• gündem oburluğu diye türkçe'ye çevirsek hiç de fena olmaz aslında!

    hayattan hep geri kalma korkusu, haber ajansı gibi sürekli bir takip güdüsü..

    yaklaşık 4 sene önce başladı her şey. "kamu spotu" gibi gidiyoruz hadi hayırlısı. kısa sürede kendimi yenilemem güncellemem gerekiyordu. internet, veri arşivi ve tüketim için en hızlı ve uygun görünen yerdi benim için. bazen de o değerli kitaplara ulaşmak için bir aracı.

    önce izleneceklerin listesini çıkarıyorsunuz. listeyi eritmeye çalışırken, günde mesela 2 film izlerken listeye günde en az 10 film ekleniyordu. gerilim yavaş yavaş artmaya başlıyordu haliyle.

    sonra haberleri takip ederken, köşe yazarlarını da okudukça okunacaklar listesi oluşmaya başladı.
    telefonda bir şeyler okurken bazen pocket'a bazen evernote'a bir şeyler gönderiyor, bilgisayarda iken de yer işaretlerine gönderiyordum okunacakları.
    ilk 2 sene böyle düzensiz geçmişti. sürekli okuyor inceliyor izliyor bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum.
    sonra bana piyango vurdu ve dünya'nın en sakin ve zamanın en yavaş seçilen 3.yeri seçilen akyaka'da öğrenciliğime devam etmeye karar verdim.

    artık sabahları erken kalkıyor, spor+duş+kahvaltı+haberler derken öğleni ediyor, öğlen ufak bir atıştırma ve kahve molasının ardından güne başlıyordum. üniversiteye de gidiyor, sosyal hayatımı da ihmal etmiyor, gündemden de geri kalmıyordum haliyle. bunun bedeli ise gece 12-1 gibi yatmak oluyordu sadece.

    bir ara hatrı sayılır köşe yazarlarını takip ediyor ekşisözlük'ten entry girip onlarla atışıyordum hatta.
    bir keresinde ahmet hakan coşkun'u eleştirdim. adam sonra gitti tweetlerini silmişti.
    fatih altaylı'yı eleştirdim, gitti köşesinde hakkımda biri böyle yazdı demişti. baktım bu işin sonu yok dedim yeter :)

    günü 2'ye ya da 3'e bölebilirsiniz ancak. bunu da rem uykusu ile yapabilirsiniz. yoksa her öğrendiğinizi aklınızda tutmaya çalışırsanız beyninizi yakarsınız! kısa devre olur kısaca.

    önce malumatfuruş'luktan başlıyor seviye. işin giriş seviyesi bu yani.

    bir ara okumaktan sırf eğlencelik olsun diye magazin haberleri bile okuyordum çerezlik diye. kızlarla magazin tartışması son dedikoduları yapabiliyor, başka bir eküriyle teknolojiye dair kafa patlatırken, bir diğerleriyle sinema film konuşabiliyordum.
    sahile inecek olursam da beyni dinlendirmek adına ya müzik dinlerdim ya da hiçbir şey yapmazdım. eh beyin de bir organ onun da dinlenmeye ihtiyacı var neticede. hatta bir sözlükten arkadaşım antalya'ya çağırmıştı. oturuyoruz konyaaltı'nda, ben bir şey yapmıyorum adam diyor "sıkılmıyor musun? " dedim, "yok abi kafa dinliyorum benim lüksüm bu" diye.

    evet lüksüm, amiyane tabiriyle mal gibi oturmak, hatta bazen de elde tv kumandası alenen zap yapmak en büyük keyfim oluyordu hiçbir şey izlemesem bile.
    konserler, partiler, arkadaş görüşmeleri neyse de dinlenmek en büyük lüksüm olmuştu.

    mezun olduktan sonra bu süreç benim için bitecekti planım o yöndeydi ve de planladığım gibi de oldu.
    (bkz: time management)

    bu sefer de önüme üniversitede bile karşılaşmadığım ağır bir ders çalışma temposu çıkmıştı. odaklanmam gereken esas konu ders olduğundan interneti bırakmak gerekiyordu. önce bilgisayarı kaldırdım odamdan. sadece haftasonları bakıyordum. daha sonra da telefonun internetini kapattım. sms ve aramak büyük keyif oluyordu.
    değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. tamam burası şaka :) değişmeyen tek şey spor duş kahvaltı kombinasyonuydu.

    bu rutinde yaklaşık 3-4 ay sonra bir gün durakta beklerken adeta beynimdeki iplerin çözüldüğü kadar rahat hissettim kendimi. beyin esnek bir organdır. her ortama ayak uydurur. yaklaşık 4 yılllık bu hızlı öğrenme temposunun ardından rölantiye düşmesi ancak daha özgür ve sağlam kararlar aldıracak kadar da rahat hissediyordum kendimi.

