yüzde 25'tir. geri kalanı çevresel ve kültürel faktörler tarafından etkilenir.

    yani özetle, bir eşcinsellik geni yok, eşcinselliğe sebep olabilecek birçok gen bulunabilir ve bunların da etkileşimi önemlidir. ama tüm bu genetik faktörler, cinsel davranışın ancak yüzde 25'ini açıklar. geri kalan en az yüzde 75'i çevresel ve kültürel faktörler açıklar. bu şu demektir: bir kişi genetik olarak eşcinselliğe başka birine oranla daha yatkın olabilir, fakat o genetik yatkınlığın tabiri caizse aktive olup veya tetiklenip meydana çıkması gerekir. bunu tetikleyen de çevresel ve kültürel faktörlerdir. örneğin şizofreninin genetik altyapısı vardır, yani bazı insanlar şizofreniye daha yatkın olarak doğar. özellikle de anneden gelen bir gendir bu. fakat çevresel faktörler kişinin şizofrenisini tetikleyecek şekilde olmazsa o genetik yatkınlık orada uykuda kalır. ama çocukluk travmaları, anne babadan kötü muamele, ilgisizlik gibi bazı olumsuz çevresel faktörler meydana gelirse o gen veya genler tetiklenebilir ve kişide şizofreni oluşabilir. birçok kişilik özelliği de yine aynı şekildedir. her birinin genetik altyapısı vardır ama çevresel ve kültürel faktörler tarafından tetkilenerek kişide görünür bir özellik olarak ortaya çıkar. buna gen-çevre etkileşimi denir.

    en başta da dediğim gibi, eşcinsellik çok büyük oranda tercih sebebi de değildir çünkü kişi, kendisinde eşcinselliği meydana getirecek çevresel ve kültürel faktörleri genellikle kendi seçmez. hele ki cinsel gelişimin en yoğun olduğu 0-12 yaş arasında… örneğin, bazı 3 yaşındaki çocukların kendilerinin ve başkalarının cinsiyetini tanımlayabildiği ve cinsiyet farklarını anlayabildiği bulunmuş, 2-5 yaş arasındaki çocuklarda çıplaklık algısının geliştiği bulunmuş. daha fazla bilgi için şuraya bakabilirsiniz: https://www.ncsby.org/…childhood-sexual-development

    yani çok küçük yaşlarda bir cinsel gelişim var ve bu gelişimi etkileyebilecek çevresel ve kültürel faktörlerin içinde doğuyoruz. zaten cinsel gelişim belli bir yaştan sonra duruyor veya aşırı yavaşlıyor. hatırladığım kadarıyla 16 veya 17 idi. bir de 'kendimi bildim bileli eşcinselim' diyenler var ama büyük ihtimalle o cinsel gelişim çok erken yaşlarda meydana gelmişti. kişinin çocukluktaki birçok şeyi hatırlaması zordur.

    yani bu çalışma bize, kişinin eşcinsellik yönünde cinsel gelişimini etkileyecek bazı çevresel ve kültürel faktörler olduğunu gösterdi. peki nedir bu faktörler? bunlar büyük oranda toplumsal ve sosyal faktörler olduğu için sosyal bilimin çalışma alanına girmekte. işte tam bu sebepten de bu faktörlerin neler olduğunu pek bilemiyoruz. sosyal bilimciler (daha çok sosyolog ve psikologlar) bu konuları 'hassas' gördüğü için çok araştırmıyor, araştıranlar da hep aynı ideolojik görüşte oluyor ve bu yüzden de çalışmaların neredeyse hepsi 'şu şu çevresel faktörün etkili olmadığı bulundu' şeklinde şeyler söylüyor. yani genetik bilimi eşcinselliği en az yüzde 75 oranında genler dışındaki faktörlere bağlarken sosyal bilimler nedense bu yüzde 75'in içindeki hiçbir çevresel veya kültürel faktörü bulamıyor. büyük ihtimalle bu faktörler bilimsel olarak ortaya çıkarıldığında 'bu çevresel ve kültürel faktörleri ortadan kaldıracak sosyal politikalar üretilmesi'nden korkuyorlar veyahut kendilerini bu tarz faktörler olmadığına ve bu alandaki genetik çalışmaların 'homofobiden etkilendiğine' bir şekilde inandırmışlar.

