• anlattığı hayat hikayesinin olağanüstülüğü bir yana kişisel olarak bu doğuştan sanatçı kadının yapıp ettiklerine titizlikle değer veren 'batılı zihniyet' beni çok etkiledi. sorgusuz sualsiz hayranı olduğum 'ecnebi' dünyası, hem böyle bir yaratıcı fotoğrafçıyı doğuracak kadar özgürlükçü, hem de onu hatırlayacak kadar vefalı ve sadık.

    eğer batı sanatının kökenlerini merak ediyorsanız, bazı ipuçlarını bu nefis belgeselde bulabilirsiniz.
  • keyifle izlenecek bir belgesel olmuş. tavsiye olunur.
  • birisi yaptığı işlerin sadece kendisine ait olmasını istiyorsa, bunu başkalarıyla paylaşmıyorsa bu hassasiyet o kişi bu dünyada olmadığı zamanda kesinlikle devam etmeli, vivian maier içinde böyle olmalıydı bence, hayatının her alanını gözler önüne sermek ayrıca bunun üzerinden çıkar sağlamak, isim yapmak mide bulandıracak kadar iğrenç birşey bence.

    yayınlamak istemediğimiz şeyleri kenarda tutmamız, onları yakıp imha etmemiz gerektiğini bir kez daha gözler önüne sermiş.

    peki bunların tutulmasının amacı neydi? asıl sorulması gereken kaşif edasıyla bir kişinin tüm geçmişine tecavüz etme hakkını bize kim veriyor?
  • fazla söze ne hacet deyip sanatçıya ait daha fazla görsellikle beslenmeliydi bu belgesel film. ama öyle yapılmak yerine tanıklıklara başvurularak inandırıcılığı şüpheli beyanlarla sanatçıya gizemli bir yaşam öyküsü yapıştırılmaya çalışılmış...
    sanatçının değil, sanatçıyı keşfedenin belgeseli gibi. bu haliyle hayran olunası bir sanatçıyı değil, iyi bir pazarlama ürününün hikayesini izliyormuş gibi oluyoruz...
    buna hakkımız var mı? sanatçı bunu ister miydi? istermiş gibi görünmüyor. bu durum kişisel haklara tecavüz sayılmaz mı bu durumda?
  • nisan ayının başlarında internete bir haber düştü. oslo'da bir evde bulunan süt kutusu ve mektuptan bahsediyordu bu haber. daha da spesifik olarak belirtmek gerekirse ikisinin de 2011 tarihli olmasını ele alıyordu. süt ve mektubu bulduklarında takvimleri 2020'yi gösteriyordu ve aradan 9 sene geçmişti. süt ve mektuba arkadaş olarak bir de evin salonunda oturan bir adam bulundu. bundan da bahsediyordu haber...

    ölümünden tam dokuz sene sonra apartman görevlisinin daireye girmesiyle bu olay su üstüne çıkıyor. adamın altmışlı yaşlarda öldüğü söyleniyor haberde. sen altmış sene yaşa, anılar biriktir az ya da çok dostluk bağlarını ilmek ilmek ör ve günün birinde bir apartman dairesinde tv izlerken kalbin beynine kan pompalamayı bıraksın. öl.

    vivian maier ile ismi açıklanmayan bu kişi öylesine benzer kişiler gibi canlanıyor ki kafamda tarifi güç. o ya da bu şekilde iletişimle, anılarla inşa edilen bir hayat ama yapayalnız bir son. beki oslo'da ölen adamında bir yerlerde kutu kutu yazdığı mektuplar, günlükler vardır. tıpkı vivian'ın 150 bin negatif filme sığdırdığı kareler gibi.

    john maloof adındaki arkadaşın yükünü çektiği bir yapım finding vivian maier. babası ile çocukluğunda zamanının çoğunu bit pazarında, mezatlarda geçiren biri olan john'un tesadüf eseri vivian'ın eşyalarıyla yolunun kesişmesi üzerine gelişen olayları ele alınıyor.

    izlerken kadının çektiği her fotoğrafa hayranlıkla bakmamak elde değil. tıpkı steve digiorgio ya da john frusciante'nin enstrümanı bir uzvu gibi kullanmasına benziyor. onla bütünleşmiş gibi sadece bakıyor ve deklanşöre bir miktar basınç uyguluyor sonuç ise her baktığında ayrı keyif veren binlerce kare...

    belgesele geri dönecek olursak, 84 dakika sürüyor ama ben izlerken bana biraz uzun geldi. bir yerden sonra tabutta röveşata gibi film süresini tamamlamak için 5 saniyelik deniz çekimleri eklemişler sanki dedim. aslında giriş gelişme sonuç bağlamında da son derece yüzeysel ilerleyen bir yapım.

    1- ölmüş ve hakkında çok az şey bilinen biri vardır. hakkında bir veri havuzu oluşturulup geçmişine yolculuk yapılır, tanıdıkları bulunur.
    2- elde edilen verilerle birlikte o kişiyi tanıyan insanlardan önce olumlu sonra olumsuz anıları dinlenir, o kişinin notları, mektupları okunur.
    3- nerede nasıl öldüğüne dair bir çalışma yapılır ve izleyiciye sunulur.
    4- yukarı kayan yazılar, kapanış.

    bu formülle çekilen bir belgesel. tabi bu onun aman aman yavan olduğuna delalet değil.

    --- spoiler ---

    2. adımda söz ettiğim olumsuz bölümlerle alakalı olarak konuşan bir abla vardı inger raymond adında. devamlı kendisini yemek yemeye dair zorladığından falan söz ediyordu. onla yaşamaya başlamadan evvel bir kırılma noktası yaşamış olduğunu düşünüyorum zira raymon'dan önce konuşanların hemen hepsi gayet olumlu, gayet pozitif konuşuyordu. pek tabii bu yapımcı ve yönetmenle de alakalı bir durum. belki söylendi ama kasıtlı olarak çıkarıldı bilemiyoruz.

    ve belgesel başladığı andan itibaren kadında bir tuhaflık olduğunu hissediyor insan. en azından bende böyle oldu. bakışlarında, yalnızlığında, fotoğraflarında. ve daha sonradan olayları dinledikçe kadının git gide zirveye tırmanan bir garipliği olduğunu anlıyorsun. mesela gazetelerle alakalı olayda yahut çocuğa araba çarpmışken fotoğrafını çekmeye girişmesi gibi gibi.

    son olarak john maloof bu işe gönüllü olarak başlasa da bir yerden sonra işi maddiyata çevirmeye çalışıyor gibi geldi. yani elbet bu belgeseli çekmek, o fotoğrafları bastırmak ya da sergileri açmak için ciddi paralara ihtiyaç var ama john'da bu konuyla alakalı oturmayan şeyler var. sanki sinsi bir şekilde bu işten köşe olma gibi bir beklentisi var.

    bir de ölümüyle alakalı, keşke bir güvenlik kamerasından ya da oturduğu bankın ötesinden başka bir yeri çekerken karenin kenarına dahil olduğu biri fotoğrafı olsaydı. 83 yaşında nasıl görünüyordu acaba, insan merak ediyor.
    --- spoiler ---

    çok uzun yazdım gibi hissettim neyse az buçuk fotoğrafçılık seven biriyseniz size hitap edecektir. zira sadece fotoğraflara bakmak için bile izlenebilirliği olan bir film. 7,5/10
  • bir tarihçinin, kimin çektiği belirsiz bir yığın negatif fotoğrafı açık arttırmada satın almasından sonra fotoğrafları çeken kişinin peşine düşmesiyle başlayan, "şans" eseri keşfedilmiş yetenekli kişimizin kişiliğini ve hayatını adım adım tanımlayan belgesel. bu tanımlama işlemini de gizem ile harmanlayarak işlediğinden, izlerken sıkmamaktadır.
  • öldükten sonra acaba eşyalarıma ne olacak, üstüne yüklediğim onca hatıra benimle beraber yok olup gidecek mi diye düşündüren, gerçek mi gerçek bir bit pazarı hikayesi. vivian hanımın ruhu şad olsun.
  • sokak fotoğrafçılığının etkileyici isimlerinden biri olan vivian maier'ın gizemli hayatını anlatan belgesel.
hesabın var mı? giriş yap