• (bkz: determinizm)

    bildiğim kadarıyla kuantum fiziği rastlantısallığın gerçekten var olduğunu gösterdi ve böylelikle newtoncu determinizm akımı geçerliliğini yitirdi.

    yani efendim zaten öbür türlü olsaydı, big bang'de ortaya çıkmış olan ilk parçacık da fizik kurallarina bağımlı hareket ettiğinden, evrenin son saniyesi ilk saniyesinden itibaren bilinebilir olurdu.
  • bir an evvel "allah'ını seven üzerime kuantum mekaniği atsın." demesi gereken klasik determinist zırvasıdır.
  • güzel bir önerme olmasına ve hatta ardına takılıp gidilirse ilginç noktalara ulaşacağına inanmama rağmen yazarın bazı mantıksal hataları nedeniyle sorunlu hale gelen önermedir.

    tesadüf konusunda yapılan açıklama güzel. evrende birbiriyle etkileşen parçacıkların yol açtığı hiçbir olguya tesadüf denemez. atılan zarın kaç geleceği o zar elden çıkarken belli olmuştur. havada dönmesi, yerçekimi yüzünden aşağıya doğru gitmesi, yere çarpınca moment ve açı nedeniyle belli hareketler yapması, hepsi aslında "hesaplanabilir" şeylerdir. sadece biz bunları ölçemediğimiz için hesaplayamıyoruz diye bunlara keyfiyet atayamayız. hayat belirlenebilir ilkeler üzerinde akıyor görünmektedir.

    oysa kuantum kuramının en büyük iddiası, atom-altı dünyada bu belirlenir durumun var olmadığını iddia etmesidir ki yazar arkadaş bunu "olmaz öyle şey" edasıyla reddetmiş ama neden reddettiğini açıklamamış/açıklayamamış. zaten ilginç olan şey kuantumun dediği durum; atom-altı dünyadaki hareketler bizim atom-üstü dünyadaki kurallarımıza benzer değil. başka bir şey var burada diyorlar. einstein bile inanmamış da "yahu onun da kendine göre bir kuralı falan vardır, siz bulamamışsınızdır. bulamadık diye koca evrene keyfiyet getirmeyin. tanrı zar atmaz" demiştir. gerçi o son cümlenin ne kadar talihsiz bir ifade olduğunu yukarıda gördük. zar atmakta bile tesadüf yok ki...

    buna karşın heisenberg denen adam aksi yöndeki iddiasını korumuş ve bu genel kabul görmüştür. (ispat diyemeyiz, ki yazar arkadaşın diğer hatalarından biri bunların ispatlanabilecek şeyler olduğunu sanması ve hatta "ispatlanmışsa ben bilmiyorum" türünden ifadeler kullanması. tüm evrene yönelik geliştirdiğimiz bu modeller zaten ispatlanamaz. bunlar mevcut olguları yani gözlemlenen gerçekleri açıklayan modeller yani kuramlardır. ispat çok az şey için geçerli bir durumun adıdır.)

    heisenberg'in iddiasına göre atom-altı dünyada elektronun hareketleri belirlenebilir bir çizgi izlememekte. yani yörünge üzerinde yapılan her gözleminde farklı bir yönde, açıda ve momentte yol alır görünmekte. bunu bir sisteme oturtmaya çalışan heisenberg sonunda ortada var olan bir sistem olmadığını görmüş ve elektronun yapılan gözleme göre bir konuma oturduğunu ya da daha doğrusu yapılan her gözlemin elektronu bir konuma "çöküşe" zorladığını farketmiş. biz bakıncaya kadar elektronun bir konum ve eylemi yok gibi ama baktığımız anda bakıyor olmamız onu bakılınca bürünülecek bir kıyafeti giymeye zorlamakta. bu duruma "kuantum durumu" diyor.