    bir keresinde dikkat dağınıklığım ortadan kalktı. odaklanma problemi oluyor foma'larda. çünkü internette bir şeyler okurken sekmeler arası gezmekten, telefonda aynı anda birçok işi yapmaktan insan beyni, multitasking çalışıyor haliyle yoruluyor üstelik her konuyu neredeyse yarım yamalak öğreniyor ve derinlik analizi yapılamıyor.
    eskiden sabah kalktığımda daha kendime gelmeden telefonu elimde sosyal medyayı özetlerken bulurdum kendimi.

    bu yoğun takip temposunu bıraktığımdan beri artık daha temiz ve pürüzsüz bir şekilde çalışıyor odaklanıyorum. ola ki eski alışkanlığım nüksedecek olursa, aynı anda birkaç içerikle ilgilenmek zorunda kalırsam pürüz çıkmaması adına resetliyorum kendimi. bu rem uykusuyla oluyor, güzel birkaç müzik dinlemekle oluyor ya da ortamdan uzaklaşmak olabiliyor..

    bu yaz çadır kampına gittiğimde bilgisayarımı almadım mesela. telefonumun da interneti kapalıydı ve açtığımda gün içinde maksimum 1 saat internetim açık kalıyordu. sabah 6 da kalkıp günü doyasıya yaşıyordum.

    şimdi ise yeni bir düzene hazırlıyorum kendimi ancak 2-3 saat odaklı öğrenecek şekilde bir şeyler okusam beynim yoruluyor. fakat bu sürecin sonunda biteceğini müjdelemek istiyorum size.
    eskiden aylık takip ettiğim dergileri ay başında alır 1 haftada tüketirken artık daha hızlı okuma teknikleri göz ucu atmalar sayesinde ilgilendiğim konulara daha özveriyle yaklaşıp 2-3 saat içerisinde aylık dergiyi bitirmiş oluyorum.

    gereksiz ya da bana vakit kaybettirecek ortamlardan da uzak durmaya çalışıyorum. gerekirse geçin sahilde müzik dinleyin dalgaların sesine bırakın kendinizi ya da tv'yi zaplayın koltuğunuzda. emin olun tüketecek birçok şeyi tükettiniz zaten.

    mesela sürekli sağlık yazıları takip ediyordum bir ara. yaklaşık 1 sene sağlık yazıları okuyunca onların bile az çok kendilerini tekrar ettiğini görürsünüz. bir süre sonra da sağlık yazıları okumazsınız çünkü kendinize ait fikirler, gelişen düşünceleriniz vardır..

    bu iş, sizin işletim sisteminiz gibi. bir yerden sonra son güncellemeyi alacak ve artık stabil hale gelmiş olacaksınız. evet bilgi sonsuz ancak öğrenilecek konular sınırlı. teknoloji-sağlık-siyaset-din vs. öğreneceğiniz konular bu çevrelerden olacak neticede. dünya'yı yeniden yaratmayacağınıza göre bırakın işin uzmanları derinlemesine araştırmasını yapadursun siz de onlara laf çakarsınız fırsatı geldiğinde :)
  • geleceğin en büyük sorununun kaynağı olacak bence, en azından bir şeyler öğrenmek isteyen insanlar için.

    hayatını son 2 senede şekillendirmiş, ona gerçek anlamda bilgi katmaya başlamış birisi olarak söylüyorum bunu. fakat, -ingilizce söylemek zorundayım bunu- information'ın knowledge dönüştüğü nokta bu bilgi yığını sayesinde sürekli gecikecek gibi duruyor. milyonlarca şey olurken, bir tanesine bağlı kalmak yetmiyor. status quo denen zıkkıma pabucunu ters giydirmek için seçtiğim mesleği seçme nedenlerimden birisi de buydu zaten. fakat, çok zorlanıyorum yetişmekte. yetişemediğim onlarca şey varken, yetiştiklerimi yeterince işleyemiyorum. mesela fear of missing out'la kaç ay önce tanıştım hatırlamıyorum, not etmiştim sanki bir yere ama bulamadım. bir süre düşününce çıkardım. hakkında bir makale indirdiğimi hatırlıyorum ama makale nerede bilmiyorum.

    her eklenenle beraberse, unutmak kolaylaşıyor ve hatırlamak bunun aksine zorlaşıyor. tedirginim ve tedirginliğim bir sebebi de, bir şeyler öğrenmek için can atan birisinin bu bilgi yığınını deşmek için toplayacağı/topladığı cesaretin, 'unutma' sebebiyle bir anda yok olabilme ihtimali. ve bu ihtimal su yüzüne çıkarsa, hiçbir anlamı olmayan procrastination başlar.

    tatsız işler. ödevlerde filan işler son güne bırakılınca bir şekilde göt kurtalır ama hayat girdiğinde işin içine çok zorlaşıyor. dinlenmek için fırsat kalmazken, her adım daha fazla yoruyor. ve 24 saatin gerçekten kısa olduğu bir kez daha anlaşılıyor. boktan yani.

    google reader'da son 30 gün özetimle baş başa bırakıyorum bu sabah sizi:

