• eğlenceli olabileceği gibi çoğu zaman karşılıklı suçlamaların yaşandığı diyaloglara açık eylem. sohbet edilen en eski sevgililerden biriyse çok eğlenceli olabilir, ateş tamamen sönmüş, bütünüyle küllenmiş olduğundan keyifli sohbetler yapılır, hatta sonrasında geçmiş günlerin hatırına sevişilir.
  • eski dost düşman olmaz diye düşündüğüm için genellikle yaptığım olay. bence sevgili dediğin öyle 3 ay, 5 ay, 3 sene, 5 sene kolumda gezdireyim, sevişeyim şeklinde bakılmaması gereken bişey. bi insanla sevgili oluyosan hayatının bir bölümünü paylaşıyosun demektir. üzüntüler, mutluluklar, acılar... nasıl zamanı geri alıp bunları yaşanmamış sayamıyorsak, bitmiş duvarı yıkmadan aradan bir tuğlayı çıkartıp atamıyorsak, sevgililik durumu sona erdiğinde de iki yabancı olmamalıyız.
  • çoğu zaman diyalog değil monolog durumundadır.
  • ben bunu karşımda o olmadan yapıyorum. onun her şeye vereceği cevabı az çok biliyorum. sesini kafamda tonluyorum. bazen eski diyalogları tekrarlıyorum, bazen yenilerini yapıyorum. sabaha kadar konuşuyorum bazen onunla. zannettiğiniz gibi benim yönlendirdiğim diyaloglar da olmuyor. dedim ya, ağzından çıkacak her cümleyi biliyorum. bazen uzun ve neşeli bazen kavga da ediyoruz. trip kraliçesi, kurduğum bir cümlenin sonucu sabaha kadar dil dökmek olabiliyor.

    özlemekten kafayı yemişsin sen diyenler, yoksunluğun insana neler yaptırdığını bilemezsiniz.
  • dialog bittikten belki de 45 dk. sonra konuşmayla ilgili hiçbir ayrıntının hatırlanmadığı bir konuşmadır.
    akşam, 1 senedir görüşülmeyen bir arkadaşla dışarıya cıkılır, biraz oturup muhabbet edildikten ve eski sevgilinin de kulakları hafiften çınlatıldıktan sonra, o arar,

    o: selam naber?
    -: iyidir, sen?
    o: iyidir, taksimdeydim sende buralardaysan görüşelim diyecektim
    -: olur, kuzenle beraber şuradayız, gelsene?
    o: ya orası uzak ya, ayıp olur ona da başka zaman o zaman, bilemedim
    -: ya saçmalama bizde dedikodunu yapıyorduk gel hadi
    o: iyi ya...

    telefon kapatılır, arkadaş gayet gözlerimin içine bakmaktadır...
    - ya kuzi, kusura bakmadın di mi? hani cagırdım ama?
    k: saçmalama olm, gelsin tabii , muhabbet ederiz.

    bir süre sonra eski sevgili gelmiş, muhabbet başlamıştır, içilen şaraplar, edilen muhabbetlerden sonra, en nihayetinde gittikçe yaklaşılır, ince ince laf sokmalar yerini zamanında şu kadar özlemiştimlere dönüşür, karşılıklı söylevler verilir, gece biter eve dönülür uyunur... sabah olur. yahu dün akşam ne oldu diye sorulur kendine, herşey hatırlanır da, ne konuşulduğu hiç hatırlanmaz.
  • eski sevgiliyle konuşmak, konuşmadan önce ne olacağını tahmin ettiyseniz, onun tersini düşünemeyerek aptallığınızı ölçebileceğiniz bir sınav gibidir.

    yıllar geçmiş ki konuşmamışız. benim için ilk aşk olan, onun için neydi hala bilemem, adlandıramam. ayrıldıktan sonra bile selamlar sürdürmüş, zaman zaman uyuşturucu bağımlıları gibi düşüş yaşayıp birbirimize sarılmış ve hızla ayrılmıştık. tekrar ve tekrar. ben gel gitlerde parçalanırken onun yaşadığını görüp sevinecek kadar sefildim. bıraktığı yerde bekliyordum dönmesini ve işin kötüsü dönüyordu da zaman zaman. geldiği gibi ansızın da gidiyordu.

