• genetik olarak en yakın akrabaları önce toscanalılar, sonra bizmişiz.
    büyük burunları, badem gözleri, bayraklarına koydukları atları, kurt hikayesi, asena’ları, tarkanları, zamanının yunanlarını gıcık etmeleri.
    herşeyleri var ve bilimsel akrabalar.

    dillerini araştırırken de, %1milyon eminim, “hayır bu türkçe olamaz, italyanların kafası çalışanlarının türk asıllı olduklarını kabul etmek bize yakışmaz” demişlerdir de ondan çözememişlerdir. beş on seneye çıkar “yapay zeka, etrüskçe metinleri çözdü, türkçe gibi eklemeli bir dil, günaydın demiyorlar da -atıyorum- cinaypam diyorlar, aynı kurguyu yapmaları çok şaşırtıcı” falan gibi bir saçmalık.
    aha bak, ben bakmadım ama bakan varmış, bu “gizemli dil”i çözmek için … sadece okumuşlar:
    https://tdkturkdunyasi.gov.tr/…am-metin-pdf/399/tur

    komedi gerçekten.
    üzerinden moğol geçmiş kazakların en çinlilere benzeyenlerine bakıp, türk olarak onu tanımlayıp, kör göze parmak benzerlikleri görmezden gelmek pahasına türklüğü alçaltmak ve hatta yok saymak. bunu bir de tarih boyu domine ettiğimiz “halklar”a indirgenmek için yapmamız gerekiyor sanırım. asya’dan gelmiş olmak ok, asya’ya gelip gitmiş olamayız mesela. yahudilerden çok göç etmiş ve bunu acıyla özdeşleştirmek yerine normal karşılayan ve göçtüğü yerlerde de mızıkçılık yapmayıp yerel halklarla kaynaşan lider ruhlu bir halk olsak (!) neyse. öyle huylarımız yok bizim.

    şükür ki bozkırın birinde maymunun tekinden evrildik, parselledik çölleri; orası gözü çekik olanın, burası daha çekik olanın diye kavga ederken baktık soyumuz tükeniyor, yabani bir hayvan bulup üstüne binerek zar zor kendimizi anadolu’ya attık. burada da müthiş ermeni ve yunan medeniyetlerini görünce, kendimize geldik ve işte bin yılda azcık kültürlendik, bir şeylere benzedik, gözümüz açıldı. ne o öyle sürekli göç eden, yerinde duramayan, dolayısıyla kültürleri kaynaştıran, her taşın altından çıkan hiperaktif bir halk olduğumuza dair iddialar.

    türklüğün indirgendiği konum artık yazılı tarihimiz olmadığı için onun bunun kaynağından kim olduğumuzu çözmeye çalışmamızın getirdiği kafa karışıklığı değil. baya yazdığımız, hatırladığımız, bildiğimiz tarih bile kasten yok sayılıyor.

    not: daha osmanlı belgelerini gösterip rejim üretimi koç ailesi öncesi türk burjuvazisinin varlığını kanıtlayamıyorum görmek istemeyene. tüm antropoloji merakım türk “olmayışımı” araştırdıkça türk çıkmamdan kaynaklanıyor. bıktım bıktım. mediciler “ne mutlu türk’üm diyene” diye noter imzalı belge bıraksa bahane bulunur. cool değil türklük ve her şey burada başlayıp bitiyor.
  • etruskler de türkmüs...

    söyle efendim, roma ile floransa arasinda yasamis ve millattan önce v. yüzyildan itibaren bati avrupa'nin en parlak medeniyetlerinden birini kuran etrusklerin bu bölgeye sonradan geldikleri bilinmekteydi..

    ayrica lükse düskünlükleri, yeme-icme gibi faaliyetlerden acayip zevk almalari, ölümden sonraya saygi ritüelleri ve de kadin-erkek esitligini sembolize eden heykellerinin günümüze kadar ulasmis olmasiyla hayat tarzlarindan bir parca haberdar idik...

    dilleri hint-avrupa dillerinden farkli olarak sona suffixe eklenen bir dil oldugundan her zaman türkce ve bask diline benzetilegelmisti...

    fakat adamlarin nereden gelip de oraya yerlestigi konusunda bir fikir birligi yoktu...

