• en son "evlencem ben" diye gitmiştin, ben de saadetler dilemiştim. epey zaman geçti...

    açık açık söylüyorum boşandıysan beni bul!

    not : anneni hala sevmiyorum. gelirken ona haber vermezsen sevinirim.
  • bu hep son dense de, asla “son” olmayan anlamsız mektuplardır.

    öncelikle:

    sizleri pek ilgilendirmediğini bilsem de, eski sevgilime sözlükten başka bir yolla ulaşamama istinaden böyle özel bir mektubu buraya yazmak zorunda kaldım. göz kirliliğine yol açtığım için çok çok özür dilerim. kafa ütüleyen “eski sevgili” ağıtlarından hoşlanmıyorsanız aşağıdaki yazılanları okumamanızı salık veririm.

    “merhaba,

    bu “sana son mektubum/sözüm temalı” yazdığım onlarca yazıdan bir tanesi daha. öyle kolay vazgeçemiyor insan haliyle sevdiceğinden. ve inan bana aslında çok da hevesli yazmıyorum şu an bu satırları. umarım bu gerçekten de sonuncusu olur. inan bana çok sıkıldım artık bu halde olmaktan. seni sevmediğimden değil; çok sevdiğim bir saksı çiçeğiyle konuşmak gibi bu durum. inan bana. hiçbir yanıt alamadığım onlarca soru sormak akıl sağlığımı çok da iyi etkilemiyor gibi. bu yüzden sıkıldım. bu yüzden bıktım artık sana bir şeyler yazmaktan. yanıt alamayacağım isyanlarımdan bezdim. bir de kalbim kırık be. üstelik hiçbir şart altında tamir edemeyeceğin kadar kırık. bu yüzden de bıktım, kurtulmak istedim senden sana bu son yazdığım mektupla...

    biliyor musun? biri beni bu kadar sevse ben gidemezdim. eminim ki kimse benim için bu kadar “ah” dememiştir. yani 7 ayı geçti be. gerçi söylemesi kolay, “bıktım” diyorum ama, eminim ki bir süre daha zırlarım ardından. ama inan bana taktiğin işe yarıyor. daha az ağlıyorum artık ardından. görmüyorum seni aylardır, telefonla bile arayamıyorum numaranı değiştirdiğinden. işe yarıyor gibi. ama yine de unutamadım. işe yarayan tek şey artık her gün ağlamamam sadece. siktir et bunları.

    ben sanırım bu ilişkiyi çok ciddiye aldım. senin ilişkiyi hiçbir döneminde ciddiye almadığın kadar. haliyle de hayatımın en ciddi ilişkisiydi sanırım. ondan bozdu beni bu kadar. ondan bu kadar “fazla” geliyorum sanırım senin için. ama evleneceğim kadındın be! ben öncesinde hiç evlenmeyi düşünen bir tip değildim. sen de biliyorsun. ne bileyim, ben istemem öyle evleneyim, çocuğum olsun diye falan. o işlerin adamı değildim. sen soktun bir şekilde aklıma. ama sonuçta ben istedim. çok istedim hem de. çocuğumuz olsun istedim. evimiz olsun istedim. öyle hayallere sürükledim kendimi. biliyorsun bunları. bilmediğinden anlatmıyorum. sadece içimi döküyorum sana son kez, kusuyorum. neyse... eyleme de geçirdik bunları. en azından kendi adıma oturdum, planlar yaptım. ama ne oldu sonunda, böyle bir ortamda çektin gittin sen. kendince haklı sebeplerin vardı. hak da verdiğim zamanlar oldu sana sonrasında. ama sonuçta bu bana çok koydu. laf olsun diye değil. çok ağır geldi bana bu yaşananlar.

    pek çok insan arkandan “böyle bir kadına değmezmiş zaten abi” dedi anlattığımda. pek çoğuna kızdım. “değerdi” dedim. değerdi de.

