• burası biraz soğuk, şimdi de sıcak oldu. haftada bir su vermelisin, yok iki defa vermelisin. çok su oldu ben soluyorum. sirkeli suyla yıka beni hoşuma giderse açarım. güneşi dik almamam gerek ama ışık da almalıyım. azcık güzel şeyler anlat.. yok sevmedim soluyorum.. soldum.

    (bkz: based on a true story)
  • bir eve girdiğimde dikkatimi çeken ilk şey çiçeklerdir. çiçekleri süzer, ardından ev sahibiyle alakalı çıkarımlarda bulunurum. saksıların evin ruhuna uyumuna, toprağın yapısına, yapraklarına çaktırmadan bakarım. eğer ki çiçek sepetinden gelen çiçeğin arajmani dahi bozulmadıysa, gelen kart bile çıkarılmadıysa evsahibinin özbakımına dikkat etmeyen, özensiz bi insan olduğu intibasını edinirim. neden? çünkü imkanım var ve bedava.

    peki, bu kadar önemsediğim bir mevzuda, benim de -en azından- tatmin edici seviyede bir çiçekbakıcı olmam beklenmez mi?
    ne yazık ki çeşit çeşit vitaminler, gübreli topraklar denedim. ancak çiçeköldüren sıfatımdan kurtulamadım. vintage, ferforje saksılar alıyorum. yeri geliyor saksıları hasır halatla kaplıyorum fakat nasıl bi uğursuzluk varsa, içinde çiçek yaşamıyor. bi zaman sonra o dekoratif saksılar kilerde tozlanmaya bırakılıyor. tabi ki buna da bi çözüm buldum, (şimdilik): anamın evinden beğendiğim çiçeği afedersin çalmak suretiyle evime getiriyor, sözkonusu bitkinin rahmetli olmasını mütaekip daha genç ve güzeliyle değiştiriyorum.

    annem ise tam aksim, kendisine çiçek hastanesi desek abartmış olmayız. çiçeği çürüyen, sıkılıp sokağa atmak isteyen, tatile çıkan, filizlendiremeyen gelir anneme verir. annem de hiçbir şey yapmadığını iddia ederek bi iki hafta içinde bitkileri kendine getirir. fakat hep şikayetlenir, memlekete gidince "ay işşallaa ben yokken hepsi ölür, çok sıkıldım hepsinden" diyerek gariplere beddua eder. ben çok ciddiye almıyorum. çünkü kendisi sevdiğini 'sevmediğini söyleyerek' gösterir. kaç yıllık annem, tanıyorum.

    geçen ay, ikimiz de birer tane begonvil
    edindik. ben, benden beklenen şekilde, çiçeğin yapraklarına ve mobilyalara uygun bi saksı buldum, yazın balkonumun mosmor çiçeklerle kaplandığını hayal etmeye koyuldum. çiçek ise, çiçekten beklenen şekilde, ikinci hafta kupkuru bi kağıt parçasına dönüştü. anneminkine bakıyorum, o hanımefendi balkona tırmanmaya koyulmuş, keyfi pek yerinde. benim gariban yetim gibi kalmasın diye koltuk altıma sıkıştırdığım gibi anneme getirdim. annemin, yardım taleplerime "banane ya çürüdüyse git çöpe at. her yer çiçek oldu. bi de onu çıkarma başıma" diye cevap vermesiyle gerçek yüzümü gösterdim:
    -bana bak kadın! eğer bi hafta içinde bu çiçek filizlenmezse olacaklardan sorumlu değilim.

    neyse ki diplomasi bilince işini halletmek çok kolay.
    dün begonvilimi ziyaret etmeye gittim. nasıl yeşermiş, kendine gelmiş. minik minik yaprakları açmış. onu biraz daha büyümesi için bıraktım. ardından, yeni çiçek seçmek için kiler gibi kullanılan ön balkona çıktım. "yeauv anne" dedim "yazık ediyosun bu çiçeklere. mercimeğin, nohutun, sirkenin arasında kalmış bunlar. getir şöyle salonun ortasına koy. ne güzel görünürler."

