• metin türüne göre çeviriyi savunan çevirmen...dil bilimci..
    aynı zamanda çeviri bilimini (übersetzungswissenschaft) kullanan ilk kişi.
  • düşünce ve dile getirme hususunda öncelik ve sonralık duvarını ilk yıkan ve bunların eş zamanlı olduklarını, özdeş olduğunu söyleyen filozof. bir de hermeneutik denince akla ilk gelenlerdendir. metni yorumlamak için "öndonanım" şartını koşar.
  • psikolojik yorum,dilbilgisel yorum ve yorumbilgisel döngü kavramlari ile anlamayi açiklamaya çalisan romantik akim temsilcisi.ona göre dilbilgisel yorum ve psikolojik yorum birbirinden ayrilmazdir.her ne kadar biri bazen öne çiksada birinin digerine göre önceligi sözkonusu degildir.yöntemi kabul etmez.o yüzden bu reddetmeleriyle romantiktir.zaten bu tarziyla da estetige yakindir.
  • (bkz: #10672780)
  • tıpkı friedrich schlegel gibi milletlerin oluşumu ve milliyetçiliğin yayılmasını dil ile açıklayan alman romantiklerinden biri.napoleon imparator olana kadar fransız devrimine hayranlık beslemiş ve almanların devrim ordularına kapılarını açmaları gerektiğini savunmuştur.
  • hermeneutik konusunda, yirminci yüzyıla, özellikle dilthey'a ışık vermiş alman filozof.

    beni ilgilendiren hermeneutik alanına dair görüşlerini, atilla erdemli'nin bir makalesinden alıntılıyorum. alıntıladım:

    hermeneutik schleiermacher için dilin bulunduğu her yerde söz konusu olan bir anlama sanatıdır. hermeneutik hem tek dil bağlamları hem de bütün olarak dil'e değgin bir anlama sanatı diye düşünülebilir. bu bakımdan "anlama sanatı olarak hermeneutik birbaşına değil, pek çok özel hermeneutik ile vardır"(42) schleiermacher tek tek hermeneutikler yanında onların hepsini yasallığa ilişkin bir genel hermeneutik'in gerekliliğini savunur. ne var ki, "genel hermeneutik'in sınırlarını çizmek zordur"(43) burada yapılacak en önemli iş hermeneutik'in yasallığının bulunup belirlenmesidir.

    dil'in bulunduğu her yerde ister istemez anlama da bulunur. anlama dil'e ilişkindir. anlama dilde dialoga ilişkindir. dialog bir dilegetirme ile bu dile gatirmeye yönelen arasında olasıdır. her dilegetirme doğrudan ya da dolaylı ona yönelecek, onu anlayacak bir birey ya da bireyleri öngörür. böylece dialog konuşmalarda olduğu gibi, yazılı metinlerde ve dilin bulunduğu her yerde olasıdır. her dil ortamı aynı zamanda bir dialog ortamıdır. ister konuşma, ister okuma biçiminde olsun, her dialog ortamında da anlama durumu işbaşındadır. anlama durmu dialogda dinleyen ya da okuayn kişinin içinde bulunduğu anlama sürecinde ortaya çıkar(sanırım dizge hatası var. metinde bu cümle şu şekilde geçiyo: "anlama durumu dialogda dinleyen ya oku- kişinin içinde bulunduğu anlama sürecinde ortaya çıkar" [kaoss]). schleiermacher'e göre bu anlama süreci hermeneutik süreçdir.

    hermeneutik süreçte anlatıya, dile getirilene yönelen kişi(44), dilegetirenin düşünsel sürecini yeniden yaşamaya yönelir. anlamak, anlatının ortaya çıktığı düşünsel sürece ilişkindir. anlamak isteyen anlatıya yöneldiğinde ilkin cümlelerle karşılaşır. her biri bir anlatı olan cümleler belli gramer kuralları uyarınca biraraya gelmiş sözcükler bütünlüğüdür. cümlede onu oluşturan tek tek sözcüklerin anlamını, cümlenin bütünüyle olan ilişkisinde anlarız; cümlenin anlamı ise onu oluşturan tek tek sözcüklerin anlamı ile bağıntılıdır. hermeneutik süreçte sözcüklerden cümleye, yani tekden bütüne ve sonra bütünden, cümleden teke, sözcüğe bir gidilir-bir gelinir, schleiermacher buna hermeneutik döngü adını vermektedir.

