• kuzenlerimden biri boşanıyor. geçmiş olsun demedim, çünkü kendisini epey uyarmıştım yanlış ve hızlı bir evlilik yaptığına dair. hazır bu konulara kafa yormuşum dedim biraz yazayım da kafam dağılsın bir süre.

    "evliliğin başlı başına kendisi" diyeni sikiyorlar, öncelikle onu belirteyim.

    ben bekar bir insanım, çok fazla, hatta haddinden fazla evli arkadaşım var. hatta abartmayayım, bekar arkadaşım kalmadı lan, olanların da kız arkadaşı falan var evli gibi takılıyorlar, o da can sıkıcı.

    neyse konumuz bu değil.

    bir evliliğin en büyük sorunu, kişilerin kendilerini yanlış tanıması.... değil.

    anlatılanlardan yola çıkarak söylemem gerekirse, "kişilerin birbirlerini yanlış tanıtması." insanlar kendilerini sanki başkasıymış gibi gösteriyorlar, köprüyü geçene kadar. televizyon seyretmeyen, kitap okuyan, tek eğlencesinin köpeğini dışarı çıkarmak olduğunu söyleyen, işkembe içmeyen, kokoreç yemeyen, genellikle rock müzik, olmazsa klasik müzik dinleyen, yazlarını bodrum'da geçiren bir grup var etrafımızda. artık herkes bu profile uyuyor. sanki etrafta başka kimse kalmamış gibi, herkes bu gruba dahil olma sevdasında, öyle olmasalar bile. peki bu bizi nereye götürüyor?

    evet. hemen maddeleyeyim, çünkü böyle daha iyi anlaşılıyor;
    .
    .
    .

    hatice-öğretmen-30-istanbul

    - yanımda tek kadeh içmeyen adam alkolik çıktı

    sinem-turizm ofisinde pazarlamacı-27-antalya

    - çok gezen, çok dolaşan biriydi, evlenince, ekonomik sıkıntımız olmamasına rağmen masrafları bahane ederek, devamlı para biriktirmeye başladı. allah'tan antalya'da oturuyoruz da deniz yüzü görüyoruz.

    gökçe-üst düzey yönetici-34-istanbul

    - bekarken evli bir kadınla ilişkisi varmış. benimle evlendikten sonra da birbirlerini görmeye devam etmişler. farkındayım, kendisiyle de konuştum ve isterse boşanabileceğimizi söyledi. anneme babama ne diyeceğimi bilemiyorum, kalakaldım öyle. çocuklarına karşı mükemmel, bana karşı da öyle, ama...

    aslı-bankacı-29-izmir

    - nişanlıyken her gün bekar evinde sevişiyorduk, yetmiyordu, tatillerde sağa sola gidiyor orada da durmuyorduk. ne zaman imzayı attık, bir şeyler oldu herife, 4 tane adriana lima koysan önüne bana mısın demez şimdilerde, benim baktığım, bakarken iç geçirdiğim kadınlara bile dönüp bakmıyor.

    güliz-muhasebeci-37-ankara

    - arkadaş çevresi o kadar kalabalıktı ki... bazı günler pikniğe 10 araba giderdik, içer top oynar, oradan yüzmeye geçerdik sahile. evlendikten sonra, baktım çevresinde tek arkadaşı kalmadı. sonradan öğrendim ki meğer o arkadaşları zaten arkadaşının arkadaşıymış. şimdi yılbaşında bile evde başbaşayız, benim arkadaşlarımdan da sıkıldı, onlarla görüşmemi istemiyor.

    seval-sağlık sektörü-35-adana

    - benden önce 3 tane söz-nişan atmış. ne zaman bir düğüne gitsek, "şu kim" "bu kim" sorularıma yanıt vermeyip geçiştiriyordu. meğer gözlerimizin içine baka baka gül memelerini çağlatan o kadınlar, eski takıntılarıymış.

