• "zihnin ayirt edici ozelligi, yonelimselliktir"* teziyle psikoloji ve felsefeye damgasini vurmus dusunur. brentano'ya gore zihinsel her durum yonelimsellik gosterir ve fiziksel hicbir durum yonelimsellik gostermez. yonelimsellik, zihinselle fiziksel olani ayirandir.
  • (bkz: brentano tezi)
  • 1838-1917 yillari arasinda yasamistir ve fenomenoloji olarak adlandirilan akimin kurucusu olarak gorulen edmund husserl'in hocaligini yapmis, fenomenolojiyi bir nevi gorusleriyle sekillendirmistir..

    felsefesini belli bir kaba yerlestirmemiz kolay degildir ama brentano'ya gore butun dusunce ogeleri deneyden cikar.. bu arkadasin en sevdigim ozelligi dusuncelerinde israrci olmamasidir, hata yapabilecegini kabul eder ve bir (felsefi) sorun karsisinda onerdigi/dusundugu fikirler, kendisine daha sonra yanlis gelirse gorusunu degistirmekten cekinmez.. amaci dogruya ulasmaktir, kari tavlamak degil.. halbuse dilini iyi kullanir ve felsefe yapmanin cikis noktasini dil mantigi olarak gorur..

    amaci dogruya ulasmaktir demistik, nedir bu dogrular, nerde bulunurlar peki.. mese ormanlarina cikip yagmur sonrasi mantar arar gibi dogrulari arayabilir miyiz.. hayir der brentano, doga olaylari icin dogru yada yanlis sozu kullanilamaz, bir agacin, bir gok gurultusunun dogrulugundan soz edilemez, bunlar sadece gercektirler yada degil.. (bkz: allah yok peygamber yok ner var ulan it) tarzinda olmasa da peki nerde var bu dogrular diye sorarsak cevabi bilinc dunyasi olacaktir.. himm konu ilginclesiyor daha bugun alfred adler den soz etmistik bizde (alfred adler/#24323103) neyse civimayalim..

    dogruluk, bilinc dunyasinin tumunde aranmalidir.. bilinc olaylarini cozumleyebilecegimizi iddia eder ve bunu gerceklestirecek olan bilime betimleyici ruhbilim der.. daha sonra ise bilic olaylarinin ortaya cikisi ve kaybolusu incelenmelidir (bunu da gelisme ruhbilimi yerine getirir ve iste bu nokta husserl'i gorungubilim'e yani fenomenolojiye goturur)..

    bilinc olaylarini uc kategoride toplar brentano..

    1-bilinc olaylari her zaman bilinctedir, ruhta bir bilincalti, bilincdisi yoktur (ancak yukarida alfred adler basligini okumayanlara yutturabilir)
    2-yalniz bilinc olaylari algilanabilir
    3-bilinc olaylari hep, bir sey uzerinde bilinctirler.. yani ne demek istiyor yine mi bizi kekliyor diyenler icin aciklayalim: bir seyi gormeden goremem, bir seyi isitmeden istemem, bir seyi dusunmeden dusunemem.. her bilinc her zaman bir konu, bir nesne bilincidir, bir nesneye yonelimdir (himm bu konuyuda surda spinoza basliginda #24305600 islemistik sanirim) bu nesneye, bu konuya yonelimi ortadan kaldiran kimse bilinc ediminin (yani davranisinin, eyleminin) kendisini ortadan kaldirmis olur.. oyleyse bilinc olayinin özü bu yonelimdedir..

    yukarida acikladiklarimizdan ne anladik cumle icinde kullanalim: seviyorum, ölüyorum, bitiyorum, goruyorum, yikiyorum, cikiyorum gibi ifadeler kou birer herzedir.. dogru ifade etme tarzi bir ceylani (bkz: aglaya ivanovna yepançin) seviyorum, aşk/#24277555 acisi cekiyorum seklinde olmalidir ve bir seyle iliski kurmamdir.. ama bu bilincimizin baglanti kurdugu bir seyin var olmasini gerektirmez.. uydurma bir ask da dusunebilirim.. temel olan, bilinc edimi ile bilinc nesnesidir.. bir kaya parcasi kendi icinde varligini surdurebilir ama ruhsal olaylar her zaman bir sey uzerinde bilinctir..

