• bugün sabah kalktığımda nedense bu film aklımdaydı. 1994'te bu filmi seyrettiğimde çok etkilendiğimi hatırlıyorum. bunun yanında bir sahnesinde apple hisselerinden bahsediyordu ve o sahnede kendi kendime hayıflandığımı hatırlıyorum.

    sabah sabah üşenmedim, o gün param olsaydı ve apple hissesi alabilecek durumda olsaydım bugün ne olurdu diye düşünerek hesap yaptım. baştan söyleyeyim saçma bir şekilde moraliniz bozulabilir.

    6 haziran 1994'te ilk gösterimi yapıldığında apple hissesi 0,93$ değerindeymiş. o zamanki gençliği de hesaba katarak 100 dolar ile alım yaptığımızı düşünelim. elimizde 107 apple hissesi var.

    2000 yılına geldiğimizde hisse bölünmüş. dolayısıyla hissemiz 214 oldu.

    2005 yılında tekrar bölünen hisseyle hisse sayımız 428 adet oldu.

    2014 yılında hisse 7'ye bölünmüş. 428x7=2996 hissemiz oldu.

    bugün apple hisse senedi değeri 243$ seviyesinde.

    yani 1994 yılında 100 dolar verip aldığımız hissenin değeri bugün 728.028$ (yazıyla yediyüzyirmisekizbin dolares) olmuş.

    o zamanlar tren kaçmış diye düşünürken asıl trenin sonradan gelebileceğini öngörememişiz. tıpkı şu an olduğu gibi. belkide 20 yıl sonra bu girdiye bakıp kendime küfredeceğim :)
  • sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri olmasının yanında amerikan film tarihçilerince en önemli filmlerinden biri olarak kabul edilir çünkü film yaklaşık 50 yıllık (1950'lerden 90'lara kadar) amerikan tarihinin özeti gibidir.

    vietnam savaşı var, savaş karşıtı barış gösterileri var, hippi gençler var, siyahi beyaz gerilimi var, ırkçılık karşıtı gösteriler var, kenneddy suikasti var, nixon'ın istifası var, soğuk savaş var, elvis presley var, john lennon var, filmin yapım tarihi olan 94'e kadar damga vurmuş pek çok olay var.

    bundan ötürü abdliler için bu film daha bi önemli. mesela ben 50lerden çok partili dönemden bu zamana bu şekilde özet geçebilecek bir film olmamızı isterdim
    ama bizimkiler marvelvari tamamen ticari film çekmekle meşgul oldukları için böyle kısa dönem tarihimizi akıcı biçimde anlatacak film görmemiz çok zor.

    filmin bu kadar sevilmesinin sebebi forrest gump'ın sevimliliği yanında, filmin akıcılığı. çok başarılı bir anlatım tekniği var. 2,5 saat nasıl geçiyor anlamıyorsunuz bile.

    filmin asıl güçlü yanıysa aslında dramatik bir hayatı olan forrest gump'a gülmemiz. kolay olan forrest gump'ın hayatını dramatik biçimde verip izleyici ağlatmak olurdu, tıpkı yeşil yol gibi.
    zor olan böyle bir hikayeyi mizahi yaklaşımla verip izleyiciye tebessüm ettirmek çünkü bu zeka ve yaratıcılık gerektirir.
  • forrest'ın savaş karşıtlarına yaptığı konuşmada ne söylediğini çok merak ediyorum. bilen yazarlardan bilgi bekliyorum.

