• sandıkların içine konulduğumu ve bu sandıkların birer vişne reçeli kavanozuna dönüştüğünü biliyorum. sonra bu kavanozlar bir ay açık havaya maruz kalacak şekilde evimin bahçesinde duruyorlar. şekerlenmiş ortama sinekler üşüşür. kendimi bir vişne zannedip, dalıma geri dönmek istediğimi düşünüyorum. kocaman bir hayatım olduğunu ve ağaca hormonlar enjekte edilirken bu operasyonu göz yaşlı bir şekilde izlediğimi hatırlıyorum. daha çok büyüme hırsı olan vişneler bundan hoşnutlar, çünkü dedeleri mısır patlaklarını küçük vişne bebeklerine hamileyken hapır hupur götürmüşler. onların hormonu da mısırdan gelmiş. böylece üstlerimize yapışan şekerlerin hasretine dayanamayan sinekler bizi rahat bırakmıyorlar. beni yalayan sineğin pütürlü ağzından ve ufacık dilinden iğreniyorum. her iğrenç şey beni buluyor diyorum ve az sonra haşmetli bir malikanenin görkemli mutfağında ulu mu ulu bir aşçıyla brezilya futbolu üstüne dertleşiyoruz. mazinho ve sokrates büyük futbolculardı, evet maharet usta.

    vişne bahçesinde üstünde sinekler gezinen ağacın tam altında ferah yavuztürk kitabı okuyan bir gencim. tercihan huzurlu bir insanım ve rüyamın filmlere yakışan öyküsünü yalnızca ekşi sözlük okuyucularına anlattım. ( bir bira daha ? )
  • ruya görürken rüyada olduğunun farkedilmesi ve uyanılmaması halinde matrix/neo ilşkisine dönen ruya çeşidi. mesela dökülen dişlerimi yeniden çıkardım. bana ateş eden adam(ki 70lerden kalma elvis tipi bişidi) beni vurmasına rağmen elindeki silahı alıp herifi dövmek gibi attraksiyonlar gerçekleştirdim. züperdi.
  • izlediginiz bir filmden,okudugunuz bir kitaptan, yada arkadas sohbetlerinizde etkilendiginiz, bilincaltina yerlesen bir kac cumle, o gece gerilim-macera tadinda size ruya olarak geri doner. uyandiginiz zaman sonunda ne olacakti acaba bile diyebilirsiniz.
  • efendim rüya uzun diye anlata anlata yoruluyorum, bende buraya yaziim dedim madem..

    şimdi bi uçaktayız uçak yedi bölme.. her bölmede bisürü koltuk var, diyelim ki 50 tane filan, ve bitane devasa banyo.. nerden baksan elli altmış metrekare de o var..

    ben ikinci bölmesindeyim şimdi uçağın.. gidiyos öyle etrafıma filan bakınıyorum ben.. böle anons geliyo sayın yolcular diyo uçağın göstergeleri çalışmıyo sıçtık, birinci ve yedinci bölmeler hariç içiniz rahat olsun diyo.. niyeyse artık vurursa önden mi vururum arkadan mı vururum diyo napıyosa..

    neyse efendim ben ikinci bölmedeyim o kadar koymuyo bana, ki büyük konuşmak gibi olmasın öyle bi durumda panik yapmakla yapmamak aynı şeyle sonuçlanacağından kolay kolay panik yapmam ben kaza anında..

    sora mulder geliyo, bilmeyen ne bilsin onu, bilenlere selam olsun.. efendim kendisi benim orta okuldan beri severek izlediğim x-files'ın ana karakterlerinden biri, diğeri de scully.. fox mulder ve dana scully..

    alper diyo sen bilgisayardan anlarsın gel bi bak adamların uçağı bozulmuş diyo.. iyi diyom alıyom laptopu gidiyorum.. pilot kabinine giricem kapıya bakıyorum kapı böyle hani filmlerde köpekler için küçük kapı olur ya asıl kaının içinde, ondan da küçük.. hani hapisanelerde filmlerde böyle çorba tası verdikleri ufak açıklık ya kapıymış o.. diyom hiç giremem ordan içeri ben..

    açıyom bilgisayarı.. dc'den bişiy idiriyorum gel diyom mulder bak son anları böyleymiş.. böle önce bi kontrol paneli görünüyo sora sönüyo ışıklar sora biri camdan uçuyo çerçeveyle filan uçakta pimapen var evet..

