• (bkz: fotograf) saticiligi. :p
  • fotograf cekme işi.
  • yapmak icin profesyonel olunmasi gerekmeyen iş. (bkz: profesyonel)
  • 'herseyi tesaduflere baglidir.fotografi cekenin sadece o anda orada bulunmasiyla ortaya cikar ve fotografi cekenin hicbir katkisi yoktur.' sacma onermesiyle sanat dalı oldugu inkar edilmege calısılan muhtesem sanat dalı.
  • yapmak için eğer dijital değilse makinanın mekaniğinden, ayarlarından ve de ışıktan anlamının zorunlu olduğu, dijital slr veya yarı profosyenel dijitalse, yine makinenin ayarlarından ve ışığı anlamanın, onu nasıl kullanacağını bilmeninin zorunlu olduğu, ayrıca iyi* bir göze, estetik anlayışına sahip olmanın gerektiği meslek, sanat. ayrıca ciddi olarak profosyenelleşmek için yılların gerektiği alan.
  • mezun olurken: köy,manzara,kahve önünde sigara içen yüzü buruşuk yaşlı amca,kirli çocuk portresi dışında hiçbir konuda fotoğraf çekmeyeceğime dair and içiyorum..yazılı bir kağıdı imzalattıklarına inandığım gsf bölümü.
  • birçok şöhretin ilk duragı, birçok er kişinin de "ne bizim manita götürüyorlardır" diye heveslendiği meslek
  • cogu insanin kucumsedigi, basit gordugu bir sanat dalidir. aslinda usta elinden veya egitimli bir elden, kaliteli de bir ekipmanin hakkiyla kullanimi ile cikmis bir eser cok basarili olabilmektedir.

    ancak fotografciliga adim atmak, nispeten diger sanat dallarina adim atmaktan cok daha kolaydir. bir fotograf makinesi alinir ve sokaga firlanir, "bu ilginc, ne guzel" denilen herseyin resmi cekilir. cogu zaman bu nedenle teknik yoksunu, tema yoksunu ve surekli tekduze, ayni konular uzerine (ki burada aklima hep deviantart ve icerigindeki sonsuz, bitmek tukenmek bilmez melankolik fotograflar geliyor) calismalar cikmaktadir.

    fotografcilik, aslinda cok derin anlamlarin cikarilabilecegi bir sanat turu, veya en azindan bir "gercegin bir portresini yaratma cabasi" olarak gorulmelidir. fotografciligin yayilmaya basladigi 19. yuzyil sonlarina dogru antropologlar*, fotografciligi bir "gercegin karelenmesi" olarak ele aldiklarindan, dunyanin bircok yerindeki halklari ve kulturleri, o halklardan belli kisilerin fotograflarini (belli kriterlere uygun olarak) cekerek kayitlara gecirmeye calistilar. uzerlerinde calistiklari kulturlerin bir nevi "tip profillerini" cikarabilmek ugruna yapilan bu girisimlerde, fotografcinin da cok buyuk bir etkisinin oldugu tartismasizdir.

    fotografi cekilen sahsin "oldugu gibi" fotograflarda yer almasi ne kadar onemliyse ve, ozellikle kultur profilleri cikarilirken fotografi cekilen sahsin "yoresel kiyafetler" icinde cekilmesi ne kadar onemliyse, fotografcinin bu noktada kendi vizyonunu devreye sokup, fotograflanan kisiyi kendi istegine gore giydirmis olmasi da az rastlanmis bir durum degildir. ornegin meksika'daki bircok calismada fotograflanan sahislara, fotografcinin kendi kafasindaki "kulturel portre" kilifi giydirilimis, bunun yaninda avrupa kulturu ile olan kontrasti gosterebilmek icin avrupai kiyafetler ile ve bir de cirilciplak fotografi cekilmistir.

    bu noktada daha fazla "gercek nedir? fotograflar gercek midir? bizim gordugumuz ile fotografin yansittigi arasindaki fark nedir? fotograf, aslinda fotografcinin gormek istediklerinin bize yansitilmasinda kullanilan bir arabirim midir?" sorularina girmeyecegim, cunku bunlar fazla felsefi ve antropolojik detaylar olur -ki acik konusayim, etnografik olmayan antropoloji biraz kafami karistirmaktadir.

    biz tekrardan fotografi bir sanat olarak ele alalim ve bu yonden irdelemeye donelim.

    turkiye'deki bircok amator fotografcinin en cok dustukleri hata, bu kimselerin, sanki filmlerde portrelendigi gibi yogun sigara dumani altinda siir yazan sair veya delirmis ressam havalarina burunerek, zaten daha once binlercesi, milyonlarcasi cekilmis fotograflari cekip, bunlari "orijinal" olarak insanlara sunmalaridir. burada bir taklitcilik sozkonusu degildir, ancak yapilan seyin ne kadar sanat oldugu ve ne kadar fotografciya ozgu, fotografcinin kendini ifade etmesine yonelik oldugu tartisilir.

    ozellikle ulkemizde kullanilan tipik temalar, sokak cocuklari, martilar, vapurlar ve sehir manzaralari uzerinedir. deklansor ayariyla oynayarak, shutter hizini dusurerek yapilan isik oyunlari ile istiklal caddesi'nin tepeden bir fotografini cekmek, veya gunes isigina dogru, arkada topkapi manzarasi ile siyah beyaz bir marti fotografi cekmek, hatta kizilay meydani'nda durup hizla yuruyen insanlari "sosyal mozaik" adi altinda cekmek bana gore artik orijinal degildir.

    fotografciliga yeni adim atmis insanlarin da yine genellikle bir siyah beyaz tutkusu vardir. dogrudur, siyah beyaz fotograflarin da kendine gore bir ozelligi vardir, kendine gore bir estetigi vardir ve cogu durumda bazi detaylari (nesnesel bazdan cok oznesel olarak da olabilir) daha iyi yakaladigi bir gercek olabilir. ancak herseyi, ama herseyi siyah beyaz fotograflamanin da, eger yapilan is kalitesizse o ise sanatsal bir deger kazandiracagini dusunmek yanlistir. renksiz bir medyum uzerinde calisanlar; uzerinize alinmayin. demek istedigim, yalnizca "siyah beyaz = sanat ki ne sanat" mantiginin yanlis oldugudur.

    kisaca, fotografcilik, sanilanin aksine isin kolayina kacmak ve "zaten var olan birseyin guzelligini, kendi yaratmis gibi sunmak" degildir. o ani "olumsuzlestirmek" (bu kelime uzerine de inanilmaz felsefe doner ve bas agrisi yapar) icin kullanilan teknikler kolay olmadigi gibi, o anin kendisini yakalayabilmek de fotografcinin kendisine has bir estetik becerisi gerektirir.
  • fotografcilik seks gibidir.
    nerde duracağınızı bilmeniz gerekir. fazla yapınca boku çıkar.
    zevklidir.ama kendinizi yapmak zorunda hissedince işkenceye dönüşebilir.
    hayata anlam katar ama hayatın anlamı değildir.
    doğal bir ihtiyaçtır.içten gelir. zorlamayla olmaz, olsa da bi işe yaramaz.
    para için yapılmaz. yapanlara orospu denir.
    (bu tabir fotografı bir sanat olarak yaptıgını sanıp bundan para kazanmayı umanlar için geçerlidir. belki para kazanılır ama sırf para için yapılan şey sanat olmaz.)
hesabın var mı? giriş yap