• normalde bir çeviri bürosunda kadrolu çalışan bir çevirmenim lakin gerek işin doğası, gerekse patronun şeker gibi bir adam olması, istediğimiz zaman evden çalışma imkanı tanıyor bize.

    tabi ben evde iş dışında yapacak çok şey olduğu için, işi kaytarmaya çok müsait olduğumdan, ofiste olmayı da gayet sevdiğimden normalde tercih etmiyorum evden çalışmayı.

    ama hafta başından beri eskişehir'de annemlerdeyiz oğlanla. oğlum nasıl olduysa sürekli tepemde değil, odaya kapanıp çalışmam gerektiğini de anladı, basbayağı verimli bir şekilde işimi zamanından önce yetiştirdim filan derken; tam bir liseli ergen tadı yakaladım. karışmayın bana diyorum, işim var sessiz olun diyorum, süpürmeyin lan benim odamı diyorum. çay yok mu bu evde yea diyorum. yemek yiyip tekrar odaya giriyorum. arada çalışıyor kisvesi altında oyun oynuyorum. üniversite sınavına hazırlandığım zamanlarda nasılsa aynı öyle, üzerimde eşofman, gözümde gözlük, paçalar çorapların içinde, misafir gelince bile ortaya çıkmıyorum, hayvan çocuğu gibi çay kahve içiyorum. babam kestane getiriyor, annem mandalina getiriyor. çok zevkli bir şeymiş böyle olunca.
  • hayatta teoride bu kadar süper olup pratikte insanı bu kadar mahveden çok az şey vardır. başarılı şekilde uygulayabilen var mı bilmiyorum, ben rastlamadım.

    "robot muyum ben, her gün sabahtan akşama ofisteyim, kendime zaman ayıramıyorum hiç, hem evde daha fazla çalışırım, ofisteki kokoşları mı çekicem canım aa, kroyum ama para bende modeli patronla uğraşmak zorunda kalmam, kendi kendimin efendisi olurum* hoydabre!" gazıyla evden çalışılmaya karar verilir.

    ilk bir iki gün süperdir evet, sonra bu hafta böyle geçti ama yarın süper planlı programlı çalışıcam denilir, kendine zaman ayırma hayalleri bir bir suya düşer, pijamalar diz yapar, bakkala giderken bile her sabah lanet ederek giyilen kumaş pantolonlardan giymek ister insan, evde tv karşısında tek başına hazır çorba içerken, iş arkadaşlarıyla süper yemekler yiyip dedikodu yapılan öğle yemekleri özlenir, gece gündüz kavramları birbirine girer, akşam 6da uyanıldığında ve hala yapılması gereken sayfalarca çeviri varken, o saatte yorgun argın eve gelinen ama işle ilgili herşeyin ofiste bırakıldığı günler özlenir.. bi de asabileşir insan, ilgi manyağı olur, ilgi göremedikçe daha çok delirir, normalde yapmayacağı tripler yapar, normalde kafasına takmayacağı şeyleri düşünerek saatler harcar bir de bunun üstüne harcanan zamana pişman olur.. alışverişe çıkar, gördüğü çok şık şeyleri alabilecek olsa da almaz, eaah nerde giyicem ki diyerek.. arkadaşlarını arar gündüz dışarı çıkmak için, ama mesai saatlerinde birilerini bulmak çok zordur..

    aklında "ulan evden çalışsam mı?!" sorusu olanlara* koşarak kaçmaları, o düşünceyi derhal kafalarından atmaları tavsiye edilir.
    işbu satırların yazarı bu saatte hala sabah 8'de teslim etmesi gereken 50 sayfalık dosyanın 8. sayfasını çevirmektedir, pazartesi günü en kokoş giysilerini giyip, biricik patronuyla konuşmaya gidecek ve çok geç olmadan iş yerinde hala boş olan masasına kurulacaktır.

    yıllar sonra gelen edit: yok ben beceremiyorum bu işi diye pes etmeyi düşünmemin üzerinden neredeyse 4 yıl geçmiş. o 4 yılda neler mi oldu:

    * tabii ki geri dönmedim ofise. evden çalışmaya devam ettim.