    senin ardından ağlamaya değerdi, evet! çünkü bana farklı bir adam olma şansını verdin. hayalini bile kuramayacağım bir adam olma fikrini aklıma soktun. beni buna inandırdın. buraya kadar her şey güzeldi de. sonra da çekin gittin be. hayallerimle bir başa bırakıverdin beni.

    kızıyor bazı arkadaşlar bana. ama ne bileyim be işte. inandım sana. inanmamam için hiç bir sebep de yoktu. hayallerime sen bile inandın bir süre belki. bilmiyorum. inanılmayacak kadar büyük hayallerimiz yoktu zaten. bir de istedim. çok istedim. seninle bir ömür geçirmek fikri hayatımda en çok istediğim şeydi. uğruna ölebileceğim, gerçek olabilecek tek hayalimdi. en çok gücüme giden de bu ya zaten. bu planları uygulamaya koyabilmek için ırak'a gittim. para kazanmak için. bizim için. geleceğimiz için. ve sen ne yaptın peki? beni döndüğüm gün terk ettin. anlamaya çalıştım seni. delirdim hatta seni anlamaya çalışırken... içinde bir şey kopmuşmuş ben yokken. ben yokmuşum. yokluğumda bir şeyler bitivermiş. ve sebebin buymuş. bir şekilde bunu kabullendim tamam. ama sen ne yaptın sonra. tuttun 3 gün sonra başka bir adamla tatile gittin. ve bunu da anlamamı bekledin benden. inan çok çalıştım. seni anlamaya çok çalıştım. hala çalışıyorum. ama inan olmuyor. seni hala anlayamıyorum. irak’tan döndüğüm gün ben seni terk etsem ve 3 gün sonra başka bir kadınla tatile gitseydim, sen nasıl hissederdin kendini? bunu hiç düşündün mü? teknik olarak aldatmamış olabilirsin beni. hep “seni aldatmadım ben” dedin. ama bu aldatmak değil midir be bebek? yaşanmışlıklar adına bana saygı duymanı beklerdim. ama sen kendini düşündün. kendini kurtardın sadece. ardında bıraktıklarını hiç umursamadın. yaşanmışlıkları hiç düşünmedin. ve çabuk unuttun. beni çok çabuk unuttun. bu da çok kırıyor beni.

    gözden ırak olan, gönülden de ırak oluyormuş sonuçta. de ben gezmeye tozmaya gitmedim be güzelim. dünyanın en boktan yerine gittim geleceğimiz için. ama suçlusu benmişim işte. belki de ben yokken tanıştın herifle. elektrik aldın(gerçi o heriften sonra birkaç heriften daha elektrik aldın sanırım, saygı duyarım.). oluyor böyle şeyler, hepimiz biliyoruz; bize de oldu işte. yapacak çok da bir şey yok. tek bir tesellim var. ya bunlar biz evlendikten sonra başımıza gelseydi. iyi ki işler çok daha boka sarmadan oldu bunlar diye şükrediyorum zaman zaman.

    şaka gibi bir tecrübeydi seninle yaşadıklarım. düşünsene bir psikolojimi bebek. aylarca ırak'ta kalmışım savaşın ortasında. hava 50 derece. her gün dünyanın en boktan işini yapıyorum onca patlamanın çatlamanın ortasında. senin için sabrediyorum. tek dayanağım sensin. bitmiş bir psikolojim var ve tek tesellim de senin evde beni özlüyor, bekliyor olman. sonunda sana kavuşacak olmam... şimdi hatırladım tekrar. oradayken kafamda tek bir sorun vardı sana dair. son 10 gündür bir soğukluk vardı telefondaki sesinde. bazı işaretler veriyordun bana. ama sevgimiz üstün sanıyordum. çok takmıyordum aslında itiraf etmek gerekirse. dedim ya şaka gibiydi diye. böyle bir şeyin olması mümkün mü? öyle büyük bir aşkın bitmesi mümkün mü? geri dönüyorum. sana. hayatımıza. böyle bir psikolojideyken terk ettin beni. sana kavuştuğumu sandığım gün...

