• fransız sineması, şöyle bir cin fikirle doğmuş ve de serpilmiştir:

    "teknoloji ve prodüksiyon bakımından amerikalılarla rekabet edemeyiz. o halde küçük bütçeli duygusal filmler üzerine ihtisaslaşalım, ulusal sinemamızı holivut'a karşı koruyalım."

    ayrıca, bir filmin doğru düzgün kara geçmesi için bütçesinin ya çok büyük ya da çok küçük olması gerektiği kabul edilir. fransızlar ikinci alternatifi böylece parsellemiş ve görünen o ki gayet akıllı davranmışlardır (arada milli prestij filmi kabilinden birkaç süper prodüksiyon da patlatırlar üstelik).

    fransız kültürü bu sayede hala az buçuk globaldir zaten. nitekim times dergisi bu yaz 'why france is different?' başlıklı bir özel sayı yapmış, kapağına da audrey tatou'yu koymuştur.

    (bkz: nouvelle vague)
    (bkz: nouvelle nouvelle vague)
  • fransiz sinemasinin dogusundan bahsedecek olursak, ta lumiere kardeslere ve georges melies'e uzanmak gerekir. o zaman da goruruz ki, isin temellerinde yine ekonomik kaygilar yatmaktadir. mesela lumiere'ler sinemanin birkac senelik gecici bir moda oldugunu, ne kadar para kazanirlarsa yanlarina kar kalacagini dusunuyorlardi. otuzlu yillarda amerikan studyo sisteminin bir benzeri, senarist uzerine kurulu bir sistemleri varken, gunumuzde, yeni dalga'nin cemberinden gecmis bir endustri olarak fransiz sinemasi, hollywood tabir ettigimiz amerikan sinema endustrisine kafa tutmayi deneyebilen tek endustridir (hint ve bir sure japon sinemalarini, fazla yerel olmalari nedeniyle saymasam da, hint film endustrisi* bangir bangir gelmekte, hatta gelmis durumda. o ayri konu.). gerek luc besson'un yonettigi veya yapimciligini ustlendigi filmler, gerekse populer komediler**, hem bir hayli buyuk butcelerle, hem de genis bir pazara hitaben yapiliyorlar. kaldi ki cesitli fransiz yonetmenlerin hollywood'da calismayi da reddetmediklerini gorebiliyoruz****.sonuc itibariyle diyecegim sudur ki, 'fransiz sinemasi'ndan anladigimizi, fransiz filmleri dendiginde ilk aklimiza gelen tip filmlerle sinirlandirmak cok* buyuk bir hatadir.
  • kadinlar erkekler kullanma kilavuzu isimli fransiz filminde helikopter içinde şöyle bir konuşma geçti:
    "sinemada fransızlar küçük bütçelerle büyük hikayeler, amerikalılar büyük bütçelerle küçük hikayeler anlatırlar"
  • izleyenler için yeni bir dünya kurmaktan ise kasmayıp varolan dünyayı anlatan sinemalardır. kendinizden birşeyler bulmanız neticesinde etkilenebiliteniz de diğer sinamalara oranla daha yüksektir.
  • ''camurlu camlarindan dolayi di$ariyi gormenin mumkun olmadigi belediye otobusunde, can sikintisindan, etraftaki insanlari seyre dalmaktir.'' imza- lyon'daki fabrikadan 50 saniyeligine cikan bcm.
  • 1898 yılında fransız sineması pathe tekelinde (bkz: #2372110) şekillenmekte iken, bir gün bir film gösterimi esnasında yangın çıkıyor, insanlar ölüyor, kilise de " - gitmeyin lan, şşşt, şeytan işi bu ! " diyor.
    ama bu talihsiz olay sinemaseverleri pek etkilemiyor, 1900lerin başında lumiere kardeşlerle birlikte yerleşik sinema düzenine geçiliyor. köylerde, kasabalarda, panayırlarda kurulan gezici film gösterimi olgusu da bir yandan devam ediyor.
    bu dönemde, komedinin babası olarak kabul edilen, sinema sanatında uluslararası anlamda üne kavuşan ilk oyuncu, max linder'in adını anmadan da geçmek olmaz.

    [ 1910lar ]

    birinci dünya savaşının fransız sinemasına getirdiği yararlı tek şey, fransızların savaşın kötülüğünü, savaşta yaşananların, ölenlerin dramını anlatan filmler yapmaları. savaşla birlikte, film çekilebilecek alanlar, dolayısıyla da film sayısı azalıyor.
    savaş sonrası bu durum fransız aydınlarının dikkatini çekiyor ve hep birlikte bir şeyler yapılması gerektiğini düşünüyorlar ve izlenimcilik (bkz: empresyonizm) ortaya çıkıyor.
    bu fransız sinemasında ilk akımdır. anlık çağrışımlar, düşler, ruhsal sorunlar ve soyut kavramlarla birlikte daha çok bireysel sorunlara ilgi gösteriyorlar. filmlerini fransız edebiyat geleneğine bağlı olarak sürdürüyorlar.
    teknik olarak bolca geniş açı ve bindirme tekniği kullanıyorlar. oyuncu geçmişi hatırladığı zaman ya da düşlere dalarken vb. kullanılan görüntüyü bulanıklaştırma tekniğini de izlenimciler bulmuştur.
    bu akım 1924 yılı civarında son buluyor.

    sonrası için yeni akım ( öncü akım ) (bkz: avantgarde) ;
    çok uzun süren bir akım olmuyor. sinemanın çok geniş bir deneme alanına sahip olduğunun altını çizen bu rüzgar, yazarların, şairlerin düşüncelerini sinema yoluyla anlatmaları temeline dayanıyor. bu dönemde, 1930lara yakın, biz 80ler çocuklarının kendisi olmadan filmlerin nasıl olabileceğini tasavvur etmekte zorlandığımız ses, sinemaya yeni geliyor, hoş geliyor. çoğu pek nitelikli olmamakla birlikte bolca sayıda film çekiliyor. çok sayıda tiyatro oyunu sinemaya aktarılıyor ve bundan dolayı kamera durağan kalıyor.

    [ 1930 - 1950 ]

    tüm dünyayı etkileyen 1929 bunalımı nedeniyle fransız sineması da bir çıkmazın eşiğinden dönüyor. bir grup gazeteci ve yazar senaryo yazmaya başlıyorlar. derken ikinci dünya savaşıyla birlikte fransa, almanya işgali yaşamaya başlıyor. bol sayıda alman filmi gösteriliyor. ama fransız halkı buna tepki gösteriyor. bunun üzerine fransız sineması almanların kontrolünde finanse ediliyor. yüksek derecede bir alman baskısı hissediliyor.
    üç tür film çekiliyor ;
    1 ) tarihi filmler
    2 ) fantastik filmler
    3 ) polisiye filmler
    bütün bu üç türün ötesinde asıl öne çıkan elbette almanların propaganda amaçlı belgeselleri oluyor.

    [ 1950ler ]

    fransız sinemasının en önemli, en geniş, diğer ülke sinemalarını da etkileyen sinema akımı yeni dalga ( 57 / 58 - 65 ) (bkz: nouvelle vague) bu dönemde ortaya çıkıyor. bu akım sırasında yaşananın özünde bir kuşak değişimi olduğu da söylenir. yeni dalgacılar küçük bütçeli filmler yapıyorlar, bu bir zorunluluk değil, tarz. genç ve yeni oyuncularla çalışıyor, mekan olarak sokakları seçiyorlar. kamerayı bir kalem gibi özgürce kullanmak istiyorlar. " birinin kaleme aldığını diğeri onun kaleme aldığı gibi çekemez " mantığıyla senarist gibi aracıları ortadan kaldırıp, sadece yönetmenin yazıp yönettiği filmler çekiyorlar (bkz: auteur sinema).
    öykünün dramatik akışını değiştirebiliyorlar, öykü belirli bir sıra izlemek zorunda değil. bu düşüncelerini özgürlüğe dayandırıyorlar. her türlü geleneksel şeye karşı çıkıyorlar. toplumsal sorunlardan çok bireysel sorunları konu alıyorlar.
    aslında yeni dalga özellikleri taşımayan ama yeni dalga akımının öncülüğünü yaptığı kabul edilen, cinsel tabuları yok ettikleri film et dieu crea la femme*.
    yeni dalgacı üç büyük yönetmenden bahsedebiliriz :
    alain resnais
    sinema tarihinin temel yapı taşlarından biri olarak kabul edilen hiroshima mon amour* filmi ile tanınır. dramatik yapıyı en iyi kullananlardan biri.
    jean luc godard
    dünya tarihinin en iyi yönetmenlerinden biri. filmleri zor anlaşılıyor. çok özgün, çok yaratıcı, çok zeki, sıradışı bir yönetmen. a bout de souffle*, le petit soldat*, une femme mariee* zaten iyi olan filmlerinin en iyilerinden birkaçıdır.
    francois truffaut
    yeni dalganın öne çıkan yönetmenlerinden biri. çok yumuşak, zeki bir üslubu vardır, çok sevilir.

    [ 1965 - 1980 ]

    bu dönemde var olanı ileriye götürme çabası var, önemli rakip ise televizyon. anlayış sınırsızca film çekmek. yeni dalga da olduğu gibi auteur sinema uygulaması var. bu dönemde tüm dünyada olduğu gibi fransa'da da pornografik filmler çoğunlukta. ama bir yandan siyasi filmlerin sayısı da az değil.

    [ 1980ler ]

    aynı yoğunlukta olmasa da pornografik filmler çekilmeye devam ediliyor. bunlara bir de çok nitelikli olmayan sulu güldürüler ekleniyor. sanat filmi olarak kabul edilebilecekler 1970ler öncesi gibi sık değil.

    [ 1990lar ve sonrası ]

    iyice azalan sinema seyircisini tekrar salonlara çekmek için starlarla birlikte dev bütçeli, pazarlamaya dayalı filmler çekiliyor.

    copyright © gülsüm yeşilyurt*

    (bkz: ders çalışırken sözlükte yazmak)
  • amerikalı aileleri çocuklarını; 'eğer ödevini yapmazsan seni bu haftasonu bir fransız filmine götürürüm' şeklinde tehdit ederlermiş. her bünyenin özellikle de çocukların kaldıramayacağı bir sinemadır fransız sineması....
  • (bkz: kırırım ben bu sinemayı)

    belki tırt bi entry oldu ama duygularımı ancak bu bkz. bu kadar net özetleyebilirdi. müteşekkirim.
hesabın var mı? giriş yap