• “beyim diyor, bizim yolumuz, köprümüz, çeşmemiz yok; kitaplığı ne yapacağız? anlatıyorum ona: “eğer kitaplığınız olursa, yolunuz, çeşmeniz, köprünüz de olur.”

    (bkz: fakir baykurt)
  • bu başlığa bu kadar az enrty( sadece 1 sayfa) girilmesi çok ilginç değil mi lan? hiç mi okumadınız? bir fb-gs maçında bile binlerce entry giriliyor.

    neyse üzülerek söylüyorum ki , ben de fakir baykurt'un bu eserini yeni okudum. kurgu sanmıştım ama gerçek imiş. bir kırşehirli olarak yanı başımızda bulunan koskoca eşekli kütüphaneci'yi bilmiyorum. şu ülkenin %5'i bile kitabın kahramanı mustafa güzelgöz gibi olsaydı yeterdi halbuki. fakir baykurt'un son kitabı imiş bu. sanırım biraz aceleye geldi. zamanı olsaydı eminim kaplumbağalar'dan çok daha duygu yüklü ve tasvirli bir kitap olurdu.
  • fakir baykurt‘un eşekli kütüphaneci adlı kitabına konu olan kişi mustafa güzelgöz‘dür.

    gerçek bir vatansever; halk adamı ve cumhuriyet çocuğudur.
    maalesef ki türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz.
    çocuklar okuma alışkanlığı kazansın diye eşeği “yüksel” ile memleketi nevşehir’in 36 köyünü köy köy dolaşıp seyyar kütüphane hizmeti vermiştir. yetmemiş; kadınları kütüphaneye çekmek için dikiş makinaları koymuştur. üzerine bir de açtığı okuma kursları göze batınca, mustafa güzelgöz hakkında soruşturma başlatılmıştır. kitap okumanın sakıncalı bulunduğu bir dönemin müfettişinin raporuna göre "kütüphanecilik görevinin dışına çıkmış ve ödenekleri menfaati için kullanmıştır”. nihayetinde aldığı para cezası ve manevi baskılar sonucu halkına ve yurduna yapacağı daha çok hizmet varken erken emekliye ayrılmıştır.
    fakir baykurt’un kitabı yayınlandıktan sonra, ölümünden birkaç yıl önce 80’li yaşlarında ziyaretine gelen vali ve belediye başkanını görünce, ‘‘yıllar sonra, nihayet beni hatırlayıp, ziyaretime gelen oldu,’’ demiştir.
  • fakir baykurtun adam yayinlari tarafindan cikarilan romani.
  • kitaptan:
    * ... her sakaldan bir tel alınsa, köseye sakal olur..

    * siz biraz, öteki biraz verirse, ikiraz olur:)
  • yıl 1943...
    genç mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak ürgüp tahsin ağa kütüphanesi’ne çıkar. devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. etraftakilerle konuşur, herkese anlatır:

    “bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.”
    gelen giden olmaz. amirlerine durumu bildirir...

    - "kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?"
    - "alıyorum."
    - "eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten."

    23 yaşındaki genç memur “ne yapayım” diye düşünür durur. sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. eşi önce “deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.

    o dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir. çünkü o zaman da şimdiki gibi, “aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da” zihniyeti aynen vardır. o bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. iki tane de sandık yaptırır. iki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. sandıkların üstüne "kitap iade sandığı” yazar. kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar. kütüphaneye de bir yazı asar: “sadece pazartesi ve cuma günleri açıyoruz.”

    köydeki çocuklar şaşırır. eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. düşünün, noel baba gibi. noel baba yalan, mustafa amca ise gerçek. geyikler yerine eşeği var. eşek de daha gerçek, mustafa amca da.

    “çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. on beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der.

    mustafa artık ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği yüksel’le köy köy gezmektedir. köylerdeki çocuklar eşekli kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. mustafa amcanın ünü etrafa yayılır. diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, mustafa’nın eşeği yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.

    zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. zenith ve singer’e mektup yazar:

    "bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım’ der. zenith 9 tane, singer 1 tane dikiş makinesi yollar. salı günlerini kadınlar günü yapar. kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. on makine yetmediği için sıra oluşur. sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır."

    bu arada valilik mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye. 50 yaşına gelen mustafa amca baskıyla emekli edilir. mustafa amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir.

    2005 yılında mustafa amca vefat eder. tüm kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. ürgüp’e eşekli kütüphaneci mustafa güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.

    nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama mustafa güzelgöz ve eşeğinin heykeli var...

    kaynak:
    ahmet şerif izgören / süpermen türk olsaydı pelerinini annesi bağlardı
  • "kitap sevgisi diye bir sevgi vardır sanırım. ana sevgisi, kardeş sevgisi, yar sevgisi gibi bir sevgi. bu sevgi insanın içinde doğuştan mıdır? yoksa sonradan mı uyanır? bunu bilmiyorum.
    daha doğrusu, ben şöyle inanıyorum : kitap sevgisi de bütün öbür sevgiler gibi doğuştan vardır; ama uyuyordur. onun, zamanı gelince uyandırılması gerekir. kitap sevgisi nin bende nasıl uyandığını düşünüp bu kanıya varıyorum."

    eşekli kütüphaneci, fakir baykurt
  • esek yüküyle kitap okumak deyimi buradan geliyor olsa gerek.
  • (bkz: fakir baykurt)un okuduğum ilk kitabı.

    yazarın son kitabı. kitap içirisinde beni çok etkileyen bir bölüm var. mustafa güzelgöz amerika'dan gelen misafirlere öyle yenilikçi bir konuşma yapıyor ki bakış açısı alışılmışın dışında ve müthiş.

    kararsız olan arkadaşların hiç şüphesi olmasın, lütfen okuyun.
hesabın var mı? giriş yap