    * evet hala işlerin yetişmediği, gece ile gündüzün birbirine girdiği oluyor ama çeviri yetişmediğinde çok dert etmemeyi, gece yaşamaktan keyif almayı öğrenince sorun kalmıyor. sabah sokakta asık suratlı insanlar koşar adım işlerine yetişmeye çalışırken uykuya dalmanın verdiği hazzın tarifi yok

    * ofise kıyasla çok daha verimli çalışmaya başladım. freelance olmanın nimetlerinden faydalanıp aynı anda birden çok şirketten iş alabiliyorum. biraz da pazarlamaya kafa yorarak resmen kendi kendimin patronu oldum.

    * bugün ne giysem derdi yok, trafikte kaybedilen saatler yok, normalde bir dakika bile geçirmeyeceğiniz insanlarla arkadaş olma zorunluluğu yok. bunlar gerçekten sandığımızdan daha büyük sorunlarmış. daha sakin, daha mutlu bir insan oldum.

    * istediğim zaman çalışma, istediğim zaman yayma özgürlüğü bana müthiş bir kapı açtı: hayatımı çeviriden kazanıp, kendime ayırdığım zamanda da yaymak yerine çok keyif aldığım başka bir işi maddi kaygılar gütmeden, sadece zevk için yapmaya başladım.

    daha önce söylediklerimi unutun, evden çalışma şansı olan herkese kesinlikle tavsiye ederim.
  • 11 yıldır yaptığım şey. ona rağmen ailem, arkadaşlarım, "eski" erkek arkadaşlarım, uzaktan yakından tanıdığım insanlar benim çalışmadığımı düşünüyor.

    bundan sonrası garipleşiyor yalnız. 11 yıldır çalışmıyorsam bu değirmenin suyu nereden geliyor?

    çalışmadığımı düşünen ve bunu dile getirmekten de çekinmeyen bu insanlardan biri de çıkıp param var mı, yok mu diye sormuyor. hani cidden işsizsem, bayramda seyranda üç beş bi şey atmaları lazım değil mi insanların? en azından arada yemek ısmarlamak, kış gelince bi kazak almak filan...

    bi şekilde dilenmeye başlamadığımı da gördüklerinden bana bi yerlerden para geldiğinin farkındalar, ama bu kısım da fena. sanki iki sokak aşağıdaki parktaki ağacın dibinden para çıktığını fark etmişim de kimseye söylemeden gidip toplayıp geliyormuşum, aslında herkesin hakkı olan bi parayı sinsi sinsi ben cebime atıyormuşum gibi... o yüzden de çalışma saati belli olan, işyeri ev dışında olan insanlardan yapmalarını isteyemeyecekleri masraflar yapmamı, param olup olmadığını bile sormadan, gayet güzel isteyebilirler. nasılsa havadan para kazanıyorum, onların hak ettiklerini çalıyorum.

    bu da yetmez, (kendileri çalışmasalar, emekli olsalar dahi) onların istedikleri an, istedikleri kadar, istedikleri yerde olmam gerek. kendileri iyi kötü geçinmelerini sağlayan parayı kazanmak için haftanın en az 40 saatini bir işyerinde durmak zorunda olsalar da, benim aynı miktarda parayı kazanmam için günde 1-2 saat çalışmam tabii ki yeter. azıcık geç yatarım, olur biter.

    çok bıkıyorum bazen. ama işimden değil, insanlardan.
  • yaklasik 2 senedir etinden sutunden faydalandigim calisma bicimi. fayda ve zararlarini objektif bir sekilde tartmaya kalkarsak:

    avantaj 1. sabah ise gitmeden once yasanan hazirlik rituelleri ve trafik mevzusu hayatinizdan tamamen cikiyor.

    dezavantaj 1: konsantrasyon sorunu yasayan biriyseniz ve evde home office olarak kullandiginiz hususi ayri bir odaniz yoksa dikkatiniz surekli dagilacak ve verimliliginiz buyuk olcude sekteye ugrayacak demektir.

    avantaj 2: bir yandan calisirken bir yandan da sabah kahvaltinizi esinizle beraber yapabiliyorsunuz.

