• taxi driver'ın da yazarı olan usta kalem paul schrader'ın yazıp yönettiği film kişisel kıyametlerden genele giderek küresel iklim değişikliği konusunu dini referanslar da ekleyerek ele almış. doyurucu bir film ortaya koymuş.

    ingmar bergman'ın nattvardsgästerna filmine gerek konu gerekse de teknik olarak büyük benzerlikler içeriyor. çerçeve oranı tercihi bile referans olarak görülebilir.

    250 yıllık tarihi olan bir protestan kilisesinde görev yapmakta olan peder toller kendisinden sorunlu eşi ile konuşmasını isteyen kadının ricasına uyup adamla konuşmaya gider. çevreci bir aktivist olduğu anlaşılan michael, mücadelesi uğruna kısa süre hapis yatmıştır. anlattığı gerçeklerin kimse tarafından duyulmamasından usanmış ve dünyanın insan eliyle sokulduğu geri dönüşsüz doğal bozulmanın yaratacağı sonuçlardan anksiyete düzeyinde kaygılıdır.

    bu görüşmenin getirdikleri ikisinin yaşamı için de tahripkâr olacaktır...

    --- spoiler ---

    kendi yaşamının da "ahlaki zemini olmayan bir savaşa" gitmeye ikna ettiği oğlunun ölmesi ile tarumar olduğunu öğrendiğimiz rahip ile çevreci aktivist michael'ın konuşması bilim ve dinin çatışmasından çok umutsuzluğun çıkar yol olmadığını şifahen söyleyen ancak kendini dahi ikna edememiş olduğu görülen toller ve uçurumun kıyısındaki michael'ın verimsiz bir sohbeti olarak geçer.
    çocuğunu ahlaki bir zemini olmayan bir savaşa göndermek ile yine bize emanet olan dünyayı kibirlice yok etmemiz arasında bir paralellik kurulabilir.

    öncesinde kendisi de orduda görevli olan toller. yasını kendini disiplinli bir döngüde tutarak sürdürmekteydi. ancak hasta olduğunu öğrenmesi muhtemelen bir kırılmanın da başlangıcı oldu. onun duygudurumunu anlamamız ve empati kurmamız için yazdığı defter önemli bir olgu oluyor.

    akabinde michael intihar eder. aktivistin küllerinin kirletilmiş doğal bir saha ile buluşturduğu cenaze seremonisi haber olunca kilisenin en büyük finansörü balq, rahip'i siyaset yapmaması için serçe uyarılacaktır. öyle ya ölüm bile politik bir eylemdir!

    balq'ın petrol endüstrisinin önde gelen bir firmasının sahibi olmasını öğrenmesi toller'ın fikri dönüşümünü de tamamlayacaktır. "yaratılışına yaptığımız onca şey için
    tanrı bizi affedecek mi?" sorusu içini kemirmektedir.

    fimin sonuna dair çeşitli görüşler var bunlardan biri toller'in eylemi gerçekleştidiği dolayısıyla mary ile toller'in öpüştüğü sahnenin bir hayal sekansı olabileceği. bunu da rahipin jeffers'ın kapıyı açamayıp özel konuta girememesine rağmen mary nin içeride belirmesi kanıt gösteriliyor. ben de düşüncedeyim.

    balq'ın iklim değişikliği konusunda ortak kanaat olmadığı gibi safsataları years of living dangerously ya da before the flood gibi belgesellerde de başka ağızlardan duyabiliyoruz. iklim değişikliği inkarcılarının bazıları insanların iklimi değiştirebileceğini düşünmekle küstahlık ettiğini dahi söylemekte. özellikle din etkisi yüksek cumhuriyetçilerde bu inkarcılık akıl dışı bir çılgınlık halinde.

    filmde papaza çıkışan alt-right destekçisi genç de abd'nin mevcut siyasi iklimine oldukça isabetli bir değini olmuş.

    sinmatografisi oldukça yalın ve estetik. üstte kısaca değindiğim gibi özellike bergman'dan etkilendiği açık.
    toller'in mary ile kurduğu yakınlık ve o gerçeküstücü levitasyon sekansı oldukça etkileyiciydi.