    derken son yapilan genetik arastirmalarin sonucunda etrusklerin, lydia, yani anadolu'dan gelen bir kavim oldugu anlasilmis... halen o bölgede yasayan ve irksal bazi özellikler tasiyan italyanlarla anadolu'dan hatta orta asyadan insanlarin genleri karsilastirilmis...

    benim izledigim belgeselde bunu bir italyan dilbere söylediler (görseniz hakikaten bir türk olabilir), kiz
    "aaah! biz yabanci miyiz yani?!" dedi..
    bir de tonton bir berber amcaya (gayet yurdum insani kilikli) söylediler
    "turchia?" dedi.. ve gülümsedi.. "demek öyle"...
  • italyan etruskolog mario alinei'nin
    "gli etruschi erano turchı" kitabı

    "etrüskler türktür, genetik yakınlıkları keşfetmekten dil bilimsel ve kültürel doğrulamalara"

    işte bugüne kadar bozuk gramofon plağı gibi pek çok akademisyen ve de etrüskler hakkında araştırma yapanların bahsettiği mario alinei'nin kitabı bu, ama sanırım hiç kimse okumadı.

    birinci elden bu kitabı okuyup bize aktaracak kaç akademisyenimiz, türkoloğumuz var acaba?
    kitabın ne türkçe ne de bildiğim kadarıyla ingilizce bir çevirisi var, o halde bu kitabı kim nasıl okudu ve içeriğini araştırdı da sürekli yazarın adını ezbere söylemektedir?

    anlaşılan herkes birbirinden duyduğu ezberi papağan gibi tekrarlayıp bize ikram etmeye kalktı.

    kitap bende var ama italyancam olmadığından sadece belirli altını çizdiğim yerleri çeviri aracılığıyla anlamaya çalıştım.

    bu kitabın türkçeye çevrilmeyişi esasen benim değil akademi dünyamızın utancı ve ayıbıdır..

    bu kitabın içeriğini bizzat kitap ön sözünde geçen ifade ile anlatsak yeterli olur sanıyorum, aktarıyorum:

    "bu cilt etrüsklerin anadolu türklerine genetik yakınlığını açıkça ortaya koyan ve dilbilim ve kültür tarihinin de bu yakınlığı nasıl güçlendirdiğini ve doğruladığını göstermeyi amaçlayan en son genetik araştırmaya dayanmaktadır.

    bu iki dilin(etrüskçe ve türkçe) fonetiği, morfolojisi ve sözlüğü dikkate değer sayısız benzerlikler göstermektedir.

    her iki soyun dişi bir kurdun kökenleri mitinde, dinde, resimde, portrede, mimaride, kuyumculukta ve mücevheratta, binicilikte, dövüşte, müzikte, dansta, ritüel ziyafetlerde, giyimde inanılmaz benzerlikleri vardır..

    ilk 2013 de basılan ve tamamı ile lehimize olan ve türk adını batı avrupa uygarlığının, roma uygarlığının temelini atan etrüskler ile bizi dünya üzerinde bambaşka bir konuma oturtan bir kitabın türkçe çevirisi bile olmayışı tek kelimeyle rezillik..

