• beyoglu'ndaki can yaınları binasına ilk girdigimde karşıma çıkan, kim oldugunu ve ya olmadıgını piri isimli kitabını okuduktan sonra kavradıgım ve oturup adam gibi konusmak yerine mal mal yuzune baktıgım yazar. agırlıgı ve aynı zamanda olgun dinginliği, kime karşı koyduğu belli olmayan mesafe beni kendimden sogutmuştur.

    affına sığınarak piri isimli kitabından bir bölüm yazıyorum:

    seferis kendi ışığı vardır suyun, deyince ben,

    "başka şeylere yansımayan bir ışık mı," diye sordum gülerek.
    "kendine yansıyor," dedi, "fakat, nesnelerden gelen ışıkları da geri gönderiyor."
    "çok saçma," dedim, " suyun ışığa hakim oldugunu mu sözlüyorsun."
    "evet," dedi, "maddeler içinde birşeye hakim tek maddedir su!"
    "kendine hakim değil ama," dedim "akıyor?"
    "iyi ya," dedi, "yeryüzüne hakim olmaya çalışıyor, akması ondan."
    "yok oluyor," dedim.
    "hayır," dedi seferis gülümseyerek.", "kendine dönüyor!"
  • tam adıyla faruk nafiz duman. özgün, ham, masalsı ve masalcı bir üslupla yazan öykücümüz.

    bilkent kütüphanesi sanat bölümü'nde çalışmaktadır.
  • satırlarından kedilerin, geyiklerin, türlü kuşların geçtiği; okuyucusunu ormanında kaybeden ve bir incir ağacının yanında görülüveren cennet yazarı. nükleer santraller, hidroelektrik santraller, duble yollar kadar hızlı çoğalsaydı faruk dumanlar türk edebiyatında, ve bugün, "üzerimize asit mi yağıyor?" endişesi taşıyanlar kadar okuyucusu olsa idi, doğa bizi severdi.
  • "bir gönül kırgınlığının acısını dindirecek bir yolculuk yapılmadı henüz."
  • incir tarihi romanının yazarı.
  • 1974 doğumlu olmasına rağmen tam 23 kitabı var. 1 yıla 4 kitap sığdırmışlığı var, üstelik bunların türleri de birbirinden farklı.

    valéry'nin, "ne kadar çok yazılırsa o kadar az düşünülür." sözünü düstur edinen biriyim, hâliyle "çok iyi yazar" sıfatının duman için gerçekçi olmasını istiyorsam bu sözün aşılması lazım ve yazarın kendini tekrar etmediğine şahit olmam lazım. en azından kendi duman okuma serüvenimden yola çıkarsam benim için beklentilere karşılık veremediğini söylemeliyim. en baştan beri çok ön yargılı olduğumu da belirtmeliyim. engellemek istesem de başaramadım. bu durumun üretkenlikle hiçbir alakası yok, ortada kayıp zamanın izinde ve onun yazılma süreci yok.

    aldığı sayısız yerel ödüllerden bahsedenler için aklıma ilk gelen yunus nadi ödülünü enver aysever'in bile aldığını hatırlatmak isterim.

    1952 doğumlu orhan pamuk'un 24 eseri var, ki bunların arasında konferans metinlerinin, fotoğraf çekimlerinin olduğunu da söylemeliyim. 1954 doğumlu hasan ali toptaş'ın 17 eseri var. özellikle yerli ve son kuşak büyük yazarlardan örnek verdim, yoksa örneklerin haddi hesabı yok.

    not, bahsi geçen sayılar için teis'e güvendim. link

    not2, aynı düşünceleri başka yazarlar için de sahibim, enis batur da bunlardan sadece biri.
  • emrah safa gürkan’ın edebiyatçı alter egosu gibi tövbe estafurullah
  • (bkz: incir tarihi)
  • açıkçası yazdıklarından hiçbir şey anlamadım, tat alamadım. keder atlısı'nı okudum. yeni bir kitabını okuma hevesi gelmedi. kitapçıda, önceden bilgi sahibi olmadan, rastgele aldığım bir isimdi; biraz yky'den çıkmasına biraz da arka kapak yazısına güvenerek... hasan ali toptaş ile bu tarzı doldurmuşum kendi adıma. mistik, masalsı, gizemli şeyler çok yorucu geliyor artık. bir ana konu olmadan edebi tasvirlere boğulmak sıkıyor bu yaştan sonra...
  • faruk abiden biraz gülümseme çalışmasını rica edeceğim.
    en son gördüğüm pozu bu (sol baş, mavi gömlek)

    yine asık veya memnuniyetsiz bir yüz ifadesi. ha ödül gecesinden felan değil, adamın ifadesi bu.

    bir üstteki övgü biraz abartılmış, lakin çalışkan ve seviyesi "iyi" bir yazar. sema kaygusuzun da el attığı, bence yasar kemal öncelli ama güncel, batıcıl femin yorumlu doğa hikayelerine yüklendi bu ara.
    köpekler için gece müziğini henüz edindim, benzer bir tada sahip olduğu önizlenimim var ama erken konuşmayayım, sonra fikir belirteceğim bilahare.
hesabın var mı? giriş yap