    hiç kırmıyordu beni, kandırmıyordu ama o gittikçe ben yok oluyordum. bir gün, 'seni benim kadar annen bile sevemez.' diyecek oldum en zayıf bir anımda saçmalayıp ona isyan ederken ve aldığım cevap her yanımı kesti, sızısını şimdi bile duyarım. 'biliyorum.' o kesiklerden sızan kanın akması bir sene daha sürdü belki ve sonra bir gün aniden durdum ve arkamı dönüp uzaklaştım. güçsüzdüm, zayıftım. bir daha onarılamayacak kadar değişip körelmiştim ve en kötüsü bunun farkındaydım.

    yıllarca ne ben onu gördüm konuştum ne de o. bir daha sevemem sanırken, onun gölgesi olabilecek bir hikayede yine aynı rolü oynarken buldum kendimi. bu sefer yürüyüp gitmem yıllar değil aylar sürdü. her şeyi rafa kaldırıp devam ettim. kendim için.

    bir gün onunla paylaşmak istediğim bir şey oldu ansızın. görür görmez aklıma o geldi. olta atmak için değil, bana geri dönsün diye hiç değil. içimden ille de paylaşmak geldi. paylaşmazsa ölecek hastalığı. gerizekalılık. merak. buruk, sakin bir özlem. karıştırdım hepsini; miniminicik bir mesaj dedim, attım. azıcık sitemkar, içten bir cevap geldi, hal hatır sormalar. genel geçer cevaplarla karışık tanıdık bir samimiyet. bir daha görüşmeyeceğini bilmenin soğuk güveni.

    sonunda şunu farkettim, geçen onca şeye ve kaybettiğim her şeye rağmen, eski sevgiliyle konuşmak benim için sakin bir kabullenmişlik, huzur ve ince bir sızı olacak sanıyordum. her şeyde olduğu gibi yanılmışım. bütün bunların hayalet gibi üzerime çökeceğini düşünemedim. aptalım.
  • bazen çok şey anlatan, sırrı detaylarında gizli bir kısa film gibidir.

    2 sene önce beni deliler gibi seven kızı bıraktım. artık sevmediğim için mi peki?

    2,5 yıl boyunca bilfiil beraber olan çift iş uzak mesafe ilişkisine dönüşünce en küçük şeyler kavga sebebi olmaya başlamıştı. üniversite tahsilimiz boyunca tatillerde ayrı kalmamak için memleketlerimize bile gitmeyen biz, artık ayrı kalmak zorundaydık. ilk günlerde her şey yolunda gibiydi, yolunda olmadığını bildiğimiz halde. birbirimizi kandırıyorduk. bunların sebebinin birbirimizi görememek, birbirimize dokunamamak, sarılamamak olduğunu biliyorduk. yarın ne olacağını bilerek yaşamak gibiydi bizim ki. sonrasında kavgalar, bağrışmalar... telefonda "ağlarken yastığa sarılmak istemiyorum artık" dediğinde bir şey diyemedim. boğazım düğümlü kalmıştı. her seferinde hazır cevapsın diye çıkışırdı halbuki. kendimi onda bırakıp gelmiştim. biri sizi ne kadar çok iyi tanırsa siz o kadar onun oluyorsunuz. belki yeryüzünde ailemden sonra beni en iyi tanıyan kişi oydu. her halime şahit olan, bana kayıtsız şartsız destek olan.

    sonunda ayrılmayı teklif ettim. aklımca ona iyilik yapıyordum. çok üzüldüğünü, yıprandığını düşündüğüm için bu ilişkinin artık ona zarar verememesini istedim. o ise benim bir domuz gibi sırtımı dönüp gittiğimi düşündü. sonrasında defalarca anlattım, anlatmaya çalıştım dilim döndüğünce. bir süre sonra neden böyle olduğunu anlatmayı da bıraktım. uzadıkça daha da kan kaybediyorduk. farklı zamanlarda aniden vuran can çekişmeleri sonrasında ayrıldık. ortada bir kurban ve etrafında ağıt yakanlar vardı. o kurbanın sonrasında ben olduğumu farkettim. yaklaşık 2 ay boyunca markete gitmek dışında evden çıkmadım. yalnızlığıma yalnız şarkı ve sensiz olmaz eşlik etti çoğu kez. tam kurtuldum derken beni hatırla çıktı aniden. athena'dan an yas tuttu sonra yerime. ondan geriye kalan şeyleri mümkün olduğunca yok etmeye çalıştım. bu imhalar sırasında biraz da kendimden çaldığımın farkında olmadan yaşamaya çalışıyordum. şu kadarcık kız bana neler yapmıştı?