    görsel
  • bir roma hukuku dersi'nde prof. dr. belgin erdoğmuş etrüsk efsanelerinden bahsederken, bir öğrenci kalkmış ve "hocam bu anlattıklarınızı bize büyüklerimiz masal olarak anlatırlardı" demiş. öğrenci kafkas kökenliymiş. bir dönem basında etrüsklerin kafkas orjinli olabilecekleri konusu da irdelenmişti zaten.
  • cahilce lakırdıyı bir kenara bırakıp eldeki verilere bakalım. etrüsklerin türk olup olmadığı konusunda bir şey söyleyebilmek için, ilkin anakronizmden kurtulup "etrüskler" diye anılan kitlenin doğudan batıya göç ettiği ve italia'da yerleştiği dönemde yeryüzünün herhangi bir yerinde "türk" olup olmadığı ya da ilişkili olduğu düşünülen doğulu halkın daha sonraki "türk" kimliklendirmesine ne için uygun olduğu incelenmelidir. bunun için eldeki verilere yani ya metinlere ya da arkeolojik buluntulara bakmak lâzımdır. burada şu hususun altını çizmekte fayda var: çoğu kere edebî kültür, arkeolojik buluntuların verdiği bilginin ötesinde bilgi vererek geçmişi aydınlatır. örneğin etrüsk kültürü ve etrüsklere ilişkin tek kaynağımız olan roma edebiyatındaki metinler olmasaydı (ki bu tarz bir beşerî ilim sahasında "olmasaydı" türünden bir ifade kullanmak farazîdir) etrüsklerin anadolu'dan italia'ya göç ettikleri savı da bu denli kuvvetli savunulamazdı. çok açıkça biliyoruz ki, roma edebiyatının güneşi vergilius bize etrüsklerin anadolu'dan italia'ya göçtüğünü anlatıyor. bunu yaparken elbette kendine ve dönemin edebî anlayışına uygun olarak, üslubunca bilgi veriyor. bu edebî aktarımın önemi, romalıların etrüskleri tam anlamıyla kendileri için genesis yani "kurucu-ata" gördüklerini göstermesidir.

    augustus'un gerçekleştirmeye çalıştığı kültür reformu çerçevesinde millî ülküleri canlandırmak için kaleme alınan aeneis'in kurucu ata aeneas üzerinden roma'yı anadolu'ya bağlaması, bu dönemdeki romalıların açıkça etrüsklere bağlanma arzusunu gösterir. o hâlde herodotos'un etrüsklerin italia'ya geliş yönüne ilişkin savları bir kenara, i.s. 1. yy.'da saygın entelektüellerin ve imperium idaresinin romalıları anadolu'yla ilişkilendirmesi, anadoluluk bakımından türklerle etrüskleri kaynaştırabilir. bazı norveçlilerin de kendilerini troyalı ve doğal olarak etrüsk gördüğünü okuyoruz; önemli olan anakronizme kaymadan hangi kaybolmuş milletle, hangi dayanaktan ötürü kaynaşmaktır. bana kalırsa bugün birisinin çıkıp türklüğünden ötürü etrüsk kültürüne sahip çıkması, illa ki yapacaksa, anadolululuğunu ortaya koyup bu kültüre sahip çıkmasından daha tutarlı değildir. çünkü eldeki veriler bize "türk" belirleniminin etrüsklerin henüz tarih sahnesinden yitmediği dönemde söz konusu olmadığını gösteriyor. tarihsel yolculuklarını i.ö.3000'lerden başlatan uzmanlar varken, bu etrüsklerin bugünkü herhangi bir "türk"e genesis teşkil etmesi bana anlamlı gelmiyor. çünkü bugün kendisine "türk" diyenin 15 kuşak önce ermeni, yahudi, suriyeli, fenikeli vs. olup olmadığını bilmiyoruz. bugün kendisine "ermeni" ya da "rum" diyen kişinin bile gerçekten (ki bunun gerçeği nedir, o da ayrı mesele; ermenilik, rumluk, kürtük, türklük tek bir ağaçtan yetişmiyor ki; hepsinin bir yerden geldiğini söyleyen sadece din) "ermeni" olup olmadığını bilmiyoruz. çünkü kültürler ve kavimler-arası kaynaşmalar, bize kökü bulma konusunda köstek oluyor. i.s. 1. yy.'da roma'daki kimi aydınlardan kalma metinlerde etrüsklerden sadece "eskiler" şeklinde bahsedilirken, onlar bile henüz yitmemiş etrüsk sülalelerini kendi ataları olarak görmezken, bunca karman-çorman olmuş bir insanlık tarihinde köken ilişkilendirmelere girişmenin mantıklı olduğunu sanmıyorum.

