• yunanistan'ın taktiksel bir resital sunduğu turnuvaydı. otto rehagel, yalnızca şahla da şah-mat yapılabileceğini göstermişti. yunanistan maçları 2-0, 3-0 kazanmaya çalışsaydı gruplardan dönerdi geri. ve kupa öyle bir sürprizdi ki, yıllar sonra "lan yunanistan avrupa şampiyonu olmamış mıydı?!" diye aklı karışacak insanların.

    açılış maçında, yunanistan'ın varyasyonlarını, diziliş geçişlerini, savunma aksiyonlarını, kontra-ataklarını, duran top organizasyonlarını izlerken sarhoş etmiştir.
  • yunanistan milli takımının, 5 takımlı eleme grubunda oynayacağı toplam 8 maç vardı. bu 8 maçın ilk 2 tanesi geride kaldığında, yunanistan milli takımı 0 puan, 0 gol, - 4 averaj ile grupta sonuncu sırada idi. yunanistan için üzücü, dünyanın geri kalanı için önemsiz bu sıralamanın gidişatı üçüncü maçtan itibaren değişecekti. bugünlerde bize bildik gelen ama o zamanlar çaresiz kalınan yunanistan futbolunu sergilemeye başladılar. kalan 6 maçta toplam 8 gol atarak, 18 puan aldılar. hiç gol yemediler. ispanya milli takımını deplasmanda 1-0 yenerek, 17 puanla baraj maçı oynamak zorunda bıraktılar. kendileri 18 puanla turnuvaya direkt katıldılar.

    turnuvaya katılmaları, oyunlarını değiştirmedi. 4 takım, 3 maçlı turnuvaların klasiği olarak, bir sürü averaj hesabı yapılan maçların neticesinde, 3 maçta 4 gol attılar. 4 gol yediler. 4 puan aldılar. aynı grupta oldukları ispanya, 2 gol attı. 2 gol yedi. 4 puan aldı. az gol atmakla, hiç gol yememekle nam salan yunanistan, aynı averaja sahip olsa da ispanya'dan fazla gol attığı için gruptan çıkma hakkını elde etmişti.

    gruplardan sonra ise, çeyrek finalde fransa milli takımını, charisteas ile 1-0 yendiler. çek cumhuriyeti milli takımını, gümüş gol ile 105.dakikada devirdiler. finalde de ev sahibi portekiz'e yine aynı tarifeyi uyguladılar. bir orta, bir savunma hatası, bir kafa, bir gol ve bir kupa.

    oynadıkları oyun bir kilitti. o güne kadar savunma denince akla italyanlar gelirdi ama italyan savunması böyle değildi. italyan takımı, iyi yerleşir, alanını iyi savunurdu. iyi golculeriyle de kontradan golü bulurdu. yunanistan ise adam adama savunma yapardı. bekler, stoper, orta saha bütün önemli adamlarla eşleşir, yakın markajlar ile kilitlerdi. dellas, markaj yapmayan tek adam olurdu. takım 4-3-3 gibi dizilse de markajlar sonrası sweeper gibi oynardı. bütün oyunu, oyuncuları, rakibin isimlerini kilitleyen yunanistan, rakiplerinin seviyesine çıkamayacağını bildiği için, rakiplerini kendi seviyesine indirmişti. kendileri hücum edemiyordu ama rakiplere de imkan vermiyordu. rakipleri alt edebilecekleri tek yer olan, doğru duran top ve kanat ortaları organizasyonu ile rakiplerini alt ettiler.

    dünya, o güne kadar çok gol atanın kazandığı oyunda, rakibinden az gol yiyen takımın da kazanabileceğini görüyordu.
  • aykut kocaman, abdullah avcı ve erol bulut'un açıp açıp izleyip orgazm olduğu turnuva.
  • aynı maçla başlayıp aynı maçla biten, başka bir deyişle başladığı gibi biten turnuva. evet sözlük; bu entry yazmaya bile değmeyecek sıkıcı turnuva hakkında bir şeyler karalamak istedi canım yine de.

    neyse, ilk maçta yunanistan'la karşılaşan ev sahibi portekiz "ezeriz, parçalarız, 7 atarız 9 atarız ama 8 atmayız" gibi hayallerle maça başlamış ancak "sizin hayallerinizin bittiği yerde bizim gerçeklerimiz başlar" diyen yunanlılardan hareketin allahını görmüştü. hep bir şekilde gölgede kalmaya mahkum olan gariban ruslar yunanistan'a turnuvadaki ilk ve son yenilgisini tattırmış olsalar da yine kimse tarafından ciddiye alınmamışlardı.

    türkiye'yi eleyerek barajı aşan letonya ise portekiz'e gittiğinde bile hala turnuvaya katılışının sevinciyle meşguldü. bir de almanya beraberliği aldılar gruplarda ama elendiklerinde bile hala "nası çaktık la türklere" diye portekiz sokaklarını inletmişlerdi.

