• insanın başına gelebilme ihtimalinin olduğu durumdur.

    işte evlenmek bu yüzden saçma sapan bir şeydir. insana boş yere zincir vurup esaret altına sokar, işleri de gereğinden fazla zorlaştırır. halbuki bir insanın sevgisi bitebilir ve ayrılmak isteyebilir. çünkü sevgi resmi bir şey değildir resmiyete dökülürse onun adı sevgi değil sözleşme olur.
    herkesi içinde yaşadığı durum şartlarına göre değerlendirmek lazım.

    örneğin bir erkek evliyken başka bir kadına aşık olursa bir seçenek bunu gizli saklı yaşamaktır ki bu hem eşine hem kendine olan saygısını yitirmesine sebep olan yanlış bir şeydir. ama her insan içinde yaşamaya katlanamaz bunu dışa vurmak ister bu yüzden zor bir durumdur. boşanmak o kadar kolay değildir eşine açıklama yapması gerekir. hiç kimse boşanmak mı istiyorsun tamam o zaman demez. hayatında başka bir kadın olduğunu öğrendiğinde bunu yanına bırakmayabilir, nafaka alabilir veya tazminat alabilir. zaten çocuğun velayeti de sıklıkla anneye verilir. hatta boşanmaktan bile vazgeçebilir sırf gıcıklık olsun diye veya bu şekilde intikam almak isteyebilir(var böyleleri). böylece işleri zora sokar.

    kadına gelince kadın için de oldukça zordur.
    tutucu bir çevresi var ise dul bir kadına gösterilen iğrenç muamele bunun en başında gelir. aşık olduğu kişinin onunla evlenmesi böylece bu durumdan kurtulma garantisi yoktur. kocası nedenini sorduğunda alacağı tepkinin şiddeti değişebilir(çünkü burada normal bir ilişkiden çok karısı söz konusu ve ona sahip olduğunu düşünüyor). mantıklı bir bahane bulmak ayrıca zordur. çocukları varsa onların içinde bulunduğu duruma göre evliliği devam ettirmek zorunda kalabilir. kocasından bir şekilde ayrılmayı başarsa bile toplum nezdinde kötü bir kadın izlenimi bırakabilir, dışlanabilir veya kocası takıntılı bir şekilde peşini bırakmayabilir.

    peki bu zorlukların hiçbirini yaşamayıp sırf rahatı için iki tarafı da idare edecek insanlar var mıdır?
    elbette, neden olmasın ki. onlar çoğunlukla iki yüzlü, bencil insanlardır ve evli olup olmamak da bu şekilde davranmaları için bir şey ifade etmez.
  • zordur büyük te konuşmamak gerekir hayatın ne getireceği bilinmez iki dakika sonra kimse ne olacağını kestiremez hayatta hiçbirşeyin garantisi yok
  • insan çok garip bir mahlûk. yahya galib, insan için boşuna ''zübde-i âlem'' dememiş. hakikaten öyle, her insan bambaşka bir âlem.

    insan öyle acayip bir tür ki, yaptığı her şeyi, imza attığı her hareketi ulvî bir kalıba sokmaya çalışır. dünyanın en alelâde işini bile yapsa, onu belirli yüce değerlere veya makamlara ithaf etmek gayretindedir. bu özellikle modern devirlerde iyice ayyuka çıktı. insanlar eskiden kralları, vatanları, tanrıları için yaşayıp ölürlerdi. dünyaya anlam veren şeyler belki de bu üçünden ibaretti: tanrı, anavatan ve kral. 21. yüzyılda, bu tür ulvî ve yüce gayelerin pek bir manasının kalmadığı bir dönemde yaşıyoruz. insanlar doğru düzgün ne kendilerinden aşkın bir yaratıcıya, ne doğdukları yerin vatanları olduğuna, ne de bunların anlamlı yüce değerler olduğuna inanıyorlar. ünlü alman sosyolog max weber, modern dönem için ''büyüsü bozulmuş bir dünya'' tespitini yapmıştır. evet, içerisinde yaşadığımız dünyanın büyüsü bozulmuştur, çoğu şey çözülmüştür; tanrılar dünyaya karışmaz, kralların var olması saçmadır, vatan dediğin şeyi sen seçebilir misin ki? o hâlde geriye ''yüce'' olan ne kalıyor...

