• ara güler bu faşistliği şöyle tanımlamıştır:
    "en iyi makina en iyi fotografı çekseydi en iyi daktiloya sahip olan da en iyi romanı yazardı"

    (bkz: iyi fotoğrafçı yoktur pahalı makine vardır)
    (bkz: iyi makine yoktur pahalı lens vardır)
    (bkz: #40607652)
  • fotoğrafı makinanın çektiğini zannedenlerin faşizanlığıdır, kendi haline bırakıldıklarında bir süre sonra aydınlanırlar.

    ayrıca fotograf faşizanlığı yapılacaksa ben en güzelini yaparım;
    öyle başkasının yaptığı makina ile başkasının yaptığı filmi kullanıp başkasının yaptığı kağıda basmakla fotografçı olunmaz. gerçek fotografçı kendi makinasını, kendi objetifini kendi yapar, kendi hazırladığı solüsyonla yaptığı malezemeye çekip yine kendi hazırladığı kimyasalalarla banyo ve baskısını yapar. aksi halde bir hede hodo olmaktan ileri gitmez.
  • benim de gördüğüm faşistliktir, gittiğim bir kurstaki hoca yapmıştı bir de, adam nat geo, atlas için fotoğraf çekiyormuş, benim yarı profesyonel makineme "bu bir işe yaramaz, git bir tane canon bilmemne bilmemne model al" dedi. he annem, bende para var zaten, canon makine + objektiflere anında 3 bin tl bayılabilirdim ama gittim bunu aldım işte, ne kadar rezilim. diğer fotoğraf makinesi faşistleri de fotoğraf çekmemi tercih ettiği makinenin parasını yollarsa istediği kadar faşistlik yapabilir.

    ayrıca fotoğrafçı olmak için kaliteli makineden fazlasına ihtiyaç olduğunu anlayamamış fotoğrafçıdır bu kişiler, bunu anlayamadığı için de bana göre iyi fotoğrafçı sayılmazlar. babam mesela, kendisinin epey sağlam bir makinesi vardı ama benim dandik makinemle (okul gezisine giden çocukların vazgeçilmezi olan, hiç ayarı mayarı olmayan eski makinelerden) bile öyle fotoğraflar çekiyordu ki "her seferinde "vaaay baba nasıl yakaladın bunu?" diye ağzım açık kalıyordu. estetik meselesi, önemli olan o ekrana ne sığdırdığın, neyi nasıl yakaladığın. kaliteli makine sadece sizin yakaladığınız kare üzerinde daha detaylı çalışmanızı sağlıyor, o kadar. o kareyi bulabilmek ise yetenek işi.
  • önemli olan makine değil bakış açısıdır. eğer doğru açıyı, ışığı vs. yakalayabilirsen ara güler'in dediği gibi dikiş makinesiyle de fotoğraf çekersin. yeteneğin yoksa 100.000 liralık alet edevatın da olsa bir yere kadar gidersin. çeken dijital makineyle de çekiyor ve gerçekten beğeniliyor.
    tanım: pahalı makinesi olunca kendini fotoğrafçı zanneden çok bilmişlerin, sağda solda millete akıl öğretmeye kalkışmasıdır.
  • türbanlı gelinlerin türbanlı fotoğrafçı seçmeleri de bir fotoğrafçı faşistliğidir. özellikle belirtirler bir de, 'türbanlı fotoğrafçı arıyoruz'. asıl ayrımı yapan kim diye düşünüyor insan. türbanlı olmayan fotoğrafçılar ne yapıyor çıplak mı çekiyor ne farkı var türbanlı fotoğrafçı arkadaşlarımızın? insan gerçekten hayret ediyor.
  • bu faşistlere tokat gibi cevap ara güler'den geliyor.

    "bana soruyorlar hangi makineyle çektin diye, be evladım kitap yazsam soracak mısın hangi marka kalemle yazdım diye."
  • "resim değil lan o, fotoğraf, anlıyor musun fotoğraaaaaaaaaaffffff laaaaaaan" diye köpürenleri bulunan faşistlik.
  • 1964 ve 1983 model filmli fotoğraf makinelerimle aşağıdaki şekilde fotoğraflar çekerek bu faşistliği tokatladığımı düşünüyorum arada. özellikle sadece body'lere binlerce lira bayılmamak gerekiyor diye düşünüyorum. adam canon 89d alıyor mesela, bir yıl sonra bir üst modeli çıkınca onu almaya çalışıyor. yapmayın... mevzu lens, ışık, kompozisyon ve görmeyle ilgili.

    örnek foto 1
    örnek foto 2
    örnek foto 3

    (bkz: şimdi reklamlar)
  • var böyle bir şey. düğün, doğum, vs.. çekenler arasında da var, bilenler bilir. başkasını alkışlamak kolay değildir. hele ki kocaman bir egosu varsa.

    tabii profesyonellik diyince iş değişiyor, herkesin kendi kuralları, standartları var. mark ii kullanmalı bence de mesela bir özel gün fotoğrafçısı en az, fiyatını da abartmamak lazım, ikinci eli 2500 - 3000 civarında. ancak fotoğraf makinası veya lensi değil , tabii önemli bunlar, ama göz ve yaratıcılık kolay kolay bulunamayacak şeyler. ben mesela, takip ettiğim bazı kullanıcıların instagram'da iphone ile çektiklerine inanamıyorum. nasıl aklına gelmiş, ne güzel bir yaratıcılık diyip kalıyorum öyle.

    faşistlik aslında fotoğraf ile yanyana gelmemesi gereken bir kelime, öyle çirkin.

    halbuki fotoğraf ne büyülü bir şeydir. sanattır diyemem, en azından kendi yaptığıma. ama bazen babamın çocukluk fotoğraflarını alıp seyrederim uzun uzun. 1946 yılında, babasız bir çocuk. istanbul'da halasının yanında ilkokula başlıyor, annesi ve kardeşinden uzakta. elinde yamalı bir bavul, arkada sıvaları dökülmüş bir duvar, babamın yüzünde ne bir heyecan ne bir poz. belki , diyebilirim ki, vaktinden önce büyümüş, küskün bir çocuk. işte tüm geçmişim orada benim, fotoğraf olmasaydı, biri çekmeseydi bunu, ne makinayla, ne lensle , ne farkeder, nasıl görecektim geçmişimi ? benim için fotoğraf budur.
hesabın var mı? giriş yap