• sinema filmlerinde arka planda duyulan; konuya ve sahnelere göre yazılması icap eden bir müzik çalışması türüdür. fakat niteliğiyle filmi yüceltebildiği gibi batırabilen, çok hassas ve bir o kadar da zahmetli bir iştir. üretimin ve talebin artması sonucu son 50 yılda büyük bir değişim geçirmiş ve günümüzde "film müziği endüstrisi" olarak varlığını sürdürmektedir, bilindiği üzere.

    ciddi anlamda müzik, endüstrileşecek bir şey değildir, sanatın seri üretimi olmaz. fakat, bu alana "film müziği endüstrisi" adı verilmesinin sebebi, asıl bu noktada yatmaktadır; günümüzde film müziği bestecileri, adeta otomatik programlanmışlardır; aynı karakteristikleri, aynı parti hareketlerini, aynı müzikal öğeleri her çalışmalarında görürsünüz, duyarsınız, hatta farklı farklı çalışmaları birbirleriyle karıştırabilirsiniz. bu durum, bestecilerin imzaları ya da stilistik özellikleri olmaktan çok, kendilerini taklit etmelerinden kaynaklanmaktadır. daha da kötüsü, başkalarını taklit etmeleridir.

    örnek olarak john williams'ın star wars ve superman filmleri için bestelediği müzikleri ele alalım. bu müziklerdeki tınılar ve müzikal karakteristiklerin ortak özelliği, aşırı derecede benzer olmalarıdır. müzikler teknik olarak incelendiğinde, çoğu motif ve ezgisel hareketin tıpatıp aynı olduğu rahatça görülebilir. iki filmin ana temalarını birbirleriyle takas etseniz, hiç bir rahatsızlık duymayacaksınız. zamanda biraz geriye gittiğimizde, benzer ezgisel öğeleri ve motifleri, çoğu romantik dönem bestecilerinde, özellikle de gustav holst'ün senfonik eserlerinde ve richard wagner'in operalarında duyabiliriz. williams'ın çalışmalarında, bu romantik dönem bestecilerin eserlerinden direkt alıntılar bulunmaktadır. doğal olarak besteciler birbirlerini örnek alır, birbirlerinden esinlenirler; bach'ın vivaldi'den, beethoven'ın mozart'tan etkilendiği gibi. ama müzikleri ve ifadeleri çok farklı, başkadır. film müzikçilerine baktığımızda, hepsinin fabrikadan çıkmışçasına tek tip olduğunu görüyoruz; tek fark, bazılarının parlak, bazılarının sönük işler çıkarmaları.

    film müziklerinin yapım aşamaları, pek de zannedildiği gibi değildir. çoğunluk, filmdeki bütün müzikleri ödülü alan -ya da adı geçen- kişinin yaptığını zannetmektedir, halbuki işler böyle yürümez. film müziği, kalabalık bir ekip işidir. söz konusu ekipte bir (veya birden fazla) baş kompozitör ve birçok yan kompozitör-aranjör bulunur. baş kompozitör temaları bulur, basit bir biçimde yazar. ardından bir iş bölümü yapılır baş kompozitörün himayesinde; örneğin kompozitörlerden biri lirik temaları ele alırken, diğeri aksiyon sahneleri için çalışır, bir başkası filmdeki karakterler için temalar hazırlayıp orkestralarken, bir diğeri filmin ana teması üzerinde çalışır. bu müzisyenler, aynı zamanda o bayıldığımız orkestrasyonları, tınıları ve fanfarları yazıp işleyen adamlardır. bu aşamada baş kompozitörün asıl görevi, bu bir kaç kişiyi gerektiğinde yönlendirmek ve çalışma programına göre yönetmektir. yazdıkları müziğe sahne-atmosfer uyumluluğu söz konusu olmadığında karışmaz. sonrasında şefliği varsa, orkestraya çaldırır müzikleri, icracıları çalıştırır. kaydı yapar, teknik bilgisi varsa stüdyoda düzenleme işlerine katılır, fakat genelde deneyimli ses mühendisleri bu işleri ele almaktadır. baş kompozitör işler bitince altına imzasını atar, oskarı da alır. ama unutulmaması gereken nokta, baş kompozitörün yönetmen ile birebir çalışan tek adam olduğudur. elfman'ı, williams'ı, horner'ı, zimmer'i, silvestri'si; kısaca hepsi böyle çalışır. bu arada dizi ve oyun müzikleri de genelde aynı şekilde yapılmaktadır.