    hadi yau diyo bakiim filan böyle bakarken heycanla ehehe lan dc'den indirdim lan hemen yedin filan diyom o da diyo iyi yapmış am açocuklar filan ben diyom bak burda kesmişler mesela hiç mi farketmiyosun kolpa bilisayar efekti filan diyom böle biz konuyu tartııyoz orda kritik yapıyoz..

    o sırada ben sıkılıyorum tabiki her zaman olduğu gibi.. tıklatıyom kapıyı.. ya pilot kardeş böle gider mi uçak diyom çok mu acil.. yok diyo gider böyle ineriz.. heralde dedim monitörün oralarda değmeyen biyer var ışıklar sönmüş sadece.. iyi diyomben ellemiim hiç aşaada baktırırsınız ona diom.. eyvallah diyo pilot

    mulder diyom ben gidiyom aç kapıyı. biz böle bi ara bölmedeyiz iki tarafımız da kapı.. diyo bu kapı diyo şifreli diyo anahtar var ama şife yok diyo. charlie şifresi gerekir diyo.. ki bak şimdi düşündüm bütün askerlerin güvenlikçilerin bildiği charlie şifresi diye bişey varsa bu şifre ne kadar etkilidir sorarım size

    e diyom söle madem neyse şifre yazalım. yok diyo ben bilmem sölemem.. tey allaam diyorum öbür kapıyı aç o zaman onun anahtarı da var.. o diyo bu akdar açılıyo diyo eliyle de gösteriyo.. sığarım ondan ben aç sen diyorum yok diyo sığmazsın ben köşeenini gösterdim sana kendisi bu kadar değil diyo.. ya diyorum kök ikide biri filan işte gene sığarım ohoo bisürü yer var aç diyorum. nuh diyo peygamber demiyo..

    bende scully'e bakmaya gidiyorum.. buluyorum da.. ya scuy açmıyo bu kapıyı sen bilirsin ne bu charlie şifresi diyorum.. o diyo dur geliyom..tam o yazarken şifreyi mulder öbür az açılan kapıyı açıyo... hah diyom şöle neresinden sığmıyomuşum ben bu kapının diyip tam geçerken dur diyo..

    lan hass nooldu iyorum.. scully alkol getir diyo.. benim sol gözümün sol kenarı zaten kaşınır bazen oraya böyle yakından bakıyo.. pamuğa alkol sürüyo temizlemeye çalışıyo..

    gözünün beyazına şimdi adını hatırlayamadığım ama onun sölediği bi hayvan yapışmış kabuklu.. ya pire kadar bi kaplumbağa düşününü o yani.. hadi yahu diyorum al madem.. kurcalıyo murcalıyo alamıyo bende iyi madem diyip kapıdan çıkıyorum.. sora banyoda ayaam kayıyo teee öbür uca kadar kayıyorum biri yıkanmış heryerleri ıslatmış.. duvarın ordan kendimi itiyorum, lavaboya kadar kayıyorum geri.. lavaboya tutunup ayağa kalkıyorum, gözüme bakıyorum aynada göremiyorum bişey gözümün kenarında ya. ama siyah bi nokta..

    neyse geliyoruz okuldaymışız biz alt kata inyorum danışma gibi biyer var genişçe bi banko.. iki kenarında birer doktor dikiliyo.. güya şeymiş burda manzara var gelen giden var bi yandan onlara bakıyolar bi yandan işlerini yapıyolar, muhabbet çay kahve filan.. pek samimi.. bide mediko bakımdamıymış aynı zmaanda öyle bi durumlar var.. neyse ben bankonun sağ yanına gidiyorum, bana göre sağ ama..

    orda göz doktoru var ediz hun, ama sağ gözü yok yerinde.. diyom heralde çocukluğunda gözü çıktı da sora göz doktoru olmaya karar verdi.. aa şimdi aklıma geldi lan doktordu o bide dimi öle doktor bi aktör vardı bak nerden nereye.. neyse hocam diyorum şu sol gözüm bi bakarmısınız acıyo ben hep sol tarafımın üstüne yatarım bişey filan mı kaçtı kirpik içerde mi kaldı nooldu diyorum.. hmm diyo aç bakalım açıp bakıyorum böle yakından.. zaten o zaman farkediyorum sağ gözünün olmadığını..

