fethi naci
-
fethi naci üniversite sınavlarına girdiği 1945 i anlatıyor:
"..
her gün iş aramak için istanbul'a geçiyordum. henüz üniversite şebekem yoktu, bunun için vapurda birinci mevkide 15 kuruş, ikinci mevkide 12 kuruş ödüyordum. bir sabah cebimde 25 kuruşla haydarpaşa lisesi'nden çıktım. biletçinin bozuk parası çıkmadığı için 12 kuruşluk ikinci mevki yerine 15 kuruşluk birinci mevki bileti aldım. bütün gün istanbul'da dolaştığım halde ne iş bulabildim ne de borç alabilecek bir tanıdık. iki kuruş eksik olduğu için haydarpaşa'ya dönemiyordum. birden haliç'te tersanelerde çalışan bir ilkokul arkadaşım aklıma geldi. köprü'ye giderek haliç'ten gelen vapurları bekledim. mucize gerçekleşti arkadaşımı (ali şükrü saral) buldum. ama onun da parası yoktu.sonunda bir çare geldi aklına :
"bende bir kahve karnesi var (ey ikinci dünya savaşı'nı yaşamamış olanlar! siz bilemezsiniz bu karneleri!), ama çeşmemeydanı'nda beni tanıyanlar var, ben satamam; ben sana karne alabilecek kahveleri göstereyim, sen at. aldığın parayı bölüşürüz." dedi.
karnenin kaça satıldığını da söyledi. bir iki kahve dolaştıktan sonra karneyi sattım, parayı şükrü ile bölüştük, ayrıldık. ilk işim çeyrek ekmekle helva almak oldu. bütün gün bir şey yememiştim. ekmek helvayı yerken ağladığımı saklamayacağım: açlık, umutsuzluk, şükrü'nün unutamadığım dostluğu... "iki kuruş eksiktir" bunları anlatır.
..
"
fethi naci ile söyleşi
edebiyat ve eleştiri
kış 1994 sayı :17
söz uçar, yazı kalır - feridun andaç -
eleştirmede hatır gönül dinlemez ancak farklı anlayışlar karşısında hoşgörülü olduğunu açıklar. kendi dünya görüşünü belirtirken "1946'dan beri marksistim ben, medyanın bütün yırtınmalarına rağmen, insanoğlunun yaratabildiği en güzel 'gerçekleşebilir düş'ün sosyalizm olduğuna bugün (1993) de inanıyorum." demiştir.
görüşlerini onaylamadığı, tartıştığı yazarlardan kimi zaman-aralarındaki uzaklığı duyumsatmak için olmalı- "bayan adalet ağaoğlu", "bay a.kadir ", " bay ataol behramoğlu" diye söz eder.
"fakir baykurt'un romanlarının çoğunluğunun okunmaya değmez şeyler olduğunu söylemek, köy davasına hayınlık gibi gelmiş; orhan kemal'in romanlarının çoğunun reşat nuri güntekin'in düzeyine ulaşamadığını söylemek sosyalizme karşı çıkmak sanılmıştır. bir zamanlar birilerinin verdikleri yargılar ezbere tekrar edilegelmiştir. gerçekten başarılı romanları olan reşat nuri'nin yeşil gece adlı berbat romanını bu yüzden en beğendikleri on türk roman arasında sayan şairler, yazarlar çıkmıştır. yakup kadri karaosmanoğlu'yu, halide edip adıvar'ı bugün bile büyük romancı sananlar vardır."
"tahsin yücel, marksizmi de türk solunu da gülünçleştirmek için elinden geleni yapmış. solun yanılgılarını eleştirmek adına özel girişimleri övüp sol bilim insanlarını yerer ve devrimci gençleri 'doyumsuz alıklar, şımarık zengin çocukları' olarak gösterir. kurulu düzenin yanında bir tavır takınır."
" ahmet altan'ın 'sudaki iz'inde okurun sağduyusunu böylesine küçümseyen, kendi kuşağından gençleri böylesine aşağılayan, egemen güçlerin kamuoyuna kabul ettirmeye çalıştıkları 'devrimci prototipleri'ni devrimci gençlik diye böylesi pervasızlıkla betimlemeye çalışan bir başka roman okumadım. ve ilk kez bir romanı okuduktan sonra duyduğum tek duygu sadece 'tiksinti' oldu."
