• kimle düşüneceksin arkadaş? bir düşün hadi... yakın çevrenden başla; iş arkadaşlarını, okul arkadaşlarını, çevreni bir düşün... kaçıyla bir ömür geçirebileceğine inanıyorsun? insanların samimiyetsizliklerini bir düşün; düşün yalancı gülüşleri, sahte kahkahaları.. düşün binbir hesapla adım atanları, çıkarcı kişilikleri.. düşün başkaları için hayat yaşayanları, üç beş like almak, başkalarına beğenilmek için ömür sürenleri, sosyal medya maymununa dönüşmüş insanları düşün...

    düşündün mü kardeşim? şimdi de aralarında aklına zor mukayyet olduğun bu insanlardan biri ile bir ömür sürdüğünü düşün..

    hadi mutluluklar...
  • "seninle" evlenmeyi düşünmüyordur.

    "ben özgür bi insanım. üstelik öncelikle kariyerime odaklanmalıyım. evlilik falan bana göre işler değil bunlar!" diyen nice koç yiğitleri üç vakit sonra facebook'ta gelin damat fotoğraflarında çimenlere yatmış, dallardan sarkmış, maymuna dönmüş şekilde gördü bu gözler.

    (bkz: düşünemedi)
  • "büyük konuşmasın, herkesten önce gider valla" (anne klişeleri cilt 1 sayfa 7 no 13) *
  • belki de henuz hayati ve sorumluluklari paylasmaya deger birine rastlamamis olandir.
  • zaten insan durup dururken evlilik düşünmez , karşınıza çıkan insan size evliliği düşündürür .
  • tam olarak şuan olduğum insan. kendinden başka hiçbir insanın sorumluluğunu yüklenmeye hazır olmayan kimseye bağlı olmaya hazır olmayan kimse için endişenlenmek kimseyi düşünmek istemeyen dümdüz yaşayıp gitmek isteyen biridir. manitacılık bile bu kadar zorken evliliğe hiç hali yoktur. salın boolum.
  • benim. yakın arkadaş çevremde bekar kalmadı gibi bir şey. bugün bir tanesi daha gelin oldu gitti. sırf "evde kaldı" demesinler diye bir dönem kendimi zorladım bu düşünceye ısınabilmek için, tr standartlarında aile kurabilecek, eli yüzü düzgün, efendi bir insan da vardı o dönem hayatımda ama yok işte, olmuyor. belki de aşık değildim, belki de doğru kişi değildi benim için. çareyi topuklamakta buldum.
    haklı gerekçelerim vardır elbette ama insanın içinden gelmeli bence bu istek, belki zamanı değildir ve gelecek belki de hiç olmayacak.
    kaç milyar insanın yaşadığı şu koca dünyada yan komşusunun "ruh eşi" olduğunu düşünüp evlenenin de vardır elbet bir bildiği. ama olaya onun gözlerinden bakamıyorum. bakamadım hiç.
    belki de fazla ciddiye alıyorumdur bu işi, sorumlulukları gözümde büyüyordur.
    belki de fazla tiye alıyorumdur, güzel güzel takılıyoruz işte, ne gerek var şimdi kendimizi kasmaya diyorumdur.
    bugün bir iki arkadaşla daha konuştum bu konuyu, artık toplum eskisi gibi garip karşılamıyor dediler; haklılardır belki. ama çevredekiler bir bir evlenirken, ulan sıra bana da geliyor korkusunu yaşamak neden o zaman? toplumsal baskı değilse, nedir?
    okulda en ön sıradan başlayıp arkalara doğru sırayla paylaşarak okuma parçası okumak gibi, sıra ilerledikçe, etraftakiler bir bir bu doğal sürece teslim oldukça daralıyorum.
    ayak sesleri giderek yükseliyor korkunç canavarın.

    öte yandan yalnızlık çok zor azizim, insan başını omzuna koyacak birini de istemiyor değil. ellerini tutacak, bu saçma hayatta birlikte saçmalayacak birini.
    duygusuzluk yeyip bitiriyor insanı. seçilmiş yalnızlıklar bir zaman sonra yerini seçimsiz ilişkilere bırakıyor.
    köreliyor kalp.
    yeniden kuş gibi çırpınmak istemiyor değil kalp.
    çocuk gibi heyecanlanmak istemiyor değil.
    bazen bir romanda yakalanıveriyorsun, ansızın taşın çatlağından sızıyor içeri.
    taşlaşmamak istemiyor değil yürek.

    insan hem kuş gibi özgür olmak istiyor hem de kışta kıyamette kol kanat gerecek birini.
    hem kuş gibi özgür, hem ait olmak birine...
    hem gül olmak istiyor, hem diken.
    hem lâl olmak istiyor, hem bülbül.
    insan kendi olmak istiyor aslında, tek gayemiz de bu değil mi?
    keşke birlikte özgürleşmenin bir yolu olsa.
    keşke birlikteyken de ben kalabilsek.
    az kalabilsek, özümüz bozulmasa.
    keşke bozulmasa büyü.
    keşke.
  • sevdiği ve sevildigi insan ile karşılaşmamıştir.

    diyoruz. diyoruz da. bu sevmek ve sevilmek nedir?

    sevmek öğrenilen bir duygu. önce kendini seven, sonra karşısındakinin de sevgisini kazanir. daha kendinizi sevmiyorken sevilmeyi nasıl beklersiniz?

    sevmeyi ve sevilmeyi öğrenin ondan sonra evlenin. saygıyı da öğrenin tabi.

    charlie chaplin'in yetmiş yaş şiiri o kadar güzel anlatmış ki bunu.