    tamam diyo bi üçgen bi çanta veriyo ordan iki tane tornavida çıakr bakalım diyo.. iyi diyom açıyom çantayı tornavida yok.. çıkarıyorum bende teker teker.. sıhhi alet her tarafı pis ama ikimiz de inanıyoruz onların sıhhi olduğuna gönülden. makası çıkarıyorum bi bakıyorumnereye koysam filan bankoya koy diyo.. neyse bikaç makas bikaç bıçak filan çıkarıyorum.. iki tornavida buluyorum veriyorum ediz huna.. diğerlerini koyuyorum.. makaslardan biri uzun.. onu böyle çantayı dikip öyle koyuyorum, sora yatırıp çantayı fermuarını çekicem, böle yatırırken iki kız var ilerde burası aynız amanda bi otel, valizleriyle gelmişler böyle aman dikkat diyorum aralarından geçiyo makas yavaş yavaş yatırırken ben çantayı.. sora işte fermuarını çekiyoruz kızlarla gülüşüyoruz iyi günlerleşiyoruz.. sora ben çantayı bankonu naltındaki yere koyuyorum geri..

    ediz hun tutuyo tornavidaları çinlilerin yemek yediği çubukları tuttuğu gibi, bak bakim şu tarafa diyo göz kapaklarını da ben yardım olsun diye elimle açıveriyorum ona böyle..

    tam alcakken işte uyandım

    ama artık uyanayım dimi gör allah gör bütün sabahım bu rüyayla geçti..

    edit notu: sktr la yazıyosun demeyin alınırım, gördüm.. ben böle uzun uzun görüyorum bi kısmınız bilir zaten..
  • genellikle birbirinden bağımsız ve saçma sahnelerden oluşan rüyaların, bazen tamamen bir senaryoya bağlıymış gibi mantıklı ve düzenli olarak görülmesi durumudur. sabah uyanıldığında bütün ayrıntıları hatırlanır ve sanki bir film izlemiş hissi verir kişiye. sinema parası verilmediğinden de beleşin zevki tadılır ayrıca. bunların konuluları da ayrı bir zevklidir.(bkz: konulu porno)
  • işsizim ve çok zor şartlarda şehir dışında bir yerde iş görüşmesine gitmişim. kasvetli bir yer. iyi niyetli olduğunu sezdiğim sert bir patronla görüşüyorum. olmuyor, anlaşamıyoruz. bir el valizim var onu alıp yerden çıkıyorum oradan. çıktığım kapı mağara, tünel kapısı gibi bir yer. (işte rüyanın başının hatırlanmadığı an, rüya görüşme ile başlıyor.) ne tuhaf bir yermiş burası böyle diye düşünüyorum. acaba ne iş yapıyorlar. (düşüncemde maden işi olduğu geçiyor, olduğum şehrin zonguldak olduğunu anımsıyorum)

    elimde valizim, yanımda annem ve ablamla dolapdere yokuşu civarında yürüyoruz. iş görüşmesini anlatıyorum onlara. ayağımda düz ayakkabılar var, topuklu çizmelerimi elime almışım(görüşme için giymişim sonra ayaklarımı acıttığı için çıkarıp değiştirmişim). tek kalıyorum. istanbul'u kokluyorum(gerçekten koklama anında bu düşünce geçiyor aklımdan). özümsemeliyim, çok özleyeceğim diyorum. ara sokakları yürürken evlere, arabalara, insanlara bakıyorum. acı acı gülümsüyorum. acı çekiyorum.

    yan bir sokaktan çıktım. dolapdere yokuşunun ortalarından bir yerinden dahil oldum yokuşa. annemle ablam da bana eklendi. sıkıntıyla çıkıyoruz yokuşu. valiz ve içine koymaya fırsat bulamadığım çizmeler elimde ağırlık yapıyor. konuşmalar devam ediyor konu yokuş çıkmak ve zorluğu. ben sessizim daha çok dinliyorum ve zonguldak’ı düşünüyorum.

