• çocukluğumun sesiydi bu kadın, pozantı'da pikniğe giderken reno toros'umuzun kasetçalarında çalardı hep güzel, neşeli sesi. bir kaç saat önce kaybettik kendisini. işte böyle böyle büyüdüğünü anlıyorsun, çocukluğunun renkleri tek tek soluklaşıp sönüyor, bir şeyleri kaybederek yürümek zorundasın.

    kendisi sarı saçlarına rağmen bana yeşili hatırlatır. reno toros'umuz yeşildi. dağlar da fazlasıyla yeşildi, esin hanımın sesi mutluydu, biz de mutluyduk.

    mekanı cennet olsun.
  • hala kimdi ki o diyenlere:

    "türk halk müziğinin usta bestecilerinden olan ,ankara devlet konservatuarı piyano bölümü mezunu olan afşar, ünlü opera sanatçıları leyla gencer, maria callas gibi isimlere öğretmenlik yapan madam hidalgo, madam böhm gibi isimlerden ses ve şan dersleri alarak, çocuk yaşlarda yaşamına yön verdi.

    1940'lı yıllarda piyanist olarak girdiği devlet tiyatrolarında, muhsin ertuğrul'un desteğiyle 12 yıl oyuncu olarak görev yaptı. ankara meydan sahnesi'nde konuk oyuncu olarak çalışırken, tekrar müziğe yöneldi. önceleri dönemin popüler müziği olan "aranjman" olarak nitelendirilen, türkçe sözlü hafif müzik dalında çalışırken, ruhi su ile tanışarak çağdaş folk müziği türünde emek harcayarak bu akım üstünde söz sahibi oldu.
    1969'da diplomatik sanatçı tanımlamasıyla macaristan'a konser için giden esin afşar, birçok ülkede ve yurt içinde çeşitli konserler verdi, ödüller kazandı. çevirisini 1980 yılında yaptığı "kırmızı pabuçlar" dört yıl ankara ve istanbul devlet tiyatroları'nda ve tv'de oynadı.
    sanatçı, yazarlığını bilgesu erenus'un yaptığı tek kişilik tiyatro oyunu "kelaynaklar" da oynadı. 1986 yılında ilk uzunçalar (lp) eserini çıkardı. 18 mayıs 1990'da fransa - audincourt'da ırkçılığa karşı düzenlenen festivalde polonya'lı, ispanyol, italyan, portekiz, cezayir, tunus'lu sanatçıların katıldığı festivalde bir konsere davet edildi. annesinin ölümü üzerine yaşlılar için bir kampanya başlattı. boğaziçi üniversitesi'nde gençleri örgütledi. kendi bestelerinden oluşan yunus emre kaseti çıktı.
    sivil toplum kuruluşlarında etkinliklere katılan afşar, çağdaş yaşamı destekleme derneği, atatürkçü düşünce derneği türkiye - yunanistan dostluk derneği yönetim kurulu üyesi, sokaktaki çocukları ve gençleri koruma derneği kurucu üyesi, sigara içmeyenler derneği, beyoğlu'nu güzelleştirme derneği ve müzik dostları derneği yönetim kurulu üyesiydi."

    http://tr.wikipedia.org/wiki/esin_afşar
  • biyografisine ek olarak yakın zamanda geçirdiği menenjiti de ekleyebileceğim dolayısıyla defalarca gittiği paris'in fransa'nın başkenti olduğunu bir anlık da olsa bu yüzden unuttuğunu düşündüğüm, mart 2004 bursa konserinde arkasında perküsyon çaldığım, iyi niyetli, kültürlü insan. çocuklara yönelik albümü de var. (bkz: pembe ucurtma)
  • 12 eylul 1980'de kenan evren cuntasina karsi verilen aydinlar dilekcesinin basinda bu cesur kadin varmis. dimdik de durmus deyular. rahat uyuyasin...
  • bu gecenin karanlığında güneşe yürümüştür.

    muhteşem mahsus mahal yorumu ile hatırlanacak.

    (bkz: http://www.youtube.com/…=dh0xlr7y_qm&feature=colike)
  • helin avşar'ın esin afşar'dan daha çok tanındığı bir ülkede yaşadı.
  • sesi ile gönlümüzde ayri bir yeri olan kisiydi.

    varsin bileni taniyani, ölümünden sonra bile önem verilmemis olsun, o hep kalbimizin en degerli kösesinde duracak.

    türkiye´de bir solukta sayabilecegimiz kadar az olan seslerden biriydi.
  • 68 efsanelerinin en güzel çiçek çocuklarından birisiydi http://www.twitpic.com/7e9oyq
  • fazla kişinin tanımamasından da anlaşılacağı gibi çok büyük sanatçıydı. mekanı cennet olsun..
  • yalçın küçük ' ün ardından yazdığı yazısı:

