• 2019'da çekilmiş, 2020'de kurgusu bitmiş piyasaya çıkacakken.. pandemiden gösterime girememiş, 2021 yazında güç bela salon bulmuş ama anca 1 milyon dolar hasılat yapabilmiş bir film.
    **
    adı 'france' olan tv haber yıldızının öyküsü..
    bir haber program hazırlayıp sunuyor.
    kendini beğenmiş, sokağa çıktığında herkesin imza istediği çok güzel bir kadın.
    çatışma bölgelerine gidip sahada muhabirlik yapıyor ve bunu ustaca kullanarak haber şov malzemesi çıkarıyor.
    kocası kendinden ünsüz bir yazar, tutunmaya çalışan.
    bir de 10 yaşında oğulları var.
    aile hayatı pek yok ve mutsuz.
    bir gün aracıyla dikkatsizlik sonucu küçük bir kaza yapıyor ve bir kuryeyi yaralıyor.
    sonrasında hep cool giden hayatı birden alabora oluyor.
    **
    seyretmem, iki güne yayıldı tabi, pause/play yapa yapa..
    akmayan gereksiz uzun sekansları olan bir film.
    tabi büyük kozu lea seydoux,
    kadına tapıyorsanız, elbette kim tutar sizi..
    değilse 2 saatlik başka çok alternatif bulursunuz.
    **
    filmin ilk sahnesinde fransa başkanı macron da oynuyor.
    zannedersiniz, filmde oynuyor.
    basın toplantısı dakikalarca çok güzel kurgulanmış.
    gerçek görüntü ustaca yedirilmiş filme.
  • abdul müslüman adammış, léa seydoux'a hayır dedi ya la...

    macron'a el kol hareketi yaptıkları giriş kısmıyla son kısımda artık dramayı iyice abarttıkları kısımları hiç ama hiç sevmedim ama orta kısımlar güzeldi. topic olarak haberciliğin yalancılığı, bir meslek sahibi insanın mesleğiyle doğrudan alakalı kişisel git gelleri(ben böyle dramaları çok severim, mesela aşk-meşk odaklı dram filmlerinden çok daha anlamlı gelir), ünlülerin hayatlarıyla ilgili şeyler ilginizi çekiyorsa yaani izlenir ortalama kıvam bir film. ama lea seydoux hayranıysanız, böyle bişeyiniz varsa mutlaka ama mutlaka izlenir.

    finali beğenmedim. ama şöyle bişey var, kesin bu sembolik bişeydir. fransız filmi sonuçta amk, kör göze parmak ana karaktere france ismini koymaları böyle bir duruma işaret ediyor. ilerleme milermeden vazgeçilip fransa'nın şu anki güzelliğine dikkat çekilmesi, göçmenler cart curt işte. ben böyle sembolik okumalarda sucks olduğum için işin orasında değilim ama finali karakterin yaptıklarıyla bağdaştıramayanlar olduysa bu açıyla alakalı olabilir diye yazdım...

