• başrollerinde joel mccrea, laraine day, herbert marshall, george sanders ve albert bassermanın oynadığı , alfred hitchcock'un yönettiği 1940 tarihli film. hitchcockun abd sınırları içinde çektiği ikinci film olan bu otobiyografi uyarlaması, savaşın ayak seslerinin duyulduğu 1938-1940 yıllarında, avrupaya gönderilen bıçkın bir gazetecinin başından geçenleri anlatıyor.

    görmemesi gereken şeylere tanık olan masum muhabirimiz başını belaya sokar ve olaylar gelişir. sanırım sinema tarihindeki ilk uçak kazası sahnesi bu filmde yer alıyor. filmin sonundaki "avrupalılar savaşıyor ve karanlıkta ama amerika barış içinde aydınlıkta" temalı laflar pek komik geliyor insana.
  • alfred hitchcock'un 1940 yılında çektiği, amerika'da başlayıp avrupa'da devam edip yine amerika yolunda biten filmi. 6 dalda oscar adayı olan film ne yazık ki törenden eli boş dönmüş.
    amerikalı gözüpek bir gazeteci patronu tarafından avrupa'ya gönderilir. çıkmak üzere olan dünya savaşı öncesi hollandalı barışçı bir başkanla ilgili haber yapması gerekmektedir. tahmin edileceği üzere oldukça güzel bir kadınla tanışan ve aşık olan kahramanımız aynı zamanda da kaçırılan başkanın akıbeti ve altında yatan casusluk hikayesinin de peşine düşmüştür.
    hitchcock ustanın olgunluk zamanlarına girdiğini müjdeleyen filmi öncekilerin aksine 2 saate yakın süresiyle ayrıntıları uzun uzun anlatarak olayların hızlı ve anlamsız şekilde akması dezavanjını da ortadan kaldırıyor.

    --- spoiler ---

    van meer rolüyle en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında albert bassermann'ın oscar adayı olmasını sağlayan film aynı zamanda , en iyi film, en iyi senaryo ve özel efektler dalında da aday olmuş. uçakta geçen saldırı sahneleri zamanın ötesinde olacak kadar başarılı. bir de finalde muhabirimizin geminin kaptanına çaktırmadan telefonda patronuna olayları aktardığı sahne zekice tasarlanmış.

    --- spoiler ---
  • yazı kimilerine göre spoiler içerebilir.

    hitch' in amerika' ya giriş filmlerinden ikincisi ve filmin çoğu ingiltere' de geçiyor. zaten ilk amerika dönemi filmlerinin çoğu avrupa' da geçiyordu. inanılmaz yağmurlu bir havada cinayet ve araba kovalamacası sahnesinin ardından üstüne birde filmin sonlarındaki mükemmel uçak sahnesiyle hafızalara kazınıyor. bugün bile çok etkileyici. son sahnede yapılan amerikan propagandasını ise dönemin şartları gereği olağan kabul ediyorum. alfred hitchcock' un amerika' da film çekmeye başlaması ve daha yolun başında olması sebep olarak gösterilebilir belki de. yapımcı faktörü ve filmin bir otobiyografi olmasının da etkisi olmuştur. bunların haricinde; hitchcock' un ingiliz mizahının yansımaları da filmde ziyadesiyle yer ediyor. hitchcock' un en iyi filmlerinin yanında biraz sönük kalsada, yönetmenlik ve hikayeyi aktarış açısından çoğu casusluk temalı filmden daha iyi olduğunu kabul etmek gerek.
  • criterion collection'dan muhteşem bir seti çıkmıştır. 3 diskten oluşan sette film hem blu-ray hem de dvd formatında izlenebilir. ayrıca bir dvd de ekstra içerir. filme dair bir kitapçık da içeren setin çok şık dış ve iç kapakları mevcuttur. ingilizce altyazılıdır.
  • sinematografi konusunda ders olarak okutulabilecek bir filmdir.
  • hitchcock'un en politik filmi denebilir. 1940 yapımı filmde ikinci dünya savaşına giden süreçte gerilen avrupa ve bu gerilim karşısında birleşik devletler'in ve birleşik krallık'ın takındığı tavrı filmin çekildiği tarih de göz önüne alınca sıcağı sıcağına görme fırsatı buluyoruz. film bunun yanı sıra hitchcock'tan bekleneceği ölçüde ingiliz mizahı taşımakta ve ingiliz toplumunun da olası savaşı nasıl beklediği ve nasıl karşıladığına dair bir parça fikir vermektedir. üstelik bu tavrı bizlere sunan kişi o dönem hollywood'a adım atan ingiliz bir yönetmen. başta dediğim gibi bu sürecin sıcağı sıcağına verilmesi benim adıma filmi daha değerli kıldı. bu anlamda tarihi yeniden ve özellikle vurgulamak istiyorum: birleşik krallık'ın almanya'ya savaş ilan ettiği tarih 1 eylül 1939, filmin amerika'da vizyona giriş tarihi ise 16 ağustos 1940. en nihayetinde filmi neden politik bulduğumu dile getirmek isterim ki bu bir anlamda malumun ilamı olacak fakat daha önceki entry'lere bakınca en azından sözlük adına malumun ilamının bana malum olduğunu görerek yazmakta sakınca görmüyorum. tüm film boyunca avrupa'nın yavaş yavaş karanlığa ve yıkıma sürüklenmesi tıpkı bu yavaşlığa yakışır biçimde bir hız ve incelikle işlenmektedir. en nihayetinde savaş patlak verdiğinde amerikalı başrolümüzün verdiği retorik ve akabinde filmin sonuna (end credits demeli sanıyorum) yerleştirilmiş olan kartal yontusu ve dünyada ışığın ve özgürlüğün korunduğu yegane devlet amerika birleşik devletlerini karanlığa gömülmüş avrupa'yı (ve elbette avrupa özelinde tüm dünyayı) kurtarması için bir çağrı niteliğinde amerikan milli marşı çalınmaktadır. görsel

    film hakkında son sözü filmin karakterlerinden van meer söylesin istiyorum. filmin başındaki kişi kendisi miydi yahut onun yerine geçen dublör müydü bilmiyorum fakat o kişiyle sohbet tıpkı benim pek sevgili, biricik dostumla sohbet etmeye benziyordu. çok önemli bir kelam ediyorsunuz zannederken tüm ilginizin yoğunlaştığı o kişi sokaktan geçen kuşlara bakıyor ve bir anda onlar hakkında konuşmayı tercih ediyor. sonra yoldan geçen bir arabayla ilgili. sonra bir mimarı yapıyla ilgili. onun ilgisine ve sohbetine asla nail olamıyorsunuz. neyse, van meer şu sözüyle savaşın ve kötü niyetli politikacıların erişemeyeceği yegane insan tipine işaret ediyor ve kötülük kendisini yok ettiğinde dünyanın en nihayetinde bu küçük topluluğa kalacağını ümit ediyor:

    "you'll never conquer them, ... little people everywhere who give crumbs to birds..."
hesabın var mı? giriş yap