• sürekli karbonhidratla besleniyoruz, garibanlığımızı anlayıp isyan çıkaracak fonksiyonlarımız gelişmemiş.
  • daha da fakirleşmemek.

    türkiye'de herhangi bir otorite kaybı yaşanırsa muhtemelen beraberinde iç savaş, ciddi can kaybı, açlık vs gelecektir. bu nedenle insanlar beğenmese de merkezi otoriteye saygı gösteriyorlar.
  • öncelikle kredi ve kredi kartı denen dijital prangalar olduğunu düşünüyorum,
    bunları çekersin ya da harcarsın gariban hayatının bir döneminde ve bunlar o dakikadan sonra devamlı seni takip eder, artarak ama tatlı tatlı binerler üzerine,
    çoluk çocuk aile eğitim sağlık giderleri derken, sadece yaşadığına şükrederken, tek motivasyonun bir gün, her gün artan borçlarını bitirmek olur, memleketin hali bu ilizyon içinde görünmez, duyulmaz ve işitilmezdir.
    sonrasında ister beğenin ister beğenmeyin yaşlılar için muazzam bir ilgi alaka ve bakım var. en yakın şahidi olarak söylüyorum rahmetli dedem ve babaannem yıllar boyu yatalaklardı ve bu insanlar her zaman muayene ve tetkiklerini, asla aksatmadan, eve gelerek, güler yüzle yaptılar.
    sebebi aşikar olsun ya da olmasın, oy kaygısı olsun ya da olmasın insan gördüğü salt iyiyi kabullenir.
    az önce bahsettiğim prangalı köleyi tekrar aklımıza getirelim, onun bir de yatalak annesi babası çocuğu olsun diyelim, bunca bokun içinde en azından böyle bir sosyal güvencesi varsa sizce bunun bozulmasından da korkmaz mı?
    sonra nedense hep herşeyi olanlar, ağzında altında kaşıkla doğanlar, tırnağına kıymık batmayanlar,,, hiç birşeyi olmayan insanların sokağa çıkmasını istiyor gibi geliyor bana, size de öyle geliyor mu?
  • ankara'da fakir zengin farketmez, otoparkına git yarım saatliğine park et ayaklanmayı geçtim namus meselesi eder, öldürmeye bile teşebbüs eder karşındakini.
  • fakir oldukları için

    fakirlik çıkmazı

    eğitimsizlik
  • hep söylemişimdir (bkz: cahillikten örgütlenememe)
  • şükür düşüncesinden çıkamayan ve her konuyu dine bağlayan düşüncesindeki kişilerin ülkemiz de pek yapamayacağı durumdur isyan etmek.

    böyle düşünmeyen isyan sesini çıkaran kişilerin de kim için yapacağım kendi hakkını istemeyen biri için mi mücadele edeceğim, devlete birşey söylesem vatan haini olarak görüleceğim toplum için mi mücadele edeceğim düşüncesi haklı olarak oluşuyor.

    bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesi olduğu sürece bu toplumdan birşey olmaz.
  • su evrende paran varsa isyan edersin.paran yoksa zihninden usulunce incinir biraz asi isen yine aynı zihninden söylenirsin.
  • kimse kendine fakirliği yakıştıramıyor da ondan.
    " benim gönlüm zengin " diye bir laf da var.
  • kültürel kimliklerle sınıf bilinci arasındaki negatif korelasyondur. daha önce kültürel kimlikler vs sınıf bilinci başlığına yazmıştım ama muhtemelen böyle güncel bir başlığa yazsam daha dikkat çekici olurdu.

    insanlar içinde büyüdükleri ortamın hakim kimliklerinden bağımsız düşünme yeteneğini çoğu zaman kazanamazlar. bana kalırsa kazandıklarını iddia edenler de kazanamaz sadece bunu iddia edebildiklerine göre farkındalık kazandıklarını kabul edebiliriz.

    besim dellaloğlu sanırım bugün gazete duvar’da muhafazakarlığın sosyolojisi üzerine yazmıştı. bugün %100 liyakata dayalı bir yapıya geçilse, eşyanın tabiatı gereği bundan en kötü etkilenecek olan kesim toplumun en muhafazakarlarıdır. mevcut iktidar hizmet ve ranta dayalı sermaye birikim modeliyle bu kesime sınıf atlama imkanları tanıdığından dolayı sınıf bilincinin gelişimi baskılanabiliyor.

    bugün herhangi bir siyasetçi çıkıp liyakat dediğinde sen ben bir umut besliyoruz ama çok büyük bir kesimin ödü kopuyor. bu sadece kamu ihaleleriyle palazlanmış zengin kesimde olmuyor, aynı zamanda sosyal transferlerle geçinmeye çalışan kesimde de oluyor.