    nahide-ev hanımı-28-aydın

    - dünyanın en modern insanıydı. sevgiliyken hoşuna giden elbiselerim birden kaka oldu ve bu elbiselerimi ortadan kaldırmamı istedi. hayır bakıyorum etrafımız yine aynı kıyafetlerle gezen tozan insanlarla dolu ama bana giydirmiyor artık. çalışmak istediğimi söylediğimde de kavga ediyoruz. korunmaya devam ediyorum 2 yıldır, yalan söylüyorum ama yakında gardım düşecek ve doktora gideceğiz sanırım. çocuğumuz olmuyor zannediyor.

    hilal-ihracat uzmanı-30-istanbul

    - jeeplerle gezdirdiği araziler, çiftlikler falan hep ipotekliymiş bankalara. 3 yıldır tüm aile borç ödüyorlar ve eve üç kuruş para bile girmiyor benim maaşımdan başka. tamam hasattan hasada 3-5 kuruş giriyor ama o da neye yetecek, anca yüklendiğimiz kredi kartlarını kapatıyor. güzel de bir diploması var ama "35 yaşımdan sonra el kapısında çalışamam" diyor, ben "bir işe gir, tarlalara başkası da bakabilir" dediğimde.

    ece-reklamcı-27-istanbul

    - adam bildiğin pis çıktı. ayak tırnaklarını kesmeyen, 3 günde bir o da benim zorumla banyoya giren, çamaşır değiştirmeyen bir adam mı olur? dahası ben bunu nasıl fark edemem??? geçen gün, "en azından tabağını lavaboya koy" dedim, "niye evlendik?" diye sırıttı komik bir şeymiş gibi. suç yine de bende, sevgiliyken böyle konuştuğunda gülerdim kendisine. yakışıklılığı batsın.

    yazdıklarım kesinlikle arkadaşlarımdan duyduğum, bana anlatılan şeylerdir. isimler, yaşanılan mekanlar, yaşlar falan fasa fiso ama içinde barındırdıkları bire bir doğru. bir insan, önce kendi mutluluğu için, muhakkak karşısındaki kişiye gerçekte ne olduğunu göstermeli. hadi karşındaki kişiyi yakmayı göze aldın, ya kendin?

    sonucu aldatılmana(kadın erkek fark etmez) kadar gider bunun, kafan basmıyor mu gerçekten? etrafta eşini aldatan, aldatılmasa bile bir başka sebepten ayrılan, boşanmak için bir sebebe bel bağlayan bu kadar mutsuz insan neden var sanıyorsun? bırak başka kişiler gibi davranmayı, çok ihtiyacın varsa aç bir ekşi sözlük hesabı, burada istediğin kişi ol, ta ki yalanları sıraladığın o kişi seninle görüşmek isteyene kadar.

    haydi hayırlı bayramlar.
  • yazılanları okuduktan sonra da görüşüm değişmedi; evlilikte, işte, okulda, bütün insan ilişkilerinde ve hayatta insanın sahip olabileceği en büyük sorun beklentileridir.

    insanlar hep bir şeyler bekler ve mutluluklarını da bu beklenti temelinin üstüne oturturlar. beklentiler gerçekleşirse mutlu olacaklarının garantisi yoktur; çünkü bu "beklenti" denen şey hiçbir zaman sabit bir değer değildir; hep çoğalabilir, zorlaşabilir.

    iyi bir cinsel hayat beklersin.

    eşinin süprizler yapmasını beklersin.

    sana yardımcı olmasını beklersin.

    sadık kalmasını beklersin.

    her şeyi bir kenara bırakır bazen sadece temiz olmasını beklersin; ama o bile olmaz değil mi?

    işte de böyledir, arkadaşlıkta da hep bir şeyler beklersin. ben onun doğum gününü kutladım, o unuttu. ben çok çalıştım terfi vermediler. çıkma teklif ettim kabul etmedi vs vs.

