• beni kısmen de olsa yaşamakta olduğum hayatın sınırlarından çıkartıp farklı hayatlara girmemi sağlayan eylem.

    2 saat boyunca sıkılmadan yapabileceğim nadir şeylerden biri film izlemek. keşke filmlerde izlediğimiz hayatları kısa süreliğine de olsa gerçekten yaşıyormuş gibi ziyaret edebilseydik.
  • her türlü ruh halinde yapabileceğim şeydir. üzgünken, sinirliyken, mutluyken, gerginken, sıkkınken... tabi izlenen filmlerin türü de ruh haline göre farklılık gösteriyor.
  • film izleme keyfini arttıran naçizane 1-2 tavsiye vermek isterim. öncelikle filmin akışını bozmamak ve sunduğu dünyanın içine girebilmek adına tüm süre boyunca sadece 1 ara verilmesi taraftarıyım. örneğin bir film 2 saat uzunluğunda ise 1. saatin sonunda verilecek 5-10 dk'lık bir molanın yeterli olacağı fikrindeyim. tıpkı sinemadaki gibi. bu kurala uyarken, gelen bildirimlerle dikkatinizi dağıtabilecek olan telefonunuzu da göz önünde olmayan bir yere koymanız çok çok önemli. yani film baştan sona aksın, sadece 1 kez ara verin, sürekli space'e basarak filmi durdurmayın derim.

    diğer bir husus da izlediğiniz ortam ile ilgili. bu konu size kalmış olmakla birlikte, filmden alınabilecek keyfin en çok akşam saatlerinde ve ışıklar kapalıyken üst seviyede olacağını düşünüyorum. hangi platformdan izlendiğine bağlı olarak görüntü kalitesi de bence önemli bir konu. netflix ve mubi gibi platformları da kullandım/kullanıyorum ancak torrent'tan indirdiğim 20-40 gb aralığında remux formatındaki filmlerin cam gibi görüntü keskinliğini yaşamak da ayrı bir zevk gerçekten. şartlar dahilinde en üst seviye görüntü ve ses kalitesinde filmleri izleyin derim. 4k blu-ray ise blu-ray, torrent ise remux, netflix ise microsoft edge veya kendi app'inden en üst kalitede oynatın filmleri.

    filmi dublajla değil, orijinal seslendirmeleriyle izlenmesi gerektiğine hiç değinmiyorum bile. bunun haricinde filmden sonra gerek ekşi sözlükte gerekse youtube'ta veya nette ilgili okumalara, çözümlemelere ve değerlendirmelere göz gözdirmek, alacağınıız tadı başka seviyelere çıkaracaktır. sinemanın asıl gücünün perde kapandığında başladığını göreceksiniz böylece çoğu zaman.
  • bugün dedem öldü.
    83 yaşında, terazinin yaş tarafına koyulan ağırlıkların bilgeliğine de eklendiği güzel dedem.

    sabah, babasının başucunda bekleyen annem bana ulaşamayınca eve gelip haberi verdiği gibi apar topar gittim yanına. anneannem ve teyzelerimin çember oluşturduğu bir odada yerde, başına tülbent örtülmüş, üzerinde battaniye ve bıçakla hareketsiz yatıyor, tülbenti araladığımda sanki uyuyorcasına bir yüz hali ile gözleri kapalı uzanıyordu. yüzü aklanmış, yaşının getirdiği lekeler sanki bir çırpıda kaybolmuş, ve otuz yıl öncesine dönmüş gibiydi. bense ilk defa, bu dünyadan ayrılmış bir insana bu kadar yakından bakıyor ve dokunuyordum. ailemizde biz büyüdükten sonra gerçekleşen ilk ölümdü. içimde garip bir his, ama yabancı olmayan bir şeyler vardı...

    sonra dedemi yıkamaya aldılar bir araç içinde. iş bitince görevli bize seslenip rahmetlinin altına kefeni sermemiz için yardım edilmesini istedi. içeri girdim ve dedemin bembeyaz, ılık suyla yıkandığından sıcak ve gül kokulu bedenini tutarak kaldırdım ve görevliye yardım ettim. içimde ''ben bunları nasıl bu kadar normal karşılıyorum'' sorgulaması o an ayyuka çıkmıştı.

    çünkü yaşadığım her sahne, hayatımda olan çarpıcı ilklerden ibaretti. ve herkes ağlamaklı iken, yüzleri düşükken, bende zerre bir tepki olmaması, hatta canımın kahve çekecek ve bu işten sonra yapmayı planlayacak kadar bencilce fikirlere dalmam, artık duygu yoksunu bir varlık olduğum konusuna iyice ikna olup, içten içe kendime lanet okumaya başlamama kadar giden anlara vesile oldu.

    sonraki anlarda, kefene sarılmış dedemi tabutuna koyup, imam ile başında dua okuduktan sonra ebedi ikametine doğru yola koyulmakla devam etti. oraya vardığımızda dedemi tabuttan çıkardık, hafif yağmurlu suda kazılmış, yumuşak zeminini onun rahat etmesi için hazırlayan toprağa yerleştirdik.

    tahtaları mezarda ona boşluk bırakacak şekilde çapraz dizdikten sonra, dedem arık görünmüyordu. dizilen tahtaların altında kaybolmuştu. birazdan da ıslak toprağa kavuşacaktı. tüm defin işlemleri bittiğinde, başından hiç çıkarmadığı kasketlerinden bir tanesini, mezarının başına dikilen ağacın üzerine bağlayıp, mavi bir ibriğe konulan okunmuş suyunu, üzerindeki toprağa boydan boya dökme görevi de bana kalmıştı.