    dezavantaj 2: sosyal cevreniz genis degilse sosyal hayatiniz buyuk olcude sekteye ugrayabiliyor. beraber yasadiginiz bir sevgiliniz, esiniz ve cocuklariniz varsa bu etki daha az oluyor.

    avantaj 3: kendinize ve hobilerinize daha fazla vakit ayirabiliyorsunuz. mesela ben "ogle tatilimde" ve diger bosluklarda bahcemle ilgileniyorum. isim saat 4'te bittiyse saat 4:01'de hobilerime donebiliyorum. gunun ortasinda herkes ofiste calisirken markete gidip cabucak alisveris yapmak veya parkta kisa bir yuruyus yapma imkaniniz oluyor.

    dezavantaj 3: eger colugunuz cocugunuz varsa onlarin gurultusu sizi islerinizi bitirmekten alikoyabiliyor. ozellikle kendinize ait bir calisma odaniz yoksa veya coluk cocugunuz okula baslamadiysa bunun etkileri daha fazla olabiliyor.

    avantaj 4: isyerine her gun gitmek zorunda olmadiginiz icin isyerine uzak mesafede ev alip sehirden uzak sakin bir yasam surme avantajiniz oluyor. bence evden calismanin en buyuk avantaji da bu. mesela su anda isyerime yakin bir yerde ev alacak olsam butcem anca 2 oda 1 salon ufak bir eve yetecekken isyerime 1 saat mesafede kucuk bir kasabada ayni paraya 5 oda 2 salon ev alabildim. her gun ise gidip gelmedigim icin benzin parasindan da tasarruf yapmis oluyorum ve fazladan gelen odalarin birini kutuphaneye, birini atari odasina birini de fitness odasina cevirme imkanim oldu. ustelik kendi bahcemde istedigimi ekip bicerek yeni bir hobi edinmis oldum. isyerime yakin bir yerde yasamak zorunda olsam bunlarin hicbiri olmayacakti veya her gun saatlerim yolda gececekti.

    dezavantaj 4: ofisteki ortamdan uzak kaldiginiz icin kimin eli kimin cebinde haberiniz olmuyor ve ofis politikasindan uzak kaliyorsunuz. bu da isyerindeki kariyer olarak ilerleyisinizin onune set cekebilir.

    avantaj 5: yine de yukarida saydigim sey ayni zamanda bir avantajdir. eger ofisteki dedikodular ve politika ortamini sevmiyorsaniz bundan uzak durmaniz ruh sagliginizin faydasina olacaktir.

    dezavantaj 5: nasil olsa evden calistiginiz icin milletin gozunde pek calismiyor gibi gozukebilirsiniz. mesela esiniz "nasil olsa butun gun evdesin, ev islerine de el atsana" diye uzerinize gelebilir.

    avantaj 6: islerinizi ille de 8-4 arasina sigdirmak zorunda degilsiniz. projelerinizde geriye dusmediginiz ve goze batmadiginiz surece istediginiz zaman mola verip istediginiz zaman isin basina donebilirsiniz.

    dezavantaj 6: ayni zamanda cogu zaman "esnek calisma saatlerinin" kurbani olabilirsiniz. ornegin "nasil olsa o evden calisiyor" diye sizi gece 8'de arayip bir sey sormak isteyen is arkadaslariniz olabilir.

    avantaj 7: bu ise kagit uzerinde "evden calisma" dense de ille de evde olmak zorunda degilsiniz. yani mesela haftasonu kacamak yapmak icin sehir disina tatile gittiniz ve tatili bir gun daha uzatmaya karar verdiniz. pazartesi otelin internetini kullanarak islerinize kaldiginiz yerden devam edebilirsiniz. bu sekilde pazartesi sendromu denen belayi da defetmis oluyorsunuz. plajdan laptopla ise baglanmisligim var.

    dezavantaj 7: evden calisma cok pis bagimlilik yapan bir sey. simdiki isiniz size evden calisma firsati veriyorsa bundan sonra gelecekteki tum islerinizde bunu arayacaksiniz. bu da ileride bulabileceginiz isleri kisitlayacak demektir. evden calisma izni vermeyen sirketlerle calismak istemeyeceksiniz bile. 6-7 ay evden calistiktan sonra ofise geri donmek onumuzdeki 4-5 ay boyunca her gun pazartesi sendromu yasamak gibi koyacaktir.

