• eğer bir devlet dairesinde çalışıyorsanız, fareyi yakaladıktan sonra fare ile beraber atılmasının istenmeyip temizlenip tekrar kullanılmasının önerildiğine şahit olabileceğiniz düzenek*. tasarruf tedbirlerinin bu kadarı.....
  • kadıköy tiyatro ak'la kara'da sahnelenen, oyuncuların muhteşem performansıyla güzelleşen, izlenesi oyunlardan biri.

    2 saatin nasıl geçtiğini anlamıyor bile insan, agatha christie seven ve kitaplarını zevkle okuyan bir insansanız görmeniz gerekir. dekor, oyunculuk, müzikler, kostümler çok güzel.

    --- spoiler ---

    bu oyunla ilgili tek sıkıntı sonu olmuş bence, ya da sonunun bağlanması. çok çabuk oldu her şey, bütün oyun boyunca çözülmeye çalışılan cinayetler tek kelime ile bitti.

    agatha christie kitaplarında her kahramanın olayla bir ilgisi vardır ve okuyucu son yaklaştıkça hangi kahramanın katil oldugunu düşünür. bu oyunda her kahraman şüphe çeken bir şekilde davranıyor ama olaylarla ne alakası olduğu hiç ortaya çıkmadan oyun bitiyor. tabii ki bunun tiyatro ak'la kara ile hiç ilgisi yok, tamamen orjinal metin ile alakalı. (yani öyle oldugunu düşünüyorum, aslına sadık kalınarak çevrilmiştir türkçe'ye) hikayeyi sahneye koyan kişi karakterlerin üzerinde kitapta duruldugu gibi durabilirdi sanki. herkesin asıl cinayetlerle bir bağlantısı olurdu ama katil sonunda ortaya çıkardı.

    60 yıldır sahnelenen bir oyunu eleştirdim evet aferim bana.

    --- spoiler ---
  • 1897'de bir ingiliz tarafindan gelistirilen bu alet aradan gecen yuzyili askin sureye ragmen gunumuzde hala islevini layiki ile surdurmekte, fareleri gafil avlamaktadir. peki yuzyildir ayni olan bu alete neden hala fareler aldanip yakalanirlar? iste bunun cevabi insanoglu ile hayvanlar arasindaki farkta yatiyor. insanoglu yeni bir tehlike karsisinda onceleri zarar gorebilir, fakat daha sonra bunun uzerinde kafa yorar, teknikler, panzehirler gelistirir, analizler yapar, egitim verir ve sonunda o tehlike insanoglu icin bir tehlike olmaktan cikar. gelelim konumuza. simdi bir eve giren fare malum grup olarak gezmez evin icinde, yalniz basinadir, dolayisiyla fare kapanina yakalandiginda onun o tuzaga dususunu gorup, eve dondugunde bunu diger farelere anlatacak baska bir fare yoktur. onun karisi da tek basina yolculuga cikar ve peyniri gorunce de dayanamaz atlar. tabi kacinilmaz son onu da beklemektedir, beline iner demir cubuk sert bir sekilde. bunlarin cocuklari ve hatta torunlari da bu sekilde hayatlarini kaybederler. yine de onlarla fazla dalga gecmemek lazim, zira kimse 200 yil sonra ne olacagini bilmiyor. (bkz: fareler cehenneminden kacis)
  • seyretmek için adana'dan kalkıp ankara'ya gittiğim, şinasi sahnesinde sergilenen oyun. büyük bir agatha christie hayranı olarak izlemesem olmazdı çünkü. darısı ingiltere'de izlemeye.

    ben dekoru çok beğendim, kostümler de güzeldi ama dekor kadar muhteşem değildi. oyunun en başarılı karakterleri şebnem gürsoy'un canlandırdığı bayan boyle ile şevki çepa'nın canlandırdığı christopher wren'di. belki bu iki karakter kadar dikkat çekmedi ancak nezih ışıtan'ın canlandırdığı binbaşı metcalf karakteri de oldukça başarılıydı. bay paravicini genelde beğenilmemiş ve rahatsız edici bulunmuş, oyun çıkışı insanlar da bunu konuşuyordu ama bence o adamın gerçekten rahatsız edici, ses tonunun bile insanı durduk yere sinirlendiren bir tip olması gerekiyordu o yüzden o kahkahalar ve tavırlar çok yerindeydi diye düşünüyorum.