"tevfik fikret; ne istemediğini bilen ama ne istediğini bilmeyen, aydınlık geleceklere giden yolu göremeyen bir şair. "
" nâzım hikmet'in türkçeden ve türkiye'den uzaktayken yazdığı şiirlerin çoğunun başarısız şiirler olması..."
" ilhan berk ana dilini bilmiyor. ve sonuç: ilgan berk, yeryüzünün hiçbir ülkesinde göremeyeceğimiz bir mucizeyi gerçekleştirmiş, ana dilini öğrenmeden ünlü bir şair olabilmiştir."
" yakup kadri karaosmanoğlu'nun 'ankara'sında;
türkiye'nin kalkınmasını dar bir kadronun başarabileceğini sadece teknik ve ekonomik bir süreç sanmak...ve işçi sınıfını ortadan kaldırmak için hepsini toptan devlet memuru yapıvermek; sınıfsal içeriği değişmeyen bir devletin memuru...1934'lü yılların almanya'sı, italya'sı düşünülürse...hayal deyip geçmeyin,onun da 'faşist'i var! ' -
"...
bin dokuz yüz yetmiş bir yazı,
ey, unutulmayan yaz!
bıraktığın gibi mi kalsak
bir çiçek milyon kere katılaştı, eridi
açtı, dağıldı
yaşamadı hiç belki
bir ışık olsun yakmadı
tuzlu ve ıslak bir ışık
tankerler geçti kıyılardan gene
suyu zonklataraktan
gül koktu saçlarında taşıdıkları benzin
senin saçlarında
alnın üstünden kuzular inen bir tepe gibi eğildi
boynun bir uçurumdan çekiliyormuş gibi gergin
bitti o yaz, şimdi
yerleşti çoktan
bize sevmeme gücü veren güzellik.
...
kolumu tutuyor fethi naci,
şu manzaraya bak, diyor
tüm galata köprüsü üstünde
diyor ya, biz alıştık
yüreklerimize bakıyoruz gene de
uykusuz gecelerimize bakıyoruz:
onurun uykusuzluğu
susturulmanın
ve gün batımıyla leylek sürüsü
hüzünlü bir görüntü akıyor naci'nin yüzüne
kırılmak, ama birlikte
birlikte, ama kırılmamak
...
iyi biliyoruz, sevgimiz de öfkemiz de
yalnız bizim olmamalı
güneş çekiliyor iyice
ne manzara kalıyor ne göğün evlerindeki kızartı
ak bulutlar, kara bulutlar
ötede bir bulut yavrusu
bilinmeli, diyoruz yeniden
yeniden başlamalı, yeniden
dostum, görüyorsun ya işte
bozuldu bir kere umudun ordusu "
edip cansever, dostlar, sonrası kalır.
[ 26.11.2023 ] -
edebiyat aleminde eleştiri/tahlil gibi dallarda peygamber gibi görülen*, dost ahbap ilişkileri sonucu bir yere gelmiş adamları gördükten sonra değerini daha iyi anladığım insandır. candır can. bütün edebiyat fakültelerine heykelini dikmek lazımdır.
-
1981 yılında yayımlanan "100 soruda türkiye'de roman ve toplumsal değişme" isimli kitabında, en beğendiği 20 türk romanını şöyle sıralamıştır:
aşk-ı memnu: halit ziya uşaklıgil
kuyucaklı yusuf: sabahattiin ali
üç istanbul: mithat cemal kuntay
miskinler tekkesi: reşat nuri güntekin
huzur: ahmet hamdi tanpınar
bereketli topraklar üzerinde: orhan kemal
esir şehrin insanları: kemal tahir
sultan hamid düşerken: nahid sırrı örik
aylak adam: yusuf atılgan
ortadirek: yaşar kemal
saatleri ayarlama enstitüsü: ahmet hamdi tanpınar
küçük ağa: tarık buğra
tutunamayanlar: oğuz atay
sahnenin dışındakiler: ahmet hamdi tanpınar
bir gün tek başına: vedat türkali
şafak: sevgi soysal
yalnızlar: erhan bener
o: ferit edgü
bir düğün gecesi: adalet ağaoğlu
cehennem kraliçesi: selim ileri -
kendisi elestirmen olup, günümüzde edebiyat dersinden dönem ödevi alan ögrencilerin en çok kullandigi kaynaklardan biridir... kendisine cevdet bey ve ogullari yorumlari için bir kez de buradan tesekkür etmek gerekir...