    hatırlasana o günü bir: iş yerine büyük bir heyecanla dönmüştüm. seni görünce gözlerim dolmuştu hatırlar mısın? oracıkta kucaklayıvermiştim. sımsıkı sarılmıştım sana. kokunu derin derin içime çekmiştim. heyecandan tir tir titremiştim. mutluluktan ağlamıştım. sonra erkenden çıktık iş yerinden; eve, evimize gitmek için. arabada da pek bir suskundun. belliydi bir şeyler olacağı. ama konduramıyordum. “kızgın bana herhalde” diyordum. “alırım gönlünü” diye düşünüyordum. sonra eve geldik. evimize, aylarca birlikte yaşadığımız, hayatı paylaştığımız evimize. yolunu belli ettin. “gidiyorum” dedin. sarıldım sana. ağladım. yalvardım. saatlerce konuştum. şaka gibi geliyordu. şaka yapıyorsun sanıyordum. konduramıyordum. inanamıyordum duyduklarıma. idrak edemedim bir süre. hatta oldukça uzun bir süre idrak edemedim. hala da inanasım gelmiyor ya zaten. hala olan biten büyük bir şakaymış, geri dönecekmişsin gibi geliyor delirdiğim gecelerimde. velhasılı kelam arabana bindin. ben de geldim seninle. köprü kavşağından önce indim. dönmemek üzere gidiyordun artık. ardına bile bakmadın, gittin. bu kadarını biliyorsun. bilmediğinden değil, hatırlatmak için anlattım sana. sonrasında peki? oracıkta kalakaldım. dakikalarca, heykel gibi... kıpırdayamadım yerimden. haraket edebilecek gücü bulamadım kendimde. sonra çöküverdim oracıkta kaldırıma. hıçkıra hıçkıra ağladım. sonra dayanamadım. hani olur ya, eve dönmüşsündür dayanamayıp belki diye. koşmaya başladım. ciğerlerim neredeyse parçalanana kadar, kaslarım asit salgılayana kadar koştum. eve geldiğimde nefes nefeseydim. sen yoktun. çöktüm kaldım kanepeme. günlerce de kalkamadım o kanepeden. ağladım. çok ağladım. hıçkıra hıçkıra ağladım. bekledim seni hep, belki dönersin diye. her kapı çaldığında kalbim deli gibi çarptı. her telefon çalışında kendimi kaybedercesine atladım telefonuma. ama dönmedin. bir daha asla dönmedin. bugün hala, ne zaman telefonumda bir özel numaralı bir çağrı görsem; ya da tanımadığım bir numara, aynı o zamanki gibi çarpıyor yüreğim. hala bir umutla çarpıyor. hala her pazar, ne zaman apansız kapım çalsa, aklım gidiveriyor sana. heyecanla koşuyorum kapıya. ama hep hüsran, bazen ahizeden gelen yabancı bir ses, ya da anlamsız gözlerle bakan gereksiz yüzler görüyorum karşımda. bu heyecanım bana geri dönmeni beklediğimden değil bebek. neden biliyor musun? seni o kadar çok özledim ki. ama o kadar çok özledim ki? kokunu, tenini, sıcaklığını...

    hayır bebek, bana geri dönmeyeceğini biliyorum artık, dönsen de kabullenmeyeceğimi de biliyorum. bu çok farklı bir şey. ölmeden son bir kere daha görmek isterdim seni. hem de bunu çok isterdim. bir kere daha sarılabilmek sana, bir kere daha doyasıya koklayabilmek isterdim. bir kerecik daha sıcaklığını hissetmek, kalp atışlarını duyabilmek isterdim. bunu çok isterdim bebek. ben sanırım bu duyguyu çok özledim. ve inan bebek, hiçbir kadın bana o sıcaklığı hissettiremiyor artık. hiçbir kadında bu duyguyu bulamıyorum artık. son bir kez sarılmak ve bir kez daha hissetmek isterdim bu duyguyu. son bir kez daha. ama dönmeyeceksin, seni görsem bile bana bir daha bunları hissettiremeyeceksin. yazık; çok yazık.

