fetret
-
-
-
fetret deyince akla sadece fetret devri gelmez.
örneğin kanuni 7 eylül 1566'da ölmü$tür. o sırada kütahya sancakbeyliğini yapan ikinci selim'in (sarı selim) tahta çıkması ise 30 eylüldür. bu aradaki 23 gün için fetret süresi diyebiliriz.
edit: hatta demi$ler bile. http://www.osmanli700.gen.tr/kesitler/fetret.html -
ehli fetret yani fetret dönemi halkı tabiri genellikle peygamber gelmediği zamanlarda, mesela hz. isa ile peygamber efendimiz (sav.) arasında yaşayıp isevi tebliğe de muhattap olamamış insanlar hakkında kullanılır. bu insanlar, ehli necat mıdır, yani ahirette cennete mi gidecektir yoksa ehli necat olmayıp cehenneme mi gidecektir meselesi ehli sünnetin iki kolu olan eşariler ile maturidiler arasında küçük bir tartışma sebebidir.
eşariler biz rasul göndermedikçe azap edici değiliz ayetine dayanarak peygamberi tebliğe muhatap olamamış insanların ahirette kurtulacaklarını kabul etmektedir. maturidiler ise bu ayetin dünyada azap veya ceza ile ilgili olduğu görüşündedir. onlar kuran-ı kerim’de aklı ve vicdanı şahit tutan pek çok ayete dayanarak, fetret ehli de olsalar kurtuluş için cenabı allah’ın varlığına inanmak gerektiğini, insan akıl ve vicdanının hz. allah’a inanacak donanımla yaratıldığını ileri sürerler.
said nursi’nin yaklaşımı ise kısmen farklıdır. her zaman dünyanın her tarafında kendilerine tebliğ gitmemiş milyonlarca insan bulunabilir. dolayısıyla fetret ehli belli bir zamana hasredilemez. önemli olan, tebliğin gidip gitmemesi, tebliğe muhatap olup olmamadır. mesela peygamber efendimiz (sav.) zamanındaki mekke halkı için kuranı kerim’de ataları uyarılmamış, haliyle de kendileri de gaflette tabiri kullanılır. demek oluyor ki, sadece peygamber efendimiz (sav.) ‘in risaletinin hemen öncesinde yaşayan mekke halkı veya hz. isa ile peygamberimiz (sav.) arasında yaşayanlar değil, daha çok kabul gören bir görüşe göre hz. ismail’den sonra hicaz’da peygamber gelmediği için, mekkelilerin asırlarca daha geriye doğru ataları uyarmaya yani tebliğe muhatap olmamıştı ve dolayısıyla gaflet içindeydiler. uyarılmama, tebliğe muhatap olmama gaflet sebebi olup, böyle bir gaflet de dünyada azabı kaldırır. “açık ki rabbin, herhangi bir memleketi oranın halkı habersiz yaşayıp giderken, helak etme gibi bir zulmü asla işlememiştir ve işlemez de.” demek ki allah dünyada gaflet sebebiyle bir ceza vermediyse ahiret’te de vermez. ve dünyanın neresinde ve hangi zamanda olursa olsun hak din perdeler altında kalmışsa ve bir insan tebliğe de muhatap olmamışsa o, fetret ehlidir. fetret ehli de zalim ve gaddar olmamak kaydıyla ehli necattır. onların buluğdan önce savaş ve deprem gibi felaketlerde ölen çocukları bir nevi şehid hükmündedir. -
sözlük anlamı ara dönem demek olup,islamı terim anlamı ise, iki peygamberin gelişi arasında geçen ara dönem. ilahi hükümlerin veya vahyin bir süre durması, gelmemesi. hz. isa ile hz. muhammed arasındaki zaman.
-
hükümet gücünün gevşediği bir dönemde düzenin yeniden kurulmasina ve normale dönmesine kadar geçen süreye denir. günümüzde bu süre çok kısalmıştır. hatta yok denecek kadar azdır..
-
kemal varol'un yas yüzükleri isimli kitabında yer alan şiiri:
ı
âvâz
sokakları gönendirmek için gezinen yüzüm şimdi pas
artık kesif kokularla anılıyor adım ve cismim
her kötülüğe varım artık: annem beni görmüyor
çünkü anneler bir gün icâzet verir her cocuğa:
git ve gözlerin güz olmadan başkalarını öv artık.
eski bir sevgilinin hatırasını örter gibi
kapandı ardımdan yedi kibir bir karar üstüne
yüz sürdüm yolların sonsuz âvâzına, yürüdüm
melekler bakmasın diye uyurken örtünen annem
ben uzak yaşına gelince şimdi naz:
âh ki büyüttüm çocuklarımı başkalarına!