    özetle film ortalama kadın güzel.
  • --- spoiler ---

    france, jean baudrillard’ın “simulasyon” tanımlamasına uyan bir gazetecidir. yani gerçeklikle bağı kopmuştur. kendi varlığını ekranda görünen güzel ve ideal fotoğrafa indirgemiş durumdadır. gerçeklikle başlıca bağımız olan başkalarının acılarını hissedebilme durumunu tamamen yitirmiştir. yaşamın sert, soğuk, çirkin, acıtıcı ve bir o kadar da “gerçek” yüzü ile ilk teması motorlu gence aracıyla çarpması ile olur ve artık arafta kalmıştır. artık kendisi de yapaylığın ve gerçeklikle bağını koparmışlık halinin farkına varmıştır. içten içe rahatsız olmaktadır. bunu dengesiz ruh halinde, bir ağlamalı bir gülmeli hallerinde görürüz ama artık çok geçtir. o hakikat sonrası zamanın gazetecisidir. örneğin savaş diye izleyiciye sunulanlar kurgudan, manipülasyondan başka şey değildir. birisi ona bir ayna tutup canını yaktığında yine gerçekle bir temas kurar, hakiki dünya bir iğne gibi tenine batar ama bu uzun sürmez. tekrar hakikat sonrası ruhuna dönmek için asistanının “dior’a gidelim, birkaç mücevher ve giysi bakalım” demesi yeterlidir. ışıl ışıl güzel yüzündeki kırmızı ruj onun plastikliğinin bir simgesidir. o kadar ki oğlu ve eşi trafik kazasında öldükten sonra dahi o kırmızı ruj dudaktadır. france, tıpkı ekranda –izleyicilerin onu gördüğü gibi- daima ışıldamaktadır. ruhi sıkıntılarını gidermek için isviçre’de ultra lüks, devlet başkanlarının tatil yaptığı kaplara gittiği bir hayatı vardır ve haberlerine konu ettiği hayatın acı dolu yüzünü “hissedermiş gibi” yaparak arafta yaşamaktadır.
    ayrıca not: “şıklık nedir?” “nasıl kaliteli ve klas giyinilir?” “her ortamda her daim nasıl göz kamaştırıcı olunur?” sorularının yanıtı da france karakteri üzerinde görülebilir.
    --- spoiler ---
  • zaplarken romanya'nın hbo3'ünde denk geldiğim film. önce manzaralar ilgimi çekmişti. türkiye'de yaşayanlara cennet gibi gelebilir. sonra lea hanım kızımı görünce filme kilitlendim. ağlamaya başladığında yüzündeki keskin değişim oyunculuğu namına beni en etkileyen an oldu
  • amerikan ingilizcesine göre /fırens/, ingiliz ingilizcesine göre /fırans/ olarak söylenen kelime.

    (bkz: amerikan ingilizcesi vs ingiliz ingilizcesi)
  • "france*, nasyonalist bir nom de guerre. bir alman yazar, kendine kolay kolay 'almanya' adını veremez. böyle bir ad ancak bir savaş gemisine verilir. - peki, böyle bir yahudi ismi olur muydu? - oh, la, la!" thomas mann - doktor faustus
  • lea seydoux'nun başrolde olduğu bir bruno dumont filmi.
    medyanın iki yüzlülüğü ve insanların kırılganlığı üzerine düşündüren bir iş olmuş. biraz uzun, ama kendini izlettiriyor. burdan sonrası biraz spoiler.
    ***
    france karakterinin kurgusu çok başarılı. kendi menfaati için bazı şeylere bilerek göz yuman france, güç dengeleri oynadığında nasıl hedef alınacağını da biliyor. ama bir şeyi bilmek ve onunla yüzleşmek çok farklı şeyler. bu çelişkinin yalın bir şekilde işlenmesi hoşuma gitti.
    dikkatimi çeken bir diğer şey filmin başarılı kostüm tasarımları oldu. france'ın giydikleri, evi, arabası, hatta saçı ve makyajı o star ışığını mükemmel yansıtmış. sade kırmızı ruj bir insana bu kadar yakışmamalı.
    yapımcı lou da en az france kadar ikiyüzlü ve manipülatif, ama bir o kadar da gerçek ve samimi. kendini hiç gizlemeyenlerden. bir medya kuruluşunda staj yaptığımda da vardı böyle biri. izlerken hep o geldi aklıma. boşboğazlığı başına bela olmadı henüz galiba, zira olsa duyardık.
    filmin sonu hiç tatmin etmedi. yere düştükten sonra yeniden ayağa kalkan ve bazı şeyleri olduğu gibi kabullenen france'ın o karaktersiz gazeteci bozuntusunun omuzuna yaslanması hiç olmadı. karakterin dediği gibi "some impulses remain," tamam peki, ama insan hiç mi ders çıkarmaz?
    ***
    eyyorlamam bu kadar. şimdi gidip kendime kırmızı saten bluz bakacağım.
  • fransa'nin ingilizcesi..
  • ayni zaman "la frooze" diye telaffuz edersen fransizcasi
  • m/v "le" france oldugunda 1960larda ya da 70lerin ba$larinda fransanin medari iftihari olmu$ ama daha sonra da norvec'e satilmi$ olan fransiz transatlantigi. hatta michel sardounun $arkisina da konu olmu$tur. ne m'appelez plus jamais france, la france m'a laisse tomber diye.
    (bkz: norway)
hesabın var mı? giriş yap