    ruhsal edimlerin nesnelerle baglantisi da uc sinifa ayrilir der brentano:
    1-tasarimlar: bunlarla nesneleri yalnizca dusunuruz
    2-yargilar: bunlarla dusunulen nesneleri kabul ederiz yada yadsiriz
    3-duyusal olaylar: bunlarla da nsneleri severiz, operiz, koklariz, kari dusurursek c-keriz filan fesmekan..

    yani tasarimda bir seyi tasarlariz, yargida evet len hageten iyi dusundum bunu deriz ve sonrada bunu severiz, operiz, koklariz, hayal kurmayalim aci cekeriz.. ornek verelim: ceylan guzeldir ifadesi bize, 1- bir ceylanin oldugunu kabul ettigimizi, 2- ceylanin guzelligini yadsimadigimizi (allah tas eder) gosterir ve 3-sonrasinda da ceylana asik oldugumuzu gosterir..

    brentanonun bir diger sevdigim yani ise: akil dogrulari ve gerceklik (olgu) dogrulari siniflamasini gottfried wilhelm leibniz/#21422358 gibi yapmasidir..

    akil dogrulari, yani ben (a priori) kavramlari karsilastirarak kazandigimiz goruslerde bulunur (ucgenin ic acilari 180 derecedir demek, ic acilari toplami 360 derece olan bir cokgenin ucgen olamayacagi da demektir ayni zamanda)

    gerceklik dogrulari ise, karsilastirmalara degil algilara dayalidir.. ayni turden olanlari saptar ve tumevarim yapar.. farkindayim lafi uzattik ama ahlak ogretisine deginip entrymizi sonlandiralim.. brentanonun ahlak ogretisi su sekildedir: her zaman daha iyisini sec.. peki ama nasil bilicem hangisi daha iyi, belki asik degilimdir hirs yapiyorumdur (serbest cagrisim) 1- iyi bilineni kotu bilinene ustun tut 2-iyi bilinenin varolusunu, varolmayisina ustun tut 3-iki degerli nesneden, bir parcasi oburunun butununden degerli olani digerine sec (beyin bedava)

    boylelikle bir entrymizin daha sonuna gelmis bulunuyoruz, bizlere bu entryde yardimlari bulunan degerli bilim kadinimiz bedia akarsu'ya (cagdas felsefe) tesekkur ederiz..

    bir sonraki entrymizde gorusmek dilegiyle.. (70 milyon beni okuyor bakinizi)
  • hümanistik psikoloji ve gestalt psikolojisinin habercisi olan insan. wundt'çu düşünceye doğrudan muhalefet etmiş yeni psikolojinin içindeki fikir ayrılıklarını ortaya koymuştur. wundt'un "psikolojinin bilinçli yaşantıların içeriğinin araştırılması" fikrine karşı çıkmıştır. psikolojinin konusunun zihinsel faaliyetler olduğunu ileri sürmüş, görülen bir şeyin zihinsel içeriğinden çok görmenin zihinsel hareketiyle ilgilenmesi gerektiğini savunmuştur.

    brentano'nun eylem psikolojisi, wundt'çu yaklaşımın zihinsel süreçlerin içeriğiyle ilgilenmesi gerektiği fikrine karşı çıkarak tecrübe etme eyleminin psikolojinin gerçek konusu olduğunu ileri sürmüştür.
  • intentionality'i kavramını hegel reis'ten araklayan, kürt olduğu konusunda ciddi şüphelerim olan alman filozof. şaka bir yana husserl'e dolayısıyla fenomenolojiye ilham vermiş büyük şahsiyettir.
  • nesnesiz saf bilinç mümkün değildir kendisine göre, dolayısıyla öğrencisi husserl'in önerdiği epokhe eylemi safsatadır. epokhe'siz fenomenoloji düşünülemez. siz de saf bilincin imkansız olduğunu düşünüyorsanız, varın bu yoldan geri dönün (parmenides konuşuyor). üşenmezsem fiziksel ve zihinsel fenomen ayrımlarından, bilinçten ne anladığıyla ilgili bir şeyler yazarım ileride.
  • würzburg ve viyana üniversitelerinde aralarında edmund husserl ve sigmund freud'un da bulunduğu pek çok ünlü isme ders vermiş olan, 1838-1917 arasında yaşamış, alman felsefeci ve ruhbilimci.