    çeklerin hollanda lalelerine arefeyi gösterip bayramı göstermediği maçı 2004 össden önceki gece olduğu için benim gibi bir çok ergen ertesi sabahı düşünerek izlemişti.

    eveet sıra geldi alamanlara. aslında sıra hiç gelmese de olurdu. en büyük yıldızı kalecisi olan bir takım ne yapar ki? (kahn'a laf yok. adamı taş eder valla) tabi ki hiç bir şey. avrupa'nın brezilyası hollanda ve baltık denizinin buz gibi sularından gelen letonya ile berabere kalan almanların cezasını euro 96'nın intikamıyla yanıp tutuşan çekler kesmişti.

    çeyrek finalde son şampiyon yaşlı kurt fransa'nın karşısına çıkan yunanistan'da ponpon ayakkabılı yunan askerleri bile umutsuz "buraya kadarmış hocut" havasındayken angeolos charisteas "lan o kadar yıldır forvetim, bir de uzun boyluyum e o zaman neden kafa vururken havada asılı kalma pozu vermiyorum" demiş ve o sırada istemeden de olsa topu fransa ağlarına atmış ve deyim yerindeyse barthez'in keline keline vurmuştu.

    "noluyo lan" diyen yunanlıları o kafa karışıklığıyla bırakıp dingiltere portekiz son sekiz maçına dönelim. doksan dakika ve uzatmada atılan gollerden sonra (toplam 2-2 oluyor) maç penaltılara gitmiş, çok yağuşukluyum, asarım keserim havasındaki beckham ve ilerleyen yıllarda ankaragücüne transfer olup dostoyevskivari günlükler yazacak olan vassell'in kaçırdığı penaltılarla kırmızı burunlu ingilizler elenmiş, ev sahibi portekiz diğer takımlara "durun gençler bensiz nereye gidiyonuz" demiştir.

    herkesin portakal dediği ama bence apaçık havuca benzeyen hollanda ile saçlı kel larssonun takımı isveç çeyrek finalde karşılaşmış, 0-0 biten maç penaltılara kalmıştı. penaltı özürlü hollanda bu sefer bir değişiklik yapmış ve isveçi penaltılarla elemişti

    yarı finalin ne anlama geldiğini bile bilmeden buralara gelen yunanistanın karşısına o yılların makinesi çekler çıkmıştı. "hacı sürprizin de bi haddi hududu var. hadi evinize bakiim" havasında bir maç çıkaran çekler bir türlü topu kaleye sokamamış, kafasıyla ayağı arasında yükseklikten kaynaklı sıcaklık farklı bulunan koller "ayağının ayarı" ile ilgili bolca eleştiri almıştı.berabere biten maç uzatmalara gitmiş, altına değil gümüşe değer veren dindar yunanlılar * 105. dakikada çeklerin kupa hayallerine limon sıkmışlardı.

    diğer yarı final maçında bütün golleri atan ama nedense maçı ancak 2-1 kazanabilen portekiz finale çıkmış ve hollanda 4 yıl sonra yine yarı finalde turnuvaya veda etmişti.

    ve final! "lan neden turnuvayı açtığımız gibi kapatmıyoruz olm" diyen uefa yönetiminin gazıyla (şaka lan şaka) yunanistan ve portekiz karşı karşıya gelmişlerdir bu maçta.

    maç boyunca portekiz top dolaştırmış, cücük ronaldo, luis "jöle" figo ve semih şentürk gibi her daim genç olan postiga ile yunana yüklenmişse de gol ile buluşamamış; george clooney kılıklı nikopolidis maçın adamı olmuştu. ikinci yarının başında bir korner kazanan yunanlılar "atarsak şimdi atarız yoksa yalan olur" diyerek iki! kişiyle yüklenmiş ve gölü atmış, daha sonra da her zaman ki gibi üzerine yatarak şampiyon olmuştur.

    biz de televizyon başında "iki yıldır beklediğimiz turnuva bu muydu aminim" diyerek meyvemizi yiyip, çayımızı içip yatmıştık.
  • (bkz: 19 haziran 2004 hollanda çek cumhuriyeti maçı)