    bu çalışma şeklinin sebebi, az zamanda çok iş çıkarmak kaygısıdır. çünkü otuz beş-kırk parçalık bir soundtrack, besteci istediği kadar işinde usta ve profesyonel olsun, birkaç ayda tamamlanamaz. çünkü besteleme çalışması, çok farklı, zor ve eziyetli bir süreçtir. bu seri üretim politikası yüzünden müzikler tıpatıp benzemekte ve genelde sönük, başarısız olmaktadır. bir filmi yaparken bir kaç yönetmen veya senarist kafa birliği yapıp çalışabilir; ama müzikte bu uyumu sağlamak çok zordur. her müzisyen farklı hisseder, farklı düşünür, farklı ifade eder.

    bir kaç örnek vermek gerekirse: the lord of the rings üçlemesinde yirmiden fazla aranjör çalışmıştır; star wars filmlerinin hepsini ele aldığınızda, birbirinden bağımsız otuzdan fazla farklı film süiti hazırlandığını görürsünüz. ya da batman filmlerinin müziklerini danny elfman'ın yaptığını biliriz; fakat elfman'ın sadece o beş notalık tumturaklı temayı bulduğunu, o bizi mest eden, çizgi filminde de dinlediğimiz o harika batman süitinin tamamını besteleyenin steve bartek olduğunu bilemeyiz. hatta ve hatta, mission impossible, good will hunting, spiderman, pirates of the caribbean, the simpsons movie adlı yapımlarda da baş orkestratör ve baş düzenlemeci olarak çalışmıştır steve bartek. sahi, bu filmlerde adı geçen, aday gösterilen ya da ödül alan besteciler kimlerdi?

    fakat film müziğinde eski dönem, çok daha farklıdır; morricone'ler ve rota'ların yazdığı onlarca harika müzik, tamamen onların kaleminden ve yüreğinden çıkmıştır, ikinci adam parmağı çok nadir görülür ki, o kişiler de küçük geçiş sahneleri için ufak parçalar yazan, genellikle daha deneyimsiz, ustaların yanında pişen çırak misali müzisyenlerdir. büyük işleri, deneyimli kompozitörler yapar. işleyiş benzese de, mantık terstir. teknolojiyle birlikte değişen üretim-yaratma politikaları, müziği de olumsuz etkilemiştir.

    araç, asla amaç olmamalıdır, lakin hollywood'da durum tam tersidir. avrupa, uzak doğu veya bağımsız amerika sinemasında bunu pek göremezsiniz; ya tek kişi ya da bir müzik grubu oturup uğraşır tüm müziklere ve en dikkat ettikleri nokta, müziğin kendi dillerinde konuşmasıdır. aşırı öykünme, gereğinden fazla "etkilenme" yoktur müziklerinde. fabrika usulü, farklı farklı kırk kişi çalışmazlar; çünkü fazla para yoktur, seyirci potansiyeli fabrika üretimini gerektirecek denli yüksek de olmaz, haliyle "masif" bir gişe kaygısı oluşmaz. zaman ve yetiştirme endişesi veya filmle beraber kırk çeşit farklı işin -üç yüz çeşit fragman, elli tip reklam, oyun, dizi, belgesel vb.- aynı anda yürütülmesi gerekmez. haliyle amaç başkalaşır bu yapımlarda.

