• (bkz: körelmek)*. bahsedilenden bağımsız olarak (bkz: ehlileşmek).
  • bir dünyada biri için tek olmak. taninmak.
  • evcilleştirdiği şeye gerekli olur insan. yalnız evcilleşmiş olanı tanır. dünyada birbiri için tek olurlar, kırılganlığı evci ederler.
  • dışarıdaki allı pullu, yaldızlı görünen dünyanın yaldızlarını dökmesi ve asıl yüzünü göstermesi neticesinde, en güvenli yeri ev tutmak, o vahşi dünyadan uzaklaşıp bir yün yumağıyla soba kenarında huzuru bulmaktır. *
  • erol evcil gibi olmak manasında kullanılabilecek kelime.
  • (bkz: #4308070)
    (bkz: #4598578)

    evcillestirilmeyi göze aldiginda gözyasi dökmeye de hazir olmali insan..
  • birine vakit ayırıp onu diğerlerinden önemli yapmaktır. göze eşdeğer görünen binlercesinin arasında eşsizliği kalple görmektir. rüzgarda altın rengi başakların çıkardığı sesi, ekmek yemeyen, buğdayla işi olmayan evcilin, hatırlattığı altın rengi saçları düşünerek sevmektir. yaklaşan ayak sesleri duyunca saklanırken, onunkileri duyunca gizlendiği yerden çıkmaktır. dökülecek gözyaşlarını göze almak, buğday tarlalarının hatırlatacaklarını buna değer bulmaktır. dikenlere rağmen sevmektir. karmaşıklığına, tutarsızlığına rağmen sevmektir. nasıl seveceğini bilmektir. konuşulanlara değil, yapılanlara önem vermektir. öğleden sonra saat dörtte geliyorsa, saat üçte mutlu hissetmeye başlamak, zaman ilerledikçe daha mutlu olmaktır. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlamaktır. mutluluğun bedelini öğrenmektir. küçük gezegeninizde mutsuzsa, "öyleyse git, bundan başka dünyalar da var" diyebilmektir. milyonlarca yıldızın arasındaki tek bir gezegende yetişen bir çiçeği sevmenin, mutlu olmaya yetmesidir. yıldızlara baktığında ‘ benim çiçeğim oralarda bir yerlerde ‘ diyebilmektir. bir koyun bu çiçeği yerse, bütün yıldızların aniden kararmasıdır.

    (edit: bu yazıda geçen bir takım cümlelerin telif hakkı antoine de saint exupery'ye ait olabilir.)
  • “günaydın” dedi tilki.
    “günaydın” dedi küçük prens kibarca. ama etrafına baktığında kimseyi göremedi.
    “buradayım! elma ağacının altında.”
    “sen kimsin? çok güzel görünüyorsun.”
    “ben bir tilkiyim.”
    “gel, birlikte oynayalım. öyle mutsuzum ki” dedi küçük prens.
    “seninle oynayamam” dedi tilki, “ ben evcil bir hayvan değilim.”
    “buna çok üzüldüm” dedi küçük prens. ama biraz düşündükten sonra: ”evcil ne demek?” diye sordu.
    “anladığım kadarıyla burada yaşamıyorsun” dedi tilki, “kimi arıyorsun?”
    “insanları arıyorum,” dedi küçük prens, “ peki ama ‘evcil’ ne demek?”
    “insanlar,” dedi tilki, “tüfeklerle dolaşırlar ve avlanırlar. tam bir baş belasıdırlar. bir de tavuk yetiştirirler. tüm işleri bundan ibarettir. sen de mi tavuk arıyorsun?”
    “hayır, ben arkadaş arıyorum. ama ‘evcil’ ne demek?”
    “bu pek sık unutulan bir şeydir. ‘bağ kurmak’ anlamına gelir.”
    “bağ kurmak mı?”

    “evet. örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. sana ihtiyacım da yok. aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. bana ihtiyaç duymuyorsun. ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak sen benim için tek ve eşsiz olacaksın, ben de senin için.”
    “anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “bir çiçek var. sanırım o beni evcilleştirdi.”
    “olabilir. dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki.
    “ama bu çiçek dünyada değil.”
    tilki şaşırmıştı. “başka bir gezegende mi?”
    “evet.”
    “peki orada avcılar da var mı?”
    “hayır, yok.”
    “bu çok ilginç. peki ya tavuklar?”
    “hayır. tavuklar da yok.”
    “eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. sonra kendini anlatmaya başladı:
    “yaşamım çok monotondur. ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
    bütün tavuklar birbirine benzer. bütün insanlar da öyle. bu yüzden biraz sıkılıyorum. ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. şu ekin tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.
    sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
    “senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir!” dedi.
    “elbette” dedi küçük prens. “ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
    “sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “insanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
    “ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
    “çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
    ertesi gün küçük prens yine geldi.
    “her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım.

    mutluluğun bedelini öğrenirim.
hesabın var mı? giriş yap