    --- spoiler ---

    hapiste ve dışında, durmamak gerektiğine inananlardanım; bir keresinde hapisten çıkar çıkmaz hemen aziz nesin’e gittim, seksen öncesine dayanan bir dostluğumuz vardı. düşünüyorlarmış, geliştirdik, sonradan adı “aydınlar dilekçesi” olan -ben “aydınlar bildirgesi” diyordum- projeye başladık. yöntemi kararlaştırdık ve imzacıların tespitini yaptık. ne günler, ne utanmaz ve kökü dışarıda romancılarımız var. bunları yazmazlar.

    aydınlar bildirgesi heyecanı

    aziz nesin ve yalçın küçük. görüşmeleri ben yapıyordum. hep tekrarlıyorum, kemalizm bizim genlerimize girmiş, çıkaramıyoruz; imzacıların ötesinde, bildirgeyi diktatör evren’e verecekler arasında “kadın” da olmasını istiyorduk, listeyi düzenledik. ne günler, kimler ne güzel kaçıyorlardı ve ben artık kaçışın milyon türünü biliyordum. kaçtılar kaçtılar, aziz bey adalet ağaoğlu’ndan emindi, adalet ağaoğlu benim de arkadaşımdı, pek güzel kaçtı. “mürteci” ve akepeli olmaya o zaman karar vermiş, bilemedim. şimdi kesin biliyoruz.

    kaçmayan kadın bulamıyordum, çok daralmıştım, bilgesu erenus’u bu vesile ile tanıdım. telefon ettim, “kabul” dedi. esin duymuş, haber gönderdi, “ben varım” dedi, “bu işte” olmak istiyordu, oldu. o günü hiç unutmuyorum, “yarın” çıkacağız, esin istanbul’a telefon açmış, yakınlarına veda etmiş, bir “kalkışma” kabul ediyordu. daha sonra bunları konuştuğumuzda, “hadi sen de” diyordu, ben de hüsnü bey’in merdivenlerinden “kucağımızda” indirdiğimizi söylüyordum. karar verdik, çıkacağız; heyecan var, bayılanlarımız olması normaldir. hala heyecanını duyuyorum.

    aydın tarihi

    esin-afsar1
    esin hep heyecanlı, hep güleç, hep güzel, hep muziptir; solcu olmasına gerek yoktu, gizli bir isyancı ve genetik bir kemalist'ti. aramızda hep "kız" ve hep modernist idi. aziz nesin diktatörümüz, hüsnü göksel problem çözenimizdi. benim yolumdur, her işte bir başkan bulurum; hüsnü göksel, münir ertegün'ün damadı, ahmet ertegün'ün eniştesi, selma hanım'ın eşi ve büyük bir cerrahtı; meme kanseri için en erken altı ay sonrasına randevu veriyordu. çankaya'daki evinde ve şimdi başkent üniversitesi olan yanık hastanesinde buluşurduk. haberal doçentti, şimdi ankara'nın büyük meme kanseri cerrahı zafer hoca asistanıydı, subaylıktan ayrılma profesör göksel benim büyük dostumdu. bu arada not ediyorum, ihtiyacımız olduğunda haberal'in station'ını kullanıyorduk. tarihtir, bırakmak zorundayım. başımızda hocası var.

    esin ile yürüyüş

    şaka, sevinçtir ve esin hep şaka yapardı. "bildirge" sonrasında ekin-bilar yaptık, esin orada da ön plandaydı. ne günler, şen tiyatrosu'ndaki toplantımız nedeniyle bütün harbiye trafiğe kapanmıştı; güzel adam egemen bostancı, binanın yıkılmasından korkuyordu. disk başkanı baştürk'ü zorlukla içeri almıştık; "ihtilal, ihtilal" diyordu, yüzünde devrimci ter vardı. ankara sanat tiyatrosu ise küçüktü, esin sahneye çıkmak için üzerini değiştirecekti. "hüsnü bey, hadi çık, soyunacağım" demişti; hüsnü göksel çok şaşırmış, "esin seni hiç anlamıyorum, bütün kadınlar benim önümde soyunmak için sıraya giriyor". doğru, esin'i bazen anlayamıyorduk. ama aslında biz hepimiz böyleydik, birbirimizi pek anlayamıyorduk, çünkü çocuktuk. hoş, çocuk olmayan devrimciyi düşünemiyorum. devrim çocuk olanların işidir.

    ruhi su bu dünyadan ayrılmak üzere idi, ziyaret bahanesiyle vedaya gidiyorduk. yıllar oldu, esin'le en son orada karşılaştım; oktay da vardı. oktay'ı yale'den biliyorum, ben öğrenci idim, sinanoğlu 29 yaşında profesör olmuştu, rekordur. ruhi bey o gece çok sağlıklı ve neşeliydi. sıdıka hanım pek mutlu oldu, kısa bir zaman sonra ruhi için şişli'den zincirlikuyu'ya kadar yürüdük.

    esin için yürüyemedim. bağlıyız.

    fakat ne güzel birlikte yürüdük, yürüyüşümüz esintilidir.

    ve hep yürümek üzere, güle güle esin.

    --- spoiler ---

    aydınlık, 23 kasım 2011
hesabın var mı? giriş yap