    işte buradaki en büyük sorun, bu atom-altı durumun aynen atom-üstü dünyada da geçerli olduğunu sanmamız. yani biz etrafımızdaki gözlemlenebilir makro dünyada olup bitenler için de sanki kuantum belirlenemezliği söz konusuymuş gibi konuşuyoruz çünkü ilginç geliyor. oysa bugüne dek sağa doğru attığımız hiçbir ok sola gitmedi. nasa'nın fırlattığı uzay sondaları yapılan hesaplar gereği çok çok uzak konumlardaki yörünge ve rotalarına büyük bir hassasiyetle girdiler. kısacası bizim makro tarafta işler "belirlenir" gibi gözükmekte. ama atom altı tarafta ise durumlar sakat. burada sorulacak tek soru atom-altı dünyanın özelliklerinin ne derece atom-üstü dünyayı etkilediği. elbette bir etkileme var ve bu nedenle hiçbir zaman bu tarafta yapacağımız işlemler %100 kesin olamayacak ama bize %99,9999999 da yetiyor. zaten bu kalan belirsizlik de belki evrimdeki mutasyonu, evrendeki "şans faktörünü" oluşturmakta. bu olmadan yaşam var olamayabilirdi.

    yazar arkadaşın burada ulaştığı sonuca göre, madem bir ilk neden var, bu da bizi tanrıya götürmeli ki bu da kötüdür. oysa hatırlanması gerekir ki büyük patlama (bp) dahil tüm kuramlar asla ve asla %100 geçerliliği gösterilmiş argümanlar değildir. aksine her geçen gün evrenin bp türünden bir başlangıcı olduğunun aksine bulgular çıkıyor. daha yakın zamanlara kadar %98 geçerli olan bu kuram bugün belki de %90 geçerli. hala elimizdeki en geçerli açıklama ama her gün artan bazı veriler bp kuramının aksine bir durumun da geçerli olabileceğini, evrenin tek bir noktadan başlamış olmasının doğru olmayabileceğini göstermekte. bunları ilgiyle izleyeceğiz. bazı çevreler tamamen ateist olmaları nedeniyle bu aykırı bulguların peşine takılmış ve çocukça bir heyecan içindeler (ki anlaşılır) ama diğer bilim adamları daha şimdiden başlangıcı olmayan bir evren modeli üzerinde düşünmekteler ve kaygıları da tanrıyı ortadan kaldırmak falan değil. bu noktada nietzsche'nin (bkz: bengü dönüş) kavramına bakmayı öneririm ki bilim adamı olmadan bu olaya en yaklaşan kişi kendisi olmuştur.

    olayı tanrının zihniyeti ile açıklamaya çalışan diğer sahte argümanları es geçiyoruz. durumları gün geçtikçe daha zor hale gelmekte.

    düzeltme: imlalar imlalar...
  • terkedilmiş bir determinist görüş yeniden dile getirilmiş.

    tesadüf kavramının öznelliğine girmeden kabaca neden bu yaklaşımın doğru olmadığını açıklarsak, kimi durumlarda neden(ler) ile sonuç(lar) arasında lineer değil, asla hesaplanamayacak kompleks bağıntıların olmasıdır denilebilir. yani, bir sonucun nedeninin izini 'evrenin başlangıcına' kadar süremeyebilirsiniz.

    yukarıda belirsizlik ilkesinden bahsedilmiş. ben de kısaca emergence (kanımca en iyi türkçe karşılık 'başgösterme') olgusuna değineyim.

    bir sistemi oluşturan parçacıkların sayısı ve aralarındaki etkileşim belirli bir karmaşıklığı geçtiği anda ortaya yeni bir 'phenomena' çıkmasına (başgöstermesine) denir. bu andan itibaren sistemin davranışını, onu oluşturan parçacıkların özellikleri cinsinden (bu özelliklerin hepsini bilseniz dahi) açıklayamazsınız. bilimin değil ama indirgemeci yaklaşımın çöktüğü noktadır.

    yaşam emergent bir olgudur, bilinç emergent bir olgudur. yaşamı -sadece- karbon, hidrojen ve oksijen elementleri cinsinden, bilinci -sadece- nöronlar arası elektrokimyasal sinyaller cinsinden açıklayamazsınız. daha üst bir 'ölçek'te yeni bir kurama ihtiyacınız olacaktır.