    tabiat boşluk kaldırmaz. insanlar kendi kendilerine yüce bir şeyler icâd etmek gereği duydular ve buna da ''aşk'' dediler. kapitalist dönemde, ''aşk''a özel bir önem verildiği bir realitedir. yazın hayatının, yazılan romanların, şarkı sözlerinin yüzde 80 ila 90'ı bir kadınla bir erkek arasında geçen bu tutkulu duyguyu anlatıyor. başka hiçbir şey yok. en son toprağı bol olsun, johnny cash son demlerinde mahşer gününü filan anlatmıştı, ondan sonra bu da kalmadı. neden kapitalizm aşk denilen duyguyu bu kadar önemsedi ve getirip tepemize koydu ya da bizler neden her şeyi aşk için yapmaya başladık, yani şunu söylemek istiyorum, dünyadaki son derece alelâde bir iş olan ''üreme içgüdüsü''nün temel eseri olmaktan ibaret bu hormonal duyguya böyle aşkın manalar yüklememiz, aslında abes değil mi? dünyada bizden başka kimse tatmamış mı duyguyu? tatmış. yani herkes yaşıyor, az veya çok. o zaman demek ki bu ''aşk'' denilen meret o kadar da yüce veya anlamlı bir şey de değil. bunca tantana neden o zaman?

    size çok basit bir şey söyleyeyim: hayata anlam veren ve insanın sevk-i tabiîsini yöneten sadece iki ilim vardır. bunlardan bir tanesi biyolojidir; hormon, cinsel dürtü, üreme içgüdüsü vesaire, aşkın temel sebepleridir. insanlar bahar ve yaz aylarında daha çabuk aşık olur birisine meselâ, çünkü mevsim dönümlerinde hormonlar daha çok salgılanır. yaz ayları insanları böyle şeylere daha meyilli yapar. ''yaz aşkı'' diye bir kavram da var bu sebepten, çünkü bir süre sonra kışa doğru bu hormonlar azalıyor.

    ikincisi ise iktisattır. hayat dediğimiz şey, büyük bir ekonomiden ibarettir. içerisinde kendi hazzını max. kılmaya çalışan, rasyonel olduğu iddiasındaki (aslında değiller de neyse) aktörler vardır. bir insan bir diğerinden hoşlandığı vakit, onunla geçirdiği zamanlar faydası artar, zevk alır, artık her ne yapıyorlarsa. ister sohbet etsinler, ister birlikte yemek yapsınlar, ister sevişsinler; burada yapılan şey tamamen önemsiz. fakat kahretsin ki, insan olmanın karşı konulmaz bir kaderi vardır ki, o da ekonomik anlamda bizlerin aynı şeyleri tükettikçe, her birimden sonra aldığımız faydanın azalacağı gerçeğidir. partnerimizle birlikte geçirdiğimiz zamanla beraber aldığımız haz evvelâ artarak, sonra azalarak artar; fakat en nihayetinde artıyordur. sonunda böyle kararsız bir dengeye ulaşır, bir noktadan sonra hafiften düşmeye başlar, burası bir tahammül evresinden ibarettir. artık evlendiniz mi, çocuklarınız mı oldu, onlar hatırına birbirinize katlanırsınız. ya da bu aşk denilen hormonal duyguyu boşverir, samimi dostlar ve hayat arkadaşları olarak birbirinizi severek yaşarsınız. ömrü boyunca aynı kişiye bakarken kalbinin yerinden çıkacak gibi olacağını düşünen kişilere kötü bir haberim var yani, hayır öyle bir şey olmayacak.

    elbette ki hepimiz insanız ve basit insanî zaaflarla malûlüz. insan sevdiklerinden bıkabilir, ondan yüz bulamadığı zamanlar başkalarına meyledebilir. çünkü insan nankördür, aynı zamanda en büyük tutkusu bir gıdım dahi olsa, daha fazla sevilmektir. insan sevilmek için yaşar. bu sevgi açığını da başkalarından gördüğü ilgi ve alâka ile kapatmak ister, gayet normal.