    "kendimi sevmeye başladığımda, hangi koşullarda olursam olayım, doğru zamanda doğru yerde bulunduğumu ve her şeyin tam da olması gerektiği zamanda gerçekleştiğini anladım. işte o zaman huzura erdim. bugün buna “öz güven” diyorum.

    kendimi sevmeye başladığımda, duygusal acı ve kederin sadece kendi doğrularıma aykırı yaşadığımı hatırlatan birer uyarı olduğunu anladım. bugün bunun “özgünlük” olduğunu biliyorum.

    kendimi sevmeye başladığımda, farklı bir hayatı arzulamayı bıraktım ve etrafımı saran her şeyin beni büyümeye çağırdığını gördüm. bugün buna “olgunluk” diyorum.

    kendimi sevmeye başladığımda, yanlış bir zaman olduğunu ve hazır olmadığını bildiğim halde birini kendi istediklerimi yapması için zorlarsam, o kişi kendim bile olsam, onu nasıl incitebileceğimi anladım. bugün buna “saygı” diyorum.

    kendimi sevmeye başladığımda, sağlığıma iyi gelmeyen her şeyden —yemeklerden, insanlardan, durumlardan ve beni aşağı çeken ve benliğimden uzaklaştıran her şeyden kurtardım kendimi. bugün bunun “kendini sevmek” olduğunu biliyorum.

    kendimi sevmeye başladığımda, kendi zamanımdan çalmayı ve gelecek için büyük projeler tasarlamayı bıraktım. bugün bana sadece keyif ve mutluluk veren, yapmayı sevdiğim ve içimi neşe ile dolduran şeyleri, kendi tarzıma ve ritmime göre yapıyorum. bugün buna “sadelik” diyorum.

    kendimi sevmeye başladığımda, her zaman haklı olmaya çalışmayı bıraktım ve o zamandan beri daha az yanılıyorum. bugün bunun “alçak gönüllülük” olduğunu keşfettim.

    kendimi sevmeye başladığımda, geçmişte yaşamaya devam etmeyi ve gelecek hakkında endişelenmeyi reddettim. şimdi sadece her şeyin gerçekleştiği “anın” içinde yaşıyorum. bugün her bir günü günbegün yaşıyorum ve buna “memnuniyet” diyorum.

    kendimi sevmeye başladığımda, aklımın beni rahatsız ve hasta edebileceğini fark ettim. fakat kalbimle daha çok bağ kurmaya başladığımda aklım değerli bir dostum oldu. bugün bu bağa “kalbin bilgeliği” diyorum." demiş.

    olgunluk, olmusluk içinde yapmadığınız evlilikler bitmeye mahkum oluyor. sonra hayata sitem ediyoruz neden yurumedi diye. neden yurumedi? senin yüzünden elbette. ruh eşini bekledin mi? eşinin ruhuna dokundun mu? o da bundan bı haberdi zaten. kopup gittiniz. sonra çevrenizde ki insanlar evlilikten korkar oldu. evliliği gereksiz, saçma, aptalca bulur oldu. evlilik bir imza değildir. imza atmadan da evlenebilirsin. ama aranızda muhabbet yoksa isterseniz yetmiş yaşına beraber girin evli falan değilsiniz.

    evlilikten korkup, saçma bulmak yerine sevmeyi, muhabbeti öğrenin. hayatın tadı ancak böyle çıkıyor bence.
  • nedeni şudur budur hiç önemli değil. herkesin kendince nedenleri, beklediği ya da beklemediği bir şeyler vardır. yaş ilerledikçe devreye başka şeyler girer, karar vermek zorlaşır, artık gereksiz olduğu düşünülür vs.. bunlar sadece kişiyi ilgilendiren, özel durumlar. ha amaç sadece evlilik yapmaksa eğer, isteyen herkes bunu gerçekleştirebilir. istisnasız herkes. bu durumda evliliğin çok ayrıcalıklı bir durum ya da zorunluluk olduğunu düşünmektir asıl garip olan. benim bakış açımla seninki aynı değildir belki. sana göre zaruri olan benim için gereksizdir misal*. belki ben, seninki gibi bir evlilik ya da eş istemiyorumdur. benim asıl anlamadığım üçüncü kişilerin bu konudaki ısrarcı tutumlarının nedenidir. yani ne geçecek bu insanların ellerine yaptıkları çöpçatanlıkla, bitmek tükenmek ısrarlarıyla gerçekten anlayamıyorum. hadi bir iki iyi niyetli girişimi anlarım, tamam da artık kabus gibi üste çökmenin de bi anlamı yok yani. ısrarları işe yaramayınca olayın psikolojik olduğunu* iddia eden rahatsızlar içinse söyleyecek söz bulamıyorum.*
  • murphy kanunları madde 29 :

    -evlilik güzel giden bir ilişkiyi bitirmenin en kısa yoludur.

    adam haklı beyler dağılın.
hesabın var mı? giriş yap