    avantaj 8: ailenize, sevdiklerinize, dostlariniza, ev hayvanlariniza daha fazla vakit ayirabileceksiniz. ozellikle evinizde surekli ilgi bekleyen kopek cinsi bir hayvaniniz varsa ihya olacak demektir.

    dezavantaj 8: yaptiginiz iste hata yapma luksunuz fazla yok. eger bir projede hata yapip elinize yuzunuze bulastirirsaniz "bunlar hep o evden calistigi icin oluyor" dedikodulari baslayacaktir ve sirkette bazilari sizden bu iznin geri alinmasi icin lobi faaliyetlerine baslayacaktir. yine bazi lobiciler size bakip "biz enayi miyiz de her gun ofise geliyoruz" dedikodusu yapabilir.

    avantaj 9: ofiste calisan biri sabah 7'de kalkip hazirlik, trafik derken islerine sabah 9'da baslayabiliyorken siz 8'de kalkip 8:15'te isinize baslayabilirsiniz. uykunuzu doya doya alabilirsiniz. pijamayla calismak gibi bir avantajiniz var bir kere.

    dezavantaj 9: bazen is hayatiyla ozel hayatin sinirlarini cizmek zor olabiliyor. ozellikle is icin ayri bir ofisiniz veya odaniz yoksa psikolojik olarak bu iki hayatin arasina bariyer koymak zorlasabiliyor. eger ayri bir odaniz veya ofisiniz varsa bu ofise girdiginizde calisma moduna girin, odadan cikinca calisma modundan cikmis olun.

    avantaj 10: sadece evden degil ayni zamanda kafaniza eserse starbucks, kutuphane gibi ortamlardan da calismaya devam edebilirsiniz. boylece arada sirada bu bahaneyle evden cikip hava almis olursunuz. ozellikle evde gurultu yapan coluk cocuk varsa bu cok faydali bir alternatif.

    dezavantaj 10: millet ofiste patronla yuz yuze pazarlik yaparken sizin telefonda eliniz pek guclu olmayacak. bu yuzden sizin haberiniz bile yokken kapili kapilar ardinda en angarya isler sizin sirtiniza yuklenebilir.

    avantaj 11: calisirken bir yandan bangir bangir muzik dinleyebilirsiniz. bunu isyerinde de yapabilirsiniz ama cogu zaman kulaklik takmak zorundasiniz. evde ortam cok daha rahat tabi ki.

    dezavantaj 11: sirketiniz kurumsal degilse evden calisma isini basiniza kakabilir. mesela sirketten zam istediginizde "senin evden calismana izin veriyoruz neyine yetmiyor" gibi cevaplar duyabilirsiniz. kurumsal sirketlerde bu pek olmaz.

    avantaj 12: bir toplanti gereksiz yere uzadiginda "beyler benim internet gidip gidip geliyor" deyip kaytarabilirsiniz ve onemli islerinize geri donebilirsiniz. ofistekilerin toplantilardan kaytarma imkani olmuyor.

    dezavantaj 12: evdeki internet baglantiniz cokerse veya yavaslarsa millet isten kaytardiginizi dusunebilir.

    avantaj 13: arabaniz eskimeyecek, toplu tasimada ter kokusu cekmeyeceksiniz, hayatinizdaki stresin onemli bir kismi ortadan kalkmis olacak.

    dezavantaj 13: bazi durumlarda evden calisanlarin terfi etmesi biraz daha zor oluyor cunku "bu adam ofise bile gelmiyor, onemli toplantilara katilamaz" tarzi muhabbetler donebiliyor.