    "ben onları, sen gibi, güzel görünecekleri yere değil, onların yaşamak istediği yere koyuyorum." dedi. dünden beri yaşadığım bu uyanışın yükünü kaldırmakta zorlanıyorum. ayrıca, bir ana evladına bu kadar zalim olmamalı.
  • benim hep evde çiçek öldürmek şeklinde sonlandırdığım eylem.
  • hayata bağlılık göstergesi, bir şeye enerjinin yetebildiğinin kanıtı, yaşamak için çaba harcadığını anlatan eylem.
    sanıldığı gibi basit bir şey değil çiçek yetiştirmek. öyle çiçekçi de alıp evet getirip haftada bir ya da iki kere suladığın şeyden ötedir çoğu zaman. bir şeye emek harcayabilecek, başkalarına hayrı dokunabilecek bir gücün olduğunun işaretidir; çünkü çiçek de ilgi ister. (a aa ne tesadüf değil mi?)
    nereyi sevdiğini keşfetmen gerekir. su dışında neye gereksinimi olduğunu araştırman gerekir. gün içinde güneş alıp almadığını, su verirken ne kadar vermen gerektiğini hep ama hep bilmen gerekir. ve bunları düzenli yapman gerekir.
    türlü türlü başarısız çiçek yetiştirme serüveni olan ve en son da elma çekirdeklerini dikip elma ağacı yetiştireceğim diye tutturan; ama bu girişiminde de başarısız olan bir insan olarak, evde çiçek yetiştirmek için, içte bir şeylerin yeşermesi gerektiğine karar verdim. sizde bir şeyler büyümedikçe onlar da büyümüyor; kuruyup gidiyorlar.
  • aynı evde bir de kedi besleniyorsa ağrıyan karnıyla taze filizlerinize salça olması pek muhtemeldir ve bundan sonrası hüsran, tüm kış başını beklediğiniz laleleriniz, kedinize talcid olmaktan öteye geçememiştir.
  • güzeldir. seralardan sadece 50 kuruşa alınan renk renk çiçeklerin balkonu ne kadar güzelleştirdiği ortada. insana mutluluk veriyor, moralini düzeltiyor. sadece 50şer kuruşla yapılan ama verdiği mutluluk paha biçilmeyen eylem.
  • hem çok kolay hem de çok zor iş. yapanlar nasıl yapıyor anlamıyorum, evde bakmayı denediğim yedi bitkiden sadece bir kaktüs hayatta kaldı. domates ve fesleğenim hayata küstü; menekşe ve orkideyi kediler kemirdi; bonsaim kuru saplı dilek ağacına döndü; bir de adını bilmediğim bir çiçeğim var ona da bir haller oldu. artık kuran dinletildiği için üç kat fazla büyüyen bitki yöntemini deneyeceğim, son çare bu artık.
  • madem hayvanım yok, ben de çiçek yetiştireyim diye giriştiğim eylem. suyunu ihmal etmedim hiç, arada sohbet de ediyorum, konuşunca yanıt almadan, yorum duymadan dinlenilmek ne kadar güzel duyguymuş, oh be.

    kendisi pek bir serpildi, şu küçücük haliyle bile tepesinde neredeyse 30 tane çiçeği var, canım. bir de kendi içinde minik bir ekosistem kurmuş, kuruyan yapraklarını toprağına bırakıyorum orada çürüsün gübre olsun diye. saksıda minik sinekler, böcekler, hatta birkaç tırtıl bile var. yerde bulduğum minik bir örümceği de ekosistem bünyesinde kadrolandırayım dedim ama galiba tutunamadı, bir baktım 15 dakika sonra masanın üstünde koşturuyor, ben de kendisini büyük kötü dünyaya* saldım mecburen. galiba benim sineklerle tırtıllar orada mafya oldular, gelmeye çalışanı şutluyorlar. bir keresinde de meyvemden çıkan kurdu koydum, acaba o ne yaptı, hiç ortalarda görünmüyor. yoksa... yoksa o da mı saksı mafyasından nasibini aldı?
  • öncesinde gereksiz bulduğum ama şu anda çok keyif aldığım ve daha da çeşitlendirmek istediğim eylem.

    görsel

    yasemin, kasımpatı ve ufak bir limonum var. yasemin rahat sarılsın diye hafif yapay sarmaşıklı akordeon cit ile destekledim. gerekli takviyeleri de düzenli yapıyorum. yasemin çiçek açmaya başladı ama kasımpatıda bir hareket yok. evin içinde de yucca ve kaktüsler var.

    görsel

    bir sonraki adım alerjimi yenip köpek ya da kedi sahiplenmek.
  • evde domates, biber, nane ve soğan yetiştirerek bir üst levele taşıdığım modern tarım etkinliği. evde derken balkonda tabii. yatak odamda sırık domates yetiştirecek halim yok. ama soğan olabilir. bunu düşüneceğim. nasılsa gelen giden kız da yok.

    o değil de ben bu işe soyunma kararını hayattan tat almanın yollarından biri olduğu için almıştım. sıfırdan başlayarak her şeyleriyle kendim ilgilendiğim sebzeleri dalından kopararak yiyecek ve bir şeyleri becerebildiğimi hissedecektim. bu his de beni bir iki yıl ileriye taşıyacaktı. peki ne oldu? şu an ikinci haftalarına giren yedi adet saksıdan bugüne kadar sadece birine elim değdi o da yanlışlıkla oldu.

    nerden bilecektim? beni ziyarete gelen anne ve babama bu fikrimi söylememle benden habersiz eyleme koymaları bir oldu. işe gidip geliyorum, bakıyorum saksılar alınmış. bi daha gidip geliyorum gübre toprakla karıştırılıp fideler saksılara ekilmiş. bi dahakinde saksıların altından akan su balkonu kirletmesin diye saksılara altlıklar alınmış, ölen fideler çıkarılıp yerine evdeki arpacık soğanlar ekilmiş. bi daha işe gidip gelmeye korkar oldum. annem önüme bir tabak salata koyup "al oğlum hasatı topladık, bu da senin payına düşen" diyecek diye ödüm kopuyor.

    yalan yok, mallarını iyi tanımışlar. bana bıraksalardı, şu an "ama bu fidelerin zamanı varmış ben nerden biliyim. bilsem zamanında alır ekerdim." diyor olurdum.

    babam geçen hafta döndü memlekete. giderken de "bitkilere iyi bak" demeyi ihmal etmedi. neyse ki annem hâlâ burda. domatesi dalından koparıp bana yedirmeden salmam hiçbir yere.
hesabın var mı? giriş yap