    oyunculuklarda ethan hawke gayet parlak bir performans göstermiş. amanda seyfried ve philip ettinger'ın katkıları da yadsınamaz.

    isimlerle de ibrahimi dinlere göndermeler var.
    örneğin rahip toller çocuğunun adının yusuf olduğunu söylüyor michael de kuyuya atılan hani diyor... yani toller'in de yakup peygambere işaret ettiği okuması yapılabilir. biz oğlunun kaybı için gözyaşı döken, çile çeken bir yakup biliyoruz ama yahudilik ya da hıristiyanlık öğretisinde çok farklı bir anlatı olabileceğinden bilgimin kıt olduğu bu alana teması sınırlı bırakıyorum.
    michael baş melek mikail, mary de malum bakire meryem.

    --- spoiler ---

    "son olarak rab’de, o’nun üstün gücüyle güçlenin. iblis’in hilelerine karşı durabilmek için tanrı’nın sağladığı bütün silahları kuşanın. çünkü savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır. "

    efesliler 6:10-18

    https://www.imdb.com/title/tt6053438/
  • bu filmi izleyince taxi driver'ın yalnız adamı travis bickle'ı anımsadık. norman bates (psycho) ile ethan edwards'ın (the searchers) gayri meşru çocuğu yani. filmin afişi ise ruhsal bölünmeyi imlediği için psycho'yu anıştırır : görsel

    filmdeki rahip tamı tamına travis'in çağdaş bir devamıdır. ama sormak lazım şimdi: paul schrader'ın neydi amacı? niçin bu anıştırma? yanıt 11 eylül sonrası oluşan paranoya ve terörist faaliyetlere karşı artan ilgi sebebiyle ufku müslüman ülkelere değil, bizzat amerika'nın kalbine çeviren bir yönetmenin yeni bir yol arayışı ile ilintilidir.

    saplantılı nevrotik tanısı dinine bağlı bir rahip için de aşka susamış ve dolayısıyla bastırılmış sıradan bir insan için de geçerlidir. filmdeki rahip ise her ikisidir. bu yanıyla schrader psikanalitik geleneğe uyum gösterir.

    sonuç: tanrıya tapmakla sevgiliye (arzu nesnesine) tapınmak arasında ilkece bir farklılık yoktur.

    bresson'un bir taşra papazının günlüğü filmini de anımsadık ama bunun üzerinde durmaya değmez. çünkü bresson yönetmendir, schrader ise "sıkı" bir yönetmen olamamış bir senarist. bir de samimiyet eksikliği.
  • new york'taki first reformed adlı küçük bir kilisenin rahibi ernst toller, dünyanın geleceği ile ilgili kaygılar duyan genç bir çevreci aktivist ve onun hamile eşine yardımcı olmaya çalışıyor. ancak kendi geçmişinde de kişisel bazı trajediler ve pişmanlıklar barındıran, alkol bağımlısı bu din adamı, aileyi daha yakından tanıdıkça, dini öğretilerle ve özellikle de kilise hiyerarşisi ile ters düşmeye başlıyor ve şiddete yöneliyor. son üç filminin ımdb notu 4,6 - 4,4 ve 3,8 olan bir yönetmenden bu kadar kişilikli, bu kadar özgün bir yapım kimse beklemezdi herhalde. oysa ki bahse konu isim paul schrader. son dönemlerde bir form düşüklüğü yaşasa da o aslında 35-40 yıl önce taxi driver ve raging bull gibi klasikleri yazmış önemli bir sinemacı. zaten bu filmdeki rahip de şaşılacak derecede taxi driver'da robert deniro'nun canlandırdığı travis bickle karakterine benziyor. onun gibi geceleri uyuyamıyor, onun gibi günlük tutuyor, vesaire.