    avantaj 14: bu da evden calisirken bugun gordugum manzara: https://goo.gl/rdol9x

    dezavantaj 14: bagimlilik yaptigini soylemis miydim?
  • yıllarca hayalini kurduğum ve 7 aydır içinde bulunduğum yaşam şekli.
    evden çalışmak sabah trafik ve giyinme derdi olmadan yataktan kalkıp (gerçek anlamda) iki adımda işinize ulaşmanızı sağlar. öğlene doğru kalkıp salonunuza veya çalışma odanıza geçmenizle ofise gelmiş olursunuz. ekstra kıyafet, kozmetik, taksi parası, metro jetonu, insan içine çıkma enerjisi masraflarından kurtulunur. kahve sigara bir yandan, kuşum aydın bir yandan, nemrut ofis canlılarını görmeden güne neşeyle başlanır. gözde çapak, götte pijama bir iki saat zihin açılsın diye beklenir. bu arada arkadaşlara telefon açılır, ev toplanır, kahvaltı yapılır. burda dezavantaj olarak kahve, telefon ve de internet parasının cepten çıkması görülebilir. istediğiniz saatte çalışır, istediğiniz saatte yatıp kalkarsınız. evden hiç çıkmadan sadece ekip arkadaşınız, kapıcı, sucu ve bakkal çırağını görerek yaşarsınız. sıcak ev, mis gibi cdler, kitaplar ve geyik elinizin altındadır. patrona yakalanmadan istediğiniz kadar iş arkadaşınızla geyik yaparsınız. çalışırken ara verip uyuma, duş alma, çorba pişirme veya lavabo ovma lüksünüz vardır.
    sonra efendim, aylar geçer, mevsimler değiştir, evden çıkılmadığı için bütün insanı eylemlerin sonlanmasını müteakip yabancıları görünce kaçmaya, iki kelimeyi yanyana koyup konuşamamaya başlanır. çalışma saatleri de günün 24 saatini kapsamaya başlar. "hadi ben kaçtım" diyip kaçabileceğin bir ofis yoktur, zira en fazla yatakodasına kaçarsın. evin her yeri işe ait mekan haline gelir ve sonunda evim, kalem duygunun içine sıçılır. evde 7/24 servis verdiğini düşünen patronların her saat arayı iş istemeye başlar. hele içinizde eylemsizlik eğilimi varsa kişininin evden çıkmadan (bkz: norgunk)olması işten bile değildir. artık ekip arkadaşınız dışında kimseye görünmek zorunda olmadığınız için kendinize bakmaz, bütün gün o koltuk senin bu benim kaykıldığınız için minder göte dönersiniz.
    fakat nedir, hiç çalışmama şansı yoksa en az eziyetli çalışma şeklidir.
  • ilk 'evden çalışmak' entrimin üzerinden 9 yıl geçmiş.
    bunca yıl aynı evde, aynı masada, aynı koltukta çalıştım. tozlandım, güneşte soldum, haşaratla mücadele ettim. artık evin ve eşyanın bir parçası olduğumdan eminim.
    kalorifer peteklerinin tıkırtı, ısınıp soğuyan duvarların çıtırtı, buzdolabının homurtusu lisanlarını öğrendim. evden çalışmak biraz da ev olmakmış.
    ofiste çalışanlar da biraz ofis olur. hayatımız nerede geçiyorsa oraya benziyoruz.
  • sevdim ama sevmedim. yaklaşık 2 yıldır evde çalışıyorum. öncesinde de 2 sene dışarıda çalışmıştım.
    ilk zamanlar işleri oturtmak, saatleri ayarlamak, çalışma ortamınızı daha huzurlu hale getirmek derken tam olarak nasıl bir düzene girdiğinizden pek haberiniz olmuyor. bunu en az 6 ay gibi bir sürede anlayabiliyorsunuz.

    amacım ilk olarak mesleki tatminsizliği ortadan kaldırmak ve sisteme karşı net bir duruş sergilemekti. yaptığınız işe saygı duyulmaması, ödenmeyen sigortalar, geciken maaşlar, 2 dakika geç geldiniz diye yediğiniz lafların ardından gece 11'de işten çıkmanızın doğal karşılanması, yalnızca pazar gününüzün tatil olması ve o tek güne hem kişisel bakımınızı hem evinize ve ailenize ayırdığınız zamanı hem arkadaşlarla iki çift laf edebilmeyi sığdırmaya çalışmak ama yapamamaktı sebep.

