• ruhların eşyalarının olduğuna inanmak kadar saçmadır.
  • asyalıların sevdiği bir temadır.

    seneler önce emekli junkie, derin, ilginç bir dostum kız arkadaşıyla bir münakaşa yaşamıştı. hiç unutmam bana "paranın bile canı var be abi" gibi bir şey söylemişti. bu beni çok eğlendirmişti. paranın kötü harcanmasının paraya ihanet olduğunu düşünüyordu ve ciddiydi.

    dersu uzala'nın komutanla muhabbetleri aklıma geliyor. animeler, japon, güney kore alegorisi olsun çok ilginç fikirleri vardır nesneleri ruhla buluşturma konusunda.

    karikatürist ahmet yılmaz'ın da bazı karikatürlerinde kullandığı bir temadır. metin fidan'ın da böyle keyifleri işleri vardı.
  • animizm
  • ağaç gibi canlı bir temelden gelmeli ki ruhu anlam kazansın.
  • ben olabilirim. mesela sinirliyken bilgisayarın çökmesi, şalterlerin atması, yazıcının bozulması, evi süpürürken süpürgenin bana yardım ettiğini düşünmem, pizzayı fırına koyduktan sonra el sallamam :) ağaç olsam hep aynı yerde olmaktan sıkılır mıyım diye düşünmemden böyle bir şey çıkıyor. resmen paralel evrende yaşıyorum, ki böyle daha iyi bana göre :) insanların ruhsuz olduğunu görmektense bu şekilde yaşamak daha iyi geliyor.
  • küçükken bende böyle düşünüyordum fakat benim uyumamı bekliyorlardı haraket etmek için
  • baş köşemde duran gül ağacından el yapımı bağlama...
    istemediği zaman nağme alamazsın ondan...senden o elektriği alması gerek...

    ve bir şekilde sana bu mesajı verir...
    "insanlar da müzik aleti gibidir. hangi sesleri çıkartacağı ona dokunan ellerle alakalıdır"
  • şamanist/pagan bir meyildir.

    efendim önce etimoloji. animasyon ve animal arasındaki ilişki nedir? ikisinin de kökünde anima var. animo, "nefes alıyorum" demek. anima nefes demek, aynı zamanda "ruh". nefes alan şeyin ruhu vardır demek gibi. animal, basitçe ruhu olan demek; farsça eşdeğeri olan canaver'i biz (bkz: sözcük tabusu) nedeniyle olumsuz anlamda kullanmışız ki, aynısı ingilizce hayvan demek olup korkunç yaratık anlamına gelen beast sözcüğünde de var. yani animal, nefes kökünden türemiş "ruh"u olan demek. animasyon ne alaka? ruhu olan şey hareket eder, dolayısıyla hareket ediş de animasyondur demişler. hayat vermek, can vermek anlamı, hareket kazandırmak anlamına dönüşmüş. eski türkçe ruh, "tın". bugün "tin" diyoruz, tinsel vs gibi sözcüklerde yaşıyor. akrabası "dinlenmek", aslında tinlenmek; zira tın sözcüğü de, aynı anima gibi, nefes anlamına geliyor. nefes-ruh(canlılık)-hareket kavramları dünyanın birçok dilinde etimolojik olarak akrabadır.

    bu ne demek? hareket eden her şey canlıdır demek. kimi etken, kimi edilgen hareket eder. su akar, taş rüzgarla savrulur, hayvan kendi isteğiyle yürür; ama her şey, bir şekilde hareket eder. dolayısıyla her şeyin bir "ruh"u vardır diyebiliriz.

    belki de bundan hareketle, özellikle kadim türk şamanizmi, her nesnenin ruhu olduğunu düşünmüş. bu aynı zamanda atalar kültüyle de ilişkili: ataların ruhları, onları hatırlayan, adlarını ve ağıtlarını anan kimse kalmayınca, formlarını yitirir, biçimsizleşir, bir "ruhlar çorbası"na karışırlar. bu ruhlar çorbası yere, göğe, taşa, kuşa, ağaca, toprağa, suya sirayet eder, buna da yer-su (yir-sub) demişler. yani toprak ve suda ataların ruhları vardır, bütün materyal aleme sirayet eden, sızan, nüfuz eden bir paralel varoluş düzlemi, canlı cansız her nesneye sızar. bu yüzden hareket, yani canlılık mümkündür: canlılık ve cansızlık kaynağını sonsuz devinimli bir görünmez enerji ağından alır.

    canlı cansız her nesnenin bir frekansı vardır gibi düşünün. bir evrensel ve sabit titreşim, bütün varoluşu sarar ve içerir, bildiğimiz anlamda canlılıksa yalnızca yerel yüksek frekanslardır şamanların gözünde, modern tabirlerle ifade edersek. şamanlar da yalnızca bu görünmez titreşimle "rezonans" hali yaşayabilen, o bütün eşyayı "ruhlu" kılan kaynağa erişebilen "yetenekli" kimselerdir.

    madem etimoloji dedik, "eşya" çoğul bir sözcüktür bu arada onu söylemiş olayım. "şeyler" demek.

    böyleyken böyle, aletlerin yorulduğuna inanan sevimli ve saf ninemiz, eşyaya "yazık" diyen babamız, cansız nesnelerin de ruhu olduğunu düşünen sevimli küçük çocuğumuz, aslında fark etmeden şamanistik bir davranış sergiliyordur.
  • yaşadıklarımızla, onlara üfürdüğümüz bir ruh var. bize tanıklık ediyorlar. onlar farkında olmasa da biz farkındayız ve bu ona bir ruh yüklemek için bence yeterli neden. sevdiğim eşyaları ikinci elde satmaya zorlamamın nedeni de bu galiba. artık bir işe yaramıyor ama satmaya elim varmıyor. fiyatından da bir kuruş inmeye yanaşmıyorum. insanın kurduğu bir bağı satması o kadar kolay değil.
  • tamamen inandığım durumdur. mesela bir küpem var, onunla baya baya sohbet ederim. sonra kahverengi topuklu botumu ne zaman giysem, psikoloğun kapısından dönüp onu aldığım gün gelir aklıma karşılıklı gülümseriz. gustav klimt'in öpücük tablosunun replikası ile uzun uzun bakışır ve sessizce aşkın varlığına şükrederiz. ve tabii ki bebeklik yastığım; her karanlık gecenin güneşli bir sabahla aydınlanacağını anımsatır.
hesabın var mı? giriş yap