    hermeneutik döngü'nün başlama noktası önemli bir sorun oluşturur: o ne tekden, yani sözcükten başlayabilir, çünkü anlamı bütüne, cümleye bağlıdır; ne de bütünden başlayabilir, çünkü anlamı teke, sözcüğe bağlıdır. hermeneutik döngü kavramı tek bir cümle, tek bir yargı sınırlarında ele alındı. oysa genelde bir metin bağlamında düşünülmelidir: burada hermeneutik döngü bütünü ile cümleler ya da yargı öbekleri arasındaki ilişkide ortaya çıkacaktır. metnin bütünü ve parçaları arasındaki ilişki, cümle ile sözcükleri arasındaki ilişkiden elbette daha karmaşıktır. hermeneutik döngünün başlaması için bir önbilgi gerekmektedir: ilk bilgi, ilk donanım da denebilecek bu ilk bilgisel yükleme olmadan hermeneutik döngü'de anlam iletişimi olanaksızdır, descartes'ın yapıtlarından birini okuyacak kişinin, ele aldığı metni anlayabilmesi için descartes düşüncesinden belli ölçüde haberinin olması gerekmektedir. değilse descartes'ın metni ile bir hermeneutik döngüye girmesi, bir anlam iletişimi kurması rastlantısaldır. böylece hermeneutik döngü salt dilsel bağlamın dışında çıkmaktadır. (sanırım son cümlede bi dizge hatası var [kaoss]).

    her dile getirmede, anlatıda iki yan bulunur: dilsel yan ya da dialog ortamı ve konu ya da dialog maddesi; dilsel yan, gramer kuralları uyarınca sözcük ve cümlelerle oluşturulan metnin dokusudur. hermeneutik döngünün varolma alanıdır dil. dile getiren, anlatan, gramer kuralları uyarınca bir yorumda bulunur. dil bağlamıyla sınırlanan bu yoruma schleiermacher gramatik yorum yorum der. gramatikal yan, metnin tüm gramatikal yapısına, kuruluşlarına değgindir. hatta yapıtın bölümleri arasındaki ilişkiden, yazarın diğer metinleriyle, giderek yazarın tüm yaşamıyla o metnin ilişkisine dek gidebilir. metnin salt yanına ilişkin gramatikal yorum, psikolojik yorumla bütünleşir. sechleiermacher'in psikolojik yorum dediği, konu ya da dialoğun maddesine ilişkin yorumdur.

    psikolojik yorum metnin derinliğine yönelir. metnin bu yanı, yani dialogun maddesi, konusu yazarın özvarlığı ile ortaya koyduğu, yazarın yapıcı-yaratıcılığını gösterdiği yandır. psikolojik yorum metne sinmiş olan bu özvarlığı ortaya çıkarmayı amaçlar. burada artık anlatıdaki dilsel yanın arkasına, ötesine geçilir. yine de metnin bu iki yanı ile bu iki yana değgin yorumların birbirinden bağımsız oldukları söylenemez. metnin dilsel yanı ile konusu birbiriyle içiçedir. anlamada bunların birinden diğerine bir gidip bi gelinin süreç yaşanır. metni tümüyle ne dilsel alanda, ne de tümüyle konusunda kalarak anlamak olasıdır. -ayrıca bu iki yandan birinde, salt o bağlamda durup kalmak ne denli olasıdır? sorusu da sorunsallığını sürdürmektedir.- metni anlamak, yani metnin gizemine ulaşmak için yapılacak tek şey, metni yeniden kurmak, onun oluşumunu yeniden yaşamaktır.

    bir metni anlamak, o metnin değişik yanlarına ilişkin bir hermeneutik döngüye girmekle olasıdır. hermeneutik döngüde ne anlama, ne de yorumlama süreci tamamlanabilir. yorumlayan metinde metnin yazarıyla bütünleşir. yorumlama sürecinde, yorumlayan metinde, metne göre kendisini yenibaştan, fakat metni yazıyormuşçasına yeniden oluşturacaktır. gramatik yorumun bir psikolojik yprumla aşılması böyle gerçekleşir. yorumlayan metinden hareketle yazarın bireyliğinde derinleşmektedir. burada birkaç hermeneutik döngü iç içe girer: gramatik yorum ile psikolojik yorum arasındaki hermeneutik döngü ile metnin yorumuylai yorumlayanın kendisi arasındaki hermeneutik döngü ve bu ikisi ile yazar ve metnin yazılışı arasındaki hermeneutik döngü.