    avrupa şampiyonları tarihinin en zevkli maçlarından birisinin olduğu turnuva.
  • şu ana kadar takip etmiş olduğum 4 dünya kupası 4 de avrupa şampiyonası içerisinde açık ara en zevksiz olan turnuva. oysa ne güzel başlamıştı herşey. daha eleme maçları oynanırken muhtemelen 2002'de elde etmiş olduğumuz başarının da gazıyla rüyamda avrupa şampiyonu olduğumuzu görmüştüm. 2003 yazında genç oyuncularımızın konfederasyon kupası'ndaki performansını görünce umutlarım iyice artmıştı. ama rüyalar tersine çıkar diye boşuna dememişler. daha spor gazetelerimizin attıktarı çek bir letonya manşetlerinin mürekkebi kurumamıştı ki bir anda kendimizi avrupa şampiyonası'nın dışında buluverdik. rüyam tersine çıktı diye üzülüyordum ama bir rüyanın en fazla ne kadar tersine çıkabileceğini görmem için final maçının oynanacağı 4 temmuz 2004 gününü beklemem gerekiyordu. euro 2004 tarihte açılış maçı ile final maçı aynı takımlar arasında oynanan ilk büyük turnuvaydı. ancak ne bu iki maç ne de aralarında oynanan 29 maç izleyenlere keyif vermedi. defansif anlayışın dünya futbolunda zirve yaptığı yıldı 2004. diğer büyük turnuvaların aksine akılda kalan hiçbir maç olmamıştı. benim de aklımda hiçbir maç kalmadı ama bir anı kaldı. çeyrek final maçları başlamadan önce arkadaşlarla toplanmış oturuyorduk. maçlardan konuşuyorduk. o sırada benim "abi bütün takımların gücü birbirine yakın. yunanistan dışındaki 7 takımın da şampiyonluk şansı var" şeklinde talihsiz bir beyanatım oldu. be kardeşim göt olunur da böyle mi olunur. hala hatırladıkça gülerim. kısacası hem sıkıcı hem de hayal kırıklıklarıyla dolu bir turnuva olmuştu benim için. ama yine de futboldu sonuçta, gönül verdiğimizdi, o yıl az meyve vermiş olsa da meyvesi goldü.
  • bu zamana kadar izlediğim turnuvalarla kıyaslarsam "bunca yıllık futbol izleyicisiyim, böyle yaraktan turnuva görmedim, diyebilirim.

    bir euro 2000 kadar olmasa da, gene de akıllarda yer eden olaylar yaşanmıştı.

    (bkz: euro 2000/@uhc)

    - "ostrava'nın maradonası" lakaplı milan baros liverpool'da koca sezonu tek golle kapatmasına rağmen turnuvaya çağrılmış, 5 golle gol kralı olmuştu. "buna inanamadım, haşmet" demişti. şunu da belirtmek gerek attığı 5 golü de tüm maçlara yaymıştı. yunanistan maçı hariç hiçbir takımı boş geçmemişti.

    - o dönem ancona'da oynayan milan rapaic 2002 dünya kupası'nda italya'ya yaptığını, bu turnuvada fransa'ya yapmış, fransa'ya da golünü atmıştı. fakat maç 2-2 bitmişti. gene de maçtan sonra konuşulan isim olmuştu. koçum benim.

    - turnuvanın en iyi maçı fransa ile ingiltere arasında oynanmış, maç 1-0 ingiltere lehineyken, uzatmalarda zidane iki gol atmış, maçı 2-1'e getirmişti. eee onun adı bu yüzden zidane, senin adın bu yüzden selahattin.

    - turnuvanın en sıkıcı maçı ise, yunanistan'ın tüm maçlarıydı. zaten turnuvanın başından itibaren "rüya gibi" "rüya sürüyor" diye diye kupayı aldılar. inanılmaz şanslılardı. bir daha o başarıyı yakalayamadılar, yakalayamazlar.

    - bu turnuvada christiano ronaldo en iyi 11'e seçilmiş, ilk kez bir organizasyonda kendisinden söz ettirmişti. bolca da övgü almıştı.

    - tahmin ettiğiniz gibi de lig tv yorumcusu markus merk finali yönetmiş, gene en iyi hakem seçilmişti.

    - turnuva sonrası en çok eleştirilen takımlar da italya ve almanya olmuştu. gruptan bile çıkamayan almanya ve italya takımları için çok ağır manşetler atılmıştı. mesela alman gazetesinin biri (muhtemelen bild) "aptalız, gerizekalıyız" manşetiyle epey konuşuldu.

    - bu turnuvadaki en büyük ayıp ise, italya'ya yapılmıştı. iki yakın ülke danimarka ve isveç maçında ikisinin de tur atlaması için gereken skor 2-2. maç kaç kaç mı bitti? 2-2. bu maçla ilgili ise hiçbir yaptırım uygulanmamış "çok iyi rol yaptılar" denmişti. cidden kıran kırana bir mücadele olmuştu.

    ...

    tüm bunlar olurken türkiye'de her katılmadığımız turnuvada olduğu gibi "bu turnuvada olsak, final oynardık" "renk katardık" gibi klişelerle tartışmalar sürüyordu.
  • (bkz: roteiro)
  • portekiz-yunanistan maçıyla başlayıp, aynı maçla sona eren turnuva.
  • portekiz’in ispanyanın fransa’nın hollanda’nın almanya’nın efsane kadrolarla gelip yunanistan’a kaptırdığı turnuva.

    ancak turnuvayı trt’de tekrar izleyince şunu fark ettim ki görsel olarak benim için en zirvede olan turnuva. nike’ın efsane total 90 forma kalıbı ve gene adidas’ın çok güzel formaları, roteiro futbol topu, eskiden hep şampiyonlar ligi finallerinde görmeye alışık olduğumuz siyah kale fileleri...

    turnuvanın ve hatta benim için futbol tarihinin en efsanevi kaleci performansı portekizliricardo pereira‘nın ingiltere karşısında çeyrek finalde önce eldivenlerini çıkartıp penaltıyı kurtarması, sonra da karar penaltısını gole çevirmesi en unutulmaz anıdır.
hesabın var mı? giriş yap