    bunları yaparken içimde başından beri süregelen o alışılmışlık hissi... bu sürecin hemen hemen her sahnesini ilk defa yaşamama rağmen o lanet duygusuz tavırlarla, kendimden nefret etmeme varacak sanrılara gebe günü bitirmeye çalışıyordum. çünkü o an birilerine gerçekten '' bir tek ben mi böyleyim, bu kadar lanet biriyim, yoksa bu durum normal mi, ne olur bana bir şey söyleyin'' diye veryansın etmem an meselesiydi. çünkü dedemi çok seviyor, onun ölümüne bu kadar alakasız olmayı kaldıramıyordum.

    tüm cenaze, defin, gelenlere yemek dağıtımı işleri bitip gün ağarınca ailecek dedemlerin evinde baş başa kaldık. herkes ölümünü, yaşarken şahit oldukları eski hatıraları anlatırken, o an bize seslenen bir ses duyuldu;

    anneannem, bu günde bize destek olan kişiler, ihtiyaçları karşılamak için biz yokken koşturmuş insanlara borçlu kalmamak için '' gidin konuşun onlarla, ne yaptıysalar, hakları neyse verin. dedeniz borçlu kalmasın'' diye bir istekte bulundu.

    o an, borcumuz olan kişiler kimlerdir diye düşünürken, tolga karaçelik'in kelebekler filmindeki vefat eden babanın borcu olduğu çoban karakteri gözümde canlandı. sonra cenaze sahnesi bunu takip etti. sonra diğer izlediğim filmlerdeki ölüm, cenaze ve ilişkili tüm sahneler, aklıma gelebildiği kadar gözlerimin önündeydi.

    o an anladım ki, sabahtan beri kendimin duygu ve empati yoksunu bir insan olduğu konusunda ikna olmamı sağlayan, o normallik ve alışılmışlık hissimin kaynağı bu izlediğim filmlerdi. daha önce yaşamadığım, ama izlerken yaşamış kadar olduğum ve beni bu anlara alıştıran, tecrübe kazanmamı sağlayan o sahneler...

    bu gün, farkındalığımı en üst noktada yaşadığım için gelip hislerimi ve düşüncelerimi kaleme almak ihtiyacı hissettim.

    kıssadan hisse dostlar. film izlemek sadece zaman değerlendirmek değildir. sunduğu görsellikle size hayatı gösterir. hayata, olmuşlara veya olacaklara hazırlar.
  • 12 yaşımdan beri hayvan gibi yaptığım hede.

    kafadan şuana kadar 3 binin üzerinde film görmüşümdür. neden derseniz, çünkü kendi hayatımı diğer hayatlarla örgütlemeye ihtiyacım var.
  • dizi izlemek daha güzeldir
  • bu medium'un altını üstünü tarihini öğrenicem meslek yapıcam ben bunu diye zamanının çoğunu film izleme aktivitesine ayırma durumu var. böylece tabii bilgi dışında film izleme deneyiminin aşamaları hakkında da deneyim kazanılıyor. fakat konu sadece zevk almak olduğunda --mesela ben şu an bir makaleyi daha iyi anlamak için word'e yazarak geçirirken, yanına notlar alırken, hayatımdan ya da hatırlayabildiğim kadarıyla düşünce gelişimimimden bazı sekansları bu süreçte yarı istemsiz bir şekilde geri çağırırken, güzel bir film izlediğimde yaşadığım hislerin çok benzerini yaşıyorum. işin içine ekran girdiği için mi bu bağlantıyı kurdum..
  • birşeyler seyretmeden uyuyamayanlar klübünün önde gelen üyelerinden biri olduğum için senelerdir mahrumdum ben bu zevkten. çünkü bünyem müthiş bir aşırı genelleme yapıyordu. sadece yatacağım zaman değil, ne zaman, günün hangi saatinde film izlesem uyuyakalıyordum. şimdi -di'li geçmiş zaman ile ifade edebilmek çok güzel. hala yalnızca birşeyler izleyerek uyuyabiliyorum ancak gün içinde uyuyakalmadan film izleyebiliyorum artık. evde d-smart var 3 senedir, film dizi kanallarından nasiplenemiyordum. anca kedi belgesel izliyordu evde. şimdi kediyle kumanda kavgası yapıyoruz. o belgesel istiyor haliyle, bense film kanallarındayım. baktım olmayacak, gittim online yayın yapan bir tv'ye de üye oldum. kedi belgesel izleyeceği zaman ben internetten film izliyorum. kedi uyurken de bilgisayarın vızıl vızıl sesindense, televizyondan rahat rahat film izliyorum. hasret giderene kadar birkaç ay böyle sürer bu. eğer bir de sinemada yanımda biri olmadan, tek başıma film izlerken uyuyakalmamayı başarabilirsem, tamamdır bu iş.

    not: biliyorum yüzbinkere falan film izliyorum yazdım, okurken sıkıcı oluyordur eminim ama kusura bakmayın, ben senelerdir ilk defa doğru düzgün, uyuyakalmadan, baştan sona film izliyorum.
  • final haftası ders çalışcam diye dizi izlemeyi bırakıp günde 2 kere yaptıgım eylemdir. gene bişey fark etmedi yani
hesabın var mı? giriş yap