• barth, etnisite denilen şeyin insanlık durumunun bir kök-nedeni, temel ilkesi, asli belirleyeni, özü vs. olmadığını tarihsel süreç içinde oluşmuş bir toplumsal tasarım olduğunu, etnik kimlik oluşumumun, etnik kimliğin kendisinin homojen, yekpare bir varoluşa sahip olmadığını söylemektedir.* barth’ın etnik kimlik konusundaki tartışması esas olarak etnik grupların toplumsal olarak nasıl tasarlandıkları ve etnik grupların aralarındaki sınırları nasıl koruduklarına ilişkindir. barth sosyal antropoloji temelli yaklaşımların, etnisite gibi kimliğin zorunlu ve temel, onsuz olunmaz bileşenini, soyut bir toplum kategorisi içinde erittiğini düşünmektedir. etnik kimlik, ‘toplum’ gibi soyut bir kavram içinde çözündürülmemeli, çünkü bu türden bir kategori veri alınırsa toplum içinde yer alan birbirinden farklı küçük toplumsal grupları ve bu grupların oluşumları incelenemez hale gelir demektedir. barth’ın burada önerdiği birtakım içsel olarak zorunlu, karşılıklı olarak bağımlı bütünsel, çelişkili, iktidar ilişkilerini, sınıf mücadelesini içeren bir bütünlük olarak toplumu kavramayan bir tür tikelcilik. toplum gibi bir kavramın soyutlama sürecinde sanki zorunlu olarak bu türden bir düşünce yapısı içinde etnik kimliklerin araştırılmasına izin vermeyen bir niteliğinin içkin olarak doğasında bulunduğunu varsayıyor.
    peki nedir, nasıl oluşur etnik grup barth’a göre; etnik grupları toplumsal aktörlerin içinde yaşadıkları gruplara ilişkin yaptıkları tanımlamalar sonucunda oluşan toplumsal kategoriler olarak tanımlar. barth etnisiteye dair yaklaşımında inşacı diyebileceğimiz bir perspektiften bakmaktadır. etnik gruplar arasındaki sınırlar doğal bir süreç değildir, gündelik hayatın pratikleri içinde kurulan toplumsal sınırlardır. etnik gruplar arasında toplumsal, kültürel temaslar olsa dahi gruplar arasındaki sınırlar kalıcıdır. sınırların varlığı, dışlama ve dahil etme gibi toplumsal süreçlerin varlığıyla ilintilidir.
    etnik grupların sürekliliği sınırlarının korunmasına bağlıdır. bu sınırları belirleyen kültürel unsurlar zaman içerisinde değişebilir. ancak, etnik grup üyeleri ile grubun dışında kalanlar arasında kutuplaşmaya varan farklılıklar sınırların sürekliliğin garantisi olarak düşünülüyor. etnik kimliklerin sınırlarını koruyan mekanizmanın ikili bir yapıdan oluştuğunu düşünür: (bireysel) aidiyet ve (kolektif) dışlama (toplumdaki kaynaklarla olan ilişki, mülkiyet ilişkileri de bu sınırları koruyan dinamiklerden biridir). etnik gruba aidiyeti belirleyen düzey nesnel farklılıklar değil, toplumsal süreçte oluşan farklılıklardır. barth’ın bu ifadesi kısmen sorunlu, şimdi toplumsal süreçte oluşan bir farklılaşma olan sınıfsal konumların oluşması neden nesnel bir farklılaşma olmasın ki. aidiyeti belirleyen temel parametreler sanki duygu alanına, hissediş, psikolojik belirlenim alanına indirgenmiş durumda.
    etnik gruplar arasındaki sınırları tanımlayan unsurların iki grup altında toplanacağından söz eder. (i) gizli olmayan işaret ve semboller (aktörlerin kendi kimliklerini açık olarak sergilemek amacıyla kullandıkları dil, giysi, yerleşim tarzı veya genel yaşam tarzı gibi özellikler), (ii) temel değerler, değer yargıları. değer yargıları arasındaki fark ne kadar büyükse birbirinden farklı etnik grupların oluşumu da o denli kolaylaşır. çünkü etnik kimlik kısmen değer yargılarıyla belirlenen kültürel bir oluşum olarak düşünülür.

    *etnik gruplar ve sınırları derlemesinin giriş bölümü.
  • çok kolay gözüken metinleri gayet zorlayıcı olabilen yazar. richard jenkins, rethinking ethnicity'de çok iyi özetini geçiyor (introya bakabilirsiniz), kitabı da genelde barth'ın teorisi üzerine kurulu olduğu için çok yardımcı olabilir.
  • 1928 ve 2016 yılları arasında yaşamış norveçli bir antropolog ve etnisite teorisyenidir. boston, oslo, bergen, emory ve harvard gibi saygın üniversitelerde dersler vermiştir. bergen üniversitesi'nde sosyal antropoloji bölümünü kurmuştur. özellikle antropologlar arasında, pakistan swat vadisi'ndeki politik süreçlerin etkileşimsel analizi ve sudan darfur'da mikroiktisadi süreçler ve girişimcilik alanında yapmış olduğu çalışmaları ile tanınmıştır. bu sebeple iktisadi antropolojide şekilci analizin klasik temsilcisi olarak kabul edilir.

    barth'ı sosyal bilimlerde öne çıkaran en önemli çalışması 1969'da yazmış olduğu "ethnic groups and boundaries" (etnik gruplar ve sınırları) adlı kitabıdır. bu çalışmasında barth, antropolojide etnisite kavramı tartışılırken daha çok kültürün oluşumu ve etnik gruplar arasındaki farklılıklara yapılan vurgunun yanlış olduğundan söz etmiştir. etnisitenin anlaşılması için farklı etnik gruplar arasındaki sınırların nasıl oluştuğuna bakılması gerekmektedir. etnik grubu tanımlayan bu sınırlar bir etkileşimin sonucudur. dolayısıyla etnik kimlik durumsaldır ve etkileşim sonucunda sürekli yeniden üretilir. bu süreçte hem bireyin aidiyet hissini oluşturan içsel faktörler hem de grup etkileşimini şekillendiren dışsal faktörler belirleyicidir. barth bu noktada dışsal faktörlerin daha etkili olduğundan söz etmiştir. en önemli dışsal faktör ise devlettir.

    barth'ın etnisite teorisine göre etnik kimlik dediğimiz nane değişken bir şeydir. içerme ve dışlama süreçleri etnik kimlikleri sürekli bir yeniden üretim sürecine tabi tutar. yani bugün kürt olduğunu söyleyen birinin yarın türk olduğunu (etnik anlamda) iddia etmesinin muhtemel bir şey olduğunu ifade etmektedir. buna iyi bir örnek ahıska türkleridir. ahıska türkleri, gürcistan'ın türkiye sınırına yakın ahıska adı verilen bölgede osmanlı devleti zamanında ve sonrasında sovyet rusya zamanında yaşamaktaydılar. etnik olarak türk, kürt ve karapapak olarak ayrılıyorlardı. fakat stalin döneminde (1940'larda) özbekistan'a sürgün edildiler. 90'larda önemli kısmı önce azerbaycan'a daha sonrasında abd ve türkiye'ye göç ettiler. fakat bu sürgün tecrübesi kendilerini ahıska türkü olarak tanımlamalarına sebep oldu. ahıska türklerinin sürgününde bir diğer dikkat çekici husus 1979'da fergana vadisi'nde özbeklerin ahıska türklerine saldırmalarıyla ortaya çıkan etnik çatışmadır. dini ve kültürel olarak özdeş olan iki etnik grubun arasında yaşanan bu çatışma, etnik kimliği belirleyen şeyin kültürel özdeşlik olmadığını gözler önüne sermiştir. yine benzer bir durumu suriyeli göçmenler sebebiyle günümüz türkiye'sinde yaşamaktayız. bugün suriyeli göçmenlerin bir kısmı türkmenlerden oluşmaktadır. din ve dil vb kültürel ögeler bakımından birçok benzerlik bulunmasına rağmen güneydoğu sınırımızdaki şehirlerde (gaziantep, kahramanmaraş, vs.) yer yer gerilimler yaşanmıştır. ve hala yöre halkı suriyelileri araplar, türkmenler gibi değerlendirmemekte ve bir bütün olarak suriyeli olarak görmektedir. çünkü yaşanan tecrübeler farklıdır, özellikle de devlet tecrübesi.

    eyyorlamam bu kadar efenim.
hesabın var mı? giriş yap