ıı
biley taşı
eriyen bakışlarımda çözülürdü zamanın uğultusu
gelirdin: dudaklarının arasında yağmurun sesi
unuturdum, uzayıp giden gökyüzü kime kapalı
neden her şey vecdini soldurur
çocukluğunu anlatırken neden mendil ister babasız kadınlar
bilmedim, çünkü herkesin kalbi artık biley taşı
herkes hırpalarken kısık sesle canını
bazı babaların yasıyla yaşarken herkes
savurdum bir sitemle ölümün giz dilini
ne baba ne oğul olabildiğim kadın, bağışla:
ey yetim, bu aşkta da babanı bulamadın galiba
ııı
gayb
şükran çocukların kederi ki,msenin hayâsını acıtmazken
geldim ve bahar dallarını incittim ağaçların
misk ve amber
aktâr ve azelyaları uzak tuttum hanemden
kalubelâ, dinmedi içimdeki gedâ
saçlarımı rüzgara tutup döndüm nesebime
duyulmaz oluncaya kadar bağırdım kül ovalarda
unutmadım: dağlar uzak, girdap ve ahd
herkesin kollarında birinin sarılması noksan
ağabeyini soran bir çocuğun gözleriyle kaldım
doğu’da her dağa bir fatiha’
ıv
ip ve intihar
belki bir halıdaki yalancı desendim
fayda vermedi ilmeklerdeki çırpınışım
kanımın rengine bulaştı göz nurum
özürler bileklerime dolandı
kan kardeşi oldum canımla
bir örnek ses sağanağıydı evler
hangi hayatın imlâsı bozuksa ona sığındım
hep aynı tozdu yuttuğum
bir soluk için dolanırken sokaklarda
işittiğim hep aynı âzâr:
bilmediğin hayatları dokuma asla
v
gazâla
bir zaman senden ağlar kaldım gazala
sesim o uzak dağlarda dağdar şimdi
sanki unutmak için var anılar kinimde
ve sanki hep küs tadıyla söylenmiş bir şarkı duyduğum:
herkes bir gün bir aşkta imkansız hâlâ
ne ırmaklarda haz, ne perçemlerde şefkat var artık
kuşkuyla dönülen aynalar ve kapılar şimdi
yalnızlığa kötü gelen yağmurlar
acıtan tesadüflerin sesi; mutluymuş
ah gazala, her şey eskisinden fenâ:
kül büyüt canım ve mümkünse acını unutma
vı
ten yazgısı
ne kadar uğraştıysam da
ortak bir yangın yakıştıramadım gözlerime
rüzgârın geceleri sürüklediği odalarda
her suçu ergenliğimin
ince bileklerine bağışlayacak
bir ten yazgısı bulamadım gövdeme
çünkü yalnız yastıkların dinlediği iniltilerimi
kusur evler, yağma yataklar dindirdi bir süre
ne ayrılıklarıma temyiz yolunu kapatacak kadar bıçkın
ne el ele tutuştuktan sonra
avuçlarımı koklayacak kadar acemiydim artık:
bilmiyorum hangi kuytumda hangi nefes kaldı
vıı
mor sevgilim
bir tespih gibi dağılıp hatırlarken seni
öptüm etimdeki kızgın mührün sızısından
dizlerimde işleyen yaraların haylazlığıyla
hayata benzeyen sözler ettim kime rastladıysam
kime baktıysam: birden acıyla bozkır ömrüm
bu kaçıncı düğüm atılan bana, bu nasıl böyle küf
söyle: artık ne, bu harabe kime
boğaza tıkanan yutkunma
nedensiz bir akşamdan kalma nem gibi unutuldum
ah! kim ki kaldı bütün aşklarının yasını tutan:
aziz sevgilim, her gülün ziyânı neden kokusu kadar
ıx
kapanış konuşması
kasabanın ölümlerden aşk beğendiği zaman:
yetim çocukluğum
dizlerini karnına çekip sorardı: doğmayacak mısın
bir şehir arardım, diyelim bir yer,
aksak yürürdüm sokaklarında
yüzümden bir halkın solgun meramı okunurdu:
âh hayat! bizim hayfımız hangi devrâna kaldı
gölgeme bile silah çektiğim zaman: kurak gençliğim
ellerini çenesine dayayıp sorardı: sevinmeyecek misin
bir şehir arardım, diyelim bir yer, sabi kalırdım orda
sicilimden bir harâminin son tufanı okunurdu:
âh! geçti devrân kendine vurmadın dara
adımlarıma rahmet okumadığım zaman: ürkek sonlarım
bavuluna son parçayı koyup giderdi: konuşmayacak mısın
bir şehir arardım, diyelim bir yer, ıslak bulurdum ellerimi
tren gardan çıkarken son vagona yetişirdim
âh! benim eski sesime zarar aşktın sen:
artık kalbimde fetret,
x
âzâde
sığınakların sızısıyla büyüttüm
yolların sonundaki çölümü -
lanet olsun ki (bkz: aramaya inanmak)
-
isyan anlamına da gelmekte olan kelime.
-
gerçek fetret hz. isa ile hz. muhammed arasında geçen süredir.
bu dönemde yaşayan halklara da fetret ehli denilmiştir.
burada vahyin ve peygamberin kesildiği yönündeki söylentiler üzerine maide suresi 19. ayet nazil olmuştur.
ayette: “ehl-i kitap! "bize ne bir müjdeleyici ne de bir uyarıcı geldi" demeyesiniz diye peygamberlerin arası kesildiği bir dönemde size gerçekleri açıklamak üzere elçimiz gelmişti. işte size müjdeleyici de uyarıcı da geldi. allah her şeye kadirdir.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap