35 entry daha
  • evren ne büyük ve biz ne kadar küçüğüz. yine de insan kapladığı bu küçücük hacmin yanında kendisine bahşedilen hayal gücüyle evreni kapsıyor. her gözümü göğe çevirdiğimde gönlümden bu muazzam evreni gezip görme isteği taşıyor. ne çok istiyorum yıldızlararası seyahat etmeyi. çok zaman evimden bile çıkamazken ne kadar şaşırtıcı bu sonsuzluk arzusu.
  • hepsinin de birbirinden bok olması ihtimali hesaba katılmalı.
  • evet. başıma gelmemesini istediğim şeylerin gelmesiyle hatırıma gelen ve ferah bir nefes almamı sağlayan bilgi.

    "ölüm" kavramı daha kasvetli geliyor. o yüzden "ölüm var ölüm" diyerek teselli etmeyi yakıştırmıyorum. bunca evren var. bizse bunun ucundan kıyısından parçasıyız. kıyısında, köşesinde bile olsak (ulan epey de ufak bi' şeyiz! ) parçasıyız işte. bu devasalığın, bu gizemin bir yerlerindeyiz. iyisiyle, kötüsüyle. belki biraz iyisiyle, belki en kötüsüyle. meydana gelişiyle, devamlılığıyla, sonsuz olmasıyla nice imkansızlıklara göğüs gerebileceğimizi hatırlatmıyor mu? şey, bana hatırlatıyor galiba.

    bu bilgi aklımda iyice yer edince nazım hikmet'in yaşamaya dair şiirinin dünyamızın hazin sonuyla alakalı şu kısmı hatırıma gelir:

    bu dünya soğuyacak,
    yıldızların arasında bir yıldız,
    hem de en ufacıklarından,
    mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
    yani bu koskocaman dünyamız.

    bu dünya soğuyacak günün birinde,
    hatta bir buz yığını
    yahut ölü bir bulut gibi de değil,
    boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
    zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
  • odak noktanızı kaybetmeyin kardeşlerim tabi inanılmaz rakamlar var yukarıda, mikro boyutta da inanılmaz rakamlar var ama konu o değil odak noktan o değil, odak noktan 100 metrekare evde ömrünü geçirmen, bir masa başında yıllarını geçirmen, evden iş için işten ev için ayrılman buralara odaklanın. yoksa makro olarakta mikro olarakta rakamlar inanılmaz.
  • su an tanrilik görevi verilse herkesi 2ser 3er dagitirdim hepsine. tek gezegende kalabalik olmuyor mu sanki?
  • sallama sayıdır. birden yüz milyara kadar kim sayar allah aşkına. "bir milyon sekiz yüz altmış yedi bin dokuz yüz seksen... ya koy amına burası bu kadarsa toplaaaam nerden baksa 100 milyar eder."
  • "if a human disagrees with you, let him live. in a hundred billion galaxies, you will not find another."
    - carl sagan

    ayrıca,
    (bkz: billions and billions)
  • her akla geldiğinde insanı heyecanlandıran gerçek. yalnız burada tanrıyla ilgili dönen kısır tartışmada bir hata var. sevgili inanan arkadaşlar, tanrı var veya yok olabilir konu bu değil. konu semavi dinlere inanan çoğunluğun iddia ettiği türde bir tanrının var olup olamayacağı. yani burada dine uzak bireylerin anlatmak istediği şu; bir tanrı varsa bile bu tanrı milyarlarca galaksiyi yarattıktan sonra götünüzü sağ mı yoksa sol elle mi yıkadığınızla ilgilenmez.

    bütün dünyada artık ciddiye alınmayan tasarım üzerinden tanrı varlığı ıspatlamaya çalışan adamların devri bizim ülkemizde bitmedi gitti. bu savın üzerine atlayan adamların inandıkları kitaplarda bilime ve insanlığa sığmayacak milyonlarca söylem var. o yüzden boşuna çemkirmeyin. inanç dediğimiz mevzu nihayetinde iman meselesidir. inanıyorsan tanrı ol dedi ve oldu der gidersin. yok incil'de şöyle demiş, kuran'da bilmem ne kelimesi aslında nebula anlamına geliyormuş, düşünenler için ibret varmış filan geçin bunları.

    mesela şu an bütün zamanlara ve insanlara geldiği iddia edilen bir kitap var elinizde. peki bu kitabı gönderen tanrı nasıl birisi? öncelikle aşırı öfkeli ve gazap dolu. tıpkı kitabı gönderdiği araplar gibi sürekli yeminler eden, birilerini helak edeceğinden bahseden bir tanrı. ayrıca çok sığ çünkü bütün derdi yarattığı canlıların kendisine tapınmasından ibaret. yarattıkları arasında ayrım gözeten, ihtiyaç olduğunda hiç ortalarda görünmeyen, peygamberinin uçkuruna bile ayet indirirken dünyanın yuvarlak olduğunu dahi söyleyemiyor. bize evrenle ilgili hiç bir bilgi vermediği gibi kitap gönderdiği dönem kendi yarattığı çeşitli kullarına düşman olabilecek kadar "insanlaşan" bir tanrı. kusuruma bakmayın ama derdi ebu leheb olan bir tanrının evrimsel biyoloji ile bir düzenek kurarak cam kanatlı kelebeğin tasarımıyla uğraşması bana hiç mümkün gelmiyor. hele bu tanrının milyarca ve milyarlarca galaksi yarattığına, bu galaksilerin içine sonsuz sayıda gök cisimi yerleştirdiğine ve bu devasa sistemi bir insan için yarattığına inanmak kulağıma çılgınlık gibi geliyor.
  • dünya dışında biyolojik yaşamın olduğuna emin olmamdaki en büyük etkendir. sonsuz ihtimalden bahsediyoruz!
  • benim kafama takılan bir soru var.

    şimdi bu dünyanın tesadüfi oluştuğu, bizim oksijen soluyup karbondioksit vermemizin evrimsel süreçlerle oluştuğu, dünyanın yaşanabilir olmasının da süreçlerle oluştuğu ateist (burada ateizm tartışması yapmak istemiyorum) bilim adamları tarafından dile getiriliyor.

    peki gözlemlediğimiz gezegenlerde (tabi ki hepsini gözlemlemedik ama hatırı sayılır bir sayı gözlemlemişizdir diye biliyorum) neden suya ihtiyaç duymayan, oksijene ihtiyaç duymayan bir yaşam formu tesadüfi oluşamadı. örneğin solunum için azot olması gereken, temel yaşam için su yerine demir ihtiyacı olan bir yaşam formu neden oluşamadı.

    anlatmak istediğim her gezegende tesadüfi o gezegenin yaşam formlarına uygun, evrimsel süreçlerle yaşama olması gerekmez miydi?

    bu noktada beni aydınlatabilecek insanlar varsa sevinirim.
340 entry daha
hesabın var mı? giriş yap