• çektiğiniz yerin, şeyin, kişinin fotoğrafta gördüğünüz gibi çıkmadığı ana tekabül eder. piksellerin gözü kör olsun.
  • ancak cok mutsuzsam gecici olarak gerceklesip sonra ayni yogunlukta geri donen heves. bir seyleri yorumlamak, bakis acini katarak fotograflamak, sanatin her dalinda oldugu gibi var olandan ozgun bir sey yaratmaktir fotograf cekmek. bitmez.
  • plutzer ödülü adaylığım hayatımdaki en önemli dönüm noktalarından biriydi. benim için küçük ve fakat fotoğraf sanatı için büyük bir adım olduğundan adım gibi emin olduğum bu durum için yaşadığım hazzı hayatımda her zaman tercih ettiğim mutavazı yanım ile absorbe ediyor, adeta "çok da mühim bişi değil yeaaaaa", sanki "benim yerimde kim olsa çekerdi bu fotoğrafı" tavırları ile göğsümde yumuşatıp, zarif bir çalımla geçtiğim rakiplerimden sonra röveşata ile doksana takıyor, ağların tozunu alıyordum. "aday olduğunuz kadar küstahsınız da küçük hanım" diyen bir jüri üyesinin erojen bölgesine doğru cücccüüükkk hareketi yapmak suretiyle aynı fikirde olmadığımı belirttikten sonra sonuçları beklemeye koyuldum ve sonuçlar açıklandı, ben kazandım!

    "neaa ben mi kazandım!" cümlem allah'tan salonda anlaşılmamıştı, halk ile sanatçı arasında uçurum da hep bundan kaynaklanmıyor muydu zaten? anlaşılamamak! sanatçının aykırı dünyası her zaman yadırgama ile karşılanıyordu. yalnız bu sosyokültürel tespit zerre umurumda değildi şu an. plutzer ödülümü almak üzere sahneye doğru koşuyordum. bildiğin koşuyordum mübalağa değil. şerefsizler en arkadan yer ayırmışlar, ben de sahneye gidene kadar yokum zannederler de ödülü alamam diye yaldır yaldır koşuyordum. bir yandan da bağırıyordum "burdağğ! burdaağğğ!" çok az kalmıştı, nah şu kadarcık kalmıştı, bir adım daha atabilsem sahnedeydim! olmadı, olduramadım! elbisenin ucuna basıp korkunç bir gürültü ile yere kapaklandım.

    o sırada annemin sesi geldi.

    - hadi kalk artık koca tembel! hala yatıyor miskin miskin!
    - yaaaaa anne yaaa inanmıyorum sana yaaaa ben burda götü başı dağıtıraktan bir salon insan içinde düşüyorum senin ettiğin lafa bak!
    - bak hala uyuyor beeewww uyan artık!"

    anneme kızmam için çok sebebim olur çok zaman ama böyle enfes rüyaların ortasından uyandırdığı zaman ayrı bir hörmet beslerim. "gitti ödülüm mutlu musun haa, mutlu musun?" diye hesap sordum. "ne ödülü şuursuz, hadi sofrayı hazırlıyoruz kahvaltı yapıcaz. bir gün de benden önce uyan!" diye üzgün olduğunu ifade etti.

    yıllardır içimde patlamaya hazır bir volkan olarak beklediğini keşfettiğim fotoğraf çekme olayına başlayalı henüz birkaç gün olmasına karşın pek çok anlamlı fotoğraf karesine imza atmıştım. misal, salondaki saksımız içinde filiz veren yeni bir bitkinin makro çekimine arkadan görünen kalorifere kuruması için bırakılan iç çamaşırlarıyla "doğa ile insanın asimilasyonu" ismini vermiştim. aslında eserimde "mahremiyet" konseptine kayma olduğunu anladığımda, profesyonel birilerinden yardım almamın hayırlı olacağına karar vermiştim bir yandan kahvaltı yaparken.