    bunla ilgili olarak, yukarıda linkini attığım makalenin sonunda önemli bir cümle var: ' bazı araştırmacılar ve lgbtq savunucuları bu tarz çalışmalar yürütmenin doğruluğunu/bilgeliğini sorgulayabilir ama biz bu çalışmaları önemli görüyoruz. aynı cinsiyete karşı cinsel davranış konusu ile ilgili birçok sosyolojik araştırma var ama bu, aslında çok karmaşık bir konu. o yüzden işin biyolojik yönünü de göz önünde bulundurmalıyız'.

    bu cümlede resmen sosyal bilimleri ideolojik açıdan etkisi altına almış lgbtq savunucularına (ve genel olarak progresiflere) bir sitemde bulunmuşlar. özetle diyorlar ki cinsel gelişim gibi karmaşık bir konuda bir ton sosyolojik araştırma varken, işin biyolojik yönü göz ardı ediliyor çünkü bazı araştırmacılar ve lgbtq savunucuları bunu önemli görmüyor veya bulguların güvenilirliği konusunda şüpheye düşüyor. ben söyleyeyim, bu araştırmacıların çok büyük çoğunluğu sosyal bilimcidir, hatta sosyolog veya psikologtur. ilginç bir şekilde, hata payı çok daha az olan ve örneklem büyüklüğü çok daha fazla olan genetik araştırmaların bulgularına şüpheyle yaklaşıyorlar ama birçoğu niteliksel metot kullanan (yani mülakat gibi sözel metotlar), örneklem büyüklüğü çok daha az olan (bazı niteliksel araştırmalar 100 kişiden falan oluşuyor), ve bu yüzden de hata payının veya bulguları taraflı yorumlama ihtimalinin çok daha fazla olduğu sosyolojik araştırmalara daha çok itibar ediyorlar. sosyolojik araştırmalar da çok mühimdir ama bilim dünyasındaki hakim ideolojik görüşlerden çok rahat etkilendiği de aşikar bir alan.

    gerçekten de artık sosyal bilimlerde lgbtq ile ilgili onların savunduğu şeylerin dışında bir araştırma yapmak imkansız hale geldi. ne fon bulabilirsin, ne yayınlayacak akademik dergi, ne sana yardım edecek bir sosyal bilimci. ama eğer 'şu şu kültürel faktörin eşcinsel davranışın gelişimi üzerinde bir etkisi bulunmamıştır' diye bir bulgu bulacaksan veya araştırman herhangi bir şekilde eşcinselliğin sonradan gelen bir şey olmadığını gösterecekse o zaman tüm fonlar sana yağabilir.

    en sonda soruya tam cevap vermek gerekirse: bir kişi için eşcinsel olup olmamak tercih sebebi de değildir, doğuştan da değildir; gen-çevre etkileşimi ile sonradan gelen bir şeydir. ama cinsel gelişimi herhangi bir şekilde etkileyecek kültürel ve çevresel faktörleri ortaya çıkarmamak sosyal bilimcilerin tercihidir.
  • eşcinselliğin sebeplerini açıklıyorum:

    1) bazı erkeklerin çok zengin olması:
    evet bağzı erkeklerin kabarık cüzdanları, bir erkek olarak beni bile baştan çıkartıyor.

    2) bağzı erkeklerin güzel arabasının olması:
    evet bağzı erkeklerin güzel arabaları olması onların statü sahibi olduğunu gösterir.
    statü sahibi alfa erkeğe can kurban.

    nasıl oldu? ikna edici oldu mu?

    keza kadın erkek ilişkilerini anlatırken, dönüp dönüp bunları yazıyorsunuz.

    insanların cinsellik üzerine düşünmeleri güzel. ama gerçekten düşünüyor muyuz? gerçekten hislerimizi yokluyor muyuz? nedenini merak ediyor muyuz? belki de eşcinseller niye öyle diye sormak yerine, heteroseksüel erkekler de kendi hisleri üzerine biraz kafa yormalı.

    ******

    bizi biz yapan nedir?

    mesela bağzı adamlar, çöp gibi kızları seviyorlar. buna dönemin güzellik anlayışı veya kapitalist hede hödö deyip geçebiliriz.

    ama bağzı adamlar etli butlu sevmeye devam ediyor!

    neden?

    bir erkeğin, etli butlu hatunlardan etkilendiği, bu hatunların kendisine iyi geldiğini anladığı ilk an nedir? nasıl bir kişisel serüvenden geçmiştir ki geldiği noktada, yürürken yeri göğü sallayan bu kadınları erotize eder? hatunun poposuna şaplağı attığında hatunun tüm etlerinin titremesi bu adama neden heyecan verici gelir?