    öncelikle ilk zamanlar kimse ne yaptığınızı tam olarak anlayamıyor, sorular yerini yargılayan bakışlara bırakıyor, komşu teyze bile size iş bulmak için seferber olabiliyor. sonra insanlar alışıyor, siz de.

    dünyanın bir ucundaki müşteriye yaptığınız tasarımların beğenilmesi ve ardından gelen ödeme ile 'işte tamam' diyorsunuz, 'yapabilirim, başarabilirim'
    başarıyorsunuz da, kimseye bağımlı olmadan eşofmanlarınız ve patiklerinizle, kahvenizi yudumlayarak, şarkılar türküler eşliğinde cep harçlığını çıkarıp ailenize yük olmadan hatta destek bile çıkarak mutluluğun doruklarında geziniyorsunuz. ta ki ciddi anlamda yalnızlaşmaya başladığınızı farkedene dek.

    okunacak kitaplar da, izlenecek filmler de, gezilecek yerler de eksik kalmaya başlıyor o farkındalığın ardından. sizin uygun olduğunuz zamanlar tüm dostlarınız işte oluyor, sonra onlar sizi görmek istediğinde ya da uyku bastırdığında siz avustralya* saati sebebi ile işlerle boğuşuyor oluyorsunuz. dostlar 'nasıl olsa evden çalışıyorsun' diyerek yaptığınız işe saygı duymamaya, zaten bir süre sonra da aramamaya başlıyor. anneniz doğal olarak ev işlerine de ilgi göstermenizi bekleyip tam yoğun çalıştığınız sırada yemeğin tadına baktırıp iş ciddiyetinden uzaklaştırabiliyor.

    sürekli evde olmanın verdiği genel bir uyku ve yorgunluk hali kronikleşmeye başlıyor (bunu haftada 2 gün spora giderek bastırabilirsiniz)

    dışarıda çalışan bir insandan daha fazla zamana sahip olduğunuz için sürekli düşünmeye, her ayrıntıyı sorgulamaya başlıyorsunuz. ve yine dışarıda çalışan insanlar en azından iş yerinde yeni insanlarla, yeni fikirlerle belki gün içinde yapılan abuk bir haytalık ya da espriyle sosyalleşirken, sizin tek yaptığınız daha çok içe kapanmak oluyor. arada bunu kırdığınızı düşünüp dışarıda zaman geçirip, para da kazandıysanız deliler gibi harcamak, keyifli zaman geçirmek isteseniz de, aylık yatan net maaşınız olmadığı için geleceğe dair plan yapmak ya da anlık heyecanlar yaşamak korkutucu oluyor.

    bir süre sonra yine farkediyorsunuz ki, yaklaşık 10 saatini bilgisayarın başında çalışarak, kalan zamanda da yemek yapıp, temizliğe yardım edip, belki haftanın bir günü de arkadaşları görüp ömür tüketiyorsunuz. zaten artık buluşmalarda da eksikliğinizi görmeye başlıyorsunuz. ne kadar haber okusanız gündemi takip etseniz de, iş yerinde konu arasında geçerken öğrendiğiniz bir olay ya da farklı bakış açılarıyla nihayete erdirdiğiniz bir tartışma kadar açılmıyor kafanız. gittikçe yalnız ve eksik hissediyorsunuz.

    ha bana gelip deseler şimdi, çok iyi bir iş var, saatleri uygun maaşı dolgun, yapamam gibi geliyor. çünkü her şeyin ötesinde, ileriyi düşündüğüm zaman, her ne kadar çoğunluk saçma bulsa da, evlendğim insanla daha iyi ilgilenebileceğimi, çocuğumu daha güzel büyütebileceğimi düşünüyorum.

    ilk 2 sene dışarıda çalışırken, mesai ücreti almadan gecenin köründe işi bitirmeye çalışıp bir yandan da telefonda eşine bebeğini soran kadın geliyor aklıma. o zaman da şöyle bir düşünce gelip yerleşiyor, tüm bu asosyalliği, tüm bu tembelliği, tüm bu içi boşalmış hissini bir kenara bırakırsak, bir kadın için evden çalışıp, hem eşine destek olup hem çocuğuyla ilgilenebilmesi hiçbir kariyerin ardında kalamaz sanırım.

