• efsanevi nesiller olgusunun yüzüme vurduğu gerçek. susam sokağını, ay savaşcısını, sıdıkayı, bizimkileri, radyodan şarkı kaydetmeyi, walkmeni, dışarıda oynamayı, zile basıp ikide bir su istemeyi, sokakta ekmek arası domates peynir yemeyi, sobayı, kestaneyi, bakkalları, tasoyu, leblebi tozunu, magnum alamamayı, pazar günleri bob ross'u izlemeyi ve eskiye dair ne varsa hepsini özlüyorum.
  • ozlem zaten eskiye olur. yasamadigin seyi ozleyemezsin normal sartlarda.
    hayattaki en buyuk sorunlardan biridir ozlem-eski-gecmis. yasadiginiz anin tadini cikaramamanizin en onemli sebebidir bu. surekli bir onceki doneme ait arkadaslarimi ozledim yer-mekan degistirdigimde. ev tasidigimizda eski evimizi ozledim. eski arabami ozluyorum. ilk bilgisayarimda oynadigim outlaws'i ozluyorum. unuttum ben, onsuz da yasayabiliyorum, baskasindan da hoslandim hem, dedigim eski sevgilimi ve onunla gecirdigum gunleri ozluyorum. annem ve babamla vakit gecirdigim yillari ozluyorum. abimin bizi pazar gunleri emirgan/belgrad/kilyos'a goturdugu gunleri ozluyorum. tezek kokusunu ozluyorum. final gecelerinde sabahlarken yasadigim stresi ozluyorum. universite'den eve dondugum aksamki yurudugum yollari, yasadigim heyecan ve mutlulugu ozluyorum. gecmisi mi ozluyorum, yaslanip olmeye yaklasmaktan mi korkuyorum, yoksa bambaska bisi mi var bilmiyorum. cunku her gecen gun bir onceki gunu ozluyorum..
  • eskideki kendinize ve geleceğe dair umutlarınıza özlemdir. yoksa eskideki diğer şeyler kimin umrunda.
  • ülke genelinde cumhuriyetin kuruluşunun 87. yılı coşku ile kutlanırken, 88.sinin kutlanıp kutlanmayacağı soruları çoğunluğun kafasında soru işaretiyken, aklında (bkz: plüton) olan adamın özlemidir. benim özlemimdir...

    her şey ne kadarda kolaydı. güneşli bir pazar sabahı kalkıp, gözümü ovuştura ovuştura, kokusu taa yatağıma kadar gelen, aslında sadece peynir yumurta ve biraz yağdan mamul, ancak annemin eli değince bir başka güzel "kırkır"ı yemek kadar kolaydı her şey ben çocukken.

    en ufak bir kafa karışıklığı yoktu mesela. robotların araba olabilmesinin, kaplumbağaların ninja olmasının, benjaminin topa "öyle" vurabilmesinin.. her şeyin bir açıklaması vardı, şimdi "ben niye kalkıyorum ki amına koyuyum" bile büyük bir soru işareti, büyük bir muamma.

    en klışe tabiriyle, "kalplerimiz daha kırılmamıştı" dizlerimiz kanardı en çok. devletimin bir oyun parkını evlatlarına çok görmesinden, otoparklarda, arabaların arasında, asfalt üzerinde top oynarken kanattığımız dizlerimiz vardı. en büyük hayalimiz bir gün bir çocuğun tertemiz sevgisi ile ve sadece iki renk kendilerin çok yakışıyor diye sevdiğimiz futbolcular gibi olmaktı, devletimizin o umursamazlığına inat bir gün çim sahada oynayabilelim diye belki sadece hatta, para için, şan için, şöhret için bile değil.
    ve en büyük korkumuz arka bahçedeki o kocaman köpekti. ne cesurduk ki en büyük korkumuzla, en büyük hayalimiz için her gün, günde bilmem kaç kere, top arka bahçeye her gittiğinde... bazen hatta kendimiz için bile değil, en "kral" arkadaşımız yalnız gitmesin diye yüzleşiyorduk.

    hayallerimizin peşinden koşmak için, korkularımızın karşısına geçebilecek kadar "cesurduk"

    işte ne olduysa, yolda biz neyi unuttuysak artık... hayallerimiz küçülürken, korkularımız büyüdü. bir hayalin sıfatına, titrine hiç de uymayacak şekilde, "mantıklı" hayaller kurmaya başladık. sorumluluk. böyle bir şey öğrettiler yolda bize. aileye, topluma, vatana, millete. bir şeylere ve birilerine karşı sorumluluk. hayallerimizi dahi bunlara göre kurmayı öğrettiler.

    maaş diye bir şey verdiler. tatillerimizi, gerçekleştirebileceğimiz hayallerimizi aldılar, bize "para" verdiler. paranın ne kadar gerekli olduğunu öğrettiler. oysa ben şimdi, şu an, varımı yoğumu, tüm maaşlarımı, o düz bile olmayan otoparkta muratcan'la, volkan'la tek bir maç için veririm. ve top o bahçeye her kaçtığında, tellerden en önde ben atlarım.

    dizimdeki kabukları soymayı özledim. her bir parçası ne kadar eğlendiğimin kanıtı olan. facebooka resimlerini koymadığımız "ay şekerim dün gece ne kadar da eğlendik" gibi yapmacık olmayan...

    bütün bu yazdıklarımın (bkz: plüton) ile ne ilgisi mi var? o zamanlar biz çocuktuk ve plüton halen gezegendi.
  • bir daha gelmeyecek olmasındadır. çok güzel olduğundan değil.
    yaşadıklarımdan çıkardığım en önemli sonuçlardan biri budur.
  • ne kadar pis bi duyguymuş bu arkadaş, son zamanlarda daha bi' hisseder olduğumdur. oturmuş rafet el roman'dan leyla dinliyorum şu an sözlük.
  • bununla bile rahatlamaktır. çünkü eskiyi özlemişsin ve bir kaset sana çok şey hatırlatır.
  • nerde o eski kabile torenleri tamtamlar, simdi dimtis dimtis moda diye hayiflandigimiz ozlem. modernizmin urettigi hafizasiz insan tipinin sahip olamayacagi ozlem bu arada
  • aslında geride bırakılanlar ya da bırakılmak zorunda kalınanlardır özlenen; anılardır.

    "çünkü her şey eskiye kaldı, anılar bile
    her şey, ama her şey eskiye kaldı"*
hesabın var mı? giriş yap