    bu satırları yazarken bir şeyi daha fark ettim. ne kadar da birbirine benziyor tüm hüzünlü aşk hikayeleri. bana özel değil yani bu yaşananlar. herkes zaman zaman yaşıyor bunları. sen de yaşadın belki evveliyatında, belki de yaşayacaksın. ama umarım hiç yaşamazsın bebek. düşünüyorum şimdi sana yazabileceğim başka bir şeyim var mı bu son mektubumda. kırgınlıklarımdan başka pek de bir şey bulamıyorum. kırgınlıklarımı durmadan tekrar etmek de anlamsız. senin için ağlamak da artık çok anlamsız. “tüm yaşanılanları burada unutalım” diyebilmek isterdim. ama unutamayacağımı da biliyorum. ve bu son satırın da devamını getiremeyince de anlıyorum şu an. koskoca bir vakit kaybıymışsın sen bebek. çok sevdiğim bir vakit kaybımmışsın. 1000. entrym de sana feda olmuş oldu böylece. umarım senin için daha önce feda etmiş olduğum pek çok şeyin sonuncusu olur bu. feda edebilecek pek de bir şey kalmadı zaten geride. mutlu ol.

    ben*
  • değerli selma kardeşim.

    sen şimdi erkan'dan ayrıldın ya. bu çocuk akşama kadar beni arayıp dert yanıyor. kulağımı sikti afedersin. konuşacak kimsesi kalmadığı için sürekli benimle konuşmak suretiyle seni unutmaya çalışan eski sevgiline doğru pişmanlık, özveri, aşk maşk çerçeveli bir geridönüş yaparsan, ilişkinizde benim açımdan daha sağlıklı geçecek bir sürece doğru da bir adım atmış olursunuz. tamam, ben de seni çok sevmezdim ama bir insanla günde 4 kere 15'er dakika konuşmak beni mutlu eden bir durum değil. ben telefonla konuşmasını zaten sevmezken bir erkekle uzun süreli konuşmak beni gerçekten nefessiz bırakıyor. erkan da sensizlikten kaynaklanan boşluğu benimle tamamlamaya çalışıyor ve biliyorsun kendisi çok çok konuşkan biri olduğu için basit bir konuyu uzun uzun ve her detayıyla anlatmak onun için bir yaşam tarzı. ve kurban şu anda benim. umarım 5 yıllık ilişkinizde bir kez olsun bile sevişmemişsinizdir. çünkü bu destek işinin sonu namütenahi bir duruma tezahür edecek gibi görülüyor. ben erkan'la sevişmek istemiyorum. satırlarıma burda son verirken iyi bir eski sevgili olup kendisiyle arkadaş kalmanı ve hatta günde 3 kere telefon açıp geçmişteki güzel günlerinizi, ders çalışmalarınızı, kavgalarınızı, roller coaster'a binmelerinizi, ikide bir senin memelerini sıkmalarını filan yâd etmenizi diler, ilişkinize bir an önce kaldığı yerden devam etmenizi yüce allah'tan niyaz ederim. amin, amin, amin.
  • "sevgili eski sevgilim no: 5,

    seneler, seneler evvel, üniversite harcı ve faturaların için ailenin gönderdiği parayı altılıda kaybetmiştin hani de ailenin korkusundan hepsini benden borç almıştın, "en kısa zamanda ödeyeceğim sana" demiştin. ne oldu o para bilader?

    ne terbiyesiz yüzsüz adammışsın, hatırlamasam, hatırlatacağın yok. ben diyorum ki tam yeri tam zamanıdır o tahsilatın, çünkü benim dükkanda boya badana ve tesisat masrafı çıktı yok yere :(

