• olayı anlatan haber şurada, norveççeden tercümesi şurada yaptırılabilir.

    tadilat yüzünden adamın dairesine girmek gerekiyor, ulaşamıyorlar, kapıcı polise gidiyor, polis kapıyı açtırıyor, adamı ölmüş, evi düzenli, buzdolabını, çöp kutusunu olağan şeylerle dolu buluyor, önce yadırgamıyor çünkü bir milyon nüfuslu oslo ve çevresinde her yıl öldükten en az yedi gün sonra evinde ölüsü bulunanların sayısı bir evvelki yıl 27, daha önceki yıl 32 kişi. hatta bunlardan bir tanesi öldükten 7 ay sonra bulunmuş. derken polis buzdolabındaki sütün üzerindeki son kullanım tarihini görüyor; nerdeyse on yıl öncesinin tarihi. bir de mektup buluyorlar o da on yıl öncesinden.

    acaba nasıl oldu da bu kadar yıl farkına varılmadı? araştırıyorlar. adam başka bir ülkede doğmuş, memleketteki ailesiyle ilişkiyi kesmiş, uzun yıllar önce oslo da bir garson kızla evlilik yaptığı anlaşılıyor. sonra ikinci bu sefer bir bürokrat bir hatunla bir evliliğinin kaydını buluyorlar. çocukları varmış, çocukları gazetecinin hikayeyi yazmak istemesini anlayışla karşılamışlar ama konuşmak istememişler. adam bu daireyi satın almadan önce oslo ve çevresinde bir çok adreste oturmuş, apartmanın yönetiminde bir ara toplantılara katılmış, az konuşur, asansörde sorulan sorulara evet veya hayır ile kısa ve gönülsüz cevap verir, komşuların dışında marketteki kasadar ve arada sırada kapısını çalan satıcılar dışında kimseyle konuşmaz görüşmezmiş. emekli maaşı bankaya otomatik yatar, evin giderleri otomatik oradan ödenirmiş. apartman yönetimi bir yıl bütün yangın alarmlarını kontrol ettirmişler, o adamınki edilmemiş. komşular adamın belki o günlerde bir sağlık kurumunda kaldığını veya habersizce taşınmış olabileceğini düşünmüşler. polis daha sonra devlet kayıtlarında adamın bir resmi adresi olmadığını farketmiş. tahminen vergi dairesinin mektupları geri gelince kayıtlı adresinin yanlış olduğu kanaatine varılıp "adressiz" olarak kaydedilmiş. emeklilik dairesinin de cevap alamadığını, belediyenin, bankanın, telefon kataloğunun hiç bir bilgi verememesi üzerine emekli maaşını ödemeyip biriktirmişler, gelen faturaları da bu birikimden ödeyip düşmüşler, yani adam kağıt üzerinde yaşamaya devam etmiş.

    adama 10 yılda tahminen 1400 mektup gönderilmiş, kutu dolduktan sonra, postahane kutuya "kutunuz dolu" diyen bir mektup koyup gelen mektupları yıllarca geri yollamış. adam öldükten bir kaç yıl sonra yerel gazetede 70 yaşını dolduranlar listesinde adı geçmiş olabilir çünkü listeyi haber ajansı otomatik üretiyor.

    bu şekilde eskiden tonla belgeyi toplayarak yapılan işlemler artık bilgisayarları birbirleriyle haberleştirerek otomatik yapılır hale geldi ve norveç bu sayede milyarlar tasarruf ediyor. norveçin en ünlü teknik üniversitesi ntnu de profesör arne krokan 30 yıl önce yaşansaydı bu olayın bu kadar uzun süre gizli kalamayacağını iddia ediyor. bilgi işlem sistemleri bir şeylerin yanlış olduğu sinyalini verseler bile, takibinin sorumluluğu kimsede olmadığından havada kalıyor. hizmetleri otomatikleştirmenin cezası bu diyor krokan.

    acaba böyle şeyler türkiye'de de oluyor mu? olabilir mi? olacak mıdır?