    sınıf bilincinin kültürel kimliklere karşı alan kazanma şansı ise nadiren geliyor. bu genelde sermaye birikim modelinin tıkanmasıyla gerçekleşiyor. biz bunu cari açık veremediğimizde ya da aynı cari açık için tl’nin değerini koruyamadığımızda görüyoruz.

    bu sürecin gelişiminde ise biat kültürünün çok önemli bir yeri var. birinden iyilik gördüğümüzde ona bağlılık hissederiz. kamu gücünden kaynaklanan bu iyilik yerleşik biat kültürünün gelişmesi için hiyerarşik bir forma evrilir. bu form bugün akp’nin myk ve mkyk’sından bütün taşra örgütlerine kadar sistematik olarak işlemekteydi. hala da kısmen işliyor.

    büyükşehir belediyelerinin kaybı bu sistemde kırılmalar yarattı tabii ama temel çekirdek budur. toplumsal sınıf olarak dikey hareketlilik talebinin en güçlü olduğu kesim hangisidir deseler herkes geliri en düşük olan kesim der. aslında bu doğru değil.

    sınıf atlama talebinin en güçlü olduğu kesim en çok geçim sıkıntısı çeken kesimdir. bu her zaman en yoksul kesim olmak zorunda değildir. temel soru olarak geçim sıkıntısı neden kaynaklanır değil geçim sıkıntısı nasıl oluşabilir sorusunu sormalısınız.

    geçim sıkıntısını ihtiyaçlarınızın gelirlerinizi aşması olarak tanımlayabiliriz. geliri topluma karşı yaptığımız katkı, ihtiyaçlarımızı ise toplumun kaynaklarını kullanma olarak tanımlayalım.

    geçim sıkıntısı için ne gerekir?

    bu hal ve şeraitte geçim sıkıntısı için ihtiyacın oluşması elzemdir. ihtiyaç nasıl oluşur derseniz işte o da çevresel maruziyet ile oluşur. eskiden çevresel maruziyetin en baskın olduğu ortamlar şehirlerdi. günümüzde de böyle ama şehrin büyüklüğü küçüldükçe bu maruziyetin gradyanı da küçülüyor.

    bu da beraberinde kültürel kimliklere dayalı söylemlere alan açıyor. bu nedenle taşradaki seçmenden oy almak için aktarılması gereken kamusal kaynak şehirlere nazaran azdır. bu şehirlerin sosyolojik yapısına da bağlıdır ama. nasıl ki istanbul ile kayseri bir değilse, kayseri ile gümüşhacıköy de bir değildir.

    sınıf bilincine alan açılmaması için yapılacak propaganda, aktarılacak kamu kaynakları ile toplumsal sınıf atlama talebini buluşturabildiğiniz ölçüde iktidarınızı koruyabilirsiniz. çünkü kültürel kimliklerden bağımsız olarak insan maddi açıdan durumunun iyiye gittiğini gördükçe sadakat besler.

    yerleşik alt kültürse bu sadakat için aktarılacak kamu kaynağının büyüklüğünü belirler. şu an için mevcut iktidarın ilk kez oy verecek genç seçmenlerle başı dertte mesela.

    çünkü genç insanlarda günümüzde zengin yaşamlara farkındalık sosyal medya nedeniyle çok fazla gelişti. bu geliştikçe geçim sıkıntısı ve kaynak aktarım ihtiyacı artıyor. ayrıca kaynaklar azaldığında iktidar tabanı kaynak ihtiyacı/oy sadakat oranı en düşük kesimlere kaynak aktarmaya meyilli olur. ekonomi daraldığında en hızlı artan şey işsizlik olur. işsizlik arttığında iş tecrübesi en kıt olan kesim, yani en genç kesim işini kaybeder veya iş bulamaz.

    ama emekli olan kesim öyle değildir. emekli maaşının alım gücü azalsa bile hep ödenir. ülkeyi gerontokratik bir cendereye sıkıştıran ciddi bir problemdir bu. yine de, net bir sınıf bilincinin geliştiğini iddia etmek zordur. her ne kadar genç yaşlı dikotomisi kendine alan açsa da, kimi toplum kesimlerinde hala aktif biat kültürü rol oynamaktadır. ayrıca buna toplumsal örgütsüzlüğü önceleyen 12 eylül sonrası devlet politikalarını da eklerseniz sınıf bilincinin alan kazanma kabiliyeti kısıtlıdır.
hesabın var mı? giriş yap