    oyunun en başarısız karakteri de tartışmasız mollie ralston'du, canlandıran kişi rol için çok gençti, kıyafeti gözlerimi kanattı. birçok kez de dili sürçtü bu da çok göze battı.

    oyunun yönetmeni ipek çeken bu oyun için ingiltere'ye gitmiş, oyunu orada izlemiş, agatha christie'nin mezarını ziyaret etmiş. çok hoşuma gitti bu durum, işine bu kadar özenen insanları çok takdir ediyorum. dekor ve kostümler de bu yüzden başarılıydı zaten, orijinale sadık kalınmış.

    ben sadece son sahnelerden tatmin olamadım, kitabında çok daha fazla heyecanlandığımı hatırlıyorum, katilin açıklanması biraz daha gerilimli olabilirdi.

    dünyanın en uzun süre sahnelenen oyunudur efendim, gidin izleyin.
  • yılın en çok ses getiren tiyatro oyunu olmaya aday, ankara dt oyunu.
    iki buçuk saatlik uzun süresine, şinasi sahnesinin dar koltuklarına, inanılmaz sıcak ve havasız ortamına rağmen sıkmadan, koparmadan izletmeyi başarıyor. o kadar özenilmiş, didiklenmiş, emek verilmiş ki her ayrıntı saygı uyandırıyor.
    oyunun içeriği zaten agatha christie eserinden uyarlama olduğu için ilgi çekici ve merak duygusunu sürekli üst seviyede tutan bir kalitede olduğundan öyküsüne çok girmeye gerek yok. o yüzden oyunun hissettirdiklerine odaklanmak daha mantıklı olacaktır.
    neşe'dert'aşk'tan alpay ulusoy, giordano bruno, joko'nun doğum günü gibi dev oyunlardan tanıdığım durukan ordu, anna karenina'dan şevki çepa gibi birbirinden değerli sekiz oyuncudan oluşan kadrosuyla da izlemeden çok şey vaat eden oyunun kalitesini yükselten ana unsurlar da dekor ve kostümlerdeki göz alıcı özen oluyor.
    kostümler ve dekor izleyeni o kadar atmosferin içine sokuyor ki; dışarıda yağan yoğun karın yolları tıkadığı soğuk bir dağ kasabasında, motele çevrilmiş eski ve görkemli bir malikanede, ortamın çok ısıtılamamasından dolayı yarı üşüyen yarı ısınan insanların iki buçuk saat boyunca katili aramaları veya katil olmadıklarını ispatlama çabalarını onlardan biriymişcesine izliyoruz. şömineye her odun atılıp ateş harlandığında ortamdaki karakterler gibi kendimizi iyi hissediyoruz.
    oyunculukların da atmosferin oluşumunda büyük katkısı olmakla birlikte sanırım en büyük alkışı oyunun yönetmeni ipek çeken hak ediyor. zira oyun aynı zamanda görsel bir ziyafet olarak da dikkat çekiyor. oyuncuların konumları, oturma düzenleri, biri konuşurken diğerlerinin dinleme şekilleri ve hareketleri, mimikleri müthiş fotoğraflar çıkarıyor. o kompozisyonu izlemek ayrıca haz veriyor. dinlerken edebi bir keyif veren güçlü diyaloglarıyla da göz dolduran oyunda karakterlerin psikolojik dönüşümleri de oldukça başarılı yansıtılmış.
  • agatha christie'nin romanlarını okumamış biri olarak büyük merakla gidip ziyadesiyle mutlu ayrıldığım ankara dt oyunu. dekorlar, kostümler, oyuncuların seçimi (otel sahibesi hariç) hepsi bütünlüklü ve derli topluydu. yüzeysel gelen noktalar yoktu diyemem ama bu yıl içinde gittiğim dt oyunlarının en iyisiydi. özellikle huysuz ihtiyar kadın ve çocuksu mimari genç adam tipleri çok güzeldi. bir de çıkışta kar yağıyor olsaydı...
  • (bkz: the mousetrap)
    (bkz: üç kör fare) - three blind mice

    #135104570 daha önce izlediğimi sonradan hatırladığım, 2 perdelik ankara dt oyunu, 145 dk görünüyor ama 15 dakikalık ara bile beraber 2 saat sürdü.

    kapanışta still image gibi olan selamlama öncesi kısım da ayrı güzeldi. dekor ve oyunculukların hakkı önceki entry'lerde teslim edilmiş ama oyun sonunda özellikle mollie ralston karakterini canlandıran oyuncunun neden o kadar az alkış aldığını anlamlandıramadım. çeviri de bence epey iyiydi.

    akılda kalanlar:
    --- spoiler ---

    "insan unutmak istediği bi' şeyi nasıl anlatabilir ki?"
    "yalan söylemiyorum ki sadece insanları kandırmayı seviyorum."

    christopher wren'le tanışmak, paravicini'den ise ömür boyu uzak kalmak isterdim.
    --- spoiler ---

    ntv, 2018 haberi: oyunun yönetmeliğini, bir dönemin ferhunde hanımlar, bizim evin halleri gibi televizyon dizilerindeki rolleriyle izleyicilerin gönlünde taht kuran, eski dt ankara müdürü, usta oyuncu ipek çeken üstlendi. çeken, agatha christie'nin fare kapanı isimli eserinin 1947'de kraliyet ailesi için yazılmış bir radyo oyunu olan üç kör fare'den uyarlandığını anlattı. fare kapanı'nın çevirisinin savaş özdural'a ait olduğunu belirten çeken, bu oyunun daha önce istanbul'da özel bir tiyatroda uzun yıllar önce oynadığını kaydetti.

    büyük oyunu
    2 perde - 2 saat 25 dakika
    yazan: agatha christie
    çeviren: savaş özdural
    yöneten: ipek çeken

    oyuncular:
    mollie ralston: pelin şahin
    giles ralston: özgür deniz kaya
    christopher wren: şevki çepa
    ms. boyle: gülçin yaşaroğlu boyav
    binbaşı metcalf: ercan eker
    miss. casewell: selver kınık onurlu
    mr. paravicini: kıvanç değirmenci
    komiser trotter: çağrı turan

    radyo anonslarını seslendirenler
    psikiyatrist: ahmet erkut
    haber spikeri: hakan aslan

    tiyatrolar.com: oyun özeti

    agatha christie'nin aynı adlı romanından uyarlanmış bir oyundur. oyunda; soğuk bir kış günü, londra'da işlenmiş bir cinayet sonrası, bir dağ motelinde mahsur kalan insanların gittikçe ilginçleşen, gizemli öyküleri anlatılıyor.

    2019 dt youtube fragmanı:
    dorset theatre festival fragmanı
  • parmakları çatır çatır kırabilen bir kapan.
  • dikkatli olunmadığında veya kapan sağlam olmadığında rahatca bi parmağı sıkıştırıp aynı zamanda bi ötekini kesebilen şeymiş bu.kapanla oyna$mamak ve i$i büyüklere bırakmak en guzeli kanımca..**

    (dip not:bi an için acıdım farelere..)
  • oyun genel olarak güzel. izlediğiniz her şeyde kusur arayan bir insan değilseniz senaryodaki dev kusurlardan rahatsız olmazsınız. katilin kim olduğunu doğru tahmin etmek için de süper zeki biri olmanıza gerek yok. literatüre hakim değilim o yüzden bilemeyeceğim fakat bu tür oyunların yazan tarafında da izleyici tarafında da "katil kim acaba?" sorusunu temel alması bence kötü. misal behzat ç'de de her bölüm bir cinayet çözülürdü ama esas olan katilin kim olduğu değildi (genelde).

    bir ekstra not: 5 aralık seansında ı17 de oturan genç kardeş; telefonun tam 12 kere titredi. umarım aklımdan geçen fantazileri başka bir manyak hayata geçirmeden uçak modu nedir, neden tiyatroda da kullanılmalıdır öğrenirsin.
hesabın var mı? giriş yap