    "from your 251 subscriptions, over the last 30 days you read 8,231 items, clicked 302 items, starred 83 items, shared 86 items, and emailed 5 items."
  • internet kullanıcılarının yaklaşık %56'sının sahip olduğu korku. ya facebook'ta bir şey kaçırırsam? ya şuan son yüklediğim profil fotoma yorum yapılmışsa? ya facebook gurubumuzda önemli bir duyuruyu kaçırırsam? ya ekşide son entrymi oylamışlarsa? ya bir yazardan mesaj almışsam? gibi sorular bu sendroma sahip olanların sürekli kafalarının içindedir.
  • mesela gün içinde 4-5 saat twitter'a bakmayınca bir takım yeni capsler ve olaylar görüp panikliyoruz ya, onu anlatıyor. "olm anlamam lazım."

    hızlı değişen gündem ve onunla birlikte gelen kullanıcı içeriği, insanların demode içerikler paylaşınca dışlanmaları gibi yan etkileri var.

    bir zamanlar ajansların en güzide "ooooooooold" muhabbeti de bu fomo denilen korkunun bir savunma mekanizması.

    bana kalırsa insanların demode içerikler ile eğlenmesinin bir sakıncası olmamalı. ben halen "sis atma oç" dayım mesela. halen ona gülerim.

    twitter için konuşacaksak bu durum iyice ayyuka çıkmış, iyice ayıp sayılan bir başlık olmuş. günde 24 saat twitter'a baksanız bile `belirli grupların kendi aralarında çevirdikleri muhabbet`ten haberiniz yoksa "old" kalmış oluyorsunuz.

    twitter ile profesyonel bir ilişkim olmadıkça bu kadar çok muhabbeti takip etmeye gönüllü değilim. bu yüzden çok da dışlanmış hissetmiyorum. ama günü gelince o da olacaktır. mesela gezi sürecinde fomo etkisi maksimumdu. hadi orada vatan millet dedik olur. ama devamında?

    yani bir gün girdim twitter'a herkes tuğba ekinci'den bahsediyor. bu fena. azıcık usturuplu furyalar bulmaktan yanayım. dünyadaki hiçbir kesimin hep bir ağızdan tuğba ekinci konuşacak kadar gündem manyağı olmasını istemezdim. kim ister ki? ama oldu. böyle saatlerce tuğba ekinci konuşuldu. felaket.

    neyse, çok da mühim değil aslında.
  • montaigne'nin denemeler kitabından çağrışım yaptıran bir terim.

    --- spoiler ---

    bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder; çünkü her yerde olmak hiçbir yerde olmamaktadır. her yerde olan hiçbir yerde değildir.
    --- spoiler ---
  • fear of missing out - fomo: sürekli bir şeyleri kaçırmaktan, yakalayamamaktan korkma durumu.
  • fomo hastası ya da bu sendrom etkisinde olan kişide görülecek olan ilk belirti, sürekli olarak sosyal medya hesaplarını kontrol etmesidir. etkileşimlerden, haberlerden, gelişmelerden geri kalacağı endişesi had safhadadır. genellikle her şeyden, herkesten önce haberdar olmak isteme eğilimindedir. uyumadan önce ve uyanır uyanmaz yine hesapları kontrol etmek onun için vazgeçemeyeceği bir alışkanlık olmuştur. o oyurken hayat devam etmektedir ve sürekli birşeyler kaçırdığı hissi hakimdir.

    sosyal medya uyumak, yemek yemek gibi temel ihtiyaç olmuştur. hatta sosyalleşmek, bir restorana gitmek hatta tatile gitmek sosyal medya içeriği oluşturmak için yapılan eylemler halini almıştır. herhangi bir sebeple bunları sosyal medyada paylaşamayacak olmak, bu aktivitenin boşu boşuna yapıldığı anlamına gelmektedir.
  • (bkz: jomo)
    (bkz: joy of missing out)
  • gerçek kelime anlamı ile gündelik hayatta tanımladığı durumun taban tabana zıt olduğu terim.
    sosyal medya bağımlılığı olarak daha çok geçmekte ki bu "sosyal" durumun sürekli telefon ile uğraşan asosyal bireyler yarattığı aşikar.
    ilk okuduğumda, araba kullanırken "belki çogzel yeni bir parça yakalarım, belki kıyısında da naif bir grup" düşüncesiyle genelde radyo dinleme hallerim aklıma gelmişti. meğer alakası yokmuş. halbuki ben de "bir şeyleri kaçırmamak" uğruna elimde zaten var olan parçaları dinlememeyi tercih ediyorum.
    nitekim iki durumun ortak paydaları korku, tatminsizlik ve anksiyete oluyor sanırım. obsesif diyenler de olmadı değil. yolumuz her halikarda yol değil yani. vazgeçmek de kolay değil.
    halbuki belki de hiç okunmayacak bu entry için harcadığım dakikalar beni güne daha çok zinde başlatacak bir uykuya ait olabilirdi.
    edit: çok karışık cümlelerin az karışık hale getirilmesi. *
hesabın var mı? giriş yap