    numaranı yıllar önce kaybettim ama dert değil, sami yen şurası. seni kapalı'da elimle koymuş gibi bulurum. şimdilik gözlerinden öpüyorum, bekle beni bitanem, kahveden adam topluyorum."
  • o gün yanlışlıkla köpek bokuna basıp da sizin arabayı kokutan benim. tüm ailenden özür dilerim. baban "pis bir şey kokuyor", ablan "birisi boka basmış" dedikten sonra annen basan kişinin ancak ben olacağımı söyledikten sonra "ya ne alakası var" deyip tabanımda boku gördüğümde çok bozuldum. neden basan ben oluyordum ve bu nasıl bu kadar aşikar oluyordu? ben o kadar salak mıydım? aranızda benim salak olduğumun dedikodusu yapılmış gibi geldi bana. inkar ettim. inkar ettim sevgilim. inkar ettim bebeğim, karemela sepetim. lütfen kusura bakma. annen de beni affetsin artık. geçen gün gördüm sahi. saçlarını boyatmamış, cadı gibi olmuş. zaten hep cadıydı da bir bakışta belli olmuyordu. aman neyse. hepinize hürmetler. telefon numaram aynı. ama hattım değişti. eskisi gibi çaldırıp kaparsan dönemem. işte olursam iş telefonumdan dönerim. bana cimri diyen abalana da buradan selam ederim. o da ne orospuydu haaa. neyse
  • kimi öptüğümü önemsemeden uzatıyorum dudaklarımı, elime deyen eli, parmaklarımı parmaklara geçecek şekilde sıkıca kavrıyorum. herkes senleşiyor nasılsa ikinci kadehin sonunda.

    kız senden güzel. yeminle güzel. boylu, dolgun dudaklı, uzun yumuşak saçlı... kalçalar, göğüsler, arzulu bakışlar ve en önemlisi doğrular... duymamı istedikleri değil, gerçekten olan biten, hissedilenlerden ibaret anlatılanlar. yaşı benle. işi iyi. uzun uzun aynaya bakıp, "geçiyor galiba lan?" diye düşündüğüm bir tuvalet dönüşünde elinde iki kadehle karşıladı "benden" dedi "bu seferki içki"...

    çalan şarkı en sevdiğiymiş. hiç bir şey düşünmeyip dinleyelimmiş. başını göğsüme dayadı. sonra kaldırıp kafasını kaçıramadığım gözlerime baktı. gözleri kahverengi. senin lenssizliğin gibi...

    bir öpücük. sonra bir öpücük daha. o ilk ürkeklik atıldığından mı bilinmez, süresi biraz daha fazla. elim belinden kavrar. bluzunu aralar. turist kafilesini gezdirin bir rehber bilgeliğinde, aklımın sadece resimlerden gördüğü o coğrafyayı keşfine, ön ayak olur parmaklar... hayran kalırım güzelliklere. "adamlar yapmış" derim üzerinden defalarca geçtiğim iki gamzeye. şarkı biter. tur devam eder. sırtı gövdeme paralel. elimde bardak olan kol, boynunu sarmalamış. dışarıdan kim görse kıskanır bu çifti. içimden kim baksa acır yalnızlığıma...

    bi şey olur sonra. evimi özlerim. sensiz kalmış evimi. dağınık. aceleyle çıkılmış. ütünün fişte, bozulacak yiyeceklerin dışarıda, köpeğin kabının boş, sokak lambası ışığıyla odaları loş kalmış evimi... "bana gidelim mi ?" ile "gitmem lazım" arası bir kaç yalan mesafede. geziyi burada bırakıp, ayrılırım kara parçamdan. o en uçtaki buz kütlesiydim ben. kopup, akıntıya kapılan.

    yalnız kalınca, sakladığım yerden çıkarırım ve cevabından korkarak sorarım, "acaba sen de bu gece kara parçandan kopabildin mi?"
  • teşekkürler, beni bir zamanlar çok sevdiğin için.
  • çok sevgili eski sevgili,

    bana bir ilişkinin nasıl olmaması gerektiğini en ince ayrıntısına dek öğrettiğin için teşekkür eder, saygılar sunarım.

    yolun açık olsun.
  • canım benim;

    doğumgünü partin için facebook'ta açtığın event'in linkini zalımlar'ın duvarına yazdım. kısacası yarrağı yedin.

    baaay :)
hesabın var mı? giriş yap