• bence evrimsel psikoloji de sosyal psikoloji gibi dünyayı algılamak için bilinmesi gereken şeylerden biridir. -valla ben biliyorum diye değil-

    neden?
    öncelikle tarihsel algıyı oturtmak ve devinim ve evrimi algılamak genel bir dünya çerçevesi kurar. siyasetten tut ikili ilişkilere ya da kişiliğimize kadar anlam çerçevesi diyeceğimiz şeyi oturtmadan görüş bildirmek ya da üretmek sığ kalır.
    sadece sosyal psikoloji ve evrimsel psikoloji biliyorsanız üretebileceğiniz herhangi bir dandik fikrin bile bir rasyonelliği, mantığı olacağını düşünüyorum nacizane. en azından tartışmaya, değerlendirmeye açıktır. bu ikisini bilmeden insana dair üretilen fikirlerin ise büyük bir kısmı çer çöp kategorisine girebilmektedir.

    insanın kökeni ya da insanın doğası argümantasyonunda evrimsel psikolojinin duruşunu tanı teşhis ile sınırlayamayız. zaten evrimi de öyle sınırlamak mümkün değildir. yani oturup da bilimi götünden anlamış üç beş pop magazin gazetesi kadın erkek ilişkilerini evrim psikologlarının datasıyla maymun ettiğinde (literally) bu evrim psikolojisinin eksi hanesine diil, eksi hanesi hayli kabarık gazetecilerin -tabloid gazete deme ihtiyacı hissediyorum- hanesine yazılmalıdır.

    seksüel seleksiyona "erkeklerin parfüm sürdüğünde kadınları çabucak etkilediği bilim adamlarınca kanıtlandı, o yüzden x marka parfüm sürün", "adet döngüsünün yumurtlama zamanındaki kadınların daha azgın olduğu bilim adamlarınca kanıtlandı, erkeğinizi memnun etmenin on yolu" şeklinde algılayan cosmopolitan sığlığında yaklaşılması evrimsel psikolojinin kabahati diildir, hatta alenen bu zihniyet evrimsel psikolojinin düşmanıdır. ayrıca evrimsel psikoloji bu gerzekçe ortamın evrilmesini kendiliğinden amaçlar, evrildiğinde de inceleyecektir.

    evrim algısının en önemli etkilerinden biri, evrimin sürekliliğini de kabul etmesidir. yani oldu da bitti maşallah'lı bir yaradılış saçmalığının karşısına olup bitmiş diil gelişen bir şey koyar.

    "insan doğası" diyeni çok pis üzerim.
    evrimsel psikoloji insan doğasını -ve hayvan doğasını- davranışlar düzleminde inceleyerek, sosyal değişiklikleri -insan söz konusuysa antropoloji ve sosyoloji yöntemlerini de benimsemek suretiyle- değerlendirmeyi amaçlar.
    yani sosyal değişimlerin evrimsel dayanaklarını bulur. bu onay anlamına gelmemektedir. doğaya dair bulunan her tür dayanak, insan olmanın doğayı altetmek -evet oh mon dieu altetmek- amacı için bir araçtır.

    öğrenme teorilerinin de varmış olduğu doğal kısıtlamalar gerçekliğinde, insanın, huzursuz olduğunda yalanmaya koşullanamayan kediden, koşullandığı para alışverişinin bir yerinde parayı yiyecek sanıp paraları birbirine sürtme içgüdüsü gösteren rakundan veya şunu bunu yapan aslandan, arıdan, farkı bilincidir.

    koşullandığını, doğasında x, y, z eğilimi olduğunu vb. tespit etmek insanın bunu değiştirme şansıdır.

    insan doğasında tarihten gelen, hatta evrimden gelen agresyon, depresyon, regresyon, ajitasyon, fragmantasyon, aliterasyon vb. olması evrim psikolojisi tarafından tespit ve dahi inceleme konusu edildikten sonra önüne geçilebilir bir hal alır.

    bir davranışın yapısı evrim psikolojisi ile açıklandıktan sonra sosyal evrim aşamaları da değerlendirmeye başlanır. bunun önkoşulu haliyle doğanın ve evrimin incelenmesi suretiyle davranışlara ve sosyal psikoloji ve antropoloji de katılarak sosyal normlara varılabilmesidir.

    gelelim en favori pop evrim psikolojisi kavramı olan seksüel seleksiyona: insanın evrimsel geçmişindeki temelleri bulması, bugün bu doğal faktörlerle hareket edebilme eğilimini fark etmesi ve önüne geçmesi için bir olanaktır.

    burada temel sorumuz "doğa mı insan mı?" sorusudur. doğanın insanı altetmesi, insan ve doğanın birlikte var olması, insanın doğayı altetmesi seçeneklerinden, doğanın insanı altetmesi evrimle çelişir, insanın doğa ile birlikte var olması zaten kapitalizm dahil bugünle uyumlu olandır, insanın doğayı altetmesi ise bilim ve evrim için -ultimate yazasım geldi- nihai amaçtır. (evrimin amacı neden insanın doğayı altetmesi olsun konusunu daha uzun süre yazmam gerekir, insan evrimi deyip geçeyim şimdilik burada, insan evriminin amacı haliyle doğa gibi bir rakibin ortadan kaldırılması, kendisinin varoluşuna etkisiz kalışı, kontrol edilebilir oluşudur)

    bu noktada bilim insanı, ve evrim, insanın doğayı ve dolayısıyla kendi doğasını altetmesini amaçlar.

    doğanın yaptığı seçimlerin doğruluğunu savunmak yöntemiyle, "aa genlerimizde agresyon var hadi birbirimizi keselim", "oyy biz kadınlar çocuğumuza en iyi baba olacak adamları birbirlerine gösterdikleri üstünlükle tespit edip çiftleşmek için eş seçimi yapıyormuşuz, oley!" gibi ultra über gerzekçe çıkarımları olumlamak, cosmopolitan yazar ve okurlarının tarihsel sorumluluğudur, 100 üstü ıq taşıyanların diil.

    bilim insanı ya da "normal" insanın sorumluluğu evriminden gelen "deficiency" (ya da genlerinden gelen olası hastalık) olasılıklarını tespit ettikten sonra, bilinçle -bilimle- onları farklı bir aşamaya, evrilterek -iyileştirerek- taşımaktır. bu da bilinçtir.

    bu noktada "insan doğasında çok eşlilik var ben sikişirim sokuşurum erkeğim" veya "ay benim doğam zaten en iyi avcıyı seçip evimde çocuk bakmak için onun av getirmesini beklemek, ev hanımıyım" diyen erkek ve kadınlar sadece evrim psikolojisini anlamamış diil, bilim felsefesini ve anlamını da anlamamış olan insanlardır.
    bu insanların yüzüne bilimsel "fact"leri çarptığınızda gocunacaklarına "oley" diye sevinmeleri evrimsel psikolojinin kabahati de diil.

    evrimsel psikoloji durumu ortaya koyar. ortaya koyduktan sonra bu durum karşısında bilinci olan insanın yapacağı -evrimin de gereği olan aşama- bu durumu aşmaktır. misal bu erkek için doğasının dışına çıkıp tek eşliliği seçmek, kadın için doğasının dışına çıkıp çocuk dünyaya getirmeme -korunma ya da kürtaj- yolunu seçmektir. misal erkek için diğer erkeklerle dövüşmeyi diil müzakere etmeyi seçmek, kadın için çocuğuna baba diil kendine eş seçmektir. kadın ve erkek için doğalarında et yemek var diye daha çok hamburger yemek diil, vejeteryan ya da sağlıklı diyet seçeneklerini değerlendirmektir.

    bilinç bu değerlendirmeleri gerektirir. bir kadın ya da erkek içgüdüleri tarafından yönlendirildiği bir noktada, bu içgüdüleri izleyebilecek farkındalığa erişirse ve bilimsel nedenlerine vakıfsa (id-ego-süperego'ya mı dönsem burada?) kararını içgüdü diil bilinçle alması daha kolay olur. evrimsel psikoloji de sosyal psikoloji gibi bize karar/davranış mekanizmalarımızın farkında olmadığımız nedenlerini sunar. ha sen koşullandığın sana bilimsel olarak gösterilmesine rağmen sevinçle yine salya akıtırsın o ayrı konu, o zaman insan diil köpeksin zaten. bilincin yok çünkü.

    aklımda kaldığı kadarıyla evrimsel psikolojinin kadın erkek ilişkileri üzerine yaptığı temel araştırmalardan birinden bir örnekle bu iç boğucu girdiyi bitireyim: evrimsel psikoloji çıkarımlarına göre erkek sperm saçmak dolayısıyla çok sayıda cinsel ilişki yaşamak ister, kadını -dişisini- ise kendi çocuklarını yetiştirme aracı olarak görür. kadın ise sadece yavrunun -çocuğun- bakımı için erkekten bakım ister, cinsellik yavru için araçtır.
    (günümüzde evrimin survival of the fittest'ına faşist'ten kapitaliste bok atan solcuların, iş erkeklerin çok eşliliğine gelince doğa argümanına sığınmalarına da burada bir kez daha bsg demek isterim vesileyle, tutarlılığınız olsun len.)

    bu durum misal "eşinizin sizi hiç fiziksel birliktelik yaşamadığı biriyle ruhsal olarak aldatmasını mı tercih edersiniz, yoksa hiçbir şey hissetmediği biriyle sadece cinsel ilişki yaşamasını mı?" gibi bir soruyla ölçülür.
    evrimsel psikoloji hipotezine göre bu soruya kadınlar "kocam kimseyi sevmesin cinsel ilişki yaşayabilir", erkekler "karım fiziksel bir şey yaşamasın aşkından bana ne" cevabını vermelidir. sonuç olarak da zaten bu çıkar.
    siz cosmo okurları "vay be doğamızda var demek ki, hakikaten bak o yüzden aldatılmışım/aldatmışım" diye sevinirken bilim insanları ülke/yetiştirme/gender ayrımlarını yaparlar ve şu sonucu çıkarırlar "evrim teorisinin öğretildiği ve içselleştirilebildiği ülkelerde sonuçlar tam ters çıkmakta (isveç, norveç, vb. medeniyet ülkeleri diyeyim), örneğin erkekler "cinsel ilişki yaşayabilir yeter ki sevmesin" kadınlar "sevebilir yeter ki aldatmasın" da diyebilmekteler.
    ancak evrimin tabu olduğu ülkelerin tamamında -iran, türkiye vb.- sonuçlar evrimin öngördüğü "doğa ile uyumlu" şekilde çıkmaktadır.

    doğa ile uyum bilimin amacı diil sapmasıdır. bilim doğayı kontrol -alt- edebilmek için doğayı keşfetmeye çalışır. bilim ve bilinç ve insan söz konusu olduğunda evrim -yani evrimsel psikoloji- de ; insanın kendi doğasını olumlu yönde geliştirmesini -adı üstünde evrim demiş miydim?- amaç edinir.

    bu noktada da evrimsel psikoloji, bir şeylerin iyiye gitmesini amaçlayan herkes için şu an bu şeylerin neden kötü olduğunu algılama amacıyla ve karşı çıkmak için bilincini, zekasını, birikimini -yani insanı aslandan kaplandan maymundan ayıran bilim, edebiyat, sanat, tarih yazımı, zeka vb. her şeyi- kullanarak neye karşı çıkacağını belirleme aracıdır.
    bu aracın içinin boşaltılması evrimsel psikolojinin halt etmesi diildir.

    (ayrıca "doğa ile uyum" güzellemesinin ne kadarı kapitalizmin oyunudur, modernite hedeflerinden olan "doğayı alt etmek"ten ne uğruna vazcayılıp hava kirliliği, ozon tabakası, tüketim kültürü, atom bombası vb. gibi 'doğal' insan agresyonuna (ya da doğa ile gayet uyumlu emperyalizm/kapitalizme) bağlı sonuçlar, bilimin doğa ile uyumlu olmayan ve bilince dayanan kendisine veya bilimin bu doğayı alt etme isteğine mal edilmiştir ve neden? vb. üstüne de düşünülebilir.)
  • insan iliskilerini evrimsel psikolojiyle aciklamaya basladiginizi farkettiginiz an, bittiginiz andir. aslinda hersey ne kadar basit, ve kendi icinde tutarli, neyine dusunuyorsun ki?
  • "verimli organizmalar olacak şekilde tasarlanmışız, mutlu olacak şekilde değil" evrimsel psikoloji alimi r. wright
  • evrimsel psikolojinin herhalde memleketimizde en çok konuşulan tarafı kadınların alfa erkek tercihi oldu. insanımız genellikle bu konudaki niyetine göre evrimsel psikolojiye yaklaşıyor. eğer kadın düşmanlığı yapmak istiyorsa evrimsel psikolojinin yılmaz bir savunucusu kesiliyor, eğer erkek düşmanlığı yapmak istiyorsa evrimsel psikolojinin bilim falan olmadığını, saçmalık olduğunu iddia ediyor. tabii konuya daha derin bir noktadan yaklaşanlar da vardır, onların da hakkını yememek lazım. ama genelde evrimsel psikolojiye bakış, hangi cinsiyete düşmanlık edeceğinize göre değişiyor.

    peki, evrimsel psikolojiyle ilgili olduğu söylenen bu alfa erkek meselesinin hakikaten bilimsel bir kökeni var mı? bu konudaki iddialar tamamen uydurma mı yoksa bir temele dayanıyor mu? cevabı, evet dayanıyor. ama abartılıyor.

    dayandığı nokta literatürde ebeveyn yatırımı teorisi (parental investment theory) diye geçiyor. bakın, teori olarak geçiyor. hipotez falan değil. çünkü bu modern biyolojinin en temel kabullerinden bir tanesi. bu teoriyi ortaya atan robert trivers adlı zat-ı muhtereme göre durum şöyle:

    1. bir hayvan türünde, cinsiyetlerden hangisi çocuk için daha fazla yatırım yapıyorsa o seçici, diğeri seçilen olur.
    2. çocuk için daha az yatırım yapan cinsiyet, daha fazla yatırım yapan için kendi arasında rekabet eder.

    teorinin bel kemiği bu kadar. daha fazlası değil. bunu değişik hayvan türlerinde örneklendirmek mümkün. tabii örneklendirmeden önce, bir iki kavramı açıklayayım.

    ilk olarak gamet kavramından bahsetmek lazım. gamet, dişi yahut erkek olsun fark etmeden herkesin üreme hücresine verilen ortak isim. dişinin yumurtası da gamet oluyor, erkeğin spermi de gamet oluyor. gametlerin birleşmesiyle de zigot, yani çocuk oluşuyor. hayvanlar âleminde erkek ile dişiyi birbirinden ayıran, aslında gametin niteliği ve niceliği. gamet eğer üretimi zor ve büyükse, cinsiyet dişi; üretimi kolay ve küçükse cinsiyet erkek oluyor. insandaki yumurta ve sperm için durum böyle. ancak bunun tersi durumlar da görülebiliyor.

    mormon cırcır böceği diye bir böcek türü var (eğer joseph smith böcekler âleminde reenkarne olup orada da mormonluğu yaymadıysa joseph smith'le hiçbir alakası yok). bunların erkeklerinin gametinin üretimi zor ve büyük. spermatofor denen bir kütle içerisinde bulunuyor gametler ve mormon böceğinin dişileri gelip buna yumurtasını bırakıyor.

    şimdi ebeveyn yatırımı teorisi ne diyordu, yukarıdaki örnek üzerinden anlatalım:

    1. böceğin erkeğinin gametinin yatırım değeri fazla, dişinin gametinin yatırım değeri düşük. bu durumda erkeğin seçici, dişinin seçilen olması lazım.

    2. dişilerin kendi aralarında erkekler için mücadele etmesi lazım.

    bakıyoruz bu mormon cırcırlarına, hakikaten de dişiler erkekler için mücadele ediyor. erkekler, kendileri için rekabet eden dişiler arasından birini seçiyor.

    trivers'ın teorisini insanlara uygulayalım. bizde kadınların çocuk için yaptığı yatırımın üç ayağı var. 1) yumurta, 2) hamilelik, 3) emzirme. erkeğin ise elinde yatırım yapabileceği tek şeyi var: sperm. kadının yumurtasının değeriyle erkeğin sperminin değeri karşılaştırıldığında da aradaki farkın dağlar kadar olduğunu görüyoruz. erkek bir gün içinde milyonlarca sperm üretebilirken, kadın hayatı boyunca taş çatlasın 500 tane yumurta üretebiliyor. kadının gameti adeta bir zümrüt değerindeyken, erkeğin spermi bakkalın bozuk para olmayınca verdiği sakızdan hallice. üstüne üstlük kadın zümrüt değerindeki yumurtanın yanında çocuk için 9 ay hamilelik çekiyor. çocuğun yaşayabilmesi için de onu emzirmesi lazım. yani insanda erkek ile kadının çocuk için yaptığı yatırım arasında dünya'dan plüton'a kadar mesafe var. git git bitmez.

    durum böyle olunca doğal olarak insanlar âleminde de kadın, kendisi için rekabet eden erkekler arasından birini seçiyor. erkekler de kendi aralarında kadınlar için mücadele ediyor. peki kadınlar kimi seçiyor?

    evrimsel psikoloji burada devreye giriyor. evrimsel psikoloji somut bir gerçek olan ebeveyn yatırımı teorisinin yorumlanmasından ibaret. deniyor ki erkeğin kadının yatırımına karşılık ona bir yatırım sunması lazım ki insanlığın nesli sürsün. yoksa erkek kadının bunca değerli yatırımına karşılık bir şey sunmazsa, kadınlar niye üreme ihtiyacı hissetsin? mazallah soyumuz kurur.

    erkeğin kadına yatırım olarak sunabileceği şeyler arasında da şunlar var: vahşi hayatta aslandan kaplandan, yan mağaradaki hanzodan kadını koruyacağının güvencesini veren atletik fiziki yapı, her durumda işe yarayacak zeka ve bunun belirtisi olan espri anlayışı, ortamların kralı olmasını sağlayacak sosyal beceriler, ileride kadına zulmetmeyeceğinin garantisini veren ruhsal denge, kadına iyi davranacağını belgeleyen empati vs.

    işte alfa erkek meselesi diye gündemimizi meşgul olan hadisenin özü budur. kadın ve erkeğin çocuğa yaptığı yatırımın dengesiz olması ve erkeğin dengeyi sağlamak için kadına başka yatırımlar yapmasıdır.

    denilebilir ki artık taş devrinde yaşamıyoruz. bunlar geçerliliğini yitirdi. o zaman kadının hala çocuk için yaptığı üç temel yatırımın (yumurta, hamilelik, emzirme) hâlâ yerli yerinde durduğunu hatırlatmakta fayda var. bunlar ortadan kalkmadıkça kadınların eş seçimini belirleyen temel motivasyonun da yok olmayacağı açık. ama derseniz ki biz mormon cırcırı mıyız arkadaş, insan ilişkileri çok daha karmaşık, tamam temel doğru ama her zaman bu şekilde işlemez mekanizma. ben de derim ki o zaman haklısınız. elbette, kadının erkekten hem zeki, hem güçlü, hem becerikli olmasını beklemediği ve erkeğin aradaki yatırım uçurumunu farklı şekillerde kapattığı değişik senaryolar vardır. zaten zeka, sosyal beceri, fiziki güç, empati, ruhsal denge gibi unsurların hepsine aynı anda sahip olmak imkansız. kimi kadın aradaki yatırım dengesini kurmak için empatiyi ön planda tutuyordur, kimisi ruhsal dengeyi, kimisi zekayı.

    son olarak, evrimsel psikolojinin eş seçim stratejileri (mate selection strategies) üzerine çıkarımlarını mutlak gerçekler olarak görmemek lazım, bunları hep somut bir gerçek olan ebeveyn yatırımı teorisinin değişik yorumları saymak gerek diyerek noktayı koyayım.
  • evrimsel psikoloji insana rahat ve de o rahatlıkla aşırıya kaçabileceği bir çerçeve sunar. bi bakmışsınız, modern insanın her davranışını mağara adamı ve kadını teorisi ile açıklıyabiliyorsunuz. bu bakımdan dikkatli olmak gerek, mağara adamı ve kadının yaşayışı hakkında çok güvenilir bilgilere sahip olmadan, kulağa oldukça makul gelen bir iki varsayım ile hemen her şeyi açıklayabilirsiniz, bu da bir teoride olması beklenen bir şey değil, bazı şeyleri de açıklayamasın di mi?
  • adam gibi ogretilse insanin mukemmel oldugu du$uncesini yerle bir edecek dolayisiyla mistik inani$lara da darbeyi vuracak bilim dali.
  • kimi hızlı devrimci, dünya düzenini değiştirici, “üstün ahlaki düşünce” yapısına sahip, sjw yazarlara göre "düzeni meşrulaştırmak için kullanılan bir aygıt"mışmış, pseudoscience'mış.

    peki, buna neden inanmalıymışız? çünkü dünya düzeni kurulduğundan bu yana, acımasız sömürü düzeni yapay şekilde zamanla ortaya çıkmış pis bir düzendir. bu düzen artık yeterdir, bunu oluşturan tüm yapı alaşağı edilip sosyal düzen yeniden tasarlanmalıdır. islamcıların "adil düzen" adı altındaki toplum mühendisliği propagandasına benzerliği bir tarafa, bu kendine haklılık payeleri atfeden tutumun hoyratlığı devrimci karakterinden geliyor. devrimcilik, tabiatı gereği, kendinden önceki düzeni şeytanlaştırır, ne olduğunu anlamaya bile çalışmaz, kırıp döküp daha iyisini oluşturacağına iman etmiştir. bu deneyler, özellikle 20. yy'da yüz milyondan fazla insan hayatına mal oldu.

    dinlerin saçmalığına inanan, evrime inanan ama darwin'in bile şeytanlaştırılmasına giden evrimsel psikoloji düşmanlığının kendi içinde tutarsızlığını görmek çok da zor olmasa gerek.

    tek hücreli yaşam formundan kompleks canlılara dönüşüldüğüne inanıp, üremede hücre bölünmesinden memeli doğumuna gelindiğine inanıp bunun insan davranışlarında bir evrim getirmeyeceğini savunmak ancak mevcut dünya koşullarının adil dağıtılmadığından hareketle filizlenen sosyal adalet savaşçısı çaresizliğinden kaynaklı, bunu görmek de zor olmasa gerek.

    dişi, erkek cinsiyetlerinin olmadığı zamanlara inanıp, zamanla eşeysel üremeye geçildiğine inanıp bunun cinsiyetler arası psikolojik tavır farklılığına yol açmayacağını savunmak ile "adem-havva'dan geldik" bilimselliğinin birbirine yakın olduğunu görmek de zor olmasa gerek.

    evrime inanmayanlar için dogmatik düşüncenin zaruri bir çıkış yolu olduğu açık, ancak evrime inanıp evrimsel psikolojiyi reddetmek gibi hem bilime inanıp hem de reddetme eğiliminde olmak gibi tutarsız değil.

    tehlike anında memelilerin ve özelinde insanların donup kalmasından tutun, dişinin kendisini seçmesi için kudretli olmaya çabalayan erkek davranışlarının sebebini evrime dayandırmaktan özellikle kaçınmak ideologically possessed hamlıktan, hayata yabancı kalmaktan kaynaklanır, böyle olmayın.

    ilişkili olarak: (bkz: #72399673)

    edit: bu başlık altındaki şu entry (bkz: #86465922) yukarıda yazdıklarıma iyi bir örnek. bu entry'deki birkaç noktaya değinince ideologically possessed kavramı daha anlaşılabilir olacak. hem içerik hem üsluptaki "amaca yönelik" çıkarımların sakatlığını görmek mümkün.

    "zamanında dinleri konuşturarak kadınları sömüren zihniyet, dinlerin foyası çıkınca söylemi hiç değiştirmeden tanrının yerine genleri evrimi koyarak aynı yerden devam etmeye soyundu."
    yani diyor ki "evrimsel psikoloji" ile yapılmak istenen şeytanlıktır çünkü evrimsel psikoloji kadınların sömürülmesi için bir aygıttır, tıpkı dinler gibi. bahsettiğim "iman hali" tam da budur. bunu yazan o kadar aşmış ki her şeyi bilmekle kalmıyor, evrimsel psikoloji çalışmalarını yapanların niyetini de daha baştan biliyor ve devrimci ruhu buna müsaade etmeyecek kadar erdem dolu. nihayetinde evrimsel psikoloji, dünyadaki eşitsizliklerin sosyal inşalar dışında biyolojik nedenleri vardır deme cüretini göstererek akademideki mevcut müesses nizam söyleminin kritiğini yapmış oluyor. yazara göre, bunlar elbette hemen bastırılması gereken faşizan anti-progressive tepki hareketleridir. erdemlilik şovu yaparak kendini rahatlatan bu narsist (narsist çünkü bizlerde olmayan, asla anlamlandıramadığımız üstün amaçları var zatın, sjw'lik bir narsiszm pratiğidir) bakışın iticiliği bir yana, kullandığı dildeki sakatlık artık çokça bilinen utandırma taktiklerine başvurma acizlikleri ile dolu. mesela:
    1- "bkz. vermiyorum sonra silip kaçıyorlar" demiş hazret. yani diyor ki, benim gibi düşünmeyen bu cahil sürüsü korkup kaçanlardan ibaret karakterdedir. evet, acizce.
    2- "velev ki evrimbilimciler ve biyologlar yanıldı ve evrimsel psikologlar haklı çıktı" yani diyor ki, evrimciler ve biyologlar benden yana ve iyi olandan yana, siz faşikler ise karşı tarafsınız ve evrimsel psikologlarla pisliklerinize devam etme peşindesiniz.
    halbuki evrimle evrimsel psikoloji ayrılabilir değiller. bunları birbiriyle didişen iki zıt tarafmış gibi sunmaya çalışmak da bir diğer aciz manipülasyon denemesi.
    3- "insan davranışlarını belirleyen asıl unsur olduğu, davranışlarımızı sosyal inşaların değil asıl genlerin belirlediği tarikatı da yine pasifikteki onca ters yönde toplulukla kabileyle çürüdü." hani evrimi çürüten ünlü bir örnek var: "madem maymundan geldik, şimdiki maymunlar niye insan olmuyor o zaman" diyen, veya "senin anan baban da maymun mu ahahah" filan diyerek dalga geçtiğini zannedenler. "akdeniz'le atlas okyanusu birbirine karışmıyor, bunu gören kaptan cousteau müslüman oldu zaten" diyen.
    "çürütüldü ki o" argümanları hep komiktir zaten, ama gene de cevap vermek lazım: evrimsel psikoloji zaten hiçbir zaman insan tavırları sadece evrimsel psikoloji ile şekillenir demedi, sosyal inşaların varlığını kendi çalışmalarına bir tehdit olarak da görmez. birlikte değerlendirmeye almak lazım dedi. sosyal inşalar, yani medeniyetin getirileri olan din, ahlak, adet, yasalar, milyonlarca kişinin aynı şehirde yaşama kuralları gibi zamanla şekillenmiştir ve insan tavırlarını biçimlerler, tıpkı evrimsel psikoloji gibi. bunların ne oranda etkilediği tartışılabilir ama insan doğasının doğumdan gelen eğilimlerinin etkisi yadsınamaz.
    4- "kahvehane antropologları, godot'yu bekler gibi haysiyetsizlik geninin bulunmasını bekleyedursun, böylece yapacakları şerefsizliklere genleri bahane edeceklerini düşünüyorlar herhalde" derken anahtar kelimeler sırasıyla; kahvehanecilik, haysiyetsizlik, şerefsizlik. bu tarz rte'yi fazlaca andırmıyor mu? adamlar sosyal adaletçiliğe iman edince tarzları da mecburen islamcılara benziyor.
    "kahvehane antropoloğu" diyerek karşı argümantasyonu "lafıyla ezip" taraftarlara bir selam daha çakıyor. üstüne bir de "haysiyetsizlik geni icat" ediyor. çünkü bu anahtar kelimeleri yazan zeka, evrimsel psikolojiyi ağza almak için haysiyetsiz olmak gerektiğinden emin, hatta şerefsiz olduklarını da söylemiş.
    bu sabitlenmiş kafa yapısı dünyayı ikiye ayırarak bakar, eğer evrimsel psikoloji kendi ideolojisine hizmet edecek gibiyse olumlar, zıttını ortaya çıkarırsa karalar çünkü amacı gerçeği öğrenmek veya bilimsellik filan değil, iman ettiği dünya bakış açısının validasyonunundan ibarettir.
    entry'de başka başka sakatlıklar da bulabilirsiniz ama sanırım işin özü çok açık ortada. bilimi bile ideolojinizle paralellik taşımasına göre amigo stili destekleme/karalama kararında iseniz ancak edebiyat parçalamış olursunuz, saldırganlaşırsınız.

    bunları yazmaktaki amacım ilgili yazarla polemiğe girmek değil, evrimsel psikolojiyi reddetme motivasyonunu örneğiyle detaylamak.

    son söz: size anlatılanla yetinmeyin, ufkunuz açık olsun; kimseyi, hiçbir düşünceyi kemikleştirmeyin, önceden bilmeye kendinizi alıştırmayın.
  • geçenlerde 25 yaşından sonra kızların değerinin düşmesi başlığında bir iki erkeğin buna istinaden bir şeyler yazdığını görünce insanoğlunun bilgiyi işine geldiği gibi kullanması ve olayları manipüle etme yeteneğine hayran kalınması gerektiğine bir kez daha şahit oldum.

    şimdi evrimsel psikoloji gerçekten insanların zaman içinde geliştirdiği savunma mekanizmalarını ve davranış modellerini incelemek açısından çok güzel bir alan; fakat çok miktarda genelleme içeriyor. bunun dışında insanlar ne yazık ki hem üreme hem de hayatta kalma konusunda geçmişten gelen kalıpları kullanabilirlerken aynı zamanda bilinçli olan yeni davranış kalıplarına da yönelebiliyorlar. yani herkes buradaki teorilere uygun hareket etmek zorunda değil, sonuca ve genele bakıldığında uyum sağlanmış gibi gözükse de.

    mesela bu 25 yaşındaki kız, nasıl oluyorsa o yaştaki bir insana kız demek... işte bu kadınlarla ilgili evrimsel açıdan bakıldığında bu kadınların tercih edilmemesi normaldir gibi bir açıklama yapılmış. şimdi şöyle ki evet, erkekler eş seçecekleri zaman olabildiğince genç kadınları tercih ediyorlar; çünkü.

    çünkü: erkekler aslında biyolojik açıdan bakıldığında olabildiğince dişiyi dölleyip, evlat almaya çalışıyor. böylece ne kadar çok çocukları olursa genleri o kadar yayılmış olacak ve devamlılıkları sağlanacak. buraya kadar süper; fakat kadınların bir seferde genelde tek bir çocuk sahibi oldukları ve insanoğlu olarak bu çocukların kendi başına hayatta kalabilmeleri için en az 10-15 sene ilgilenilmeleri gerektiği için bu süreçte yanlarında olacak tek bir erkekle birlikte olmayı tercih ediyorlar. tek olmasının sebebi de babalığının kesin olması için o erkeğin. neyse sonuçta noldu, erkek genlerini dağıtmak istiyorsa, o kadının yanında kalıp o çocuklara bakacak ve önüne gelenle yatamayacak, o zaman da diyor ki; madem birden fazla kadını dölleyemeyeğim o zaman kadın genç olsun ve bana fazla çocuk versin, ben yine elimden geldiğince çok çocuk sahibi olayım.

    olayı basitleştirdiğimizde buna indirgemiş oluyoruz. şimdi bu 25 yaşını geçmiş hatun meselesine geri döndüğümüzde arkadaşım sen bu yaştan küçük kadınları evlenmek için tercih ettiğini söyleyip bu evrimsel psikoloji çerçevesinde savunsan mantıksız olmayacak. ki o bile günümüz koşullarında pek mantıklı değil; çünkü zaten hayatta kalma olayının bokunu çıkardık, yetmezmiş gibi üreme konusunda da çok başarılıyız artık. insanlar geç yaşlarda da doğurganlıklarını yitirmiyorlar, tedavi oluyorlar. üstüne bir de sosyal kurallar ve yaşam koşulları gereği çok fazla çocuk yapmama eğilimi var insanların.

    neyse geçtik bunu, sonuçta bir kadının genç olmasını istediğini savunuyorsan evrimsel açıdan onun doğurganlığı önemli olduğu için savunuyorsun demektir; ama bu arkadaşların tek derdi o kadınla seks yapıp ve takılmak olduğu için biraz anlamsız geliyor bana bu açıdan bir argümanla kendilerini savunmak istemeleri.

    bir de dediğim gibi üstüne değişen yaşam koşulları eklenince insanlar nedense bu yaş sınırını yükseltmiş durumdalar veya bu sınırı göz önüne almayan kişilere de sık rastlanmaya başlandı.
  • özellikle sözlükteki kullanımı neredeyse kuantum'a dönmüştür, içi boşaltılmıştır. essence-presence, nature-nurture, doğuştan mı sonradan mı, gibi kavramlar hala tartışılan ve bir milyon eleştirisi bulunan kavramlarken; arkasını buna dayayanlar sorumluluk almaktan kaçıyorlar.

    bizim bir amca vardı zamanında, bir ton halt eder, sonra da 'n'apayım, allah beni böyle yaratmış' derdi. evrimsel psikoloji de bu amca gibi insanların bilimsel olmaya çalışan bahanesi.

    erkek aldatır, 'genetik kodlarımızda olabildiğince çok kadını dölleyerek hamile bırakma var'.
    kadın aldatır, 'doğabilecek çocuklarımız için en iyi babayı bulmak üzere kodlandık sonuçta'.
    ilişkide dikiş tutturamaz, 'modern dünyada hayvanlığımızı unuttuk, aslında doğada her hayvan işini görür, arkasını dönüp gider'
    hırsızlık yapar, 'evrimsel olarak ailemizin devamını sağlamak için eve gerekli kaynakları götürmek zorundayız'.
    trafikte öküzlük eder, 'atalarımızın gece olmadan evine besin götürebilmesi gerekirmiş, işte biz de evimize erken dönmeye çalışıyoruz, o yüzden trafikte bizi engelleyene kızıyoruz'.
    sıçar, 'evrimsel olarak tüm hayvanlar boşaltım ....

    e, öeh ama!

    yahu, bir halt ediyorsan kendini yaptığınla kabul et, ister kendinle barış ister barışma, git sorumluluğunu al. bu kişileri 'allah da beni böyle yaratmış' diyen amcadan daha tehlikeli buluyorum. allah'ın kendisini öyle yarattığını söyleyerek sorumluluktan kaçıyordu ama en azından, sana da aynı rolü yüklemiyordu. yukarıdaki cümlelere bakıyoruz, 'kodlarımız da var', 'atalarımız böyle alıştılar'. sadece kendi sorumluluğunu atmıyor, üste çıkıp 'seninle de kodumuz aynı, dolayısıyla sen de aynısının laciverdisin' demeye getiriyor.

    tamam, sen bir halt etmiş olabilirsin, hiçbirimiz mükemmel değiliz, aynı haltı ben de edebilirim. insanız, zayıflıklarımız var, bugün sen yaparsın ayrısını, gün gelir belki bana da denk gelir; bilemeyiz. güçsüz yanlarımız var ama tüm yetiştirmeyi, onu bunu sıfıra dayayıp, neredeyse 'e sen niye böyle yapmıyorsun, böyle yapmayarak genetik kodlarına saygısızlık ediyorsun ama' diye sana da çıkışıyor. 'kodumuzda bu var, yapmıyorsan yamuk olan sensin' alt metniyle sana çamur atıyor.

    freud bile her insane id ile süper egonun farklı zamanlarda ve şartlarda farklı seviyelerde olabileceğini söylemiş; efendi hala 'kodlarımız'.

    her dürtümüze evrimsel kılıf uyduracaksak iş var arkadaş! kodlarımız bizi etkiliyor ama bunun bilişsel psikolojisi var, sosyolojisi var, osu var, busu var; kodlarımızın emirlerinin %100 kölesi değiliz.

    tamamlayın şu evriminizi artık. homo sapiens sapiens olduk, homo deus'a gidiyoruz; homo erectusların körelmiş alışkanlıklarını kendinize bahane olarak kullanmayın; evrilin.
  • günaydın pazar mübarekleri. baktım ki, düşünürken artık duvarlara konuşmalar, sesli düşünmeler başladı. yazmanın vakti geldi dedim.

    belki bu şekilde düşünerek beynim hatalı bir atıf yapıyor olabilir fakat evrimsel psikolojiyi bilgileri sistematik bir şekilde ortaya koyan mesnetli bir rehbere benzettiğimden kendisine sempatim var. bu yüzden doğruluğu ya da yanlışlığı ölçülebilir olmayan bu dala nötr durmaktansa; onu kucaklamaya daha yatkınım.

    evrimsel psikoloji, insan beynini çok basic şekilde üç bölgeye ayırır. sürüngen beyin, limbik sistem ve korteks.

    evrimsel psikolojiye göre insan beyni.

    korteks, tüm memelilerde olsa da, en gelişmiş hali insanda bulunur. deneyimler, tercübeler bölümüdür. mantıklı ve rasyonel bir karar veriyorsanız direksiyonun kortekste olduğunu varsayabilirsiniz. limbik sistem ise kısaca duyguların merkezidir. limbik sistemde koku ve hafıza bölümleri birbirine çok yakındır. bu yüzden bazı kokular, üzerinden yıllar geçmesine rağmen bazı anıları fotoğraf karesi gibi gözünüzün önüne getirebilir. limbik sisteminiz direksiyonda ise duygusal kararlar vermeye daha yatkınsınızdır. beynin limbik sisteme direksiyon vermeye daha fazla eğilimi vardır. çünkü beyin enerji tasarrufu yapmayı, gerekmiyorsa hayvan kadar kimyasal salgılamayı pek sevmez. az enerjiyle hayatta kalmamızı ister. korteksle düşünmek demek, pek çok parametreyi bir araya getirmeyi, bunları bazen elemeyi, bazen bunların üzerine dahasını inşaa etmeyi gerektirir. dolayısıyla bir karar verirken enerji harcamaktan kaçınmaya çalışan beyin için ilk tercih edilen beyin bölümü korteks değildir. çünkü adamı yorar. beyin genelde direksiyonun limbik sistemde olmasını tercih eder. çünkü duygusal kararlar büyük enerji kayıplarına yol açmaz. iki haber sunucusundan biri a kanalında, biri b kanalında haber sunsunlar. bu ikisinden hangisinin daha doğru bilgi verdiğine yönelik bir karşılaştırma yapmaya zaman harcamaktansa, seçiminizi daha yakışıklı ve albenisi olan ya da ses tonu size daha okşayıcı gelen bir sunucuyu seçmeye eğilim gösterirsiniz. beyin hangisinin doğru haberi verdiğiyle ilgili düşünmek ve bununla uğraşmak istemez. enerji harcamaktansa sizi enerji harcamayacağınız duygusal bir karar vermeye sürükler.

    evrimsel psikoloji de sadece korteksle düşünüp bunu kabul ediyorum veya reddediyorum diyebileceğiniz ölçülebilir alan değil. birkaç yazar adrese teslim analiz yapmışlar. evrimsel psikolojiye yaklaşımlarınız, siz ne kadar bilimsel bir yazı yazdığınızı düşünüyor olursanız olun, direksiyonunuzu limbik sisteme verdiğinizi gösteriyor. evrimsel psikolojinin açıkladığı şeyler, matematik gibi bir hakikate dayanmıyor ki, kendisiyle ilgili korteksle karar verebilesiniz. korteksle karar veremeyince hemen devreye limbik sistem giriyor. çünkü beyin kısa yol arıyor. red pill tayfasına antipati beslemeyen hatta pozitif duygular besleyen bir kişi için evrimsel psikoloji kabul edilebilir. korteksle bulamadı çözümü ama beyin kısa yolla işi çözdü. sevdiğin bir grubun bir düşünceyi desteklemesi kısa yol çözümü için gayet anlaşılabilir. aynısı tam tersi için de geçerli. sevmediğin bir grubun bir düşünceyi desteklemesi, o düşünceyi tamamen safsata ve değersiz olarak görmek için kafi. hapçıların karşısında duran hatrı sayılır bir kitle var. hapçı olarak evrimsel psikolojiyi savunmanız, size antipati besleyen kitle için, evrimsel psikolojiye gıcık olmanın en kısa ve enerji harcanmamış yolu. bu da anlaşılabilir. dolayısıyla kimse kimseyi üzmesin burada.

    evrimsel psikolojiyi, sadece alfa erkeğe indirgemek de ne bileyim. korteks ve limbiği bırak, şunu sürüngen beyin bile yapmaz.

    güneşi seven ve güneşe ihtiyaç duyan ataların genlerini taşıyoruz. açlıktan ölmemek için bir elma ağacı bulmak üzere gün ışığıyla uyanıp mağaradan yola çıkan; gün içinde güneşin ışığından hem fiziksel hem mental olarak alabildiğine yararlanan adamların torunlarıyız. onların genlerini taşıyoruz. bizler de, gün ışığına ihtiyaç duyacak şekilde evrildik. kaç yüzbin yıldır güneşle insan vücudu arasında güçlü bir bağ ve bu ikisi arasında çok uzun yıllar boyunca da bozulmayacak bir protokol var. güneşle işbirliği yapan insanların genine sahipsin. senin de torun olarak güneşle işirliği yapman lazım. yapmazsan o gen canına okur. enlemi yüksek ülkelerde güneşin az görünmesine bağlı olarak depresyon, stres gibi mental sıkıntılar gözlemlenmesi şaşırılıcak şeyler değil.

    hayatında hiç yılanla karşılaşmayan insanların yılandan kaçtığı; yılan deseni gösterildiğinde bile sinirsel aktivite yaşadıkları tespit edilmiş. yılan örneği evrimsel psikoloji açısından müthiş bir örnektir. yılandan korkan, yılana yaklaşmaktan imtina edip hayatta kalmayı başarmış ataların torunlarıyız. yılandan korkanların genlerini aldık. korkmayanlar yılanlar tarafından öldürüldüklerinden genlerini aktaramadılar.

    evrimsel psikoloji bunun gibi birçok şeyi nefis temellendiriyor. iki üç aydır twitterda takip ettiğim bir sayfa var. ben bu hazineyi keşfettiğimde çok takipçisi yoktu. şimdi hızla büyümeye başladı. stalklayarak hesabın arkasındaki kişiyi buldum. iletişime geçtim, adamla tanıştım. kitap yazmış. şu an kitabını okuyorum. blogu var muhteşem yazılar yazıyor. aşağıda bazı yazılarını paylaşmak istiyorum. balık veren hesap değil, balık tutmayı öğreten. önerdiği kitapları okursanız müthiş ufkunuz genişler.

    keyifleri bölmek neden depresyonu önler?
    uyu artık capslarındaki kızın hatası neydi? aşırı iyi yazı.
    aşkın evrim nedeni
    bir kadına oksitosin düşüşü yaşatmak; bir ilişkiye başlamayı imkansız hale getirecek en kısa yoldur.
    zeka nerededir zeki olmak neden dezavantajdir?
    akıl
    arkadaş dışarıdaki korteksinizdir

    nacizane fikrim, evrimsel psikoloji alanı insan davranışlarını açıklayan, kendinde saygı uyandırmayı başarmış ve mesneti olan rehberlerden biri. insan davranışlarını açıklamak için tek kaynak olarak kendisine tapmak da doğru değil. geçenlerde iki kişinin psikoloji üzerine 4-5 dakikalık podcastler yayınladığı bir instagram sayfası önerildi. dokunmayı sevmekle ile ilgili bölümü dinledim. "bullshitle ilgili örnek ver" de, direkt o konuşmaları atarım. bu tür şeyleri gördükçe, bu tür soruların cevaplarını evrimsel psikolojide arıyorum. çünkü bu alanın bir mesneti var. altında bir felsefe var. güçlü dayanakları var. dokunmayı sevmek, evrimsel psikolojide en genel haliyle sizi oksitosine götürür. cevabın oksitosinde yani bir kimyasalda olması, kadın ataların bu kimyasalla olan işbirlikleri gibi açıklamalar geçmişten bugüne kadar yaşamış milyarlarca kadının davranış motivasyonuna ışık tutuyor. hem de oldukça akla yatar bir şekilde.

    heybeye tespit yapıyorsanız bu sizi ileriye taşımaz. ama dayanaklı tespitleri olan bir rehberle gelişmeye başlarsınız. evrimsel psikolojiyi dikkate alınacak rehberlerden biri olarak görüp bu bilgilerle hayatıma neler katarım diye düşünmek lazım.

    evrimsel psikoloji, atalarımıza bakarak yüzbinlerce yıldır mutluluğun sürekliliğinin olmadığını, doğada hedonik adaptasyonun olduğunu, iç huzurun kimyasalların dengeli salgılanmasında yattığını söylemektedir.

    mutluluğun yönü insan beyni için oldukça dikkate alınan bir konudur. dolayısıyla kolaylıkla manipule edilebilir. ilk grafik, üç sınavdan sırasıyla 100-100-80 puan alan bir öğrencinin sınavı; ikinci grafik üç sınavdan sırasıyla 40-40-70 puan alan başka bir öğrencinin sınavı olsun.

    mutluluk eğimi

    ilk grafikte notlar yüksek olsa da birinci öğrenci mutsuzluk; ikinci grafikte notlar düşük olsa da ikinci öğrenci mutluluk yaşamıştır. bunun nedeni ilk öğrencinin son sınavda puanını düşürmesi; ikinci öğrencinin ise son sınavda puanını yükseltmesidir. beyin için varılan son nokta değil; aralarındaki pozitif ya da negatif değişim önemlidir. yani okun hangi yöne gittiği önemlidir.

    çok ciddi bir insan espri yaptığında okun yukarıya doğru eğimi büyük olacağından bu insana çok daha fazla gülersiniz. mesafeli duran bir insan çok küçük bir adım attığında, onun bu davranışını çok daha büyük bir jest olarak algılarsınız.

    oksitosin, serotonin, dopamin ve endorfini gündelik hayatta eşit miktarlarda salgılatmaya özen göstermek lazım. bunlardan herhangi birinin düşük oluşu ya da hepsinin birden bir anda yükselip mutluluk eşiğini yukarılara taşıması gibi insanı ileride mutsuzluğa götürecek olayların sonu depresyonla biter. 0 ile 100 arası bir sayı doğrusu düşünün. mutluluk eşiğiniz 50 olsun. gün içinde çok ekstrem bir durum olmadıysa 55-60'lara çıkıyor ya da 40-45'lere iniyorsunuz. mesaiye kalmanız gerektiğini öğrenmeniz, karşı cinsin samimi bir iltifatı, arkadaşlarla yarım saat sohbet etmek, çimlere uzanmak, yolda giderken trafik kazasına şahit olmak gibi olaylar gün içinde modunuzu belirliyor. çok ani iniş ve çıkışlar olmadığından sizi depresyona götürecek bir durumla karşı karşıya kalmıyorsunuz. fakat aşık olma gibi vücudun yukarıda bahsettiğim 4 kimyasalı birden kesintisiz olarak salgılamaya başladığı bir durumda, beyin mutluluk eşiğinizi 50'den 70'e çıkartabiliyor. önceden 50'nin üstündeki durumlar sizi mutlu etmek için yeterliyken, artık 50 ve 70 arasında sizi önceden mutlu eden olaylardan bile mutlu olmuyorsunuz.

    mutluluk eğimi 2

    aşık olduğunuz kişinin size en ufak bir olumsuz davranışını negatif yönde değişim yani alt yöne giden ok olarak algılıyor ve artık hayattan keyif almamaya başlıyorsunuz. bu, ta ki beyin sizi depresyona sokana kadar sürüyor. depresyon, beynin bu gidişattan rahatsız olup artık insanın hiçbir şey yapmasını istemeyecek duruma getirmesine deniyor. beyin diyor ki, "sakin ol, şu an hiçbir şey yapma. önceden küçük küçük yükseliş ve düşüşler yaşardın. o zaman daha huzurluydun. bunun önemini tekrar anlaman lazım. şu an ödül mekanizmanı askıya alıyorum. bu süreçte bir şeyleri yeniden inşaa etmen için sana zaman tanıyorum. her şeyi yeniden gözden geçir." siz bu süreçte önce hareketlerinizi durdurup günlerinizi bir müddet eylemsizlikle geçiriyorsunuz. daha sonra önceden keyif alınan küçük şeyleri yeniden hayatınıza sokup yeni bir hayat başlatıyorsunuz. eşik değerinize ayar çekiyorsunuz.

    beynin falsolarından biri de, bir insana bağımlı hale gelmenin oldukça kolay olmasıdır. önce yüksek ilgi verip daha sonra geri çekilmek yüzbinlerce yıldır oldukça işe yarar bir taktiktir. büyük yükseliş, ardından büyük düşüş getirir. beyin düşüşten sonra ilk yükseldiği yere tekrar yükselmek ister. çünkü yükseldiği yerde mutlu olmuştur. bu mutluluğu kendisine yaşatan kişiden tekrar o mutluluğu yaşatmasını ister. bu süreçte mutluluğu yaşatan kişinin peşinden koşulmaya ve peşinden koşma sürecinde zamanla o kişiye bağımlı hale gelinmeye başlanır. neyden yoksun olduğunuza çok dikkat etmekte bu yüzden fayda var. bunları başkaları tespit etmeden siz tespit edin ki manipülasyonlara uğramayın.

    mutluluk kimyasallarınızı tek bir kaynaktan almayın. bir insana, mutluluk kimyasallarınızın tek kaynağı misyonunu yüklemeyin. kaynaklarınızı çeşitlendirin.

    oksitosin güvenden, sarılmaktan, dokunmaktan elde edilir. çok büyük kara sevdaya da düşseniz, tek kaynak olarak bir kişinin yeterli olacağına da inansanız, kendinize bir iyilik yapın ve arkadaş çevrenize sırtınızı dönmeyin. insanlarla derinden etkileşim oldukça önemlidir. "sosyal şifa" denilen bir kavram vardır. başkaları, sizin sağlıklı olmanızda oldukça etkilidir. insanların bize iyi gelmesi, onlarla birlikte vakit geçirmekten keyif alınması oksitosin sayesindedir. oksitosin güven duyulan insanların yanında yükselir ve sizi şunu der, "birilerinin yanında olman iyi. çünkü böyle daha güvendesin. sürüde kal. bu sayede doğada yalnız kalıp ölmeyeceksin." oksitosinin kadın için önemi çok büyüktür. bağlılık kimyasalıdır. aşk iksiri bile denir kendisine. kim için salgılandığına oldukça dikkat edilmelidir. özellikle kadınların bu kimyasalın ucunu bucağını çok iyi öğrenmesi gerekmektedir. bu kimyasal bir erkek için salgılandıktan, yani güven inşaa edildikten sonra güven kaybı yaşanması genlerin tehlikeye girdiğine işaret eden büyük bir yıkımdır. bu bilinç düzeyinde mutsuzluk, depresyon olarak kendini gösterir. kadınların salgıladıkları oksitosini yönetmeyi öğrenmesi lazım. kıymetli kimyasaldır. hak eden için salgılanmalıdır. erkekler eş seçimlerinde kendileri için oksitosin salgılayan kadınlara öncelik verebilirler. bu kimyasalın kadının sadakatinde etkisi oldukça fazladır. kadına oksitosin düşüşü yaşatmak bir ilişkiyi bitirmenin, kadını kendinden uzaklaştırmanın en güzel yoludur. ne yapsam da kadının beni terk etmesini sağlasam diyorsanız, güvenilir olmaktan çıkmanız, kadının kafasında size olan güveniyle ilgili artık olumsuz düşünceler oluşturmanız kafi. güvensiz ortam kadına oksitosin düşüşünü dibine kadar yaşatacaktır. kadın atalarımız için çocuğuna sırtını dönmeyecek ve çocuğunun bakımını üstlenmekten gocunmayacak, güvenli ortam sağlayan erkekler oldukça iyi bir eş figürüydü. erkekte güvene önem veren kadınlar, güven veren erkeklerle çiftleştiler. bu sayede çocuklarının yaşama şanslarını artırdılar. annesinin güvenilir eş seçimini gören ve buna uygun gen taşıyan çocuklar da kendi çocuklarına bunu aşıladılar. bu tür kadınların hayatta kalma şansı daha çok olduğundan günümüze, öncelikli olarak bu tür kadınların ve çocuklarının genleri ulaştı. onlar bizlere, eş seçiminde önceliği güvenilir erkeklere tanıma içgüdüsü verdiler. hala bu içgüdülere göre erkek seçmeye devam ediyoruz.

    dopamin ödül ile ilişki kuran kimyasaldır. dopamin bir şey aramamızı sağlar. karnımız acıktığında ne yiyeceğimizi düşünürüz. bir yemek bulana kadar da arayıştan vazgeçmeyiz. arayıştan vazgeçmememizin sebebi arama sürecinde dopaminin salgılanmasıdır. atalarımız bir meyve ağacı, hayatta kalmalarını sağlayacak bir besin bulana kadara arayışlarına devam ettiler. dopamin uzun yürüyüşler sırasında bir şey bulana kadar durmamayı sağlıyordu. dopamin aynı zamanda başarmakla ve odaklanma ile ilgilidir. dikkati keskinleştirir ve yoğunlaştır. insan; sonucu uzun zaman içinde alınacak büyük işlere, adım adım ilerlemek koşuluyla dopamin sayesinde ulaşır. odaklanmayı sağlayan işlerinizi hayatınızdan çıkarmayın. hatta eklemeler yapın. başarılı olacağınızı düşündüğünüz alanlar yaratın kendinize. hayatınızdaki karşı cinse güçlü duygular beslediğinizde beyin onu, ulaşılması gereken bir ödül olarak algılar. o size göre bir ödül olduğundan ona ulaşmak için dopamin salgılamaya başlarsınız. o kaçtıkça, siz kimyasal salgılamaya devam ederseniz. ödüle ulaşana kadar kimyasal salgısı durmadığından zamanla dopamine hatta dopamin sağlayıcısı o kişiye bağımlı olmaya başlarsınız. hayatınızdaki tek ödülün o olduğunu düşünerek tüm dopamin ihtiyacınızı bir kişiden sağlamaya kalkmayın. ödül mekanizmasını bölün. hepsini bir kaynaktan temin etmeyin. dopamin, bilgisayar oyunu oynarken de salgılanır. kumar oynarken de. maç izlerken de. oyunda level atlamanız, level içinde altın, para gibi madenler toplamanız dopamin sağlar. ödül kazanma dürtünüzü doyurur. fakat burada salgılanan dopamin gerçek, ancak elde edilen başarı yalandır.

    endorfin geçici olarak fizikel acıyı engeller. ceylan, aslanlar tarafından yenirken acı duymaz, paramparça bile olsa fırsatını bulduğunda kaçmaya devam eder. çatışmada kurşun yese bile güvenli yere ulaşana kadar yürüyebilen askerlerin durumu ya da trafik kazası geçirildiğinde ağır yaralanma yaşanmış olsa bile ağrı hissetmemek bu kimyasalla ilgilidir. ağrı yararlıdır ama hayatı kaybetmeye neden olacaksa beyin ağrıyı engeller. fiziksel acı yaşanırsa endorfin salgılanır. bazen acı ve ağrının mutlu ettiği görülür. ağır antrenmanların ve spor salonlarının bağımlılık yapmasının sebebi budur. endorfin fiziksel çabanın ve sınırı aşmanın ardından salgılanır ve bu ortamda yaşanan haz sonrasında çekilen ağrıya değmeye başlar. aynı miktarda hazzı yaşamak için daha çok çaba gerekir. çaba arttıkça daha yüksek haz, daha yüksek haz için daha çok çaba gerekir. kendi kendini ilerleten bu sistemde ağırlık kaldırmak yıllarca sürebilir. endorfini yükseltmenin bir yolu da mizahtır. yani gülmektir. esprili videolar, filmler izlenebilir. eğlenceli insanlarla arkadaşlık edilebilir. hayatı ciddiye almayan insanların gündelik hayattaki tepkileri gözlemlenip bunlar başka hayatlara entegre edilebilir.

    serotonin saygınlık ihtiyacıdır. önemli olma hissidir. toplumdan onay olmak ve kabul görmek isteğidir. dahil olduğunuz bir topluluğun sizinle yemeğini paylaşmaması, topluluk içinde dışlanmak, kabul görmemek genlerinizi tehlikeye atar. toplumda statünüz yoksa genleriniz pek tercih edilmez. yemeğin bile paylaşılmadığı bir kişiden çocuk sahibi olmayı kimse istemez. bu kimyasalın sözünü dinleyenler günümüzde iyi işler bulmaya, kaliteli kol saati takmaya çaba gösteriyor ki yemeğin paylaşıldığı adamlar olduklarını vurgulayabilsinler. akp'ye hiç oy vermemiş olsanız bile, partiyi günahınız kadar sevmemiş olsanız bile, akp'li bir bakanın, üst düzey bürokratlarının yanında bulunmanız dahi serotonin salgılamanıza neden olur. benim çok fakir arkadaşım var demezseniz. genellikle, benim çok zengin arkadaşım var dersiniz. serotonin ünlü, toplumda makamı üst kabul edilen kişilerin yanında yöresinde bulunurken de salgılanır. bu sizin itibarınızı yükseltir. yersen. bu şekilde salgılanan serotoninin size katkısı yoktur. boş beleş muhabbettir. hakikisinden istiyorsanız güneşe çıkın. beklentilerinizi çok yükseklerde tutmayın. küçük hazlardan mutlu olmaya çalışın.

    bu kimyasallardan birinin bile aşırı düşüklüğü, kişiyi manipulasyona açık hale getirir. o kimyasalı yükseltmek kişinin en büyük zaafına dönüşür. dolayısıyla bunların üzerinde düşünmek, eksiklikleri tespit etmekte fayda vardır. kimyasal artışı doğru kaynaklardan doğru şekilde yapılırsa özgüven artışında büyük bir etkisi olacaktır.

    doğada bedavaya kimyasal yoktur. iyi duygular bizi hayatta kalmak için yapmamız gerekenlere yönlendirir. varlıklarının gerçek sebebi budur.

    görüşmek üzere. beni sakın unutmayın.
hesabın var mı? giriş yap