    kahvaltı bitip, masayı toplayıp, laptopumun başına geçtiğim gibi fotoğraf sitelerini dolaşmaya başladım. kadraj, pozlama, netlik, ışık, ıso, zart zurt gibi şahsım için herhangi bir şey ifade etmeyen pek çok terimi okuyup, okuduğumu anlamadıktan sonra, makinemi kaptığım gibi kendimi sokağa attım. "bak işten kaçmak için şimdi de fotoğraf çıkardı başıma" diye ardımdan söylenen annemi duymazlığa da gelmiştim.

    ne kadar sümüklü çocuk, virane ev, yaşlı amca/teyze, lale bahçesi, martı, börtü böcek varsa çekmek için fellik fellik yürüdüm. bu pozları yakalamak için dolaşıyor, bulamadıkça stres yapıyor, ne kadar abuk subuk şey varsa fotoğrafını çekiyordum. gün bitmiş, ben bitmiş, makinemin pili bitmişti.

    eve dönüp fotoğraflarımı laptopuma aktardığımda ne kadar müthiş bir iş başarmış olduğumun gururu ile bir sigara yakıp, arkama doğru yaslanarak fotoğraflarımı izledim. sonra onları ünlü bir fotoğraf sitesine yükledim. ne kadar mükemmel bir insan, ne kadar yetenekli bir kişilik, ara güler'in veliahtı ilan edileceğimi düşünüyor, kısıtlı imkanlarla yakaladığım başarının güzelliği ile adeta bir sarhoş gibi ekrana bakınıyordum.

    özünde "götüme benzemiş" anlamı taşıyan pek çok eleştiri aldım. bırak özünü biri direkt "götüme benzemiş" yazdı. fotoğraf çekme hevesim oracıkta bitivermişti! hemen kapadım hesabımı, fotoğraflarımı da sildim. içimdeki ara güler'i içimde bırakıp başka bir sanat dalına yöneldim. yemek pişirme!

    "bugünleri de gördüm ya ölsem gam yemem" diyordu annem soğanları pembeleşinceye kadar kavurmamı izlerken. "içimdeki emine beder'i açığa çıkardığım bu eserimde kalorinin resmini yaptım. " dedim. oysa ki soğanları yakmışım. "hiç adam olmayacaksın hiç!" diye söyleniyordu annem.

    bulaşık yıkama ana bilim dalı, dibi tutmuş tencere ovma bölümünde sanat hayatıma bir müddet daha devam ettim.
  • anlıkta olsa benim için fotoğraf üzerinde yapılan oynamanın çok absürt olduğu fotoğraflardı. bizler mercek alırken göze yakın olanı seçeriz (f) ama bazı insanlar o kadar zevksiz ki, o kadar doğal halinden uzak shopluyorlar ki ve o zevksizliği takip eden o kadar fazla insan var ki hiçbir şey aynı tonda gelmez artık gözünüze(göz kanaması).

    (bkz:ünlü fotoğrafçı zevksizliği )
  • birinin yanıma gelip "karizmani sikiim" diye küfretmesiyle başlamış olaydır.
  • bazı hatunlarda hiç gerçekleşmeyen durum
  • çekilen fotoğrafların yetersiz bellek yüzünden kaydolmadığını anladığın an.
  • zaten hevesse biter. yok eğer heves değil de bir tutku ise bitmez, ömür boyu sürer.

    örneğin (bkz: ara güler) , için bir tutkudur.

    ama diğer yandan başkalarına bakınca hevestir ve geçecektir.

    eğer içinizde bir heves olduğunu düşünüyorsanız lütfen fotoğraf sanatını kirletmeyin.

    kendi kendinize çekin fotoğraflarını, yakın çevrenize gösterin ve o fotoğraf çekme burun kalkıklığını lütfen yakın çevrenizden uzağa yaymayın.
  • fotoğraf makinesi fiyatlarını gördüğüm andır.
hesabın var mı? giriş yap