• annenin de kaydolup her durum güncellemene yorum yapmasıdır.
  • vicik vicik bir sevgi seli, birbirini fazla sevgiden öpenler, yalayanlar, abartili iltifat edenler, salataliga kosar gibi yorum yapma meraklilari... benim icin bunlardir.
  • birbirlerine türkçe konusunda ayar vermeye çalışan gerizekalı ilkokul arkadaşları.

    a: beyendimmm...
    b: bende beğendim ;) (ğ'yi büyük yazmış güya vurgu yaparak ama de'yi bitişik yazmış koduğum)
  • arkadaşlarınızın beğendiği sayfaları ve üye olduğu grupları görüp onlardan soğuduğunuz andır.
  • arkadaşlarınızın faşist olduklarını göstermek için gerçekten çabalaması.
  • balayına gitmiş bir çiftin balkonda bornozlu kahvaltı fotoları. ben gordugum seyi onlardan mahrem bularak yılın geri kafalısı oluyorum sanırım bu durumda. elimde degil.
  • insanı bir anda hayattan soğutan şeyler var, facebook'tan soğusan kaç yazar demeyin. bu entry'nin konusu facebook'ta karşılaşıp hafiften veya iyiden iyiye tilt olduğunuz durumlar. bir diğer amaç ise daha önce farklı başlıklarda değinilmiş durumları mümkünse bir araya toplamak.

    bu facebook denen naneye üye olduğunda herşey başta sevimli geliyor. malum, ilkokul, lise arkadaşlarını buluyorsun, gözlerin doluyor, mutlu oluyorsun. en sevmediklerine bile duygusal tepkiler veriyorsun! --canım canım!! ama bu durum kısa sürüyor. lisede sevmediğin kız ya da erkekle, genelde aynı sebepler yüzünden, aranda fersah fersah mesafe olduğunu kısa zamanda anlıyorsun. sonrasında iş onun çocuğunun doğum günü, bunun seyahati, düğünü, nişanı vb. fotolara bakmakla geçiyor. kimisini görmek seni mutlu etmeye devam ediyor, kimisine bakıp hiçbir şey hissetmiyorsun. sen de yorumlar, karikatürler, video ekliyorsun, "amanın herkes dinlesin bu şarkıyı" diyorsun falan filan.

    imdi, işbu facebook aleminde 4 grup insan var:
    1. arkadaş olmak istediğiniz,
    2. arkadaş olmanın sizi bozmayacağı kişiler,
    3.arkadaş olup sonradan pişman olduğunuz,
    4. arkadaşlıktan fellik fellik kaçtığınız kitle.

    3 ve 4 için amma ukalalık yapmışsın, ne kötü bir insanmışsın demeyin. burda saptama yapıyoruz, ayrıca bu hepimiz için böyle! muhtemelen birileri de benden tiksiniyordur, bazıları da benden kaçıyordur. (kaçsınlar, çok da fifi!! ha ilk gruptan birileri beni 3. veya 4. gruba alırsa fifi tabii...gönül, duyguların karşılıklı olmasıni ister elbet... ama onları da zorlamayalım, illa yapacaklarsa da arkamdan yapsınlar diyelim! bu saatten sonra, facebook yüzünden kimseyle aram açılmasın) ne diyordum? 4 grup. evet 4 grup faceoğlu var, bunların içinde bulundukları grupta yer almasının da değişik nedenleri var. uzun zamandır görüşmeyip yeniden bağlantı kurduğunuz veya ne yaptığını takip etmekten hoşlandığınız insanlar, görüştüğünüz ama sanal alemde "bakın bugün bunu okudum ne ilginç, şu şarkıyı dinleyin, amanın depresif misin, geçer" diye atıştığınız kişiler, yeni tanışıp da kaynaşmak için fırsat bulamadığınız insanlar, resimlerine, şakalarına, yorumlarına güldüğünüz insanlar, masum ukteler vs. vs. ilk grup içinde yer alıyor. bu arada öyle çok çok sayıda arkadaşım da yok onu da söyleyeyim. 500 tane kafayı, pardon yüzü profiline inci gibi dizmiş arkadaşlar var, düşünün. onlar ne yapsın?

    neyse, konumuz 3 ve 4. grupta olup sizi bu sanal sosyalleşme ortamından soğutan insanlar ve eylemleri.

    sebep çok. örneğin, uzak akraba. uzakta olma özellikleri, senin aktivitelerini takibe alıp sonra orda burda konuşmalarını engellemiyor. sonra oturup, grip olduğun bilgisini hastaneye kaldırıldığın biçiminde duyan dedene işin doğrusunu anlatman, artık mürüvvetini görmek isteyen aile büyüklerine hasbel kader yazdığın bir mısranın bir anlama gelmediğini izah etmen gerekebiliyor.

    senelerdir görmediğiniz 3. derece kuzen, onun hiç tanımadığınız karısı, bir başka kuzenin 9 (sayıyla dokuz) yaşındaki kızı, eski evden üst komşunun küçük oğlan, (eski ev diyorsam 20 seneden bahsediyorum) ve "merhaba, onca sene oldu ama gözler hiç değişmemiş" diye mesaj atan ilkokul arkadaşı gibi bir grup insanı da 3. ve 4. kategoriye dahil edebiliriz.

    "gözler değişmemiş" diyen arkadaşı ilkokuldaki sıra arkadaşıma sordum, "hatırlıyor musun bu kimdi, ben çıkaramadım, ayıp etmeyeyim" diye. "aşı olduğumuz bir gün bayılıp düşmüştü, ayıltmak için de öğretmen ayaklarını havaya kaldırmıştı, o da o esnada gaz kaçırmıştı kadının yüzüne, sesli sesli. bu hikayeyi hatırlamazsan hayatta çıkaramazsın!" diye cevap yazmış. ben böyle bir hikaye hatırlamıyorum. (böyle bir hikaye unutulur mu yau?) arkadaşa cevap yazıp "sen de hiç değişmemişsin!" diyemem, "aman sıcak tut ayakları, soğan, nohut falan yeme" gibi gereksiz, sulu espriler yapamam, yapmak da istemem. ama insanın 20 senede gözleri değişmez mi arkadaş? hakikaten nasıl bir "gaz"dır bu? hayır, ilkokuldan illa "gözler hiç değişmemiş" repliğiyle gelecek biri varsa 'biri bana gelsin ama o sen değilsin' ! gelecekse, bütün ilkokul sınıfı kızlarının ortak aşkı, ela gözlü k. gelsin; romantik olur, heyecanlı olur, onca sene sonra ilkokul çevresinde havam olur!

    diğer bir kesim, ki arkadaş olmuş isen 3. gruba girer. temelde ideolojik sebeplerle farklılaştığın, hayata bakış açısıyla, değerleriyle bir şekilde uyuşamadığın insanlardan oluşuyor. milliyetçi damarı kabarık olan, bunu da milletin gözüne sokmaya çalışanlar mesela. kurtlar, hilaller, gök mavi bayraklar falan görünce arkama bakmadan kaçmak istiyorum. kaldı mı dohuz? başka birileri de benim "1mayıs1mayıs1mayıs bizlere kutlu olsun" dememe kıldır herhal. bilimum ergen esprileri, imaları, şu bu yapanlar da insana pek bir itici geliyor. bel ağrısı vurgusu ve gülücüklerle bezeli durum mesajı ile 1 hafta boyunca facebook'a cinsel aktivite takvimi muamelesi yapmış insan biliyorum. yazık, yazık...

    yukarıda yazdıklarım genel birkaç nokta ama özellikle bahsetmek istediğim bir iki durum daha var.

    tribünlere oynayan üstelik de herhangi bir sempatikliği olmayan facebook kullanıcısı: böyle pek yakın olmayan bir arkadaşımız örnek kişi olsun. şimdi, bu arkadaş belli ki yurt dışına bazı vesilelerle gidip geliyor. belli ki dediğime bakmayın, bunu belirtmek için elinden geleni yapıyorun kibarcası bu. bulunduğu her konumu koordinatlarına kadar giriyor facebook'una mesela. "@london airport...2-hour-delay, so usual", bababababa! " londra havaalanına geldim, şöyle böyle burası" dese samimiyet puanı alacak olan bu arkadaş, bu ivrençliği nedeniyle insanı kendisinden de facebook'tan da soğutuyor. yurtdışında yaşayıp bunu bir şekilde sanal vitrinlerine yansıtan arkadaşlar var, sözüm onlara değil, onlar efendi efendi hayat paylaşıyorlar. ama, "something is rotten" @ the airport of london be bacım!

    başka bir örnek. bir aile yemeği yenmiş, bu aile yemeğine ait fotoğraflar eklenmiş. bu ailenin uzak diyarlarda yaşayan mensubunu da ailesi işaretlemiş. "uzaktasın ama kalbimizdesin" mealinde. aile ziyadesiyle türk, (ingiliz, amerikalı veya kanadalı değiller) bunda su götürür bir yan yok! arkadaş da fotolarına bakıyor ve yorumlar yapıyor bunların bir kısmına...yorumlar ingilizce! diyeceksiniz ki ne var, yazamaz mı? yazsın tabii, ingilizce yazar, çizer söyler de, sorun bu değil. benim dediğim başka. aile fotoğrafı yahu! insanlar senin için eklemişler fotoyu, sen de onlara seslenirsin, di mi? "ayşe/fatma, saçını sarı mı yaptın? yemişsiniz bensiz dolmaları aşk olsun!" falan dersin. ama bakıyorsun arkadaşa hitap ettiği kesim başka: "mom, looks sleepy!", (yok honey, mom sleepy değil, kadınceğiz doğal ortamında! sanal ortamlarda görücüye çıkacağını bilse, saçını başını yaptırır üstüne de şık bir şeyler giyerdi seni utandırmamak için!) "oooo, it's barbecue time in our garden of our house!" (oh rilyy? buranın kendi evin olduğunu unutmuş muydun? buu bahçe! si-zin bah-çe! amcan sen gör diye yüklemiş, sen aleme gösteriş peşindesin!) ya geçin bu ayakları!

    yılmaz özdil okuyup, sonra profiline siyasi bir tahlil yapmış gibi yapıştıran, yılmaz özdil seven, öven, beğenen insanlar: (bunu başka bir başlıkta da incelemiştim ama tekrar etmek zorundayım) bıktım allah canımı alsın! yahu arkadaş, ayşe arman okusan, kelebek magazin'den alıntı yapsan gözümde 5 kat fazla değerin olur. yılmaz özdil ya! sedat peker'e güzelleme yazdı bu insan evladı...

    hayır diyeceksiniz ki, açıp bakma o zaman elalemin sayfasına. evet, beni de ekmek mushaf çarpsın (yanlış oldu ama idare ediverin)! yalnız bir giriş sayfası var bu merette görmemek mümkün değil, açtığınız anda çarşaf çarşaf çıkıyor zaten kimin ne yaptığı! yazıyor mesela, "e. efendi karısını aldatmaya meyilliymiş, biz anladık siz de anlayın! 'senden kimler hoşlandı' uygulamamız sayesinde kendisini beğenen 3 kişi buldu abaza!" başka birine söyledim ben bunu: "anlaşılan e. niyeti bozmuş. yalnız farkında değil, cümle alem görüyor, karısına da yakalanır o yakında" diye. ya sahiden yakalandı ya da o dedikoducu iletti adama (muhtemelen uyarı niteliğinde) çocuk iki güne facebook aleminden kayboldu gitti. ya beni sildi, ya da utancından kendini yok etti. utansın tabe! ev-bark sahibi olup elini arttırmaya internet alemine dalanları meşe odunuyla kovalamak lazım! bu da başka bir madde olsun böyle, 3 mü? 3! gol mü? gol!!!

    bir de otu potu, zilyon saçmalığı beğenenler grubu var. "yağmur altında çıplak ayak yürüyüp karnını üşütmeyi, sevgilisinin sırtındaki sivilceyi patlatmayı sevenler!", örneğin. bunun gibi bir önermeye, "bu benim işte!" diyen zibil gibi insan bulunur bu facebook aleminde. --"bu kadar sıradanım ama kendimi o kadder özel hissediyorum! x kişisi bunu beyendi, ehueuheueheueueue!!!"

    "insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar yapabilir!" böyle bir grup gerçekten var. küçük iskender bir vakit yazmış, bizim hatadan hataya koşma meraklısı insanımız da bu sözü canı gönülden benimsemiş.

    tekrar ediyorum: "insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar yapabilir!" hey yavrum hey!! insanın inandığı "şey"ler (ayrıca bunlar ney mesela?) uğruna yaptıkları niye hata oluyor, sonra bunlar muhteşem niteliğini nasıl kazanıyor, hiçbir fikrim yok! bana kalırsa, bunu benimseyen insan "o biçim batırdım, şimdi bunun bir"şey"ler uğruna olduğuna milleti inandırmaya çalışıyorum" demek istiyor. ben böyle bir cümleye onay veriyorsam, muhteşem bir salaklığa imza atmışım demektir. ki yapmadığım şey değil. ama yüzleşelim be cicim, bunun adı saflık ve salaklıktır! inandığın birtakım prensipler, değerler, insanlar uğruna yaptıkların hata olmaz. en düzünden tutarlı eylemdir, en uç noktada fedakarlık olabilir, di mi? her ne hal ise, bu önermenin beğeneni çok, hatta bayılıyorlar!

    kendine beğenecek bir şeyler bulamazsan diye facebook da öneriyor sana, "şu kişi bak şu grubu beğendi, 5 arkadaşın şu adamın hastasıyım dedi, sen de sev" diye. --"olur, neden olmasın, uyarsa beğenirim."

    ve fekat, bir öneri daha geliyor facebooktan: 80,000 kişi namaz'ı beğendi! diyecek söz bulamıyorum: gidip kılsana manyak, facebookta beğenmek de nesi! allah'ı beğenmişler sonra. "beğenerek izliyoruz!" --"o da seni izliyor naberr!! hayır, açsa bir hesap, hakketten "dürtse" arada. arkadaş olmak istese, ("allah sizinle arkadaş olmak istiyor" --"biliyordummm, özel olduğumu biliyordummmm!!! örtün beni, örtün beni!!! asa verin, kızıldeniz'i getirin!") sonra mesaj gönderse ("seni camide göremedim oridik ahahauaahaa!!!"--"yusufff yusuffff!! anneeeeeaa ühühüühuhüü!!!) o zaman anlarım, tamam. ama bir kendine gel yahu! bu ne saçmalık!? bu arkadaşlara birileri maneviyatla dünyeviyatı bu kadar karıştırma demeli.

    egzantrik görünücem artistik olucem kaygısıyla çekilmiş fotoğraflar artık herkesin malumu. kameraya doğru uzanan, yandan belli bir açıda görünen kollar, kendini aynalardan çekmeler şunlar bunlar. artık herkeş hem fotoğrafı çeken hem de çekilen. hem karizmatik foto şip şak hem de fotomodel. kendi resmini, komiklik olsun diye değil, ciddi ciddi moda veya güzellik dergisinin kapağına monte edip bunu da facebookuna profil resmi diye koymuş insan gördüm, daha ne olsun! "o kadar güzelim ki, keşfetmeyenler utansın!!"

    hah, bir de "hayat maximum'da pozu" verenler var. çimlik bir alanda havaya sıçrayacaksınız, yakınlarınız da bu pozu yakalayacak:-- "ahahahaha, bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik!!!" arazi mutlak surette yemyeşil çimlik bir alan olmalı, kişinin üzerinde ben diyeyim şeker pembesi, siz diyin boncuk mavi, yeşil gibi neşeli renklerde giysiler, saçlar kızıl olsa iyi olur, yoksa bir şapka veya başka bir enteresanlık elzem! hiçbir şey olmuyorsa zıplayınca saçları uçurmak lazım, ne kadar yüksek o kadar iyi. kast ettiğim tat ve dokuyu anlamışsınızdır. maceraperestim, uçarım, kaçarım, hayat doluyum, enerjikim, neşeliyim... nil karaibrahimgil gibi bir insanım işte...verilen subliminal mesaj bu olmalı. "bana mutluluğun/light olmanın resmini çizebilir misin" deseler, "işte bu!" derim...ya da işte giydiririm bir arkadaşı bu şekil, "peynir tarih oldu, artık zıplayacaksın!" derim, "hoop!" oldu da bitti!

    bir de iddiacı kişilikler var, bunlar habire bahse giriyorlar: "iddia ederim facebook'ta 1,000,000 çorumlu bulabilirim!" sorarım bu arkadaşlara: --"eeee? bulsan ne olacak? ne yapmaya çalışıyorsun, amacın ne? ayrıca niye 1,000,000, kafan mı 1 milyon?"

    neyse sözlük, uzar bu liste fakat noktayı bir yerde koymak gerekiyor. okuyanların farmvillelerine zeval gelmesin, yalnız tarlaya ektiğiniz soğan sayısını borsa haberleri gibi ilan vermeme gibi bir opsiyonunuz varsa yapsanız diyorum. her gün zilyon tane inekle bakışmak pek eğlenceli olmuyor...
  • lisedeyken cümle kuramayan, ordan burdan kopya cekerek dersleri gecen, saygisiz, basarisiz, aptal, sünepe, asalak ve asla adam olmaz insanlarin kasıp sizi bulup eklemesi ve profillerinde karsilastiğiniz "paristeeee" isimli fotograf albumu.
    (bkz: paranin gözü kör olsun)
  • akrabalar. özellikle dedikodu arayan akrabalar.
hesabın var mı? giriş yap