    felsefede husserl'ın kurduğu görüngübilimin temeli olan "yönelmişlik" (intentionalitat) kuramıyla ön plana çıkan franz brentano, ruhbilimde de ruhbilimsel görüngü ile fiziksel görüngü arasında yönelmişlik temelinde yaptığı ayrımdan yola çıkan "betimleyici ruhbilim" kuramıyla tanınır.

    brentano'nun "yönelmişlik" kuramı skolastik felsefenin "ereksel varoluş" kavramına dayanır. brentano bu kavramı alarak "içkin yönelmişlik" biçiminde yeniden kavramlaştırmıştır. brentano, deneysel bakış açısından ruhbilim (psychologie vom empirischenn standpunkt, 1874) adlı başyapıtında yönelmişliğin düşüncenin zihinsel göstergesi olduğunu ve her ruhbilimsel deneyimin düşüncenin yöneldiği, "yönelimsel nesne" diye de adlandırılan bir nesne içerdiğini iddia eder. arzu söz konusu olduğunda bir şe arzu ediliyor; düşünce söz konusu olduğunda bir şey düşünülüyor demektir. içkin yönelmişlik kuramına göre bu bir şey, yani arzu edilen ya da düşünülen şey, ruhbilimsel bir deneyim olarak arzulama ya da düşünme deneyiminde doğrudan içerilmektedir; başka bir deyişle, bu denyimlere "içkin"dir. brentano, bu durum fiziksel görüngüler için geçerli olmayıp yalnızca zihinsel görüngüler için geçerli olduğundan, ruhbilimsel yönelmişliğin zihinsel durumları fiziksel durumlardan ayıran şey olduğunu öne sürer. ona göre "görüngü" fiziksel nesnelerden ibaret olmayıp zihne verili olan şeylere gönderme yapar. yani brentano'nun yaptığı ayrım dünyada varolan kendilikler üzerine değil bilincin nesneleri üzerinedir: bu nesneler arasında yönelmişlik gösterenleri zihinsel görüngü, göstermeyenleri fiziksel görüngü olarak adlandırır. bu yüzden de öğretisindeki ruhbilim kuramını "betimleyici ruhbilim" olarak adlandırır. buna göre her bilinç yaşantısı bir nesneyi içerir; her bilinç yaşantısı "bir şeyin bilinci"dir; tüm bilinç "yönelimsel"dir.

    brentano'nun deneyci ve olasılığa dayalı a posteriori bir bilim dalı olarak "genetik ruhbilim" ile bazı yerlerde kendisinin de "görüngübilim" adını verdiği, a priori bir felsefi disiplin olan "betimleyici ruhbilim" arasında 1880'lerin sonuna doğru yapmaya başladığı ayrım 20. yy.'ın görüngübilimsel düşünce hareketini doğrudan etkilemiştir. nitekim husserl'ın düşüncelerine büyük değer verdiği hocası brentano'nun felsefesindeki boşlukları doldurmak için oluşturmaya koyulduğu görüngübilimin ana konusunu da "yönelmişlik" oluşturur. başka bir deyişle, husserl'in "kesin bir bilim" olarak temellendirmeye çalıştığı görüngübilim adına ortaya koyduğu çabaların tümü yönelmişlik düşüncesinin açıklığa kavuşturulmasına yöneliktir. husserl, hocasının "yönelmişliği bir şeyin bilinci olarak deneyimlenen yaşantıların kendine özgülüğü yoluyla anlarız" tümcesinden yola çıkarak, bilincin yönelmişliğini belli bir nesneye yönelmişlik olarak tanımlayan brentano'nun bu tanımının bilincin yönelmişliğinin tam olarak neden oluştuğu sorusunu yanıtsız bıraktığını görüp bilinci bir nesneye yönelten bilinç özelliklerinin neler olduğu konusunu ayrıntılı bir biçimde çözümlemeye soyunur. husserl'in yönelmişlik anlayışına göre bilincin yönelmişliğini açıklamak için ortada mutlaka bir nesnenin olması gerekmez: bilincin kendisinin kendisi için bir nesne görevi görmesi söz konusudur. böylece brentano'nun felsefesindeki nesnesi olmayan edimler sorunu ortadan kalkmaktadır.

    brentano, temel ahlak felsefesi çalışması doğru ile yanlışa ilişkin bilgimizin kökeni'nde (vom ursprung sittlicher erkenntnis, 1889) ise ahlak felsefesini dayandırdığı "değer kuramı"nı (werttheorie) açımlar. brentano bir düşünce nesnesine karşı her bir durumda tutumumuzun ya olumlu ya da olumsuz olacağını; düşünce nesnesini onaylayabileceğimizi ya da reddedebileceğimizi; bu nesneyi sevebileceğimizi ya da ondan nefret edebileceğimizi belirtir. brentano'ya göre bir şeyin özgül olarak iyi olduğunu söylemek onu bir erek olarak sevmenin doğru olacağını söylemek; bir şeyin özgül olarak kötü olduğunu söylemekse bir erek olarak ondan nefret etmenin doğru olacağını söylemektir. buna göre düşünsel tutumlar gibi duygusal tutumlar da "doğru" ya da "yanlış" olabilirler. brentano tıpkı belirli düşünsel tutumların doğruluğunu doğrudan fark edebildiğimiz gibi belirli duygusal tutumların doğruluğunu da anında hissedebileceğimize inanır. her bir durumda doğruluk, düşünsel ya da duygusal tutum ile nesne arasındaki uygunluk ilişkisine dayanır.

    brentano tarih felsefesiyle de ilgilenmiş; kant sonrası alman idealizminin doruklarda olduğu bir dönemde aristoteles üzerine yazdığı monografilerle onun gerçeklik anlayışını gündeme getirmeye çalışmıştır. brentano felsefeyi, etkileri husserl'in "kesin bir bilim olarak" felsefe anlayışında açıkça görülebileceği üzere, yöntemi doğa bilimleriyle aynı olan "sağın" bir disiplin olarak ele alır. onun bu felsefe anlayışı başta ünlü öğrencileri olmak üzere özellikle kıta felsefecilerine esin kaynağı olmuştur. brentano felsefe tarihini de dört evreli döngüsel bir süreç olarak görür. felsefe tarihi boyunca birbirini izleyen bu dört evre sırasıyla şunlardır:

    1) kuramsal evre.
    2) kılgısal (pratik) evre.
    3) kuşkucu evre.
    4) gizemci (mistik) evre.

    brentano, sokrates öncesi doğa felsefesinden alman idealistlerine kadar bu çemberin (ilkçağ felsefesi, ortaçağ felsefesi, modern felsefe olmak üzere) üç kez tamamlandığı ve sürecin yeniden başa döndüğü saptamasında bulunmuştur.

    ortaçağ'ın skolastik felsefesinin aristotelesçi öğretisinden yola çıkarak oluşturduğu zihinsel olanın yönelmişliği savıyla zihin felsefesinde düzenekçi (işleybilimci) olmayan kuramları günümüze dek etkilemeyi sürdüren brentano, dil felsefesinde de düşüncelerimizin anlamının içsel bir dile göndermede bulunarak anlaşıldığını ve herhangi bir dilin de ifade etmek için kullanıldığı yönelimsel yörüngeye, yani düşüncelere göndermeyle anlaşılabileceğini savunan görüşüyle etkili olmuştur. buna karşın kendisi sonraki dönem felsefesinde (1905-1917) bütünüyle başka bir yöne saparak "içkin yönelmişlik" kuramından uzaklaşmış; varlıkbilgisinde yalnızca fiziksel ve zihinsel şeylerin varlığını kabul eden bir "şeycilik" anlayışına yönelmiştir.
hesabın var mı? giriş yap