    iyi insan olursun onların da iyi olmalarını beklersin. ararsın aramasını beklersin, terk eder dönmesini beklersin, pazar olur cumayı beklersin...

    her şeyi geçtim tanımadığın insanlardan bile bir şeyler beklersin. seçimlerde uyanmalarını senin oy verdiğin partiye oy vermelerini beklersin. senin istediğin sonuç çıkmazsa günlerce birilerine öfke kin duyabilirsin. adalet beklersin, hoşgörü beklersin...

    insanın kendiyle ilgili en büyük sorunu da kendi beklentilerini hedeflerini yerine getirememesidir. diyet yapıp kilo vereceğim dersin, veremezsin hayal kırıklığı... düzenli çalışacağım dersin çalışamazsın hayal kırıklığı...

    bazı anlarda dönüp doğaya bakmak gerek. serçeler de aynen bizim gibi yaşıyor. yiyor, içiyor, sıçıyor, çoğalıp ölüyorlar. temelde hiçbir farkımız yok. ama onların mülkiyet dertleri yok, sınır savaşları yok, hırsları ihtirasları yok... elbette ki düşünebilme yetisi varken bir serçe güdüsüyle sürdüremeyiz hayatı, ama sırf düşünebiliyoruz diye yaşadığımız hayata bu kadar sıçmamızın da bir anlamı yok değil mi?

    insan beklentileri sebebiyle mutsuzluğa adım atacağı her an'da bi durup o eşsiz düşünme yetisini kullanmalı. herkes adil olmak zorunda değil, herkes romantik, sadık, cömert, temiz, karakterli olmak zorunda değil. herkes sizin beklediğiniz kriterleri karşılamak zorunda değil. siz de mükemmel olmak zorunda değilsiniz.

    hayatta beklentilerden ziyade değerleriniz olmalı. misal; dürüstlük sizin için önemli bir değerse ve eşiniz sizi aldatıyorsa ya değerinizi değiştirip listeden çıkartın ya eşiniz kendisini değiştirsin ya da boşayın.

    saygı sizin için önemli bir değerse ve patronunuz sürekli size saygısızlık yapıyorsa ya konuşup bu durumu değiştirin ya istifa edin. evet o kadar kolay, bazen para kazanmak değerlerinizin alaşağı edilmesinden daha önemsizdir. çünkü sizi siz yapan şeyler dibe vurdukça dengeniz ve kişisel bütünlüğünüz şaşar, birgün belki siz bırakmasanız bile patron hiç saygısı olmadığı elemanını bırakır...

    belki sizin boşayamadığınız eş gün gelir ayrılalım diye karşınıza çıkar. sizi siz yapan özsaygınızı sağlayan şeyleri birilerinin rutin olarak yıpratmasına izin vermeyin.

    30 yaşına gelip hala değerlerinizi bilmiyorsanız çok geç değil şimdi oluşturun. zırt pırt gereksiz beklentiler içinde debelenip beklentileriniz karşılanmadıkça mutsuz olmaya gerek yok. bir mantık çerçevesine oturduğu sürece beklenti iyidir aksi halde depresyon sebebi...
  • kendisiyle sorunu olan bir insanın, başkasıyla mutlu olması mümkün değildir. en temel problem burdan başlıyor. hiç bir şeyden mutlu olmazsınız, sadece evlilik değil, hiç bir şeyden.
  • hiç evlenmemiş olması gereken iki insanın kendilerini mutlaka evlenmeleri gerektiğine inandırmış olmaları da olabilir.
  • yanlış insanla evlenmiş olmaktır.
  • (bkz: #52407735)