    yokuş bitimi tünele çıkıyor. beyoğlu tünel. istiklal caddesine dönüp yukarı doğru yürüyoruz. her şey değişik. yol kıbrıs caddesi ve antalya’da olduğunu sandığım sahilde bir yürüyüş yoluyla kombine. çok yorgunum bir an önce eve gitmek istiyorum ama evimiz yok. birkaç insanın bekleştiği bir köşede yere bırakıyorum elimdekileri, valizin yan gözünden su çıkartıyorum. içiyorum. sağıma soluma bakınıyorum biraz. hafif çömeliğim valizin üstüne doğru. suyu tekrar çantaya koymak için davranırken “şu çizmeleri de skayım bari içine hazır durmuşken” diye düşünüyorum. başkasının çantasına gidiyor elim. adamın bacaklarının arasından valizini çekiştiriyorum. hayır bu benim değil. uzun bir panik anı yaşandı. annemle ablam da aranıyorlar ama yok. gitmiş. çizmeler de yok. içim acıyor. sahip olduğum her şey o valizde. başka hiçbir şeyim yokmuş giyecek.

    bir an her şey ağır çekime bürünüyor.bağırıyorum polissssss diye. yol süslü taklı, kemerli mini bir köprüyle devam ediyor. altından deniz ya da nehir akıyor. emin değilim. hardal rengi üniformalı bir adam elinde dondurmayla bana doğru geliyor. onu polis sanıyorum. şapkasına odaklanıyorum. o dondurmayı yalıyor gülerek ve yanımdan geçip arkadaşına doğru seyirtiyor. tekrar köprüye doğru ağır çekimde koşuyorum ve pooooliiiiissssss diye bağırıyorum. yankılanmıyor sesim. niye yankılanmadığını düşünüyorum. siliniyor muyum ben diyorum. at arabası üstünde 4-5 polis geliyor. bu yola özelmişler. polis arabası formatında at arabasıyla geziyorlarmış. beğeniyorum. gelip duruyorlar önümde. kapalı bir yere gidiyoruz orada soruyorlar bana:

    -ne oldu
    +hırsız, hırsız valizimi çaldı.
    -ne vardı valizinde.
    +her şeyim, tüm hayatım o valizdeydi.
    -ne vardı say bir.
    +şehir dışından geliyorum, iş görüşmesinden. tüm evraklarım, dosyaların her şeyim diyorum. hayatım. (düşüncemden hiçbir evrağa sahip olmadığım geçiyor ama resmi görevliler evrakları değerli görürler diye yalan söylüyorum)
    +çizmeyi bile almış.
    -ahahahahah, ohohohhoo, ihihihihih (hepsi birden garip seslerle gülüyorlar)
    iyi tamam bakarız diyip gidiyorlar. gidişlerini görmüyorum ve benden bana ulaşabilecekleri hiçbir bilgi almadıklarını düşünüyorum. acı acı gülüyorum.

    sersemce yürümeye devam ediyoruz yolda. bir istiklal, bir kıbrıs, bir de antalyadaki bilmediğim o cadde oluyor. aklımda ise zonguldak var. bir çingene kadın önümdeki adamın cebine atıyor elini ve parasını çalıyor. kolunda tutuyorum. annem o sırada kızım buldum diye sesleniyor. meğer o da görmüş. kenara çekiyorum kadını. tipik çingene giyimli ama yüzü temiz ve güzel bir genç kadın.

    +dur ablam polisle işim yok senle ve şu parayla da yok. ama sen benim valizimi de alansındır. ver o çantayı. o çanta benim hayatım.
    dimdik yürüyor benle kenara bakmıyor yüzüme ve konuşmuyor da.
    +biliyorum sanane benim derdimden sorunumdan
    -söyle bir hele, diyor yüzüme dönüp
    +abla o çantadakilerden ve üstümdekilerden başka hiçbir şeyim yok. evsizim, işsizim. sen bilir misin başkalarının yanında sığıntı gibi yaşamak bir çanta giysiyle nasıldır? aha şunlarla(annem ve koluna girmiş ablamı gösteriyorum) işte yaşamaya çalışıyoruz ve olmuyor zaten. vercen mi çantamı?
    -(ağzı gözü bükülüyor kadının, ağlıyor) bilirim kızım, bilirim nasıldır hor görülmek, sevilmemek, sığıntı gibi yaşamak nedir bilirim. gel vereyi…..

