• 13 yıl sürdüğü ifade edilir... şehzadeler kargaşası ve dahası...

    (bkz: fetret devri)
  • iki olay arasındaki süre.
  • fetret deyince akla sadece fetret devri gelmez.
    örneğin kanuni 7 eylül 1566'da ölmü$tür. o sırada kütahya sancakbeyliğini yapan ikinci selim'in (sarı selim) tahta çıkması ise 30 eylüldür. bu aradaki 23 gün için fetret süresi diyebiliriz.

    edit: hatta demi$ler bile. http://www.osmanli700.gen.tr/kesitler/fetret.html
  • ehli fetret yani fetret dönemi halkı tabiri genellikle peygamber gelmediği zamanlarda, mesela hz. isa ile peygamber efendimiz (sav.) arasında yaşayıp isevi tebliğe de muhattap olamamış insanlar hakkında kullanılır. bu insanlar, ehli necat mıdır, yani ahirette cennete mi gidecektir yoksa ehli necat olmayıp cehenneme mi gidecektir meselesi ehli sünnetin iki kolu olan eşariler ile maturidiler arasında küçük bir tartışma sebebidir.

    eşariler biz rasul göndermedikçe azap edici değiliz ayetine dayanarak peygamberi tebliğe muhatap olamamış insanların ahirette kurtulacaklarını kabul etmektedir. maturidiler ise bu ayetin dünyada azap veya ceza ile ilgili olduğu görüşündedir. onlar kuran-ı kerim’de aklı ve vicdanı şahit tutan pek çok ayete dayanarak, fetret ehli de olsalar kurtuluş için cenabı allah’ın varlığına inanmak gerektiğini, insan akıl ve vicdanının hz. allah’a inanacak donanımla yaratıldığını ileri sürerler.

    said nursi’nin yaklaşımı ise kısmen farklıdır. her zaman dünyanın her tarafında kendilerine tebliğ gitmemiş milyonlarca insan bulunabilir. dolayısıyla fetret ehli belli bir zamana hasredilemez. önemli olan, tebliğin gidip gitmemesi, tebliğe muhatap olup olmamadır. mesela peygamber efendimiz (sav.) zamanındaki mekke halkı için kuranı kerim’de ataları uyarılmamış, haliyle de kendileri de gaflette tabiri kullanılır. demek oluyor ki, sadece peygamber efendimiz (sav.) ‘in risaletinin hemen öncesinde yaşayan mekke halkı veya hz. isa ile peygamberimiz (sav.) arasında yaşayanlar değil, daha çok kabul gören bir görüşe göre hz. ismail’den sonra hicaz’da peygamber gelmediği için, mekkelilerin asırlarca daha geriye doğru ataları uyarmaya yani tebliğe muhatap olmamıştı ve dolayısıyla gaflet içindeydiler. uyarılmama, tebliğe muhatap olmama gaflet sebebi olup, böyle bir gaflet de dünyada azabı kaldırır. “açık ki rabbin, herhangi bir memleketi oranın halkı habersiz yaşayıp giderken, helak etme gibi bir zulmü asla işlememiştir ve işlemez de.” demek ki allah dünyada gaflet sebebiyle bir ceza vermediyse ahiret’te de vermez. ve dünyanın neresinde ve hangi zamanda olursa olsun hak din perdeler altında kalmışsa ve bir insan tebliğe de muhatap olmamışsa o, fetret ehlidir. fetret ehli de zalim ve gaddar olmamak kaydıyla ehli necattır. onların buluğdan önce savaş ve deprem gibi felaketlerde ölen çocukları bir nevi şehid hükmündedir.
  • sözlük anlamı ara dönem demek olup,islamı terim anlamı ise, iki peygamberin gelişi arasında geçen ara dönem. ilahi hükümlerin veya vahyin bir süre durması, gelmemesi. hz. isa ile hz. muhammed arasındaki zaman.
  • hükümet gücünün gevşediği bir dönemde düzenin yeniden kurulmasina ve normale dönmesine kadar geçen süreye denir. günümüzde bu süre çok kısalmıştır. hatta yok denecek kadar azdır..
  • kemal varol'un yas yüzükleri isimli kitabında yer alan şiiri:

    ı

    âvâz

    sokakları gönendirmek için gezinen yüzüm şimdi pas
    artık kesif kokularla anılıyor adım ve cismim
    her kötülüğe varım artık: annem beni görmüyor
    çünkü anneler bir gün icâzet verir her cocuğa:
    git ve gözlerin güz olmadan başkalarını öv artık.

    eski bir sevgilinin hatırasını örter gibi
    kapandı ardımdan yedi kibir bir karar üstüne
    yüz sürdüm yolların sonsuz âvâzına, yürüdüm
    melekler bakmasın diye uyurken örtünen annem
    ben uzak yaşına gelince şimdi naz:

    âh ki büyüttüm çocuklarımı başkalarına!