    yıllarca mesleklerim geregi binlerce kadın ve erkeğin özeline ruh haline çok yakından vakıf oldum. çıkardığım tek sonuç şu; kadınlar asla mutlu olamayacakları kişilerle flört ederken de, nişanlıyken de bunu da hissettikleri halde kafalarındaki evlilik projesine uygun biriyle beraberlerse zamanla sorunların çözüleceğine kendilerini inandırıp mutlaka evleniyorlar. ikinci ayda gerçekler su üstüne çıksa da çocuk yaparım geçer diyorlar geçmeyince taşınalım çevremiz kötü diyorlar yine geçmeyince çocuk lysyi kazansın boşanırım diyorlar. boşanmayı da yenilgi saydıklarından en son bana geliyorlar. beş altı saat konuşmadan gerçekleri kabul etmiyorlar edince de resmen şaşırıp huzur buluyorlar.

    evlilikte tek sorun vardır. hiç evlenmemiş olmam gereken biriyle mutlaka evlenmen gerektiğini düşünmüş ve bunu yapmış olmandır. başka da bişey değil.

    (bkz: #50750794)

    debe editi; sözlükten buz gibi soğuduğum ve sırf cansıkıntısından arada bir yazıyorken gelen bu debe sürpriz oldu. üstelik herkesin bildiğini düşündüğüm çıplak bir gerçeği çok basitçe anlattığım bir yazıyla gelince. demek ki tam yerine oturmuş.
    bugün hiç tanımadığınız bir çocuğun gülümsemesini sağlayın benim için. ve yine bugün kendinizi kandırdığınız bir gerçeğinizle yüzleşin kendiniz ve kayıp yıllarınız için. ve yarın yeni bir doğruya uyanın her şeyi zamana bırakma kandırmacanızdan kurtularak. size kötü bir haberim var. beşyüz yıl değil yetmiş seksen yıl yaşayacaksınız. bir kötü haber daha. hayır hiçbir şey zamanla düzelmeyecek. ve adına mantık dediğiniz korkularınıza değil iç sesinize güvenin. hani o evlenmeden önce size bir terslik var bu adamda/kadında diye fısıldayıp duymazdan geldiğiniz iç sesinize. ve sakın çocuklarım için katlanıyorum diyerek kendi korkaklığınıza onları alet etmeyin ki mutsuz ailede sevgisiz ortamda büyüyüp mutsuz yetişkinlere dönüşmesinler. siz mutsuzlukla bir ömrü yemeye kararlı olabilirsiniz ama onlar bunun bedelini ödemek zorunda değil.
  • kadının bir türlü tatmin olmaması, mutlu olmayı bilememesi. bir benlik olarak görmemesi, erkeği bir yerden sonra proje koca olarak görmesi.

    hani kadınlar şikayet eder ya, hatta ekşide düzenli ayinler yapılır, bir kadın çıkar "kocam ortalığı toplamıyor, kös kös oturuyor, ilgisiz davranıyor, beni kızdırıyor, sonra yatağa yatınca sikini dayayıp bir de üstüne seks istiyor" kadınlar da coşar 1000 fav atar, erkekler yerden yere vurulur.

    genç bekar dimağlar da "ben böyle bir adam olmayacağım, karımı seveceğim" vs diye kur yaparlar başlıkta falan. bak tam onu diyorum.

    eski evli olarak yazayım. evliliğimde yemek dışında her işine yardım ettim, ortalığı toparladım, süpürdüm, düzenli tuttum, alışverişi yaptım. hatta yemek yaparken dahi "yapabilececeğim bir şey var mı" dedim, yardımına koştum. hani metafor vardır ya "erkeğe ayrıntılı anlatmadan yapması gerekeni yapmaz" diye, markete gidince sadece istenilen şeyi almadım şuna da ihtiyacımız vardır deyip onu da aldım, bulaşık makinesi bitirince sadece makineden bardak alıp bırakmadım tüm makineyi boşalttım, bunları dahi yaptım.

    akşam o da işten gelince dertlerimi bıraktım, sadece onu dinledim, fikir verdim, derdine ortak oldum, çözüm bulmaya çalıştım (ki benim işim çok sorunluydu o zamanlar). çiçek aldım, güzel yerlere götürürdüm. hatta öyle ki, çevresindeki kadınlar onu dahi kıskanırdı. sürekli ilgilenirdim. bu arada mahrem konularda da eksiğimiz yoktu. konuyu açmadan onu da dile getireyim.

    ama bir yerden sonra, sizi evcil hayvan gibi görüyor.

    demo onu yapma, demo neden annemleri aramadın, demo hiç azimli bir adam değilsin, demo neden işinde yükselmiyorsun, demo sofra böyle mi kurulur... ki ben gerek aldığım eğitim, gerek yaptığım iş, gerek kültürüm vs. sıradan bir adam da değilim. ha, vay be denilecek bir tipim yok ama güzelin yanına koysan tipim sırıtmaz, boyu posu saçı gözü kaşı yerinde bir adamım.

    "neyse" yok, çıkmıyor ağızdan. sürekli şikayet, sürekli memnuniyetsizlik. diyorsun ki tamam, kadın dırdır ediyorsa bir problem vardır, dikkat edeyim.

    yapıyorsun yine olmuyor. "sen beni anlamıyorsun, sen beni dinlemiyorsun" bir yerden sonra yetemiyorsun, bu sefer senden uzaklaşıyor, kabuğuna çekiliyor neden? çünkü senden memnun değil. sen onun istediği koca olamıyorsun.

    bu sefer sabrın taşıyor, kükrüyorsun önce korkuyor ağlıyor, sonra bunu yaptığın için fitil fitil burnundan getiriyor sürekli laf sokmalar, tripler... lanet ediyorsun tutuyorsun kendini.

    bir yerden sonra kendi benliğinin olmadığını hissediyorsun. sanki maması belirli saatte kaba konulan, suyu verilen, sahibi sevmek istediğinde kucağa alınan ama onun dışında iplenmeyen, arada fırça çekilen, sağlığıyla bakımıyla ilgilenilen, aşısı yapılan, ama mutsuz mu, keyifsiz mi, stresli mi üzgün mü hiç düşünülmeyen bir kedi gibi hissediyorsun.

    işte o noktada "ben ne yapıyorum ya" diyorsun. çünkü sen proje kocasın, çünkü sen onu mutlu etmek için varsın. başka bir meziyetin yok.

    bakın, kadın kadına rekabeti ve "en iyi koca bende" yarışı değil bu. ki, hiç öyle huyları yoktur, ne kendisini başka kadınla, ne de beni başka adamla kıyasladı tek bir gün, hakkını yemeyeyim. karşısındaki insanın kusursuz olamayacağını kabul etmeme hissi. o his o kadar yıpratıcı ki.

    daha kötüsü, hayatınızdaki kadın gerçekten binde bir denilecek meziyetlere sahipse, ki eşim benim gördüğüm en kültürlü, hamarat, marifetli, terbiyeli, güzel, iyi kalpli, işinde çok başarılı bir kadındı, hayranı da çoktu, komplekse giriyorsun ama ona karşı değil, ben bu kadına layık olmalıyım diye kendini yıpratıyorsun.

    zaman sonra anlıyorsun ki seni aslına sevmemiş, seni bir proje koca olarak görmüş. haksızlık etmeyeyim sevmiş ama kafasındaki tarife göre sevmiş. bitirmek istiyorsun bu sefer de haftalarca aşağılama, küçümseme, benliğinin çiğnenmesi, çıkıp gitmek istiyorsun artık evlilikten.

    hani allahtan ortada aldatma vs yok, gözünün ucuyla bile bakmazdı benden en memnun olmadığı anda bile, sadakatine tek laf etmem. o denli sadık bir eşten söz ediyorum.

    sonra diyorsun ki, kusurlu olsa da küçük şeylerden mutlu olan, sadece sevgi isteyen, senle olmaktan mutluluk duyan birisi olsun. sonra buldum zannediyorsun ama bir yandan temkinli davranıyorsun beni üzer mi diye ve ne yazık ki onun da farklı yüzü ortaya çıkıyor, o da sevmiyormuş emeli farklıymış, daha beter yıpratıyor seni.

    siz kadınlar beni kanser ettiniz, ki bu arada espri değil olduğumu söylediler bana aklım çıktı, meğerse farklı gelişmiş olaylar, ayırt etmesi güç bir hadise dediler, yine tetikteyim takip ediyorum kendimi. size güncelleme şart.