    üretimi kadar dinlemesi de gittikçe zorlaşan bir müzik alanı denebilir film müziği için.
  • ennio morricone, nino rota ve maurice jarre'lı 90'ların sonuna kadar müzikler hep içtenlikle yazılan şeylerdi filmlerde. 90'ların sonundan itibaren her alanda olduğu gibi müzikte de endüstriyelleşme gerçekleşmeye başladı. jerry bruckheimer etkisiyle sektör neredeyse (blockbuster filmler için) hans zimmer'a kaydı. bu bi çeşit kendini tekrarlamadan da öte bişeydi. media ventures adıyla kurulup sonradan remote control productions adına evrilen hans zimmer şirketi başarılı bulduğu bestecileri alt seviyeden başlatarak (orchestrator, arranger, additional arrangements, additional music) iyice sağdıktan sonra onları ana besteci olacak şekilde yukarı yolluyor. burda bi sıkıntı olmayabilir aslında ama şu an birçok kişi tarafından film müziği dünyasının peygamberi olarak görülen zimmer'ın inanılmaz güçlenmesi ve ben, benim gibi düşünen birçok insan için normal bir durum değil. klaus badelt'in kariyerinin bitirilmesini okuyabilirsiniz. bu hans zimmer'ın müziklerini beğenmediğim anlamına gelmesin. 2005 ve öncesi olmak üzere eldeki bestecilerin dağıtılmasından önceki bestelerin inanılmaz sağlam olduğunu söyleyebilirim. rain man, the last samurai(<3) ve black hawk down albümleri beni fazlasıyla mutlu eden albümler. çokça dinlediğim diğer 90 sonrası bestecilerden bahsetmek lazım. james horner, toprağı bol olsun 2015'te vefat etti, vefatından önce çok çok büyük eserler bıraktı. braveheart, titanic, avatar(biri sıçmık yazmıştı avatar ost'ye bu sözlükte ama ben kesinlikle muhteşem olarak değerlendiriyorum) vs vs. birçok albümü var tabii ki bilinen. ama benim gibi melankolik türde film müziği seven biri james horner'ın aşk temalı müziklerine bayılırdı. ve şunu belirtmem gerek bence horner, en iyi sevgi temalı müzikleri yazan kişi. james newton howard, çok kuvvetli müzisyen. elton john'un klavyeciliğini de yapmış. m.n shyamalan filmleri, blood diamond, hunger games serisi, batman dark knşgjt 3leme (ilk 2 filmi), fantastic beats, nutcracker ve 2014'te onu gözümde tekrar canlandıran maleficent. mansell ve zimmer ortası kendine has bir tarzı. tarzı en elastik isim bence. inanılmaz başarılı. bir sürü de albüm yazdım. ne kadar sevdiğim anlaşılabilir. danny elfman, batman teması en ünlü müziği heralde. spiderman 3lemesi de başarılıydı ama bana onu sevdiren tim burton filmlerine yaptığı muhteşem muhteşem müzikler. özellikle corpse bride sürekli dinlenmeli. garip gelebilecek şekilde grinin 50 tonu (diğer filmleri unuttum serinin) ve diğer filmlere yaptığı müzikler muhteşemdi. freed adlı şarkı dinlenmeli. bunun dışında trendeki kız albümü de bir o kadar iyiydi. marvel furyasına katılan arkadaşlar reyisi orda da görmüştür zaten. heralde oraya da muhteşem şeyler yazmıştır. (tdk üçlemesi dışında süper kahraman filmleri müziklerini sevemedim. ve geldik melankolinin efendisine, mansell the great. ingiliz besteci dünyanın en iyi bestecisi gözümde, eğer melankoli bir din olsaydı, mansell onun peygamberi olurdu. pi'nin ardından 6 aylık klasik müzik eğitiminin ardından rfad gibi bir efsane çıkarması gerçekten takdire şayandı. daha iyisi olabilir mi derken modern klasiğin bana göre en iyi albümü olan the fountain geldi. kesinlikle dinlenmesi gereken enfes albüm. albüme olan hislerimi anlatırsam heralde entry okunamayacak duruma gelir. ardından kesinlikle belki filmine yaptığı müzikler. çok tatlı müzikler olmuş. black swan, tchaikovsky uyarlamaları, kendi müzikleri hepsi muhteşemdi. san junipero ve loving vincent. loving vincentta öyle müzikler ortaya koymuş ki ondan başkası asla bu kadar başarılı olamazdı. kesinlikle mansell'ı da benim gözümde geri döndürten albüm bu oldu. umarım çok çok iyi eserler görmeye devam ederiz kendisinden.
  • (bkz: soundtrack)
  • benim için filmin konusundan işlenişinden vs. daha önemlidir. görüntü yönetmenlerinin,film müziklerini seçenlerin ve composer'ların işine hayranım. hele de anlamlı bir sahnenin arkasında çalan kısık sesli o müzik var ya ifade edemeyeceğim şeyler hissediyorum o zaman. böyle içim coşuyor. sonra o müziği her dinledikçe hem anı hem kendimi başka başka yaşıyorum.
  • aslında göründüğü ya da düşünüldüğü kadar basit olmayan, yerden göğe kadar müzik bilgisi, ruh ve yetenek , sonsuz sabır, özveri ve his gerektiren bir şeydir. bir film için mükemmel bir yardımcı da olabilir filmi berbat eden bir unsur da olabilir. her sene oscar ödül töreninden 2 tane ödülün bu alana ayrılmış olması da boşuna değildir. hatta ve hatta biraz da abartıyla senaryo kadar önemli bir unsur olduğunu söylersem sanırım çok da küfür yemem. öncelikle genel bir tarifini ve nasıl oluşturulduğunu inceleyelim;

    film müziği sözü bir filmle uyum içinde kullanılmış bütün besteler bütününü kapsar en genel haliyle. bazı filmler için özellikle şarkı besteletilirken bazı filmlerde zaten bestelenmiş olan şarkılar kullanılabilir. hatta bu ikisinin karışımı olan filmler de mevcuttur.

    kendisi için şarkı besteleten filmler genellikle orkestra müziği kullanır. bunlar gerçek bir orkestra tarafından çalınan parçalar olabileceği gibi çeşitli dijital işlemlerle oluşturulmuş elektronik orkestra müziği de olabilir. orkestra müziği önceden bestelenmiş popüler müziğe göre çok daha kullanışlıdır bir film için. sahne ve müziğin ahenki daha kolay sağlanır.

    şimdi gelelim bir film müziğinin yapım aşamalarına. film müziğinin yaratılması için elimizde bir yönetmen, bir yapımcı, bir müzik danışmanı ( yabancı kaynaklarda music supervisor denebilir), bir de besteci ( yabancı kaynaklarda composer olarak geçebilir) olmalıdır. yönetmen filmin çekimlerini tamamlar ( ya da bazı sahnelerin çekimini tamamlar). sonra der ki buraya beste yapacak biri lazım. bunu duyan yapımcı gider müzik danışmanı kişisine der ki: " bana şöyle şöyle şöyle beste yapacak biri lazım" . bu müzik danışmanı dediğimiz kişi alelade biri değildir. kendisi her türlü ortama, kokteyle, partiye giren, müzik dünyasında çok geniş bir tanıdık çevresi olan bir insandır. işte bu müzik danışmanı denilen kişi gider uygun bir besteci bulur getirir. sonra yönetmen bu besteciyle tanışır ve konuşurlar. yönetmen ne tür bir müzik istediğini bu besteciye anlatır bu aşamaya seçme( spotting ) denir. hatta bazı filmlerde film çekimi başlamadan senaryo besteciye okutulur ve ne tür iş yapması gerektiği konusunda besteciye bilgi verilir. bu da besteciye zaman kazandırabilecek bir yöntemdir. bazı yönetmenler filmde geçici müziklerle çalışırlar. besteciye geçici bir beste yaptırıp bunun üzerinde filmi kurgulayabilirler yeniden. ama besteciler buna kıl olurlar genelde. çünkü besteciyi yaratıcılıktan uzaklaştıran bir durumdur bu. bazen yönetmenler bu geçici müziği filmde kullanıp başka müzik yaptırmazlar ve besteci-yönetmen tartışmaları başlar.

    besteci filmi karşısına aldığında önünde iki seçeneği vardır. ya alır eline kağıt kalemi ve notalara döker içini ( nasıl bir müzik bilgisi gerektirdiğini varın siz düşünün) ya da bilgisayarın karşısında orkestra aletlerinin seslerini gerçeğe çok yakın veren uygulamalarla elektronik bir orkestra müziği yapar. bazı filmler bu müziklerin kullanılacağı sahnelerde yeniden düzenlenebilir. bu sayede film ile müziğin uyumu arttırılabilir. mesela the good the bad and the ugly'nin son sahnesi film henüz çekilmeden önce bestelenmiş olan (senaryo yardımıyla) müziğe göre düzeltilmiştir.sergio leone ennio marricone'nin müziğini bu derece beğenmiştir işte. sergio leone daha sonraki iki filmi once upon a time in west ve once upon a time in america'da da müzik işini ennio morricone'ye yaptırmıştır. yine morricone film çekiminden önce yapmıştır müzikleri. hatta o kadar mükemmel müzik yapmıştır ki sergio leone bu sefer bütün filmi olduğu gibi müziğe göre düzeltmiştir.

    neyse efendim işte bu besteci denilen kişi bestesini elektronik ortamda yaptıktan sonra bu beste beğenilirse bir orkestra bulunur ve bu orkestra besteci yönetiminde bu besteyi hayata geçirir. albümlerin üzerinde gördüğümüz hollywood studio symphony, london symphony orchestra, city of prague philharmonic orchestra yazıları bu aşamada devreye giren orkestralar içindir.

    şimdi gelelim bu orkestranın bu müziği hayata geçirişine. bu işler nasıl oluyor acep diyorsunuzdur sanırım. şöyle oluyor efendim. orkstra kayıdın yapılacağı konser salonuna getiriliyor. çeşitli ses kayıt alet edavatları, metronomlar hazırlanıyor. orkestra üyelerinin tam karşısına da dev bir ekran kuruluyor ve bu ekranda film oynatılıyor. filmdeki sahnenin akışına uygun bir tempoda metronom çalıştırılıyor ve orkestranın bu tempoda çalması sağlanıyor.

    bu sırada leitmotif ten de bahsetmek gerek. filmde karakterler için belirli melodiler yazılır. bu şekilde o karakter her çıktığında tekrarlanan bir alt melodi olur müzikte. karakterin kişiliğini yansıtan bu müzik seyirciyi filme daha çok bağlar. captain jack sparrow'un bu kadar sevilmesinin ardında fonda çalan müthiş eğlenceli müziğin payı da büyüktür. leitmotif olaylar için de kullanılır. karayip korsanlarında her savaş, dövüş sahnesinde benzer müzikler girer dikkat ederseniz. bu da bir tekrarlama olayıdır. her savaş dövüş sahnesinde çalınan o müzik bizi filme daha iyi bağlar.

    filmler için genelde 1 saat civarında müzik bestelenir. bazı filmlerde ise hiç müzik bulunmayabilir. bu iki türün dışında direk filmden müzik alan ( ingilizcesi `source music) bir tür de vardır. filmdeki radyolarda televizyonlarda çalan müziği direk olarak kullanır yönetmen. bu tür müziklere diegetic müzikler denir.

    bestelenen bu bir saatlik film müzikleri içinden bazıları hiç kullanılmadan doğrudan kaybolup gider bazıları ise (10-12 tanesi) filmde kullanılacak kadar şanslıdır.

    işte film müziği yapımı aslında bu kadar zor bir iştir.
  • film izleme sebebimdir.
    nlp'ye göre insanlar cevrelerini isitsel, görsel veya kinestetik algilarlar. bu egilimlere göre isitsel (auditory) olan biri olarak film izlerken ilk dikkat ettigim husus özgün müziklerdir.

    hatta bir filmi begenmem icin önce müzigini begenmem gerekir. zira, öyle filmler vardir ki adeta müzigiyle bir bütün olurlar.
    film (görsel) ile müzigin uyumu insana öyle güzel duygular tattirir ki kelimelerle tarif edilmez.

    ne yazik ki her film müzisyeni bu beceriye sahip degil. özellikle ülkemizde, dizi veya film fark etmez, müzikler artik pek bir sey ifade etmiyor dolayisiyla nazarimda* kuru gürültünden baska bir sey degil.
  • dinlerken inanılmaz keyif aldığım ve ayrıca amatör olarak bestelemeyle de ilgilendiğim müzik türü.
  • bir de bizim çalışmalarımızı inceleyin derim, cahit abi yolundayız geliyoruz... biz kim miyiz ? (bkz: radio mocas)

    https://www.youtube.com/…ch?v=mejgvxajsayejgvxajsay
  • studio ghibli'nin üstat miyazaki başta olmak üzere ürettiği animelerin mümtaz müziklerinden oluşan 1 saatlik şu enfes koleksiyonu sizlerle paylaşıyorum:

    studio ghibli-koleksiyon
  • muzikle arasi cok iyi olmayan*, gorsel olaylara daha yatkin dolayisiyla sinemaya duskun insanlarla muzik dunyasi arasinda kopru kurabilen ezgiler. dinlerken filmden sahnelerin goz onune getirilmesiyle cok daha fazla keyif verir. kimi zaman reklam muziklerinin de benzer etki gosterdigi saptanmistir tarafimdan.
hesabın var mı? giriş yap