    shleiermacher'in anlayışında hermeutik döngü, felsefesini genel devinimine dayanmaktadır. din ve ahlak görüşlerinde karşılaştığımız aynı tutum hereneutik döngüde de kendini gösterir. sözgelimi din anlayışında biray(individuum) evrenle karşı karşıyadır. o ik bilgileriyle, dindarcaduygusuyla beslenen kendisi'nden hareketle evrene yönelir. evrenle bütünleştikten sonra kendisini daha değişik anlar, kendisini görmediği yanıyla kavrar. bu kavrayışta edindiği bilinçle daha da güçlenen bir dindarca duygu ile evrene yeniden yönelir. orada kendisini yeniden ve daha yetkince kavrar... bu bir gidip-bir gelme veya döngü sonsuzcadır: dinde dindarca duygu ile sonsuzca, ahlakta istencin sonsuzca istemesi ile sonsuzca, bilgide anlamanın, kavramanın sonsuzca kesin yargılara ulaşabilmesi ile sonsuzcadır. sonsuzca oluş hep aynı düzeyde gerçekleşmez. sonsuzca oluş, sonsuzca gelişme, derinleşme, aydınlanmadır ve her birey(individuum) kendine göre sonsuz alanına girer.

    eğer kavramı biraz genişletecek olursak, hermeneutik döngü, insan'ın kendisini ve evreni anlaması sürecidir. evren ona yönelen bireyi(individuum) de kuşatan bir dialog bağlamıdır. insan orada hem dile getirileni, hem dile getireni, hem dile getirme biçimini, hem dile getirme sürecini ve hem de kendisini gittikçe derinleşerek, ama sonsuzca kavrama olanağına sahiptir.

    anlamak yorumlamakla olasıdır. yorumlamak da hermeneutik döngü ile. böylesine önemli bir çaba olarak hermeneutik rastlantısal düzeyde kalmamalıdır. schleiermacher hermeneutik'i bir bilim olarak düşünür ve bunun için de araştırmaların dayanacağı yasallığın saptanması zorunluluğunu vurgular.

    42: f.d.e. schleiermacher, hermeneutik, einleitung s.75
    43: f.d.e. schleiermacher, a.g.y. s.75
    44: schleiermacher daha çok okuma bağlamında düşünmektedir. bu nedenle artık dialog, anlama durumu, anlama süreci, hermeneutik süreç, hermeneutik döngü denildiğinde, kavramlar bir metin bağlamında anlaşılmalıdır.

    (atilla erdemli, friedrich daniel ernst schleiermacher/felsefe tarihçisi gözüyle bir tanıtma, felsefe arkivi, sayı:28, istanbul, 1991)

    not: parantez içinde belirttiğim iki muhtemel dizge hatası dışındaki yazım yanlışlarını olduğu gibi bıraktım.

    edit: anlaşılacağı üzere copy-paste değil, alın teri. belim ağrıdı lan...
  • bu adam bu isimle ancak bu kadar popüler olduğuna göre felsefe namına ortaya hiçbir şey koymamış olsa gerektir.
    ulan, bu isimle felsefe tarihi adamın üstüne yazılır, sen alman idealizmi üzerine ansiklopedi yazılsa ancak onda yer bulabiliyorsun.
  • ne mübarek bir adammış ki, kitab ı mukaddes in, yorumlanmasında duygulardan çok akıcılığı savunmuş, hıristiyanlığın karşılaştığı sorunun bilgiye ve eylemden fazla, duyguya gereğinden az yoğunlaşması olduğunu düşünmüş.

    hıristiyanlık, yoğun biçimde bireyin duygularıyla bağlantılıysa, bu duygular özünde kişisel olduğu için kamusal alanda hıristiyanlık etkin söz sahibi olamaz çıkarımı yapmış ve din ve devlet işlerinin ayrıklığına da göndermede bulunmuş.

    aklın yolu bir. yorumu akıl değil de duyguyla yaparsak yanlış sonuçlara varmak daha büyük ihtimal.
  • antropomorfik tanrı anlayışına karşıdır kendisi. dinlerin, hakikatin sadece bir fragmanını gösterebileceğini bu nedenle de tekil din sistemlerinin hakikat gibi işlevlenemeyeceğini anlatır. aynı dönemde burjuvazinin yücelttiği bireyin bağımsız olmadığını, dini duygu aracılığı ile tanrı ile bağ kurarak evrenin parçası olmaya çalışması gerektiğini, zaten öyle olduğunu söyler. spinoza'nın materyalist ontolojik monizminin din alanından benzeri denilebilir.

    çağdaşlarının bireye ontolojik nesnel hakikat yanında ayrıcalıklı bir yer veren metafizik düalizmlerinin yanında schleiermacher'in monist yaklaşımı ne kadar etkili olmuştur bilinmez, ama kendisi benim gözümde alman idealist felsefesinin gizli kahramanlarındandır.
  • ''dinin bir cismi, bir de ruhu vardır'' der. din konusunu bir yönetim, bir siyasi malzeme olarak kullanıp halkı itaate zorlayanları yazmış. aslında (1768 – 1834) yıllarında yaşayıp ileriyi yani bugünün türkiye'sini görmüş yazmış. itaate zorlanan halk ve din..
hesabın var mı? giriş yap