    -----

    debe edit: dünden beri erkeklerden şu mesajı alıyorum "abi,hocam,dostum vs. bir an kendimi gördüm, inanamadım" bence burada kadınların çıkarması gereken çok önemli dersler var. var ki debe ye girmiş.

    erkek düşmanlarının (feministlerin değil) durumu kurtarmak için "ay lütfetmiş de yardım etmiş paşam" kısmından yürümesine ise şöyle ifade edeyim, eski eşim tüm ev işlerini yaparken "hadi köftehor yine iyisin, bulaşık makinesini de bugün ben boşaltayım" demedim. konuyu oraya çekmeye çalışmışsınız ama olmamış. bilakis o sormadan, istemeden, söylemeden ev işlerini paylaştığımı ifade etmek için o örnekleri verdim. tipik erkek düşmanısınız, bir kelime /ifade /tümceden yürümeye çalışıyorsunuz ama tecrübeli erkekler bu numaraları yemiyor.

    bir de eşime haksızlık etmek istemiyorum, tek sorunu mükemmeliyetçi ve geçimsiz olmasıydı. bu anlattığım örnekler konu dahilinde verdiğim şeyler. her günümüz böyle geçmedi. eğlendiğimiz, güldüğümüz, mutlu olduğumuz gün de en az bu kadar var. kendisini boşandıktan sonra 1 kere konuştum, çok da medeni konuştuk, gönül olarak sevmesem de artık insan olarak kıymetli seviyorum. tıpkı hayatımdaki diğer girmiş ve çıkmış kadınlar gibi, hata yapmış olabilirler ama düşmanım da değiller.

    son olarak, eylem tok ve çıkardığı timur cihantimur seçim ayağına unutulduk sanmayın, ölene kadar kabusunuz olsun yaşattıklarınız.
  • evli değilim ama çokça şahit olduğum en büyük iki sorun var:
    -kişinin karakterini gizleyip sonradan açığa çıkarması,
    -iletişim kuramamak/açıkça konuşamamak.
  • dolap. evet yanlış duymadınız dolap. kadınların boş buldukları yere dolap almak veya yaptırmak istemesi evliliğin en büyük sorunlarından biridir. bir zaman sonra da bu ev bize ufak değil mi diye devam edecektir, niye çünkü dolap koyacak yer kalmadı.
  • bir arkadaşım mesaj atmış, "beni unutmuşsun" diye. haklı, çünkü çok dinledim.

    deniz-kimya mühendisi-25-eskişehir

    - kocam bana "en yakın arkadaşım olur musun?" diye yaptı evlenme teklifini, severek kabul ettim, zaten üniversiteden beri birlikteydik. şimdi ev arkadaşı gibi yaşıyoruz, evin temel gereksinimleri vardır, ne bileyim erkeğin yapması gereken bazı şeyler, usta çağırmak, tamirat, televizyon ayarları, faturalar, arabadaki sıkıntılar vs... bunlar benim üstümde. geçen gün internetten tesisatçı araştırdım, buldum ve adam gelip tuvaletteki sızıntıyı halletti. bizimki akşamına gelip "hallettin mi tuvalet işini" dedi. en iyi arkadaşlık tamam da, öğrenci evi arkadaşlığına geçeceğimizi düşünmemiştim.
hesabın var mı? giriş yap