    ıı

    biley taşı

    eriyen bakışlarımda çözülürdü zamanın uğultusu
    gelirdin: dudaklarının arasında yağmurun sesi
    unuturdum, uzayıp giden gökyüzü kime kapalı
    neden her şey vecdini soldurur
    çocukluğunu anlatırken neden mendil ister babasız kadınlar

    bilmedim, çünkü herkesin kalbi artık biley taşı
    herkes hırpalarken kısık sesle canını
    bazı babaların yasıyla yaşarken herkes
    savurdum bir sitemle ölümün giz dilini
    ne baba ne oğul olabildiğim kadın, bağışla:

    ey yetim, bu aşkta da babanı bulamadın galiba

    ııı

    gayb

    şükran çocukların kederi ki,msenin hayâsını acıtmazken
    geldim ve bahar dallarını incittim ağaçların
    misk ve amber
    aktâr ve azelyaları uzak tuttum hanemden
    kalubelâ, dinmedi içimdeki gedâ

    saçlarımı rüzgara tutup döndüm nesebime
    duyulmaz oluncaya kadar bağırdım kül ovalarda
    unutmadım: dağlar uzak, girdap ve ahd
    herkesin kollarında birinin sarılması noksan
    ağabeyini soran bir çocuğun gözleriyle kaldım

    doğu’da her dağa bir fatiha’

    ıv

    ip ve intihar

    belki bir halıdaki yalancı desendim
    fayda vermedi ilmeklerdeki çırpınışım
    kanımın rengine bulaştı göz nurum
    özürler bileklerime dolandı
    kan kardeşi oldum canımla

    bir örnek ses sağanağıydı evler
    hangi hayatın imlâsı bozuksa ona sığındım
    hep aynı tozdu yuttuğum
    bir soluk için dolanırken sokaklarda
    işittiğim hep aynı âzâr:

    bilmediğin hayatları dokuma asla

    v

    gazâla

    bir zaman senden ağlar kaldım gazala
    sesim o uzak dağlarda dağdar şimdi
    sanki unutmak için var anılar kinimde
    ve sanki hep küs tadıyla söylenmiş bir şarkı duyduğum:
    herkes bir gün bir aşkta imkansız hâlâ

    ne ırmaklarda haz, ne perçemlerde şefkat var artık
    kuşkuyla dönülen aynalar ve kapılar şimdi
    yalnızlığa kötü gelen yağmurlar
    acıtan tesadüflerin sesi; mutluymuş
    ah gazala, her şey eskisinden fenâ:

    kül büyüt canım ve mümkünse acını unutma



    ten yazgısı

    ne kadar uğraştıysam da
    ortak bir yangın yakıştıramadım gözlerime
    rüzgârın geceleri sürüklediği odalarda
    her suçu ergenliğimin
    ince bileklerine bağışlayacak
    bir ten yazgısı bulamadım gövdeme

    çünkü yalnız yastıkların dinlediği iniltilerimi
    kusur evler, yağma yataklar dindirdi bir süre
    ne ayrılıklarıma temyiz yolunu kapatacak kadar bıçkın
    ne el ele tutuştuktan sonra
    avuçlarımı koklayacak kadar acemiydim artık:

    bilmiyorum hangi kuytumda hangi nefes kaldı

    vıı

    mor sevgilim

    bir tespih gibi dağılıp hatırlarken seni
    öptüm etimdeki kızgın mührün sızısından
    dizlerimde işleyen yaraların haylazlığıyla
    hayata benzeyen sözler ettim kime rastladıysam
    kime baktıysam: birden acıyla bozkır ömrüm

    bu kaçıncı düğüm atılan bana, bu nasıl böyle küf
    söyle: artık ne, bu harabe kime
    boğaza tıkanan yutkunma
    nedensiz bir akşamdan kalma nem gibi unutuldum
    ah! kim ki kaldı bütün aşklarının yasını tutan:

    aziz sevgilim, her gülün ziyânı neden kokusu kadar

    ıx

    kapanış konuşması

    kasabanın ölümlerden aşk beğendiği zaman:
    yetim çocukluğum
    dizlerini karnına çekip sorardı: doğmayacak mısın
    bir şehir arardım, diyelim bir yer,
    aksak yürürdüm sokaklarında
    yüzümden bir halkın solgun meramı okunurdu:
    âh hayat! bizim hayfımız hangi devrâna kaldı

    gölgeme bile silah çektiğim zaman: kurak gençliğim
    ellerini çenesine dayayıp sorardı: sevinmeyecek misin
    bir şehir arardım, diyelim bir yer, sabi kalırdım orda
    sicilimden bir harâminin son tufanı okunurdu:
    âh! geçti devrân kendine vurmadın dara

    adımlarıma rahmet okumadığım zaman: ürkek sonlarım
    bavuluna son parçayı koyup giderdi: konuşmayacak mısın
    bir şehir arardım, diyelim bir yer, ıslak bulurdum ellerimi
    tren gardan çıkarken son vagona yetişirdim
    âh! benim eski sesime zarar aşktın sen:

    artık kalbimde fetret,

    x

    âzâde

    sığınakların sızısıyla büyüttüm
    yolların sonundaki çölümü
  • lanet olsun ki (bkz: aramaya inanmak)
  • isyan anlamına da gelmekte olan kelime.
  • gerçek fetret hz. isa ile hz. muhammed arasında geçen süredir.
    bu dönemde yaşayan halklara da fetret ehli denilmiştir.
    burada vahyin ve peygamberin kesildiği yönündeki söylentiler üzerine maide suresi 19. ayet nazil olmuştur.

    ayette: “ehl-i kitap! "bize ne bir müjdeleyici ne de bir uyarıcı geldi" demeyesiniz diye peygamberlerin arası kesildiği bir dönemde size gerçekleri açıklamak üzere elçimiz gelmişti. işte size müjdeleyici de uyarıcı da geldi. allah her şeye kadirdir.
hesabın var mı? giriş yap