    deneyip göreceğiz.
  • eğer ailenizle yaşıyorsanız, en konsantre olduğunuzda bile annenizin "gel şu perdeleri takıver" gibi istekleriyle karşılaşabilirsiniz. çünkü her ne iş yapıyorsanız yapın ona göre bilgisayarın karşısında oturuyosunuzdur.
  • başka dünyanın cehennemi; evden çalışmak(bkz: norgunk) kişisel araştırmam için kendi üzerimde yaptığım deney ikinci yılını doldurdu. deneyin kesin sonuçlarını daha sonraki yıllarda alacağımı düşünsem de birkaç küçük madde var.
    1. geri dönüş yok: ikinci yılda ofislere bir daha asla dönemeyeceğimi anladım. arada sırada toplantılara gittiğimde bile yaşadığım gerginlik ve korku zamanla (bkz: ofis fobisi)ne dönüştü. hatta ofislerin yoğun olduğu semtler bile çarpıntı yapabilir.
    2. paranoya: evden çıkmayı başardığında bu defa paranoya başlar. evde tüpü açık unuttum, hırsız girecek, yangın çıkacak, kedi saksıya sıçacak...
    3. dışarı çıkmak zorlaşıyor: en önemli sorunlardan biri de budur. dışarı çıkmak, eğlenmek ya da sadece sinemaya gitmek bile günler öncesinden hazırlık gerektirir. ev dışında heryer tehlikelidir.
    4. dünya yansa haberin olmaz: bu özellikle avantajlı bi madde aslında. istanbul'u kar aldı, trafik battı sadece tvde dönen flaş haberdir. zira istanbul'da değil evde yaşanmaktadır.
    5. ilişkiler, karşı ve hemcinslerle: dışarı çıkmak giderek zorlaştığı için (bkz 3) varolan ilişkilerin suyu çıkarılır, asla yeni insanlarla tanışılmaz. antisosyalliğe varan insan korkusu, karşı cinsle kurulan ilişkiyi elin mahkum telefonuna kayıtlı numaralardan belirlemeye kadar götürür. yeni numaralar eklenmez, eski numaralar da bir gün gelir artık aranmaz olur.
    komşular ne iş yaptığınızı asla çözemez. evde bütün gün ptt gezinen ama evli de olmayan kadınlara ne denir bilemezler. migros kasiyerleriyle arkadaş olunur. telefonla sipariş alan bakkal çıraklarıyla fahriye abla sendromu yaşanır.
    6. evin boku çıkar: ev artık ev değildir. bi yaratıktır. ofis evi yutar. yatakta iş başlar. ' pavyon şarkıcısı olsam da şu hayattan kurtulsam... bi de taksici bi sevgilim olur..' hayalleri kurmaya sebep olur. çünkü hiçbir normal insan 'yarın kahvaltıya gidelim', 'kaçta?', '3 gibi ararım' diyaloğunda üçte uyanan insan olmaz. oysa evden çalışanlar için uyuma saati zaten sabah 7'dir. (bu ilişkiler maddesine de dahil edilebilir) evde yaşandığı için ev canavarı sürekli toz kusar. heryer hemen kirlenir. bitmez sanılan tuvalet kağıtları çabucak biter. bulaşıklar vur kaç taktiğiyle saldırır. birinci yılın sonunda yemek pişirmekten nefret edilir. ikinci yıl tencereler tozlanmıştır.
    7. çok pahalıya gelir: sürekli artan yiyecek ve abur ihtiyacını karşılamak için iki apartman ötedeki migrostan kasalarla alışveriş yapılır.
    8. feci pahallıya gelir: eğlence ve delirme ihtiyacı için ayda iki defa dışarı çıkınca boku çıkarılır. hey garson bütün hesaplar benden bu gece hesabı herkese baileys ısmarlanır. ekstrelerde istanbul barlarının isimleri yüklü meblağların karşısında durur.
    9. saadetten ölebilirim: ofiste çalışırken yapılamayacak her türlü haytalık yapılır.
  • her an kaytarmaya meyilli çalışanlar ve çalışanlarına çobanlık yapmaya alışmış işverenler tarafından verimsiz olduğu iddia edilen çalışma türü.
hesabın var mı? giriş yap