    fakat netice itibariyle bu farklı olana hevesi ve tutkusu da geçicidir. üstelik aşk, yüce bir şey filan olmadığı gibi, kimyevî birtakım tepkimelerden ibarettir. yani ''aşkın gözü kör, n'aparsın aşık oldum'' filan gibi laflar boş ve abestir. bir kere bir insan, kimden hoşlanacağını veya hoşlandığını az çok bilir. bunu bilmesine karşın muhatabına mesafe koymuyorsa, başına gelen şeyi istemiş demektir. ''aşk bu...'' filan değil, sen bilerek ve isteyerek flört yaşıyorsun. bu gerçekle yüzleşin. eskiden evlilik öncesi her şey yaşanmadığı, mahremiyet diye bir duygu olduğu, kapitalizm her yere ve herkese manyak gibi cinsellik pompalamadığı, insanları aldatmanın ve bir şeylere ulaşmanın bu denli kolay ve maliyetsiz olmadığı günlerde, insanlar önlerine gelene aşık olmuyorlar, genellikle sadakatle yaşıyorlardı. şimdi öyle değil, çünkü maliyetler çok düştü. demek ki iş insanda bitiyor, aşk 500 sene önce de vardı dünyada.

    hülâsa, insanların kendi yedikleri haltlar için sıraladıkları bahanelerden sıkıldım. aşkmış da bilmem neymiş de. sanki büyük taarruzda yunan siperlerine süngü hücumu yapıyorsunuz aşk yaşarken. ne aşkmış arkadaş. aşk böyle büyük bir şey değil, senin tutkuların ve heveslerinden ibaret. ha olabilir mi, olabilir. bu hayatta kimse kimseyi sonsuza kadar sevmek zorunda değil, zaten bu insanın elinde de değil. eşini artık sevmiyor olabilirsin. daha güzelini, daha yakışıklısını bulmuşsundur. ya da sadece kaçamağın tadı tatlı geliyordur, bunların hepsine varım, insanî şeyler bunlar. herkes az buçuk yaşar bunları.

    ama şuna yokum işte: aşık oldum, benim suçum yok. bok yok abicim...
  • evliyken aşık olduğu biri ile beraberken de başka birine aşık olacağı aşikardır.
  • evlilerde sevebilir .
  • valla gönül bu elbet kayar da sonrası da koyar ona göre. hele hele sucuklu yumurta aşkı olan beylerin bir kez daha düşünmesi gereken bir konu bu.
    çok da uzak değil, daha yakın bir zamanda, başkasına aşık olup, hayatını yeni aşkıyla birleştiren aşığımızın, evliliğinin daha ikinci haftasında, herkes işinde gücündeyken, muhtemelen atmaya kıyamadığı yedek anahtarlarıyla eski evine girip, sucuklu yumurta yapıp yedikten sonra telefona sarılıp, eski eşinden helallik istemesi gibi bir hikayesi var ki; evlere, aşklara şenlik...
    siz siz olun, iyi düşünüp, taşınıp duygularınıza ayar çekin, çünkü yeri gelir aşk hiçbir şey, sucuklu yumurta her şey olur da yedek anahtar bulamaz, kalakalırsınız ortada.
  • öyle bir ihtimal dahi aklından geçtiyse, artık bitmiş evliliktir.
  • bir çift göz, edalı bir yüz uğruna herşey tükenip yok olurken, aşk avuçlara basılan sigaraların ateşiyle, acı ile yoksulluk, gözyaşları ve kötülük ile büyür. yuvalar yıkılır, çocuklar öksüz kalır ama masumiyet hiç yitirilmez.
  • sevgisini hissettirmeyenle evlenmeyin kardeşim evleniyorsanız da dangalaksınız, evlenip başkasına aşık oluyorsanız yine dangalaksınız... sonra böyle ilk kucak açana vurulursunuz tatmadığınız duygu çünkü... evinizde seven ve bunu gösteren bir sevdiğiniz olsa feriştahı gelse siktir çekerdiniz. yazık...
hesabın var mı? giriş yap