    en başından beri iyi bir aktör olan ethan hawke, son yıllarda iyice geliştirdiği çizgisini rahip toller rolünde zirveye çıkarıyor ve bence kariyerinin en iyi oyununu ortaya koyuyor. paul schrader'ın filmi, siyah-beyaza yakın renk paletiyle, minimal müzik kullanımıyla, görüntüdeki 4'e 3'lük sıradışı en-boy oranıyla stil olarak 60'lı yılların avrupa sinemasını, özellikle de ıngmar bergman filmlerini hatırlatıyor. zaten schrader da bergman'a olan hayranlığını gizlemeyen bir sinema adamı. uzun sessizlikleri, boş mekanların kullanımı ve neredeyse bir ayini andıran temposuyla first reformed'un herkese hitap etmeyeceğini söylemek bilmişlik olmaz. gerçek sinemanın lezzetini almak isteyenler ise bu inanç masalının tuhaf gizemlerini ve güzelliklerini keşfetmekten memnun kalacaklardır.
  • protestanlık dünyadaki değerli müesseselerden biri olsa da fazlasının zarar, doğrusunun itidal olduğunu gösteren, takribi 250 yıllık bir kilisenin giderlerinin tıkanmaması gerektiğini de öğreten paul schrader'in yazıp yönettiği film.

    --- spoiler ---

    bergman'ın nattvardsgasterna'sı izlenmediğinden, "hayatın anlamsızlığı" içinde "ebedî mânâ"ya imân etmiş kayıp bir pederin varoluşsal buhranının ziyadesiyle minimalist ve bu sebepten görkemli göründüğü ilk yarı sonrasında aynı pederin yoluna baş koyduğu aktivizme doğru meyleden dönüşünün gerçekçilikten olmasıyla riyakârlaşan yapım.

    orta doğu dinlerinin insan-merkezci doğası ile günümüzde evren-merkezci bir bakış arasında gerilim ortaya konmak isteyen fakat bunu da - hadisleri olmadığından herhâlde - bir sayı iki nokta bir sayı (örn. 11.18) tarzı ayet alıntılarıyla desteklemek suretiyle gerçekleştirdiğinden o beklenen "kopuş", pederin iç dünyasında hapis kalıyor.

    elbette, rahibin boş olan iç dünyasının aynı zarâfette dekora ve bu dekoru gördüğümüz karelere yansıması ve ethan hawke'un bu boşluk hissini müthiş aktarması mükemmel detaylarken, hayattan keyif almaya bu denli uzak bir karakterin çevreci bir militana dönüşüvermesi dinin temellerini değil ama izleyicinin güvenini sarsıyor. bunun içteki o büyük "boşluğu" doldurma dürtüsüyle açıklanması da muhtemelken, bu kez de filmin son karelerindeki bir diğer "kopuş"la, karakterin o asil boşluk duygusunun aslında "ne istediğini bilmezlik"e dönüşmesiyle karakterden de soğutan yapım.

    --- spoiler ---

    şerh-i mars sinema: türkçeye "ilk reform yapılan" diye çevrilmesiyle, ne yazık ki "ilk" değil "son kafa yaran" çeviri olarak da insanı radikalizme iten film.
  • film muazzam güzellikte bir çalışma. sessiz, sakin üslubuyla ağır ağır akarak nihayetine varırken dolaştığımız bütün patikalar, bütün yollarda öncelikle çok güzel ışık çalışmaları görüyoruz: film baştan sona ışık ve gölgeyi çok doğal bir şekilde bir arada kullanarak baş karakterimiz toller'ın yaşadığı ikilemlerin, azabın, merakın ve arayışın, bütün gayretlerinin bir yansıması oluyor sanki. toller kendi vicdan azabını yüklenmiş şekilde sığındığı kilisesinde özet, prefabrik inançlarla yaşamaya çalışırken hiç sormadığı sorular sebebiyle kendisiyle yüzleşmeye zorlanıyor. bir yandan toller'ın günlüğü ve iç sesiyle yürüyoruz bu ışıklı ve gölgeli patikalarda ve bir yandan da hiç bakmadığımız bir yere bakmaya çağrılıyoruz sanki. bu yer michael'ın durduğu ve dünyaya baktığı yer. ve burası michael'ın, toller oğlunu kaybettiği ve bunun sebebi aslında kendisi olduğu halde asla yapamadığı şeyi yaptığı yer bir yandan da. michael, toller'a kendi hayatının bütün açmazları içerisinde kendine ve hayata bir bakış açısı ve bir perspektif sunuyor ve bu perspektif toller'ın zaten hassas, sallantıda olan denge arayışını zorluyor; filmin sonlarına doğru insanın içini ürperten bir gerilim ve korku hissiyle sürerek bence sinemadaki en güzel finallerden birisiyle film sona eriyor.