    şubat 2010... iş dolayısıyla istanbul'a taşındım. 4 ay kadar sonra aradı ve istanbul'da olduğunu söyledi; "görüşebilir miyiz?" yanında arkadaşı vardı. onu gördüğümde birlikte geçirdiğimiz anların film karesi gibi gözümün önünde canlanması başımı döndürmüştü. kusmak üzere olan sarhoşlara döndüğümü, konuşmaya çalışırken saçmaladığımı fark ettim. yokluğuna alışmış olmanın verdiği sahte dinginlik onu görmemi kaldıramadı. sürekli saçmalayıp duruyordum. taksimde biraz dolaştıktan sonra ayrılık vakti geldi ve cep telefonuyla yanyana fotoğrafımızı çeken arkadaşına "bir daha beni ne zaman göreceksiniz zaten yeaa heh" gibisinden abes bir cümle kurup otobüse bindim. fotoğrafa bakamadım. zihnimde onunla alakalı fazladan bir izin ne kadar çok canımı acıtacağını biliyordum. 2,5 sene dişimizle tırnağımızla arttırdığımız koca aşk bir fotoğraf karesinin küçük gölgesiyle tamamen bitmişti.

    sonra okulu uzattığını öğrendim. bense, hayat okuluna üniversite 2. sınıfta yaptırdığım kaydımı artık yenilemek zorundaydım.
  • eğer siz bekar iseniz ve o evlenmişse daha da can yakıcı oluyor.

    eski sevgililerimi de sahipleniyorum yalan değil. şu halimden daha mutlu iseler kıskanıyorum üstelik. o yüzden içten içe biliyorum ki onları ne görmek ne de haklarında bir şey duymak istiyorum. çünkü biliyorum ki, ayrıldıktan sonra ışık hızıyla hafızamın derinliklerine itelenen o buruk hatıralar, konuşmaya başladıktan sonra tekrar gün yüzüne çıkacak.

    her zaman da böyle oluyor. ne çok unuttuğum şey varmış meğer diyorum. sanki yıllar önce taşındığım eski mahalleme tekrar dönmüş gibiyim. her köşe başında bir hatıra çıkıyor filan. gerçekten zor oluyor. bu kadar tanımışım onu, bilmediğim hiçbir huyu yok, şunca masum anı geçmiş başımızdan, bunca güzel şey yaşamışız...

    aramızda yalnızca ikimizin bildiği bir ortak duyu vardı. hangi şakalara güler, neyi hiç sevmez; hangi laflara ağız alışkanlığı vardır gibisinden her şeyini biliyordum. şimdi bunları bir başkasıyla yapabiliyor mu diye düşündükçe tuhaf oluyordum.

    ama kadınlar böyle değil herhalde. ben eski sevgilimden köşe bucak kaçmak isterken, o beni bulmak ve konuşmak istiyordu. tüm eski anıları açmakta bir sakınca görmüyor; hüzünlenmiyor. her açıdan çok rahattı yani. ben gerçek bir aptalım bu yüzden. her anıyı çok ciddiye alıyorum ve gerçekten her temas iz bırakıyor ve kafa olarak hiç aşamıyorum bunları. o yüzden eski sevgiliyle konuşmak hiç bana göre değil.
  • ıssız adam filminin son sahneleri geldi aklıma.
    şahsi kanaatim, "ya kardeşim eski sevgiliyle kaybedeceğin vakti gündemdeki sevgiline harca bari o eski olmasın" yönündedir.
  • cok büyük vakit kaybidir. entropiyi arttirir.
hesabın var mı? giriş yap