    ayrıca etrüskleri bir konuda fazla abarttığımız kanısındayım. bunu etrüsk araştırmalarıyla ilgili söylemiyorum elbette; zira araştırma yapılacak, hatta ilmî yöntemlerle köken araştırmaları yapılacak. ancak etrüsklerin insanlık âlemine katkıları göz-ardı edilmemekle birlikte, abartılmamalı. burada etrüskleri doğulu görüp (ki ben de o kanıdayım) kara athena'cılık oynamaya gerek yok; italia halkı ziyadesiyle etrüsk sülalesi eline düşen roma krallığının devrilmesiyle birlikte, bir nevi etrüs adını yunan-roma geleneğinden tecrit etmiştir. bunu yapan bizzat halktır (bkz: #6803571). tarqunius superbus'un yine edebî aktarımlarda ziyadesiyle kötü bir şekilde sembolize edilmesi (örn. bkz. livius, 1.57.6-9), aslında sonraki roma geleneğinin etrüsklere bakış açısını gösterir. tarquinius superbus bir etrüsk sembolü olarak dışlanmıştır; gelenek, etrüskleri bu isme yakıştırılan gaddarlık altında dışlamıştır.

    yine elimizdeki metinlerin gösterdiği kadarıyla -yukarıdaki aktarıma uygun olarak- biz etrüskleri, onları def eden romalıların kaleminden okuyoruz. buradan bakıp yorum yapan ekşi sözlük yazarları daha iyi bilecek değil; bu metinlerin kaleme alındığı dönemde bazı entelektüeller, önemli kişiler etrüsk/tuscus soyundan geldikleri için övünebiliyordu. böylesine yitmiş fakat kalıntıları, gemi enkazındaki dağılmışlık görüntüsünü andıracak şekilde yaşayan aileler nezdinde canlılığını ite kaka koruyan etrüsk kültürü, daha sonraki yunan-roma geleneğinin içinde tümden eriyerek kaybolmuştur. bu erime, çoğunluğun arasında kendi'liğini kaybetme şeklinde olmuştur. elbette insanlığa kendilerinden pay bırakmışlardır ancak bu pay, dönüşüm geçirdikten sonra tümüyle, büründükleri yeni vechenin bıraktığı paydan daha etkili değildir. örneğin din anlayışlarını düşününüz. acaba etrüsk ritüelleri sonraki din anlayışlarını etkilemiş mi? ya dilleri? siyasî geleneğe katkıları? askerî nitelikleri? ailevî yaşantıya katkıları? bütün bunları lâyıkıyla kestirebilmek, etrüsklerin köken bakımından bugünkü herhangi bir "türk"ün ya da norveçlinin atası olduğunu kanıtlamak kadar güçtür. çünkü kültürel etmenleri farklı kavim ve gruplara kolayca dağıtıp ayrıştırma yapabilmek çok güçtür. hele ki henüz kendilerine ait doğru dürüst okunamamış birkaç alfabeyle tanımlayamadığımız, başkalarının yorumlarıyla tanımaya çalıştığımız bir kavmin katkılarını, etkilerini bilebildiğimiz ve lâyıkıyla değerlendirebildiğimiz kavimlerin ve kültürlerinkiyle karşılaştırmak çok güçtür.

    eldeki metinlerden biri üzerinde bir süredir çalıştığım için bu konuda güvenle örnek verebilirim. örneğin seneca'nın (i.s.1. yy.) naturales quaestiones'inde bir bölüm, söz konusu dönemde yaşayan romalıların etrüsklerden ne kadar farklı bir yaşam-tanrısallık anlayışına sahip olduğunu gösteriyor. yukarıda dediğim gibi edebî metin her ne kadar hem yazarın hem de yazarın yetiştiği kültürün tarafgirliğini içeriyorsa da, bize arkeolojinin verdiğinden daha fazlasını veriyor. neredeyse birinci ağızdan, yani son etrüsk ailelerine şahit olmuş bir romalıdan onların algılayışına ilişkin bilgi edinebiliyoruz. seneca'nın aktardığına göre etrüskler yaşamı fazlasıyla dinî gözle değerlendirmiş ve kutsalı yaşamın kendisinde görüp, tüm yaşantıyı dinî ritüellerle bezemiştir. her şeyde tanrısal bir ittirici vardır. dinî yönelimleri ziyadesiyle büyü ve kehanet ilmine dayanır. daha sonraki roma kehanet anlayışına bu açıdan bakıldığında köken teşkil etmişler diyebiliriz; ancak augurluğun ne kadarının etrüslerdenk ne kadarının başka kültürden geldiğini çözümleyemeyiz. kültürel aktiviteler ve inanışlar birbirinin içine, sanki hiç ayrılmamacasına geçmiştir. ancak eldeki kaynakların gösterdiği ölçüde ayrıştırabileceğimiz bazı hususlar vardır; bunlardan biri evvelce başka entiride bahsettiğim yıldırımların yorumlanması meselesidir.