    ****
    nehir akar, taşlar yuvarlanır ve her bir taş ayrı bir şekil alır.
  • dünya yuvarlak mıdır? yoksa düz müdür. tartışalım.

    eşcinsel kişi, dayak yiyor, tecavüze uğruyor, evinden kovuluyor, işinden atılıyor, ailesi dışlıyor filan.. kim niye tercih etsin? salak mısınız?

    ayrıca eşcinsellik tercihse, heteroseksüellik de tercih demek değil midir bu? yani sen de eşcinsel olabilirdin de olmamayı mı tercih ettin? hayatının hangi noktasında "acaba eşcinsel mi olsaaaamm, yoksa hetereseksüel mi olsaamm??" diye düşünüp de heteroseksüel olmaya karar verdin? sen ne zaman böyle bi tercihte bulundun ki başkalarının da böyle bi tercih aşamasından geçip "eşcinsel olayım ben ya, eşcinsel iyidir" filan diye karar verdiğini düşünüyorsun?

    salak salak şeyleri aşın artık biraz ya.
  • şurayı netleştirelim: biyolojik olarak eşcinsel diye bir şey yoktur. biyolojik olarak bütün insanlar (memeli canlılar) omniseksüel doğarlar. yani en delikanlıyım diyeninin o pembe götünün çeperi, memesinin ucu okşanınca içi hoş olur. (olmaz diyen varsa evde kendi denesin ama göt ister) temel olarak anal fallik dönemdeki ve etkileyici olarak ergenliğe kadar yaşanan travmalar ("trauma" maruz kalınan darbe anlamına gelir, yaşadığımız kötü olaylar kadar kimi zaman iyi olaylar da travma sayılır) cinsel yönelimin oluşmasında rol oynar. yani halen eşcinselliğin yanlış olduğunu düşünüyorsanız halen bu hissi tatmadığınız içindir.

    bizim tartıştığımız eşcinsellik ise cinsellikten ziyade duygusal bir durumdur. bir insanın hemcinsine karşı kimi duyguları hissetmesiyle ilgilidir. şahsi fikrime göre ise heteroseksüellik ne kadar tercih sonucu ise eşcinsellik de o kadar tercih sonucudur.
  • insan kendi cinsel yönelimini nasıl “tercih” edebilir, manyak mısınız siz? bu iş bir tercih olsaydı insanlar neden gay olup hayatlarını zorlaştırmayı seçsinler? azıcık beyni olan bu soruyu cevaplayabilecek bence.
  • eşcinsel olmayan birini hiç ilgilendirmeyen sorudur. hatta eşcinselliğin kendisi de eşcinsel olmayan birini hiç ama hiç ilgilendirmeyen bir durumdur.
    herkes bir kere kendine "bana ne la yetişkin, aklı başında, karşılıklı rızası olan insanların amına sikine karışmak bana düşmez" dese eşcinsellerin bir problemi kalmaz, hatta toplumsal olarak birçok problemimiz azalır.
  • makalelerle açıklamıştık bunu:
    (bkz: eşcinsellik/@karanlikruya)

    ama güncelleyerek tekrardan anlatmaya çalışayım:

    --- spoiler ---

    yeni araştırmalara göre tek bir genin(buna gay-genleri deniyor) sorumlu olmadığı seçimdir. 90'larda popüler olan gay-geni saptamaları 2019'da yapılan bir makalede geniş şekilde araştırılmış ve homoseksüellikten ancak %8-25 oranında sorumlu olduğu sonucuna ulaşılmış. diğer kısmı hormonal ve sosyal çevredir. örneğin erkeklerde androjen duyarsızlık sendorumu mevcutsa, erkeklere ilgi başlar, hatta kadın organı geliştirir. testosteron ise bastırılır. tam tersi kadınlarda konjenital adrenal hiperplazi görülebilir bu da rahimde yüksek miktarda testosterona maruz kalınırsa görülür [ref 1-2, 7].

    esas soru evrimsel olarak bu kişilerin bir katkısı yok gibi görünürken neden elenmemişlerdir? unutulmaması gerekir ki evrimsel olarak insanlığın zararına olan her şey zamanla çok azalmış veya yok olmuştur. demek ki eşcinselliğin de denge sağlamada bir görevi vardır [ref 1-2, 7].