    not: gündelik hayatınızda klasik determinist takılmanızda muhtemelen pek bir sakınca yoktur. kadınları anlamak hususu hariç*.
  • önemli bir noktasının maxwell'in cini araştırmalarında ortaya çıkacağını düşündüğüm şey. evet evrende ortalama değerde entropi yani düzensizlik hep artıyor olabilir. ama bunun yanında spesifik (ortalamaya yani norma yakın olmayan) durumlarda düzen oluşabilmekte.
  • anlam karmaşıklığı, kelimeleri sözlük anlamlarına göre değerlendirmemizden kaynaklanıyor.

    bilimsel anlamda; tesadüf yoktur, yalnızca gerçekleşmesi muhtemel olasılıklar vardır ve bunlar sizin ihtiyacınız olan ana denk gelirse buna tesadüf dersiniz. günlük hayatta; eğer gerçekleşen bir olay sizin istemli müdahaleniz dahilinde gerçekleşmiyorsa, başka bir deyişle bilincinizin dışında gerçekleşen bir olay varsa buna tesadüf dersiniz.
  • ben böyle laflara cevap yetiştirmekten bıktım. evreni ve sonsuz ihtimalli evren konularına girmiyeceğim bile, diyelim 2 zarınız var ve atıp duruyorsunuz. aynı rakamların üst üste gelmesine tesadüf diyoruz. bu şimdi olamaz mı? iki kere üst üste 3-4 geldi diyelim bunda mana mı aramak lazım da “tesadüf diye birşey yoktur” gibi beylik beylik laflarla geliyorsunuz anlamıyorum. herşeye kendinizce mana yüklemek mümkün diye tesadüfü kabul etmiyorsunuz hepsi bu.

    bi defolup gidin ya.
  • bu tip soruları cevaplayabilmesi için insanın, “sonsuzluk “ kavramını matematikselliğin ya da teorik bağlamından farklı olarak, gerçek manada anlayabilecek buluşlar keşifler yapması , hayatın olağan akışına oturtabilecek bilimsel düzeye çıkarabilmesi lazımdır ki, korkarım böyle bir ihtimal yok..

    sonsuz yaşındaki ve sonsuz genişlikteki bir evren’de bir flaş patlaması süresi kadar bile varolamadık.. o halde bütün bunlar ne? biz niye buradayız? bu soru karşısında tesadüf filan, işin detayı bile değil..

    şimdilik elimizdeki en iyi cevaplar isa, musa ve muhammet’te ait..

    kuvantum filan diye çok da şeyetmemek lazım gençler.. ha yine hobi olarak ilgilenin ayrı mesele...
  • (bkz: arkadaşa heisenberg yollayın)
    (bkz: belirsizlik ilkesi)

    edit: allah her türlü bilginin sahibidir. inançsız biri değilim. deterministik evrene quantum'un etkilediği faktörleri de en âlâ fizikçilerden iyi bilir. çünkü tüm bu kozmopolit yapıyı bizzat kendisi inşa etmiştir. allah her şeyi en ince detayına kadar bilir ve hesap eder.

    allah nedir biliyor musunuz ?
    en iyi fizikçi
    en iyi kimyager
    en ileri matematikçi
    en ileri filozof
    en ileri psikolog
    en ileri sosyolog
    vs vs.
    bizim secde ettiğimiz yüce yaratan, her şeyi herkesten daha iyi hesap eder.

    şimdi farz edelim ki tanrı yok. yukarıda saydığımız özelliklere bir yapay zekanın sahip olduğunu düşünelim ve bu yapay zekanın 7.yüzyıla gidip kur'an-ı kerim gibi bir kitap yazdığını hayal edelim. 21.yy insanı bu kitabı sorgular mıydı ? yoksa anlamaya, en ince detayına kadar kavramaya mı çalışırdı ?
    dürüst olun ki anlamaya çalışırdınız, o kitapta yazılan her şeyin insan beyninden çok çok güçlü bir yapay zeka tarafından yazıldığını bildiğiniz için anlamaya çalışırdınız..

    buradan sonrası ise inanç ve gönül meselesi. öyle bir yapay zeka yok ama yukarıda saydığım vasıflara sahip olduğuna inandığım bir yüce yaratıcı var..
hesabın var mı? giriş yap