-
çok özleyeceğim, ilk rakımı içiren, biricik insan.
-
1927 giresun doğumlu eleştirmen ve yazar. asıl adı ismail naci kalpakçıoğlu. ilk ve ortaöğrenimini giresun ve erzurum'da tamamladı (1945). iü iktisat fakültesi'nden mezun oldu (1949). kurucuları arasında bulunduğu yüksek tahsil gençlik derneği yöneticiliğinden dolayı tutuklandı, 1.5 ay kadar sultanahmet cezaevi'nde kaldıktan sonra salıverildi (1951). uzun süre istanbul'da bir fabrikada muhasebecilik yaptı. nisan 1965'te görevine son verilince gerçek yayınevi ni kurdu. o tarihten bu yana geçimini yazarlık ve yayımcılıkla sağlayan fethi naci, halen istanbul'da yaşamakta ve cumhuriyet gazetesinin haftalık kitap ekindeki eleştiri yazılarını sürdürmektedir.
çok sevdiği babaannesinin ölümü üzerine kaleme aldığı ilk yazısı 1943'te erzurum gazetesinde yayımlandı. ilk eleştiri yazısı (behçet necatigil in ilk kitabı kapalı çarşı üzerine) 1945-46 kışında aksu dergisinde yayımlandı. 1953'te babasının adını kendi adına ekleyerek, fethi naci adıyla yazmaya başladı. dost dergisinin düzenlediği soruşturmada 1960'ın en beğenilen eleştirmeni seçildi. 1962'de türkiye işçi partisi ne giren fethi naci, vatan gazetesinde ve sosyal adalet dergisinde siyasal yazılar yazdı. partiyle ilişkisi kesildikten sonra aynı doğrultudaki yazılarını yön de ve bir süre yönetimine katıldığı ant dergisinde sürdürdü. 1968'de siyasal yazılarına son veren fethi naci, 100 soruda dizisini çıkarmaya başlamasıyla edebiyata kesin dönüş yapmış oldu.
yazar ilk yapıtıyla toplumcu sanatın ilkelerini koymaya çalışan ve bilimsel bir tutumu benimseyen bir eleştirmen olarak tanındı. edebiyat merakı içinde yürütülmüş bir iktisat öğreniminin sağladığı iki yanlı gözlemin avantajları ilk yapıtlarında belirgin olarak görülmektedir. güvenilir yargıları, dikkatli inceleyiciliği, bireşimci kültürü ve tutarlı dünya görüşüyle öne çıkan bir eleştirmen olarak değerlendirildi.
bir hikâyeci: sait faik-bir romancı: yaşar kemal adlı yapıtıyla, 1991 sedat simavi vakfı edebiyat ödülünü aldı.
yapıtları: insan tükenmez (1956), gerçek saygısı (1959), azgelişmiş ülkeler ve sosyalizm (1965), emperyalizm nedir? (1965), azgelişmiş ülkelerde askeri darbeler ve demokrasi (1966), kompradorsuz türkiye (1967), 100 soruda atatürk'ün temel görüşleri (1968), on türk romanı (1971), edebiyat yazıları (1976), 100 soruda türkiye'de roman ve toplumsal değişme (1981), eleştiri günlüğü (1986), bir hikâyeci: sait faik-bir romancı: yaşar kemal (1990), gücünü yitiren edebiyat (1990), roman ve yaşam (1992), eleştiride 40 yıl (1994), 40 yılda 40 roman (1994), reşat nuri'nin romancılığı (1995), 50 türk romanı (1997), şiir yazıları (1997), 60 türk romanı (1998), kıskanmak (1998), sait faik'in hikâyeciliği (1998), yaşar kemal'in romancılığı (1998), yüzyılın 100 türk romanı (1999), dönüp baktığımda (1999), dünya bir gölgeliktir (2003), insan tükenmez (2003), türk romanında ölçüt sorunu (2003)
ekim 2007'da iş bankası yayınlarından yüz yılın 100 türk romanı isimli kitabı yeniden yayınlanmıştır.