    --- spoiler ---
    istatistikler ne diyor?
    --- spoiler ---
    araştırmalara göre erkek eşcinselliği toplumun %6'sını kadınlar ise %2'sini kapsamaktadır[ref-1]. amerika'da kadınların %1'i erkeklerin ise %2,2'si homoseksüel ilişki yaşar, farklı 450 türde homoseksüellik saptanmıştır [ref-2]. ingiltere'de bio-bank'dan alınan verilere göre erkeklerin %4,1, kadınların ise %2,8'i eşcinseldir{ref- 8]. batı toplumlarında yine erkeklerin %93, kadınların %87si kendini tamamen heteroseksüel olarak görürken; erkeklerin %4 kadınların ise %10'u neredeyse heteroseksüel olarak tanımlamaktadır. yine erkeklerin %2si, kadınların ise %0,5'i kendini homoseksüel olarak görmektedir. international hiv/aids alliance araştırmalarına göre erkeklerin %3-16 arası homoseksüel ilişkiye girdiklerini bildirmiştir[ref-3].

    eski roma, yunan ve çin kaynaklarında bile eşcinsel ilişkilere rastlanmaktadır [ref-4]. işte bu önemli bir sorudur ve bu yazıda biraz bunu tartışacağım. bu konuda çeşitli araştırmalar yapılarak erkek ve kadın eşcinselliğinin sebepleri bulunmaya çalışılmış. sonuçlar ilginç nitelikler taşımaktadır. örneğin 1875'den bu yana herkesin eşcinselliği deneyen bir atası olmuştur [ref-1].

    birazda evrimsel-biyoloji açısından bakalım:

    --- spoiler ---
    erkek eşcinselliği
    --- spoiler ---
    insanların cinsel tercihi bizi ilgilendirmez ve eşcinselliğin devamlılığının sebepleri çeşitli kaynaklarda şöyle açıklanmıştır:
    erkek eşcinselliğinin en önemli sebebi biseksüelliğin(2 cinse de ilgi) devamlılığıdır. özellikle daha az eşcinsel ilişkiye giren bikselsüellerin hetero-erkeklere göre partnere ulaşma sayısı daha yüksektir[ref-1]. yani bu kişiler erkeklerle daha erken ilişkiye girip tecrübe sahibi oldukları için kadınlara da rahatlıkla yakınlaşıp çocuk sahibi olabiliyorlar. istatistiklere göre hetero bir erkek 12 civarı[ref 4-7] partnere sahip olurken biseksüel bir erkek bunun 10 katına çıkabiliyor. kısacası düşük erkek-erkek ilişkisine sahip erkeklerin toplumdan silinmeme sebebi sosyal rahatlıkları sebebiyle kadınlara daha rahat yaklaşabiliyor olmalarıdır. tabii bu tip erkeklerin girip çıktığı ortamdaki kadınların da rahat olduğunu hatırlatmam gerek.

    bütün doğada eşcinsellik vardır fakat artışı doğal mekanizmalarla sınırlarda tutulur, asla artmaz. aksi halde nesiller tükenirdi. bonobolarda da dişiye ulaşım olmadığı zamanlarda tercih edilir örneğin. bir nevi rahatlama mekanizmasıdır. hatta kedi cinslerinde de görülür, bazen tecavüzler gerçekleşir ve bunu yapan erkeklerdir. dişilerde eşcinsellik bütün doğada daha az görülür çünkü dişilerin bir erkeğe ulaşma sıklığı daha yüksektir, yani seçicidir. belirtmeliyimki bir şeyin yapılabilir olması onu "doğal olarak kabul etmemiz onu norm yapmaz ancak tercih(bilinçli ya da bilinçsiz)" diyebiliriz. bu içten gelebilir, yönelim olabilir ama aksi hali seksin her türlüsünü normal yapar, oysaki psikolojide fetişler bile aşırılık olarak değerlendirilir. etiyolojik olarak "normal ve tercih(bilinçli ya da bilinçsiz)" birbirine karıştırılmamalıdır. örneğin fetişler çeşitli konulara arzu duyabilir ve bunu kontrol edemezler. yine su içmek doğaldır fakat susuzluğu gidermek için şarap içmek bir tercihtir. normal midir? değildir. yetiştiriliş tarzından ötürü bunu sadece soda ile yapan halklar da mevcut. doğru olması, etik olması veya dine uygun olup olmaması toplumdan topluma değişir ki burada beni sadece taşıdığı anlam ilgilendiriyor, yorumlanması değil. eşcinsellik de tam olarak böyle değerlendirilmelidir.

    yok olmadığı üstünden eşcinselliğin savunulması da bir safsata örneğidir. yok olmadığı gibi oranlarının %5 üstüne çıkmadığına da şahit oluyoruz. avantajlı görünmesine rağmen erkek eşcinselliği oranlarının artmama sebebi ise doğal dengeyle ilişkilidir. eğer erkek-erkek ilişki çok artarsa hastalıklar artacaktır. çünkü erkekler çok eşli olmaya ve seçicilik olmadan seks yapmaya daha yatkındır. aids buna örnek olarak verilebilir.

    kısacası evrim bu erkeklerin çoğunluğunu kadınlara da yönelecek şekilde evriltmiş. sadece eşcinsel erkekleri ise sınırda tutmuştur. biseksüellerin artmama sebebi ise çok eşliliğin yaygınlaşacak olması ve haliyle kadınların bir süreden sonra böyle ilişkilere girmek istemeyeceği ile ilişkilidir. yani kadınlar bu süreci dengeliyor. şöyle düşünün toplumun %50si biseksüel erkek olsaydı, hepsi kadınlara rahat yaklaşacaktı ve kadınlar seçim yapmakta zorlaşacaktı. ayrıca erkeğin çok eşli yapısı kadınları güvenmemeye itecekti [1].

    --- spoiler ---
    kadın eşcinselliği
    --- spoiler ---
    kadınlarda ne oluyor? bu daha ilginç. kadın biseksüelliği eşcinselliklerinden daha yaygın durumdadır. istatistiklere göre kadınlar homoseksüelliktense biseksüel olarak kendilerini tanımlıyorlar ve bu oran erkeklerin 2 katı ve kadın-kadın eşcinselliği düşük bir orana sahip[ref-3]. daha ilginci gen çalışmalarında dikkat çekmemektedirler ve daha az çalışılmıştır [ref-8].

    kadınların eşcinselliği seçmesindeki en büyük sebep ise orgazm olmaktır. çünkü oranlara bakıldığında kadınların ancak %60'ı farklı yollarla orgazm olabiliyor. bir bölümü mastürbasyon, bir bölümü gece orgazmı, çok az bir bölümü ise ilişki esnasında doyuma ulaşabiliyor[ref -1]. oysa ki bir lezbiyen ilişkide bu oran %100'e çok yakın olur. bu da kadınların kendilerini keşfetmesini sağlar. bir diğer sebep kadınların tek eşliliğe yakın olması, kadın-kadın ilişkileri daha yüksek sadakata sahip olmasıdır, bu sebeple kadın-kadın ilişkiyi tercih edebiliyorlar [ref-1].

    genel oranın lezbiyenlerin erkeklere göre düşük, yani oranlarının %2 olma sebebi kadınların eşcinselliğinin gelecek nesilleri ilgilendirmiyor olmasıdır. bu ne demek? kadın bir kadınla sevişip tecrübe sahibi olsa bile bunu bir erkeği etkilemekte kullanmasına gerek yoktur. çünkü kadın hep seçen ve istenen taraf olacaktır. oysa ki homoseksüel erkekler, bir diğer erkekle hızlıca tanışabilir. erkeklerin kadın gibi "evrim temelli yüksek seçici" bir algısı yok. bu sebeple de biseksüel erkekler, hetero erkeklere göre daha hızlı şekilde tecrübe sahibi olabilir ve bu rahatlık kendi erkek-kadın ilişkilerine de yansır. bu sebeple de erkek biseksüel oranları kadınların çok daha üstünde. (üstelik erkek eşcinselliği her zaman daha fazla tepki görmesine rağmen böyledir.)

    özet olarak erkek ve kadın için eşcinselliğin evrimsel, biyolojik ve sosyal açıdan çeşitli avantajları olduğu için hala sürmektedir. kişisel olarak, sağlıklı bir heteroseksüel olarak; bu durumu hastalık olarak görmüyorum. üstte de dediğim gibi bir "bilinçli ya da bilinçsiz uyumluluk, yönelme" olarak değerlendiriyorum.

    çeşitli referanslar ve ileri okumalar
    1] robin baker - sperm wars
    2]https://theconversation.com/…e-homosexuality-122764
    3]https://en.wikipedia.org/…ics_of_sexual_orientation
    4] https://en.wikipedia.org/…/homosexuality_in_society
    5] https://www.mindbodygreen.com/…rtners-for-men-women
    6] https://onlinedoctor.superdrug.com/…ts-your-number/
    7] [makale; science 30 aug 2019: ol. 365, issue 6456] https://geneticsexbehavior.info/…08/ganna190830.pdf
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap