• "yapmak istemediğimiz işlerde, para karşılığında çalıştığımız bu dünyada hepimiz fahişeyiz."
    -godard.
  • yazılanları genel olarak okudum da mesele bir mesleği icra edenlerin "ahlakî" olarak temize çıkarılması, yapılanların "meşrulaştırılması" değil, bunun altını çizmek lazım.

    "seks işçisi" teriminin asıl nedeni bu işi yapanların, diğer herkes gibi vatandaş olması, vatandaşlık haklarından diğer herkes gibi faydalanmaya hakkının olması ve işte bunun hukuk sistemince korunması gerekliliği. birileri kabul etse de etmese de bu mesleği yapanların, hakların kullanılması konusunda yapmayanlara nazaran dezavantalı konuma sürüklenmemesi için, bazen de yapılan işin içeriği dolayısıyla belki pozitif ayrımcılığın uygulanması için alınması gereken tedbirlerin hususi başlık altında toplanması ihtiyacı sözkonusu.

    bir hukukçu olarak görebildiğim bu.
  • (bkz: köleyi beyaz yakalı diye tanımlamak)
    (bkz: sömürülmeyi ekmeğini kazanmak olarak tanımlamak)
    (bkz: o kadar sığır olmak ki kendi doğrusunu mutlak sanmak)
  • (bkz: euphemism) (bkz: örtmece)
  • bazı ülkelerde sendikalaşmasının sonucu olan eylem.
  • -alın(tı) teri-

    on beş yaşımda iken güney anadolu'nun bir kasabasındaydım. burası soğuk, poyrazlı, kumlu topraklı bir yerdi. tepedeki kale, eteklerindeki nehre bakardı. kalenin sırtına doğru kat kat evler vardı. bu kat kat evlerden yalnızca bir taneciği genelevdi. o evde de bir kişi, yalnız bir kişi yaşardı: bir kadın.
    düşünün ki sekiz-on bin nüfuslu bir kasabada bir kadın... pek ünlüydü o... çarşıdan geçerken çoluk çocuk onu birbirine gösterir, anlamını kavrayamadıkları duygular içinde:
    -işte geçiyor o... derlerdi.
    bu kadının ayaklarındaki pranganın görünmez çıngırakları, orta çağ şehirlerinde cüzzamlıların geldiğini haber verircesine işitilmez sesler çıkarırdı. gece vakti erkeklerin şehvetine göz kırpan pencerelerinde yalnızlığın ışığı yanardı.
    fırından ekmek, bakkaldan peynir alırken, üstüne kumaş ayağına iskarpin beğenirken de vesikalı idi o... on bin namuslunun içinde bir namussuz!.. arkadaşı yoktu. kasabanın erkekleri dile gelmemek için evine gizli gizli girer, gizli gizli çıkarlardı. o namussuz, o aşağılık... toplantılarda ara sıra ismi ortaya atılınca, erkekler ve kadınlar terbiyelerine göre belli belirsiz gösterilere girerlerdi. kimi açıkça sırıtır, kimi manalı gülümser, kimi işitmez gibi başını çevirirdi.
    bu mutaassıp kasabanın kadın-erkek yakınlaşmasına imam nikahı dışında aklı yatmayan halkı, nasıl barındırırdı o kadını bağrında?
    bu kadın kasabanın namusunu sigorta eden nazar boncuğu gibiydi. erkeler yetişme çağında o kadının kapısını çalarlardı. o kadın olmasa olur muydu hiç? erkeklerin erkekliğini, kadınların bekaretini koruyan bir eski zaman tanrıçasıydı o... aşağılık bir tanrıça... bütün öteki insanların ahlaklı görünmeleri için vücudunu hizmete koşan garip bir tanrıça...
    o olmasa, ahlaksızlık yalnız bir evde ve yalnız bir kişide nasıl toplanacak? nasıl sınırlanacak?.. o olmasa ahlaksızlığı paylaşmak gerekecekti. kasabanın bu anlamda kurtarıcısı gibiydi o... onun namussuz yatağında ısınan ahlaklılar, onun namussuzluğunda kasabanın namusunu sigortalıyorlardı. kirli ve murdar saydıkları sularda yıkanıp tertemiz ortaya çıkan insanların efsanesiydi bu... efsane de değil süregelen yaşayışımızın ahlak anlayışı.
    şimdi aradan bu kadar zaman geçti. bilmem ki o kasabada o türlü kadınlar çoğalmış mıdır? ne olursa olsun öncüydü o... tek başına bütün bir şehrin günahını omuzlamak gücündeki garip tabiatlı insan. yaptığı işin anlamını bilmesine imkan yok. yüzünü bile hatırlamam o kadının... hayal meyal, gözlerimin önüne boyalı saçlar, rastıklı gözler, kırmızı dudaklar geliyor. yüzündeki pudranın beyazlığı mezar taşlarını zımparalayan mermercinin ayakları ucuna dökülen tozlar gibiydi.
    gene de bu kadar hatıra yeter. heykelci olsam onun bir heykelini yapar, o kasabanın meydanına dikerdim. kaidesine de mümkün olduğu kadar derinden kazıyarak yazardım ki:
    - namussuzluk yollarında uzun süre hizmet ederek, namus yolunda kasabamıza sayısız yardımları dokunan kadın işte budur!

    -alın(tı) teri-
    ilhan selçuk/aralık 1963 cumhuriyet

    edit: hadi ahlaksızlığı normalleştiren insan olarak tanımlayalım. ahlaksızlığı talep eden kim?
    bu hikaye bu kadınları yüceltmemektedir. bu hikaye düşmüş bir insan üzerinden ahlaksızlığını tatmin edip, ahlaksız olan bir tek o kadınmış gibi davranan bir zihniyeti anlatmaktadır.
  • sgk'ya göre işçi oldukları için doğru tanımlamadır.
    biraz kanun okuyunuzlu bknz: 2167 sayılı kanun’la 506 sayılı kanun’a eklenen ek madde 13 uyarınca 1593 sayılı umumi hıfzıssıhha kanunu’nda belirtilen genelev kadınları, m.4/ı, (a) bendi kapsamında sigortalı sayılır.
  • gardiana infaz koruma memuru demek
    başkanlık sistemine parlementolu cumhur başkanlığı sistemi demek
    köre görme engelli demek
    sağıra işitme engelli demek
    topal, çolak,... bedensel engelli demek
    pezevenge kadın pazarlayıcısı demek
    okumak varken okuma yapmak
    yakında öğretmen için de bi şey uydurulur eğitim işçisi gibi...

    fabrika işçisi olur, maden işçisi olur. ama seks işçi olmaz neden? seks bir mekan değil. seks yapılan eylemin adı. seks işçisi deyince benim aklıma pezevenk canlanıyor, fahişe değil.

    türkçe de birçok kavram için birer kelime var onları kullanmayıp neden böyle kullanımlar mevcut anlamıyorum. ama kibarlaştırılmış gibi olduğu zannediliyor oysaki karşıdaki kişi konuyu yanlış anlayabiliyor. zaten günlük yaşamda 3 5 kelimeye konuşan bir toplumuz bir de boş laf kalabalığı yapmayın lütfen.

    lütfen (bkz: ne diyoruz ne anlıyoruz)
  • tarihsel olarak zanaatkarlığın azalarak bitip mal ve hizmet üretiminde ücretli emekçiliğin hakim duruma geçmesinin sonucudur. bu durumda bir kişi eğer sermayedar/kapitalist değilse işçidir/proleterdir; üçüncü şık yoktur. böyle olunca fahişelik zanaatini icra edenler de parça başı ücretle çalışan işçilerdir. dolayısıyla mesleklerini adlandırmak için özgül işlevlerini ve "işçisi" sözcüğünü kullanarak bir tanımlama, -"x işçisi" - yapılmaya kalkıldığında ne denilsin?

    her koşul ve yerde bu işi yapan kişileri seçici algıyla hızla fark edip hizmetlerinden salyalarını akıta akıta faydalananlar arasında anket yapılması uygun olur mu? en güzeli, talep edilmesin; arz olmasın; meslek de olmasın; tanım da gerekmesin.

    not: ayrıca yukarıda yazılmış; kanunen de öyledirler. yukarıda bahsettiğim gelişimin sonucunda ortaya çıkan sosyal sigorta kurumunun gereğidir.
  • devlet vergisini aliiyorsa, o kisiler emekli olmak icin talepde buluyorsa ve cok az sayida kisi bile olsa bu haktan yararlaniyorsa ve maas baglaniyorsa; sen sayin onurluca para kazandigina inanan ve kendini super ahlakli bulan mavi yakali, beyaz yakali onu gec prim odeyen her kisi ( hepiniz ileride odeyeceksiniz. ıssiz bile olsan) o kadindan cok da farkli degilsin.

    bir kadin bedenini satmak zorunda kaliyorsa, reglken bile sevismeye zorlaniyorsa, acaip sosyal bir insanin bile konusmaktan yorulacagi kadar adamla yatiyorsa sunu bilmeliyiz ki bu kadin iscidir. hosuna gitmiyorsa ve gotunuz yiyorsa asagidan yukariya dogru hiyerarşi icersinde yeralan kişileri suclayin.

    abidik gubidik namuslu super hayatinizi delikanliliginizla birlikte gozumuze sokmayin.nazar filan deger sonra...
hesabın var mı? giriş yap