• bir tür gülme efekti.
    -fıkıh fıkıh.
  • kuran, hadis falan tabii ki bireysel ve toplumsal hayatın şekillendirilmesine yetmemiş sonra da böyle bir şey uydurulmuştur. şimdi bu da yetmiyor kuranda şifreler aranıyor. bir şeyi yeterli olamadığı yerde bırakacaksın, zorlamayacaksın.
  • geçenlerde ismailağa cemaatinden bir arkadaşla sohbet ediyoruz. bir ara bana "sen âlim olsaydın" içerikli bir şeyler söyledi. benim klasik manada fıkıh eğitimi almamış olmamı bir parça küçümsedi sanırım.

    evet o tür bir eğitimden geçmedim, geçmek de istemezdim zaten. kaskatı, büyük ölçüde dogmatikleşmiş bir öğretiden hayır geleceğine inanmıyorum ben. çok bilmek değil, farkındalıktır önemle olan kanaatimce.

    aslolan insanın iç barışı yakalaması, huzuru elde etmesidir. bunun önündeki en büyük engellerden biri de, hazmedilmemiş bilgilerdir. bilgi, tefekkür mekanizmasının içine atılıp marifete dönüştürülmezse kokuşur ve iç alemi kirletir. marifete dönüştürülmemiş bilgi vesveseye dönüşür. imam-ı gazali bu işin srrını güzel anlatmış:

    “buradaki “fıkıh” kelimesinden, “fetvaları anlamazlar” değil, imanın ne demek olduğunu anlamazlar manası murad edilmiştir.
    ömrüme yemin ederim ki, fıkh ve fehm(anlayış) kelimelerinin ikisi de lugatte bir manadadır. arablar arasında eski ve yeni şivelerde ikisi de bir manada konuşulur. allahu teala buyuruyor:
    “onlar, inanınız ki allah’tan daha çok sizden korkuyorlar. bu ise anlayışlı bir kavim olmadıklarındandır.” (haşr: 13)

    allahu teala’dan korkularının azlığı ve insanların saldırışını büyütmeleri fıkıh azlıklarına havale ediliyor. bak bakalım bunların fakih olmamaları, fetvaların çeşitlerini bilmedikleri için mi, yoksa bizim anlattığımızı bilmedikleri için midir? peygamber efendimiz (asm) kendisini ziyarete gelen bir cemaat hakkında fıkıh meselelerini değil, iman, amel ve ahlak esaslarını öğrenmelerini ve iyi hasletlerini anlatmaları üzerine:
    “alimdirler, hakîmdirler, fâkihdirler.” buyurmuştur.

    halbuki bunların hiç biri diğer manada fıkıh meselelerini bilmezlerdi. zühri kabliesinden ibrahim’in oğlu sad’a (ra) “hangi şehir halkı daha fâkihdir?” diye sorulunca,
    “allahu teala’dan daha çok korkan” diye cevap vermekle fıkhın neticesine işaret etmiştir. çünkü ilmin batıni meyvesi fetva ve hükümler değil, takvadır." (ihya-i ulumu’d-din’den)

    diyalektik bir yükselişle bilincimiz tüm zıtları, karşıt görüşleri absorbe etmeden hakikate ulaşmak mümkün olmaz. dogmatik bakış açısı bizi ayrıştırır ve zıtları değerlendirmeye almamıza izin vermez. evet ben de düşmanlarımı yok etmek istiyorum ama bunu kafalarına kurşun sıkarak değil, onların fikirlerini aşarak yapmak istiyorum. bir malı piyasadan silmek istiyorsanız, daha kaliteli ve ucuzunu piyasaya sürmelisiniz.

    bakın bu minvalde palpatine'in, büyük karanlık lordun sözleri takdire şayan:

    "anakin, if one is to understand “the great mystery” one must study all it’s aspects, not just the dogmatic narrow view of the jedi. ıf you wish to become a complete and wise leader, you must embrace a larger view of the force."

    "anakin, büyük sırrı anlamak isteyen kimse, olaya her cepheden, tüm bakış açılarından yaklaşmalıdır. sadece jedi'ın dogmatik, dar bakış açısı yeterli gelmez. eğer bilge ve tam bir usta olmak istersen force'u tüm bakış açılarından kucaklamalısın"