    çok ama çok sevdiğim bir karakter.
  • “annem her zaman hayatın bir kutu çikolata gibi olduğunu söylerdi. içinde ne olduğunu asla bilemezsin.”

    kutuya elimi attım. bakalım ne çıkacak :)
  • tam bir amerikan rüyası filmi. amerikan kapitalizm ve emperyalizminin önce kendi halkına, sonra dünyaya sinematik bir armağanı. böyle bazı klasik filmleri nispeten geç yaşta izleyip kurgu üzerine de kafa yorunca filmin katmanlarını ve izleyenler üzerinde nasıl bir etki amaçlandığını görebiliyor insan. 10'larımda, 20'lerimde bu filmi izleseydim muhtemelen ben de önce duygulanır, sonra da "elin gerizekâlısı bile hayatta başarılı olmanın yolunu buluyor, sen kendi haline bir bak!" kompleksiyle başbaşa kalırdım.

    neydi yüzeydeki hikâye? (buradan sonrası spoiler içerebilir, hâlâ izlemeyen kaldıysa tabii)

    fiziksel ve zihinsel kusurları bulunan, bu yüzden toplumdan dışlanan oğlanımız pamuk ipliği niteliğindeki detaylarla hayata ancak tutunabilmektedir. yalnızca en basit yaşamsal pratikleri uygulayabiliyordur. fakat bu kadarı bile yeterlidir hayatı idame ettirebilmek, hatta başarılı olabilmek için. değil midir ki forrest bir kez koşmaya başladığında ve bu işi gerçekten iyi yaptığında talihi yaver gitmeye başlar. koşu burada müthiş bir eylemdir, hem zincirlerini kırdırır forrest'a, hem başarı duygusunu tattırır, hem de başına gelecek kötü şeylerden kurtarır.

    izleyici açısından da hareketli bir başlangıç sağlar koşu, kusurlu oğlanla sempati çabucak kurulmuştur. bu filmde 5-10 dakika içerisinde yelkenleri suya indirmeyenin insanlığı tartışılır, o derece. trajik olaylar karşısında bile duygu emaresi göster(e)meyen forrest'ın yerine biz duygulanır, sayar söveriz. film, izleyiciyle gerekli bağı mahallede kurar, hızlıca büyütür forrest'ı ve amerikan tarih sahnesine çıkmaya hazır hale getirir.

    bundan sonraki timeline, amerika'nın yakın tarihindeki önemli olayları, iz bırakan kişileri içerir. listesi yapılmış zaten, tekrarlamaya gerek yok. süs olarak kullanılan kişileri de geçelim, forrest'ın bizzat içine girerek konuyu işlediği olayların ortak özelliğine bakalım: amerikan ulusunda derin yaralar açan, kitleleri etkileyen, büyük mağdurlar yaratan, hiçbir şeyin bir daha eskisi gibi olmamasına sebep olan travmatik olaylar...

    peki yazar/yönetmen, bu menfur hadiseleri insanlara tekrar hatırlatmakla ne yapmak, nereye varmak istemektedir? öyle ya, ortada bir amaç yoksa ailenizle evdeyken kötü hatıralarınızı hatırlamak istemezsiniz, ağzınızın tadı bozulur, keyfiniz kaçar, kendinizi dışarı atmak istersiniz. işte forrest karakteri tam da burada önemli bir görev üstlenmek için koşmaya başlamıştı. çünkü mevzubahis travmatik olayları milyonlarca insana unutturamazsınız ama onlarla ilgili yeni algı üretebilirsiniz. forrest gibi sempatinin doruğuna çıkarılan bir karakter bunu yapabilir çünkü herkes az çok forrest'tır; arkadaş ortamlarından dışlandığı anısı vardır herkesin, karşı cins tarafından reddedildiği, bir şeyler başaramadığı zamanlar vardır. özdeşliği kolayca kurmuştur film. meselelere gump'ın penceresinden bakmak tatlı ve gereklidir.