    seneca açıkça ayrımı yapar: "etrüskler bulutlar, insanlara tanrısal işaret verilsin diye, tanrılar tarafından çarpıştırıldığını düşünürken; romalılar bulutların fizikî nedenlerle çarpıştığını buna bağlı olarak tanrıların işaret verdiğini düşünüyordu. bu, küçük gibi görünen ancak içerdiği derin mana bakımından büyük bir ayrımdır. buradan etrüsklerin yaşamdaki her olgunun ardında tanrısal ittiriciyi aradığını, romalıların ise fenomenlerin birbiri ardına meydana geldiğini ancak tanrısallığı da göz ardı etmediğini anlarız. seneca etrüsklerden bahsederken "omnia ad deum referant" der, yani "onlar her şeyi tanrıya bağlıyorlar/refere ediyorlar" (n.q. ii. cp. xxxii.2) örneğin bu niteliklerinden ötürü tutup, etrüskleri tarih sahnesine çıktıkları dönemdeki ya da yakın tarihtekli başka kavimlerle, onların da inanç sistemlerine bakarak karşılaştırabiliriz. bunun gibi, eldeki bütün metinlerin okunması sonunda disiplinler-arası yapılacak çalışmalarla etrüsklerin belirli nitelikleri öğrenilebilir, ki öğrenilmektedir de (örn. http://scholarworks.umass.edu/…n_studies/vol1/iss1/). önemli olan burada köken avcılığı değil, bilmedir. eldeki verilerin imkân sağladığı ölçüde elde edilmiş bilgilerin makûl bir şekilde değerlendirilmesi, zaten sizi kafaca onlara bağlayabilir ya da onlardan uzaklaştırabilir. husserl'in avrupalılık eleştirisindekine benzer şekilde söylemek gerekirse, kendinizi bir yere ait hissetmeniz için kökten ona bağlı olmanıza gerek yok; önemli olan, kafanızın sizi nereye konumlandırdığıdır. bu yüzden din savaşları da, ırk savaşları da kafaca kendisini konumlandıramamış olup da bunu ancak kanla sağlamaya çalışan önderlerin çoğu kere iktisadî gerekçeleri maskeleme uğraşıdır (genesis ve millî ülkü peşine düşen augustus örneğinde olduğu gibi). sizin bu maskenizin ardında hangi gerekçeler yatıyor?
  • hellence tyrrhenoi ya da tyrsenoi
    latince tusci ya da etrusci
    kendi dillerinde rasenna ya da rasna şekillerinde adlandırılan, kökenleri konusu hala tartışmalı olan kavim
  • etrüsk diyarı, anadolu diyarıdır.
    asia minor 'ludur bu atalarımız.

    ayrıca herodotos'a göre etrüskler anadolu'dan yani asia minor'den gelmişlerdir. etrüsklerin kimliğiyle ilgili; kuzeyden veyahut güneyden, ya da zaten yerli bir halktılar, iddialarına eklenen bu asia minor kökenli olduklarına dair ifade çok bunalımlı yüzyıllar yaşadıktan sonra, etrüskçeyi grek alfabesiyle açıklamaya ve anlamaya çalışan batılı bilimadamlarının yanılmaları sonucu bu dil hala sökülememiştir. batıda, etrüsk dili arkeolojik kazılarda gün yüzüne çıkmaya başladığında, batılılar sevinmişler efendim; "kültürümüzün kökenini bulduk" deyu kendilerinden geçmişler ama maalesef bu sevinç kursaklarda kalmış zira dil sökülememiş.

    herşeyi greklere bağlamaya meraklı önyargılı, bağnaz, koca kafalı (içi boş manasında) batılılar için etrüskçe yunan faktörü ve sektörüyle alakalıdır, bu yanlıştır efendim, bakın roma tarihini i.ö. 753 ile genelleyen tarihçilerin hiçbirinin elinde kesin bir veri yoktur, hatta dönem dönem bu tarihlendirme, günün siyasi ve sosyal koşullarına göre şekillenmiş hatta kimi tarihçiler de, örneğin; titus livius, mitoloji yani efsaneyle hakiki tarihi (ki işte tarihlendirme sorunu var) birbirine karıştırıp bir sebze çorbası hazırlayıp gözler önüne sermişlerdir.