    https://www.youtube.com/watch?v=datuq8o3920
  • marifetullahı ele geçirme niyeti olan birisi yükselteceği binanın temelini muhakkak fıkıh ile atmalıdır. islamiyet hayatımızın yirmi dört saatini düzenler; ticaretimiz, nikahımız, abdestimiz, zekatımız, cenazemiz kaçınılmaz olarak her şeyimiz islam şeriatıyla düzenlenmiştir. inanmış bir kimse için bu dert diyarında başa gelebilecek en büyük pişmanlıklardan birisi, çeşitli meseleleri bilgisizlik yüzünden bir ömür islam fıkhına aykırı şekilde şekilde yaşamak olsa gerek. bu hakikatı şüphesiz ki en iyi şekilde idrak etmiş kimselerden olan abdülhakim arvasi efendi, imam malik hazretlerinin "fıkıh öğrenmeyip tasavvuf ile uğraşan zındık olur; fıkıh öğrenip de, tasavvuftan haberi olmayan mübtedi olur. her ikisini edinen, hakikate varır." sözünü çok söylerlerdi nitekim fıkhı öğrenmeyi ve öğretmeyi birinci iş olarak görür aksi halde olana tarikat dahi vermezlerdi.
  • daha önce bu entry'de (bkz: #66243466) imam-ı gazali hazretlerinin fıkıh tanımını öğrenmiş onun fıkıhdan anladığının fehm=anlayış olduğunu görmüştük.

    abdülkadir geylani hazretleri de bu konuda güzel bir izah yapmış:

    "hızla esasa gel, temele koş. temeli sağlamlaştırdığın an, binayı yapmaya koyul. temel fıkıhdır.

    fıkıh dedimse bundan maksadım ilmihal ve fıkıh kitaplarında yazılan, bedenle ve zahirle ilgili fıkıh değildir. bilakis, kalp fıkhıdır. kalp fıkhı, seni allah’a yaklaştırır. zahirle ve bedenle ilgili fıkıh ise halka yakınlaştırır, hükümdarlara ve devlet ileri gelenlerine yakınlaştırır "

    fıkıh veya fehm(anlayış) kavramlarının günümüz dilindeki karşılığı şuurdur diyebiliriz sanırım. hatta şuura, niyet bahsini bile dahil edebiliriz.

    bu noktada kişinin şuur seviyesi ne kadar düşükse niyeti de o kadar bozuk olacaktır. şuur seviyesi yükseldikçe niyet de temize çıkmaya başlayacaktır.

    çoğu kimsenin zannının aksine niyet dille beyan edilen üç beş kelimeden ibaret değildir ve kesinlikle genel şuur seviyesine tâbîdir. gazali hazretleri ihyada niyet bahsinde bunu net olarak belirtmiştir.

    (bkz: gazali'ye göre niyet/#88122048)
  • fileli potaya deliksiz giren topun cikardigi ses. swoosh'un turkcesi.
  • fıkıh dört ana kola ayrılır:

    1. ibadat*
    2. muamelat*
    3. münakehat*
    4. ukubat*
  • şeriat kural ve yargıları.
  • fıkıh var, fıkhul ekber var.

    fıkhul ekber, fehmdir(anlayıştır).
  • islam fıkhında da yer aldığını sandığım kısıtlılık (hacr) müessesesi, modern türk hukukunda da yer almakta, türk medeni kanunu madde 406'da yer alan düzenlemeyle savurganlığı ve mallarını kötü yönetmesi nedeniyle kendisini ve ailesini yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan her erginin kısıtlanabileceği öngörülmektedir.

    ayrıca, modern hukuk da islam hukuku gibi kökenini ilkel eşya değişimi hukukundan aldığından borçlar hukukuna dair temel esaslar birbirine benzer.

    ama modern ceza hukuku sanıyorum ki islam'daki ukubattan çok farklıdır. zira modern ceza hukuku suçluyu bir yandan kamunun sınırsız gücünden korumak ister, diğer yandan suçluyu topluma geri kazandırmaya çalışır. islam'da ise öc duygusunun devlet tarafından tatmini amacı daha belirgindir. bir kimse kasten öldürülürse fail kısas edilerek devlet tarafından öldürülür, iş maktülün yakınlarına bırakılmaz. ama maktülün yakınlarından yalnızca biri faili affetse fail kısas edilmez yani öldürülmez.

    ayrıca, fakihler taharete çok önem vermişler, onu fıkıh kitaplarının ilk ünitesi olarak incelemişlerdir. ancak neden bu kadar belirgin kurallar koymaya çalışmışlar, neden ilkelere dayanarak her olaya göre hüküm vermemişler, söz gelimi suyun temizliğini hacmine bağlamışlar merak ederim. su kaç litre olursa olsun, o an sezilen haline göre, pis de temiz de olamaz mı?

    ekleme: hak ve fiil ehliyeti bizde ceza hukukunda degil, medeni hukukta düzenlenir, ama ceza hukuku dahil hukukun bütün alanlarında uygulanır.
hesabın var mı? giriş yap