    insan ruhuna böylesi güzel bir anlatım, öykü ve perspektifle bakmak, kişisel zaaflar ve çıkmazları dünyanın can çekişen ruhuyla böyle iç içe önümüze sermek bir maharet ve takdir edilmesi gereken bir maharet hem de. bu sebeple first reformed'u herkese muhakkak öneriyorum
  • 113 dakikalık, 2017 yapımı film. 7 / 10.

    paul schrader'in hem senaryosunu hem de görüntü ekibiyle birlikte filmi biçimsel olarak ele alış şeklini çok beğendim. filmin kendisi karanlık bir temada ve genel tutarlılık açısından neredeyse her sekansta bu konsepti bozacak tek bir parça renk sızıntısı bile yok; bu hem dikkat çekici hem de takdir edilesi.

    ethan hawke 'ın başarıyla hayat verdiği toller kendi kıyametine ulaşmak üzere. fakat yaklaşan son, bunalım çoğaldıkça artık "kişisel kıyamet" olmaktan çıkıp daha büyük bir girdap yaratma hazırlığında: kişisellikten çıkıp, kendine bilimsel bir zemin de bulmuşken ani ve şiddetli bir dolu gibi bastıran global bir kıyamet kıvamına girmeye hazırlanıyor. peki mutlak son nasıl geliyor? bu -bence enfes bir kurgusu olan finalde sizleri bekliyor. 2017'nin en iyi ve "buhranlı" işlerinden.
  • michael: sizce tanrı bizi dünyaya yaptıklarımız için affedecek mi?
    toller: bilmiyorum. tanrı'nın kafasından geçenleri kim bilebilir ki?

    first reformed için öngördüğüm tek adaylık özgün senaryo dalındaydı ve bu dalda da adaylığı kaptı. bununla birlikte aynı dala aday olan the favourite, green book, roma ve vice'ın yanında şansı ne olur derseniz, işi zor diyebilirim. ama bakarsınız şans yüzüne güler ve oscar'dan da eleştirmenlerin seçimi'ndeki benzer bir sonuç çıkar.
    oscar'da yüzü gülse de eli boş dönse de sonuç olarak elimizde eli yüzü düzgün, hatta bayağı düzgün, içi dopdolu, çok çarpıcı, çok vurucu bir film var. tam da bu yüzden ilk fırsatta izlenmesi gerekenlere eklenmeli diye düşünüyorum.

    https://obsesifkorkuluk.blogspot.com/…il-first.html

    https://www.youtube.com/watch?v=6a354_i6zq4&t=22s
  • "açı doyurduğumda, hakareti affettiğimde, düşmanımı sevdiğimde...bunlar güzel erdemler...fakat ya dilencilerin en fakirinin ve suçluların en gaddarının kendi içimde olduğunu görürsem! ya şefkatime en muhtaç kişinin ve en azılı düşmanımın kendim olduğunu farkedersem! o zaman ne olacak?"

    carl gustav jung'ın sorduğu sorunun cevabını; film veriyor sanırım.

    --- spoiler ---
    ırak'ta bir hiç uğruna kaybettiği oğlunun acısı ile başa çıkamayan ve mide kanseri teşhisi ile iç sıkıntılarının zirvesi sanırım bir pederin canlı bomba olmasıdır. ötesi yok bunun.
    --- spoiler ---
  • nattvardsgästerna'nın torunu. 2018'in en iyilerinden.
hesabın var mı? giriş yap