    efendim vergilius 'un aeneis/@jimi the kewl destanında belirtildiğine göre; troia savaşı 'ndan kaçan asia minor 'lu yani anadolulu aeneas bey ve çetesi, cürüm işlemekten öte, nova troia 'yı yani yeni troia kentini kurmak maksadıyla roma'ya sürgün edildiklerinde, efendim bu bir sürgündür zira tanrıların buyruğuyla bu yolculuk yapılmakta, ayrıntılı bilgiyi, fazlasını aeneis başlığında sundum, -imperium dei veya deorum- yani batı alemi aslında roma'dan beri hep tanrı buyruğuyla kentler kurar, yıkar, yakar. hatta bir yerden kaçar.

    böylesine tarihlendirme sorunu olan bir kent kuruluşu hikayesinde şunu unutmamak lazım, roma i.ö. 753 'de kuruldu ama troia savaşı'nı i.ö. 3500 'e dayayanlar var, yani burada bir anakronizm söz konusu, tarihsel sapmayı ortadan kaldırmak için, eski ve modern tarihçiler atalarının atalarını belirleme yolunu yeğ tuttuklarından, roma 'nın ve imperium'un baştacı, baş kişisi, augustus 'un da vergilius 'a yazdırdığı aeneis 'in kökeninin de asia minor olması, yani roma'ın bunu böyle kabul edişine şu yorumu getirsek; birileri bize aşırı milliyetçi "herkes türk olsun diyen zihniyet" olarak bakarak, suçlayarak değerlendirecek mi, yani biz etrüsklerin çıkış coğrafyasını, bugünün yobaz, bağnaz, aşırı yunancı hatta içimizde de vardır böyle yunan olmayıp da yunan'dan çok yunancı olanlar, her kültürel tarihlendirmeyi yunan'a bağlama meraklıları deği, bizzat insanlığın dedeleri, batı pragmasının doğduğu yer, felsefenin, belagat sanatının oturduğu, cicero 'nun, cato 'nun erdem savaşı verdikleri roma 'nın beyi, octavianus'u, vellettri tefecisi bunu diyor efendim, köken anadolu, yunan munan değil, o dönem anadolu 'da kimin yaşadığını bilmez çağdaş yunan.. neyse.
  • etrüsk efsanelerinin kafkas masalları ile benzerlikler göstermesi de ayrı bir merak konusudur. kafkas kökenli olabilecekleri iddiası da vardır.
  • kendileri hakkında "anadolu türkleri" ile genetik açıdan paralellikler bulunduğu söylenen "anadolu kökenli" romalılar. efendim ben cevabı size verdim aslında. yani anadolu türkleri'yle genetik açıdan benzerlikler taşımaları normal. çünkü birkaç yıl kadar evvel sonuçlanan bir başka araştırma da zaten, anadolu türkleri'nin orta asya'daki atalarına değil, anadolu'nun kadim insanları olan hititler, frigler, lidyalılar gibi halklara dna açısından daha çok benzediğini ortaya koymuştu. yani hem türkler hem de etrüskler daha ziyade "anadolulular".
  • bazı yazarlarların belirttiği gibi, tam yalancı çoban olayına dönmüş durum. her millete "onlar da türkmüş, şunlar da türkmüş" dersek gerçekten türkler ile bağlantılı olma ihtimali olan etrüskler de güme gidiyorlar, kimse ciddiye almıyor.

    fakat burada dikkat edilmesi gerek şey bağlantılı olmaları, direk türk olmaları ise uzak bir ihtimal. zaten belirtilmiş, alfabeleri ve dilleri türkçe ile benzerlik göstermektedir.

    aynı zamanda ilk roma kralları tarquin'ler ile türklerin tarkan'ları, romulus ve remus'u kurtaran kurt ile asena benzerliği bu bağı daha da kuvvetlendiriyor. etrüsklerin boylarından birinin ismi ise rasenna...
hesabın var mı? giriş yap