    birkaç örnek vermek gerekirse, ku klux klan "çarşaflı tuhaf insanlar"dır. forrest onları yargılamaz ama protesto altındaki zenci bir öğrenciye düşen kitabını vererek taraf tutmadan safını belli eder. vietnam'a gider ama savaş onun için dostunu kaybettiği bir olgu ya da birilerinin kolunun bacağının koptuğu bir olaydır. kurşun yarasını başkan'a gösterdiği sahne mizahi bir dille işlenir. mesela kennedy onun için marilyn monroe'nun fotoğrafındaki adamdır, kendisi gibi ümitsiz bir aşkın içindeki biridir. misalleri çoğaltabiliriz ama bu kadarı yeterli, yine ortak paydaya bakmak filmin bizden ne istediğini anlamaya yeter. bu olaylardan hiçbiri sorgulanmaz filmde, sadece forrest'tan gerekli yorumu alıp kapatılacak kadar işlenir. nedir forrest'ın bakış açısı: son derece sığ, basit, mizahi, sempatik bir ya da birkaç cümle. yanisi; bunlar üzerinde çok düşünmeye gerek yok, olan olmuştur, bu olaylar biz amerikalıları yeteri kadar yaralayıp üzdü, fazlasına gerek yok. bu katmanıyla film, amerikan rüyasının amerikalılar için kabusa dönüştüğü zamanlara sürülmüş bir merhem, toplumsal bilinçaltına algısal bir tedavi önerisi.

    ha bu, yaşayanlar için ne kadar etkili olmuştur bilinmez ama en azından yeni nesiller için bir anchor effect hedeflendiği de es geçilmez. nasıl ki bizim nesil için kennedy, jilet kullanan "rahmetli başkan" ise, kanımca abd'de izlemeyeni kalmayan forrest gump'la birlikte ilk algısı oluşanlar içinse bir aşk hikâyesinin kahramanı addedilecektir. nihayetinde "gerizekâlı" olsanız bile emirleri uygulayarak ve basit yaşamsal fonksiyonları mükemmelleştirerek dahi zengin olmanız mümkündür amerikan rüyasında. anne sözü dinle ve büyü, sevdiceğinin dediğini uygula ve kaç, komutanın emirlerine uy ve hayatta kal; sorgulama, düşünme, sadece elde etmeye bak, elbette kazanacaksın hatta az da şansın yaver giderse zengin olursun. yüzeydeki hikâyeden böyle bir mesaj alımlamak da zor değil. peki nedir bu? kapitalizmin ta kendisi.

    mesela filmde işlenişi bakımından hippilik bile kapitalizmin karşısında konumlandırılıyor. mutlak özgürlük diye bir şeyin mümkün olmadığını, sınırların herkes için gerekliliğini öneren yapısını unutmadan geçmemek lazım filmin. amerikan rüyasının devamı kurallara uymaya bağlıdır çünkü. amerikalılar için geçerli bu tabii, dünyanın geri kalanına kabus olmakla forrest'ın bir sorunu yok.

    olsun, güzel koşuyordu ama. kendisine sataşan çocuklardan kaçarken de, vietnam’da yaralıları kurtarmak için çırpınırken de, üç küsûr sene nedensizce durmadan koşarken de kendi ulusunun ortak hafızasını tamir ediyor, emperyalizmin hız kesmemesi, sekteye uğramaması için psikolojik, sosyolojik tedavi uyguluyordu. vecizeyi uyarlayacak olursak: "yurtta rüya, cihanda kabus!"
  • yazar olarak ilk entrylerime en sevdiğim filmle devam etmek istiyorum. forrest gump benim her zaman bir numaram kalacak. belki daha iyi filmler hep olacak ama ben bir daha o yaşta ve hissiyatta olmayacağım. bana bıraktığın bütün güzel duygular için teşekkür ederim forrest.
  • abd' nin 20. yüzyılının son çeyreğini çok güzel anlatan nefis bir film.
  • saflığın bu kadar yanlış bakıldığı ve insanın kendine yakıştıramadığı bir dünyada, yüzümüze çarpa çarpa saf olmanın aslında kötü bir şey olmadığını izah eden film.

    herkesin forrest gump gibi ruhuhu iyi beslediği bir dünya olsaydı eğer; mesela yüzsüzlüğe ve piçliğe gerek duymasaydık, az biraz saf olsaydık belki dünyamız o zaman çok daha farklı olurdu.
  • aşağıdaki yazı filmle ilgili subjektif tecrübe ve fikirlerimi içermekle birlikte kısmi spoiler içerebilir. bu konularda hassas biriyseniz bunu göze alarak okuyunuz.

    forrest gump'ı sinemada hatırlamıyorum, neslim gibi ben de cine 5 döneminde izledim. ondan sonra filmi 15-16 yaşlarında ve 23-24 yaşlarında birer kere daha izledim. simpsonlar ve felsefe kitabında yazar, "daha çok okudukça ve izledikçe simpsonlar'dan daha keyif alırsınız" demişti. forrest gump için ise bu belki yaş alarak, daha fazla şey öğrenmek ve bilmekten geçiyor.

    ilk izlediğimde tuhaf ve masum bir adamın başından geçen çılgın maceralar
    ikincisinde zeka sorunları olan bir adamın amerikan tarihi olayları akışında yer almasını görmüştüm.

    son izlediğimde, diğer insanlar gibi düşünemediği için hep hayata bir adım dışarıdan bakan, masum bir adamın, tutkuları ve aşkı peşinde, hayatın içinde savruluşunu, yakın dönem amerikan tarihi ile harmanlayarak anlatılışını izlemiştim.

    hani tarihsel olayları, kişileri, 68 kuşağını, vietnam savaşını geçtim, forrest zeka seviyesi yüzünden okula alınmadığında annesinin onu okutabilmek için müdürle yattığını anladığımda 3. defa izliyordum filmi. ilk ikisinde kadın çok dil dökerek adamı ikna etti sanmıştım.

    bunun dışında çocukken elvis presley ile tanışmış olması, john lennon ile katıldığı program, amerikan başkanları ve başlarına gelenler, ku klux klan ve black panther'ler, shit happens, smiley'lar gibi sayısız detay ilk izleyişte kaybolan, biraz daha büyüyünce keyif aldığım detaylar oldu.

    bu "dönem" filmi arkasında bir de ilerleyen son derece tuhaf bir duygusal ilişki var. abusive relationship diyeceğim türkçe'sini tam bilemedim. jenny'nin forrest'a tuhaf bir yaklaşımı var. berbat bir çocukluğu olan jenny bir yanda forrest yanında huzuru bulup onunla mutlu olurken bir yandan karakteri, zeka problemi olan bir adamla sakin bir hayat geçirmeye müsait olmadığı için, forrest'ı zor anlarında kullanıp keyifli anlarında başkaları ile oluyor. jenny pek çok açıdan empati yapılması güç bir karakter ve filmin sonunda dahi jenny için değil forrest üzüldüğü için üzülüyorsunuz.

    forrest gump aynı zamanda sinemada özel efektlerin çağ atladığı bir döneme denk gelmiş bir yapım. her dönem teknoloji şovu yapıp, bakın bunları yapabiliyoruz filmleri çekilir. avatar öyleydi mesela, o dönem de jurassic park vardı. forrest gump gerçekçi bir yapım olduğu için gösterişli efektleri yoktu ancak o dönem efsaneleşmiş bir karakter vardı. bacakları olmayan bir eski asker vardı biliyorsunuz. bu adamın aslında bacakları varmış, bacaklarıyla oynamış, efekte kaldırmışlar diye konuşula konuşula efsane olmuştu. vay anasını artık neler yapabiliyorlar diye yere göğe koyulmamıştı o durum.

    forrest gump için son bir söz söylemem gerekirse, bu filmi izlerken her seferinde gözlerimi dolduran bir cümle ile kapatmak isterim. bence savaş hakkında söylenmiş belki en basit ama aynı zamanda en dolu cümlelerden biriydi.

    "forrest, eve gitmek istiyorum"
  • cekildigi sene oscar odullerinin cogunu topladigi icin ayni yila ait bir diger efsane film "the shawshank redemption " hic oscar alamamistir.
    kısmen de olsa kendi çapında abd’nin tarihini topluma ve tarihe yön veren olaylarla kronolojik olarak ele almıştır haliyle kendisini sıkmadan izletir.
hesabın var mı? giriş yap