    - - - - - -
    ertesi gün editi: bazı merak edilen konular var, norveç normalini bildiğim kadarıyla cevaplayayım
    - fatura nasıl gelmiş? bazı faturalar yıllık, bazıları aylık tekrar tekrar gelir, üyelik veya abonman gibidir. genellikle tahsilat derdinden kurtulmak için banka ile bir anlaşma yapman şart koşulur. sen de bankana talimat verirsin "şuradan ayda bir kez şu kadardan az gelen fatura kabulümdür , otomatik şu hesabımdan ödeyiniz". bazı abonmanlar ödemedin diye düşmez, bazı hizmetler kesilemez. borç yazılır. o borçlar sonunda gelirini verenden istenebilir. bazı faturaları ödersin geç ödedin diye cezalı faizi gelir, onu geç ödedin diye onun da ceza+faizi gelir. öngörülü davranıp gerekli belirtilenden fazla ödemeyi yapmadıkça gelir de gelir. bunlar elektronik gelir, bazıları kağıt kopyasını da istemiştir, o da gelir. sözü geçen 1400 mektubun çoğu faturadır.
    - kokmamışmı? onu yazmamışlar. belki en ağır koku dönemi soğuk idi (oslo'da nisanda kar yağabilir), soğukta evler sıkı kapandığı için belki koku evlere giremedi, havalandırma sistemi belki kokulu havayı en üstten savdı, soğuk hava ve binaların iyi ısıtılması yüzünden sıcak hava hızlı yükseldi bu yüzden kimsenin burnuna uğrayamadı. koridora bakan kapı da çok iyi yalıtılmış hiç ses, hava ve koku kaçırmıyordu belki.
    - neden kimse ilgilenmemiş? bazı insanlar kalabalıktan insan ilgisinden kaçarlar (bu adam tipik örnek), özel hayatın gizliliği, müşteri mahremiyeti, kişisel bilgileri üçüncü şahıslara vermeme gibi prensipler bahane olur, norveçte emek pahalıdır, mümkünse insan vakti kullanmadan ve en az bilgi açık edilecek şekilde yapılır herşey. insanlar bir çok kez evlenip boşandıkları için çocuklar hep ayni anne babayla büyümez. sosyal refah düzeni de hem gençlerin anne babaya minnetini hem de yaşlıların daha genç daha sağlıklı aile fertlerine bağımlılığını azaltmıştır. birisi hastahaneye kaldırıldığında harra gürra bütün sülale hastahane koridorlarına taşınmaz, hatta bu abes sayılabilir. çocuklar fazla endişelenmezler çünkü bilirler yeterli hizmet verilir, akraba baskısı ters sonuç bile verebilir. zaten oslo'nun evleri %60 tek kişilik "aile" evidir. büyük aile malikaneleri ayrı girişli bağımsız dairelerde nesiller birbirine yakın ama ayrı ve bağımsız yaşayabilsin diye (gerektiğinde kiralanabilsin diye) bölünür. yalnız yaşayan yaşlı hastalara boyuna asmalık alarm düğmesi verir devlet. alarma geri dönüş polis, çilingir, ambulans birlikte olabilir. hastalık detaylarını sormak bazılarınca didiklemek olarak algılanır. bazen de hastahane hastanın onayı olmadan paylaşmaz. bu yüzden ilgilenmek demek ölçülü,mesafeli olmak, bazen geri durmak demek olabilir.
    - demek gelecek böyle? hayır. bu bir paskalya haberi. olay aralık 2020de olmuş, haber mart sonunda gazetecilerin paskalya tatilinde olduğu zaman yayınlanmış. ilginçliği olağan dışı ve düşündürücü oluşundan ("sistem gelişmiş ama bakın hala eksikleri var"). normalde herkes yakınlarının gözü önünde bilindik sebeplerden ölür.
    - yalan haber? hayır. şurada daha güncel bir yankıması haber olmuş. oslo belediyesinin sözcüsü artık komşularının kapısını çalar olmuş. hikayeyi yarım milyondan fazla kişi okumuş, bilgisayar sistemleri bu tip şeyleri de fark edip haber verebilmeli, vs.. tartışılıyor.
  • ölüyorsunuz, 10 yıl kimse farketmiyor.
    (bkz: küfür olmadığı halde, küfür etkisi yaratan cümleler)
  • büyük ihtimal benim de başıma gelecek olaydır. gidişat o yönde ve bu durumdan şikayetçi değil aksine memnunum. memnun olmaya devam ettikçe de o yıl sayısı artabilir:)

    edit: gençler sakin öyle tek başıma bir kulübede yaşamıyorum:) fazla kalabalık bir çevrem vardı ve kendi isteğimle çok insan azalttım. bir kıyaslama yapınca şimdi çok daha kafam rahat. gittikçe daha da azalabilir. sonucu yaşlanınca yalnız ölmekse de bu bir sorun değil bence. ölüsün lan sonuçta:)
  • kimse de kokuyu fark etmedi mi, 10 yıl bir dairede çürümek nedir? batıda bireyselcilik hakim ama böylesini de ilk kez duydum.
  • dünya üzerinde gelmiş geçmiş en şanssız ve yanlız adamlardan biri.

    koronalıyım ve gündüz uyuduğum için telefonuma 2 saat cevap veremedim diye tüm arkadaşlarımı arayan annem paranoyak değil ikna oldum.
  • türkiye’de olsa kesin bir hırsız uğrardı ve olay açığa çıkardı.
  • nasıl iyi yalıtımlı ve airtight bir daire ise kokusu çıkmamış. helal olsun.
  • buradan şu sonucu çıkarıyoruz. demekki adam yaşarken de herkes tarafından yok sayılmış. aksi takdirde bir kişi bile olsa bi sorar yani. üzücü bir durum.
  • biz oturduğumuz binalarda ısı ve ses yalıtımı kötülüğünden dem vururken adamların koku yalıtımında bile aştığını anlamamızı sağlayan haber. yalnızlık zor.
hesabın var mı? giriş yap