    alarm çaldı uyandım. bir önceki alarm ertelemesinden hemen sonra gördüğüm bu rüyanın süresi max.5 dakika. şu an işsiz değilim, ev arıyoruz ama sokakta değilim. birinin yanında sığıntıyım doğru ve yine ev arkadaşı arayışındayım. ama sadece annemle. ablamla görüşmüyoruz çünkü bizi hale sokan o. şehirler konusu da bambaşka. zonguldak çok eski ev arkadaşım tarafından sürekli çağrıldığım yer. izmir zaten hayalimde yaşamak istediğim yer. antalya eski erkek arkadaşımın yeniden karşıma çıkıp gel evlen benle burada sakin sakin huzur içinde yaşarsın dediği yer. ve gerçekte bunların hepsini tek tek düşünüyorum olurlarını olmazlarını.

    o çingene kadını gerçekte bulup bana da tırnakçılığı öğret diyesim var. bıktım, tükendim, yok olmak istiyorum.
  • bunu ben yapıyorum. rüyamda film izliyorum baştan sona üstelik. var olmayan filmleri hem de. arada anlatsam birine iş çıkar mı acaba gördüğüm filmlerden diyorum ama, uyanınca saçma olduklarına kanaat getiriyorum.
  • zamansız uyanınca sonu merak edilebileceği için bazen sıkıntı yaratan eylem.

    --- spoiler ---

    rüyamda bir kaç yüzyıl öncesinde muhtemelen bir avrupa şehrinde yaşayan bir vampir avcısıyım. henüz rüyanın başında şerefsiz bir kraliyet şövalyesi pusu kurup öldürüyor beni.
    yalnız ben nedense ölmüyorum, ölü taklidi yapıyorum. daha sonra götürüldüğüm cenazecide tabutum kapanmadan önce içine başka bir ceset koyup kaçıyorum. diğer ceset fark edilmeden gömülünce düşmanlarım beni ölü biliyor.
    sonra gizliden vampirlerle mücadele ederek hayatıma kaldığım yerden devam ediyorum.
    tabi bu arada intikam plânlarına da başlıyorum, beni öldüren adamın peşine düşüyorum sinsice. derken çok güzel bir kıza denk geliyorum, âşık oluyorum. bu kız aynı zamanda o kötü askerin de tavlamaya çalıştığı yalnız yüz bulamadığı çok güzel bir kız. (jennifer morrison oynuyor)
    ve nasıl oluyor hatırlamıyorum ama sevgili oluyoruz * * . sonra gizli gizli görüşmeye flört etmeye başlıyoruz. benim için yakalanmamak ve özellikle kimliğin açığa çıkmaması da çok önemli.
    bir ara romantik anlar esnasında tam kızı ısırmak üzereyken fark ediyorum ki aslında ben de bir vampirmişim.
    bundan sonra işler iyice karışıyor: hem kızı kendimden korumaya çalışıyorum, hem de sevgili olmaya devam etmek istiyorum, hem öteki adama yakalanmamaya çalışıyorum, hem de onu öldürmek istiyorum ama kızın tüm bunları bilmemesi gerekiyor. zira kız benim ne vampir ne de vampir avcısı olduğumu ne de öldürüldüğümü bilmiyor.
    sonra kız benim garip ve çelişkili davranışlarımdan bıkıyor, isyan ediyor ve kavga etmeye başlıyoruz. derken kavga sekse dönüşüyor. ayıptır söylemesi (ara: champion)lar gibi sevişirken telefon alarmı çalıyor, uyanıyorum sonra bi de bakıyorum (bkz: sabah ereksiyonu)

    --- spoiler ---

    (bkz: to be continued)
  • son günlerde başıma gelen olay. yeminle tarantino falan halt etmiş, bir destekçim olsaydı şimdi ünlü olmuştum.
  • rüyamda ultrasona girmek için yemem gereken beyaz sulu soğanlar vardı. kocaman elma gibi. katır kutur yiyordum bir güzel. yaşlı bir amca kokudan rahatsız olunca sağlık için yiyoruz keyfimizden değil diye kavga ediyordum. tam soğanım bitti ultrasona gidiyorum oda ne! hastanenin koridorlarını kafam kadar böcekler basmış. hemşireler bir o yana bir bu yana kaçışıp duruyorlar. korkarakta olsa öldürüyorum ve en sonuncusuna bütün hemşirelerle beraber dalıyoruz liğme liğme ediyoruz. soğan kokulu kahraman olarak tarihe geçiyorum.
hesabın var mı? giriş yap