(hayatı hakkında bilgiyi birkaç kitabının çıktığı yapı kredi yayınları sitesinden kopyaladım. kitapları ile ilgili bilgileri de başka yerden bakarak tamamladım. )
http://www.ykykultur.com.tr/yazar/yazar.asp?id=340 -
naci üniversitede ekonomi okumuştu, iktisatçıydı. ilk tanıştığımız yıllarda (altmışların ikinci yarısı) iktisatla daha fazla uğraşırdı. bunun başlıca nedeni de siyasetle daha fazla uğraşmasıydı. sosyalist mücadele içinde bulunduğu yıllarda, benim özel değerlendirmeme göre, hep makul yerde ve çizgide bulundu. mdd’ye hiç yaklaşmadı; ant’ın çıkmasına omuz verdi. idris küçükömer’e de yakın durdu. ama tip’ten ihraç edildikten sonra (burada, yönetime karşı çıkmakta da haklıydı bence, o zamanın o tartışmasında) siyasetten uzaklaştı. her zamanki tutkusu olan edebiyata döndü.
asıl sevgilisi edebiyattı hep. daha çok, hattâ neredeyse tamamen roman üstüne yazmıştır. ama şiire uzak durduğu söylenemez; hep izlemiş ve zevk almıştır.
en yakın arkadaşlarından biri edip cansever’di. edip çok daha erken ayrıldı aramızdan.
şiirden “zevk aldığını” söyledim. şu “zevk” kavramı üstünde biraz duralım. sanat eleştirmeni, nurullah ataç gibi karalı bir şekilde “izlenimci” bir tutum benimsememişse, sanat eserlerine de kendine seçtiği disiplinin matrisleri içinden bakar. hele naci’nin kabul ettiği marksist sanat anlayışı, bu tavrı bayağı ileri götürmeye yatkındır. aslında bütün bu disiplinler, sanatı daha iyi, daha kapsamlı tanımamıza ve anlamamıza yardımcı olurlar. ama, son analizde, bir sanat ürünüyle yüzyüze gelen insan, o ürünle en sahici ve en verimli ilişkiyi “zevk” yoluyla kurar.
fethi naci’de bu zevk vardı. kültürlüydü, bilgiliydi, çok okur, okudukları arasında anlamlı bağlantılar kurar ve benzerleri... bunların hepsi geçerli. ama, bence, asıl önemlisi, bir kitaptan iki sayfa okuyunca, “ha, bu kitapta iş var” ya da “bu kitapta iş yok” deme yeteneğine sahip olmasıydı. genellikle, o iki sayfanın ötesine geçip iki yüz elli iki sayfayı tamamladığında da, yargısını değiştirmesi pek gerekmezdi.
bu, bence, bir eleştirmenin sahip olmasını bekleyeceğimiz, hattâ talep edeceğimiz en önemli yetidir.
naci, kariyerinin erken aşamalarında, insan tükenmez’den gerçek saygısı’na geçerken, estetik yargı ile “öğreti” arasındaki bağın, olmaması gereken bir şey olduğunun bilincine varmıştı. evet, elbette “dünya görüşü”; ama “öğreti” değil, “dogma” hiç değil. “dünya görüşü” benimsediği değerleri edebiyat dahil bütün hayatında savundu, ama bunları bazı güzel şeyleri dışlamaya yarayan, daraltıcı bir reçete, bir formül olarak kullanmadı.
gene aynı nedenlerle sanat-edebiyat ortamında (onun da “marksist” alanında, diyelim) bir kampın adamı haline gelmedi. naci’nin her zaman yakın olduğu, dostluk ilişkisi kurduğu kimseler olmuştur. bunları daha sık veya daha seyrek gördüğü de olmuştur (koşullara göre). örneğin bir zamanlar memet fuat’ı biraz içki de içerek edebiyat-eleştiri sohbetleri yapmaya ikna etmişti ki, memet fuat’a böyle şeyler yaptırmak bayağı zordur. berna moran’la böyle bir dostluk yürüttüğü bir zaman da olmuştur. ama, dediğim gibi, bu dostluklarında bir “takım” ilişkisine girmemiştir. fethi naci, edebiyatta birçok insanın bir “école” olarak kabul edeceği bir kişiydi. ama kimseye “pir” olmak için de bir hevesi, çabası görülmedi.
murat belge -
bugün, 81 yaşında yaşamını yitirmiştir.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap