• friday the 13th serisinin 8.sinin adı. serimiz bu filmle saçmalıklar diyarına seyrediyor. itiraf edeyim serinin en renkli filmlerinden. diğer filmlerde salt korkuyla tanışan seyirci bu filmle beraber absürdlükler dünyasına çekiliyor. film jason'un kırsaldan şehre yolculuğunu anlatan bir belgesele dönüyor.

    --- spoiler ---

    öncelikle jason'un aramıza katılmasi saçma ötesi olmuş. çapanın sürtünmesiyle oluşan enerji jason'u aramıza geri döndürüyor ki bu serinin en saçma bağlaması olmuş. fikir sahibinin aklına sıçayım. jason uyanır uyanmaz iki veledin icabına bakar ve kendini crystal lisesi'nin mezuniyet gemisinde buluverir. burada da eylemlerine devam eden jason'ın varlığı ortaya çıkar ve bir grup insan kendilerini filikayla new york'a atarlar. jason yemez içmez ve su altından bu gruba yetişir. grup demişken onlara göz atarsak, içlerinde jason'dan beter bir amca vardır. charles amca. jason falan hikaye bence gençler bu adamdan kaçsalar film daha başarılı olurdu. yav hangi normal bünye yüzme öğrenmesi için ufacık yeğenini göle atar da üstüne jason gölün altında seni öldürecek diye hikaye anlatır. işte amcamız bu kadar manyaktır saykodur. neyse jason bir şekilde medeniyete ulaşır ve ilk dumurunu hokey maçı afişiyle yaşar. afişle jason'un aynı kadrajda olduğu sahneyi izlemek pek keyiflidir. punk takılıp da hip-hop dinleyen gençlere jason'un verdiği korku ise filmin en komik ve keyifli sahnesidir. sonrasında metroyu da kullanan jason kurbanlarını teker teker öldürür. geriye kalan iki gencimiz koskoca manhattan'da çıkmaz sokağa girip, üstüne kanalizasyona inmek zorunda kalırlar. şahsen beni istanbul'da jason kovalasa taksimden beylikdüzüne kadar kaçardım arkadaş. neyse kanalizasyonda ninja turtles tadında takılan gençlerimiz toksit atıklar sayesinde jason illetinden kurtulurlar ve filmin sonunda bir köpeğin nasıl gerilim verdiğine şahit oluruz.

    --- spoiler ---
  • keloğlan aramızda'dan sonra şehre inen jason'un maceralarının anlatıldığı 8. friday the 13th filmi...

    demiştim ve diyorum sayı arttıkça iyice boku çıkıyor konunun da kalitenin de filmlerin de...

    allah belasını versin böyle senaryonun,oyunculuğun ve de yönetimin diyerek giriş yapıyorum...

    --- spoiler ---

    jason denilen karakterin filmine göre; ebatının, tipinin, kıyafetlerinin, fiziki özelliklerinin değiştiğine şahit oluyoruz...

    jason yapısı gereği kafası şekilsiz,biçimsiz yaratık gibi bir şey üstelik 4.filmle beraber ten rengi en azından suratı kamuflaj yeşili ve koyu...

    burada ise yuvarlak,toparlak bir kafa ve beyaz bir ten...

    bunları neden mi söyleme gereği duyuyorum ?

    çok günahını almışız ufak tefek eksiklik ve hatalardan dolayı tonla filmin...buradakileri gördükten sonra insanın nutku tutuluyor...

    filme gelinde oyunculuk sıfır...gerilim ve korku unsuru eksi sıfır...

    1 saat 40 dk'lık filmin 1 saati gemide jason'un elini,kolunu ve sallanacak başka hangi organı varsa onları sallayarak adam kesmesi halinde geçiyor...

    insanları avlamada kullandığı yöntemler ve aletler bir o kadar komedidir bu filmde...

    gemiden ve jason'dan kurtulan birkaç kişi kayıkla new york'a ulaşır...jason'da peşlerinden gelir...güdümlü bir füze gibidir jason gemiden beri tutuldukları dışında zorunda kalmadığı taktirde kimseye dokunmaz...

    her neyse bu jason bu kez de toksik atıklarla kanalizasyonda öldürülür...

    bakalım diğer filmde nasıl canlanacak...

    unutmadan jason film başında nehirde demir almış bir yatın çapasının nehrin altından geçen elektirik hattına sürtünmesi sonucu elektiriğe kapılarak canlanıvermiştir...

    ben boşuna yazmadım bu kadar şeyi...

    son 2 film daha neler görücez kim bilir ?

    --- spoiler ---
  • jason'ın ışınlanmayı keşfettiği film. herif zırt diye adamın yanında beliriyor. *
  • bütün seriyi izlememe rağmen son izlediğim bu olduğundan birşeyler karalayacağım.zaten herşey yazılmış hakkında.bir önceki yeni kan'ın (bkz: friday the 13th part vii the new blood) yönetmeni john carl buechler telekinetik tina shepard karakterini jason voorhees'la tekrar karşı karşıya getiren bir devam tasarlar.tina shepard'ı canlandıran lar park-lincoln korku ve jason hayranı kocasıyla hikayesinin yarım kaldığını düşündüğü,tina'nın sorunlu kızlar için psikolog olarak çalıştığı alternatif bir senaryo bile yazar.yapımcılar önümüzdeki filmle yola devam ederler.lar park-lincoln ise yıllar sonrada olsa hayalini gerçekleştiriyor ve bir fan filmiyle karakterine dönüyor https://www.imdb.com/title/tt13049516/ benim için jason voorhees macerası the new blood ile bitmişti ama seriyi tamamlayalım dedik ve birazda zaman geçsin diye izledim.tamamı gemide geçse çok daha ilginç olabilirmiş.dirilme sahnesi aşırı fantastik denmişde beni o kadar rahatsız etmedi.zira oraya gelinceye kadar önceki filmler buna alıştırmıştı.jason'ın kafasıyla kırdığı lombozdan elini uzatıp boğazından yakaladığı rennie'yi çekiştirdiği sahnede aktrist jensen daggett gerçek korku yaşamış.kane hodder bilmeyerek onu çekerken yüzü pencere çerçevesine sıkışmış keskin ve sivri uçlu bir cam parçasına birkaç santim yaklaşmış görsel/görsel new york metrosundaki kovalamacada duvardaki posterde jason lives yazısı göze çarpıyor görsel gemideki katliamdan sağ kurtulanlar bir sandal ile new york'a ulaşırlar ve bu filmdeki new york bir kıyamet sonrası şehri sanki.içlerinde mutasyona uğrayacak farelerin yüzdüğü,zehirli atık fıçılarının olduğu arka sokaklarda insanlar dövülerek gasp edilmektedir.peşlerindeki jason yetmezmiş gibi felaketzedeler silahlı soygun,kaçırılma ve iğne ile eroin enjekte edilip görsel tecavüze uğrama(ya ramak kalma) gibi şeylerlede uğraşırlar.kahramanlarımız times meydanına çıktıklarında ilk karşılaştıkları şeylerden biri teşhirci bir eleman gibi bişeydir görsel o pantolonsuz,uzun pardesülü adam bariz ben tacizciyim diye bağırıyor.çekime rastlantıylamı girdi,yoksa bilinçlimi eklendi sahneye bilemiyoruz.rastlantıysa new york sokaklarında fink atan bir sapıktır zaten.eğlenmek için birebir.
  • çok severek ve eğlenerek izlediğim bir friday the 13th filmi. serinin hayranları açısından da kültlüğü tartışılmaz. jason voorhees'in rüyadan fırlamışçasına times meydanı'nda gezdiği ve bir tokatla kelle fırlattığı sahneler akıllarda yer etmiştir. new york ile camp crystal lake sahnelerinin dengeli bir şekilde izleyiciye verilmesi, üstelik hafif bulutlu bir havada gerçekleşen kruvaziyer seyahatinin de filmin merkezine yerleştirilmesi hep beğendiğim detaylardan olmuştur. böylece hiç sıkmıyor. biraz mizah, biraz popüler kültür, biraz abartılar, bol bol tuhaf karakterler, slasher'ların son filmlerinde alışık olduğumuz bol mekan değişimleri... film, so bad it's good bir slasher'da aranan her şeyi içeriyor.
hesabın var mı? giriş yap