• sam savage nin özgür yayınlarından kemal küçükgedik çevirisiyle çıkan fantazi romanı. firmin adında bir farenin kendi öz yaşam öyküsünü entellektüelleşme serüvenini anlattığı kitap. okunacaklar listesine alındı.
  • orijinal adı "firmin: adventures of a metropolitan lowlife" olan tadı şahane* bi kitaptır.

    yale üniversitesi filozofi mezunu olan sam savage ilk romanını yazmış. birkaç farklı kapak çizimi (türkiye ve abd baskılarında) gördüm ki resimleyen michael mikolowski isimli çizermiş.

    hikayesine "bu hayatımda duyduğum en hüzünlü hikaye." diye devam eder firmin, kendi hayat öyküsünü anlatmaya nasıl başlayacağına bir türlü karar veremedikten sonra.

    kitabı okurken yer yer kahkahalarla gülsem de kitabın genelinde, adeta her sayfasına sinmiş bir melankoli mevcut. galiba en çok da onu sevdim. kaçırılmaması gereken bir eser.

    ekleme: kitabın en sonunda firminin bir bölümünü okuduğu kitabı bilen var mı a dostlar?
    ekleme 2: james joyce, finnegans wake imiş. **
  • kitabın tatlısı mı olur? oluyomuş arkadaş. ne çabuk bitti.
    (bkz:http://www.youtube.com/watch?v=i8ha41rfzum )
  • mickey mouse ve stuart'dan tiksindiğini açıklamış entellektüel bir fare.
  • keyifli başlayan, neredeyse uzunca bir yeni okuma listesi hazırlatan, bu yüzden de keyifle okunmaya devam ederken; yarısından sonra azar azar dozunu arttırarak zert ettiği hüzünle kitapçının sonu, kitabın sonu ve firmin'in sonuna doğru yokuş aşağı bir hızla iniyor, adeta yıkıma koşuyor olması geride kapağı kapalı bir kitap ve azımsanmayacak bir melankoli bırakıyor.

    sanki kitap okuyanın hüznü de beraberinde yaşaması gibi bir duyguyu isteğiniz dışında meşrulaştırıyor sizin için. açıkçası bittikten sonra kendimi dışarı atmayı çok istedim. ama iklim ve coğrafya buna pek izin vermedi. o yüzden bir sonbahar kitabı ama sonbaharda okunmamalı.
  • "özgür olmak için bir fırsat olan maske takmakla, o maskenin size zorla taktırılması arasındaki fark, hapishaneyle sığınak arasındaki fark gibidir... aslında hafızamızda sakladığımız şeyler hariç her şeyin ömrü sadece bir an. daima her şeyi hatırlamaya çalışırım -unutmak-tansa ölmeyi yeğlerim." diyen bir faredir.
  • beni holden caulfield ile tanıştırmıştı iki yıl önce.

    fakat suçu south park'a attım.
  • bir kitapçının bodrum katının daracık bir köşesinde, annesinin kemirdiği kitap sayfalarının üzerine doğan firmin'in, beslenme alışkanlıklarına bakılarak bile diğer on iki kardeşine benzemeyeceği belliydi. anne sütüne erişmesi kardeşleri tarafından engellenen firmin için kitap sayfaları bir nevi anne sütü olmuştu. romanın tam bu kısmında aslında "entelektüel insan neden ve nasıl farklı olur?" tarzı bir sorgulama yapılıyor da olabilir. ben sizin gibi yetişmedim diyebilir diğerlerine firmin gayet haklı olarak. eksik kalan kısım ise firmin'in kitaplarla arasındaki ilişkinin derinlemesine anlatılmamış olması. kitaplar okunmuş kültür ve keyif değil de doğuştan gelmiş bir özellikmiş gibi anlatılmış. hece öykü dergisinin bir sayısında okumuştum buna benzer bir hikayeyi çok istemiştim bir kütüphaneye mahkum olmayı. yine sözlük yoluyla öğrendiğim bu romanda da tam olarak o isteğimi görmüştüm. bir kısmı tatmin etse de bir kısmı aç bıraktı diyebilirim. keşke biraz daha anlatsaydı kitapları, biraz daha sokulsaydı o dünyanın içine. bilmiyorum benim gibi olmak isteyen var mı başka, yani yerinde olmak istediği roman karakteri firmin olan insan. bir farenin kısıtlılığını, kitaplarla zenginliğe dönüştüren karakter olmak yani. bir başına olmak, hayali bir karakterin hayali arkadaşlar edinmesi, onlarla konuşması, dans etmesi, yemesi ve içmesi. dünyaya kapananın dünyası kendisi olur mantığıyla yaşayan kitap delisi bir farecik. ve insanlara söyleyebildiği tek şey, "güle güle fermuar", onu da anlamadılar zaten. en büyük arkadaşı tarafından zehirlenmeye kalktı, hiç ummadığı birisiyle mükemmel bir dostluk kurdu. kendinden isimler verdi insanlara ve eşyalara. onlarla konuştu. belki de gerçekten budur çok okuyanın kaderi. okumasam bile ara ara özleyeceğim firmin'i, bu çok belli.
    okuyun.
  • ''daha önce gün ortasında insanların dünyasını, yüksek binaları, yapraklı ağaçları, farklı renklerdeki çiçekleri ve geçip giden insanları sadece bir kez görebilmiştim ve korkudan ödüm kopmuştu. jerry'nin arabasında giderken bu sefer hiç korkmuyordum ve insanların suratlarına ve ağaçlara özgürce bakabiliyor ve sanırım başkalarının neşe dediği hissi yaşıyordum. aklımda "dünya güzel" yazdım ve bir pankart gibi masmavi göğe yükselmesine izin verdim. elbette ağzımda safra gibi acı bir his yaratan kıskançlık da vardı -sonuçta bu dünya benim değil, insanlarındı- ama bu hissi yuttum. insanlar, yanlarından geçerken bize, özellikle de bana bakıyordu. ben de kıpırtısız siyah gözlerimle onlara geri baktım.''

    benim bir kitap okudum hayatım değişti kitabımdır.
hesabın var mı? giriş yap